Anadolu Etap’ın sosyal, ekonomik ve çevresel olmak üzere üç başlıkta kurguladığı “Sürdürülebilir Tarım İlkeleri” ekolojik dengenin korunması, çiftçiden üreticiye sürdürülebilir bir çalışma sistemi sağlanması, bölgesel kalkınmaya destek verilmesi ve geleceğin yaşamına katkı sağlanması taahhütlerini içeriyor. Genel Müdür Demir Şarman ile bu ilkeleri, uyguladıkları projeleri ve tarımda sürdürülebilirlik için dijitalleşmenin önemini konuştuk.
YAZI: Nevra YARAÇ
Anadolu Etap sürdürülebilir tarım ilkelerinin çerçevesi nedir? Ne tür uygulamalarla bugüne dek nasıl bir çevresel etki yaratıldı?
Türkiye’nin en büyük meyve yetiştiricisi ve meyve suyu üreticisi olarak, gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakma konusunda sorumluluğumuz olduğuna inanıyoruz. Sahip olduğumuz ekosistemden hareketle; insan ile doğa arasında dengeyi muhafaza ederek doğal kaynakları tüketmeden, gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanması ve bölgesel kalkınmaya imkan verecek şekilde yaşamın korunması için çaba gösteriyoruz. Bu amaçla “Sürdürülebilir Tarım İlkeleri”ni paydaşlarıyla birlikte oluşturarak, iş planlarına entegre eden Türkiye’deki ilk tarım ve gıda şirketiyiz. Sosyal, ekonomik ve çevresel olmak üzere üç ana başlıkta kurguladığımız bu ilkeler; ekolojik dengenin korunması, çiftçiden üreticiye sürdürülebilir bir çalışma sistemi sağlanması, bölgesel kalkınmaya destek verilmesi ve geleceğin yaşamına katkı sağlanması için sorumlu bir kurumsal vatandaş olarak taahhütlerimizi içeriyor. Yürüttüğümüz birçok proje ile de bu taahhütlerimizi, gerçeğe dönüştürüyoruz…
“Çevresel İlkeler” kapsamında; tüm çiftliklerimizde geçerli olmak üzere toprak, su ve biyolojik çeşitliliğin korunması, enerji optimizasyonunun sağlanması ve atık yönetiminin yapılması alanlarında politikalar uyguluyoruz. Toprağa ihtiyacı olduğu kadar suyun verilmesi için, farklı derinliklere yerleştirilmiş toprak nemi ölçüm cihazları ve “damla sulama sistemini” kullanıyoruz. Meyve ağaçlarını rüzgardan doğal yöntemlerle korumak için Balıkesir ve Çanakkale çiftliklerinde 17 bin Leylandi, 20 bin Pavlonya ağacı diktik. Balıkesir ve Çanakkale’deki Çınar ağaçlarını ve Truva meşelerini koruma altına alarak, doğanın mirası na sahip çıkıyoruz. Çiftliklerimizde 100 adet kuş yuvası ve 4000 kovan arı ile doğal ekosistemi sürdürüyor; zararlılarla feromon tuzakları aracılığıyla mücadele ediyoruz.
AgroAkademi nasıl bir ihtiyaçla kuruldu? Verilen eğitimler nasıl bir dönüşüm yarattı?
Ekosistemin sürdürülebilirliğini sağlamak, meyve yetiştiriciliğine yeni ve çok daha gelişmiş standartlar sunmak amacıyla 2012 yılında “Anadolu Etap AgroAkademi” adı altında bir eğitim merkezi kurduk. AgroAkademi’de, uzman mühendisler ve akademisyenler aracılığıyla ağırlığını kadınların oluşturduğu çiftçilere “Meyve Yetiştiriciliği ve Sürdürülebilir Tarım Eğitimleri” veriyoruz. Kadınların yarattığı katma değeri önemseyen ve tarımın da, kadınların işgücüne katılımında kritik önemde bir sektör olduğuna inanan bir kurum olarak, çiftliklerimizde ve bahçelerimizde çalışan çiftçilerin %70’inin kadınlardan oluşmasına özen gösteriyoruz. Ayrıca, kalifiye kadın çiftçi sayısını artırmak amacıyla AgroAkademi ile kadın çiftçilere yönelik düzenli eğitimler gerçekleştiriyoruz.
Bu projeyi oluştururken temel çıkış noktamız; çiftçilerin ağırlıklı olarak geleneksel yöntemlerle üretime katkı yaptığını ve tarımsal üretim süreçlerinde erkek egemen bakış açısının kadının işgücüne katılımında sorun yaratmasına ilişkin tespitlerdi… Bugün eğitim çalışmalarımızla geldiğimiz noktadan ise son derece memnunuz, çünkü sürdürülebilir tarım eğitimlerine, eğitimlerin verildiği bölgelerde genel ilgi ve katılımlar her geçen gün artıyor. AgroAkademi’de akademisyenler ve uzman mühendisler tarafından verdiğimiz sürdürülebilir tarım eğitimlerine bugüne kadar 750 çiftçi katıldı. Katılımcıların %75’i kadın çiftçilerden oluştu. Özellikle mevcut meyvecilik çalışmalarının gelişmesinde ve yeni ürün ekimlerinin teşvikinde çiftçilerimizin Anadolu Etap uygulamalarını rol model haline getirmesinden mutluluk duyuyoruz. Örneğin; bazı meyve bahçesi sahipleri Anadolu Etap’ın uyguladığı şeftalide sırt üzerine dikim şeklini uygulamaya başladı. Özellikle Çanakkale Bölgesi’nde taban suyu seviyesi yüksek olan arazilerde ağacın kök bölgesinde görünen çürümeler nedeniyle ölümlerin önüne geçildi. Çiftçiler, yetiştirdikleri ürünlerin üretim süreçlerine ek olarak pazarlama süreçlerinde de bizlerden yön almaya başladı… Bunlar son derece önemli gelişmeler…
Mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarına kesintisiz eğitim sağlamak amacıyla başlatılan MİÇO projesiyle verilen eğitimlerin kapsamı hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kırsalda yaşayan ve tek geçim kaynağı tarım emekçiliği olan mevsimlik işçiler, farklı dönemlerde, farklı bölgelerde yetişen ürünlerin hasadında çalışmak üzere göç etmek zorunda kalıyor. Tek geçim kaynakları, çalıştıkları dönemde elde ettikleri gelir olduğundan, çocuklar da dahil ailenin tüm fertlerini çalışmaya yönlendiriyorlar. Bu durum, çocukların eğitimlerini tamamlamaları açısından da engel oluşturuyor, çocuk işçi sorununu da gündeme getiriyor. Ayrıca, mevsimlik işçiler, hasat için gittikleri bölgelerde sağlıklı şartlarda barınma ihtiyacını karşılayamıyor, uygun altyapı ve hijyen eksikliği nedeniyle sağlık sorunları yaşıyor. Biz, mevsimlik işçilerin bu dezavantajlı durumlarının özellikle; barınma, eğitim ve sağlık odaklarında toplumsal bir sorun yarattığı gerçeğinden hareketle çiftliklerimizde uygulanmak üzere MİÇO projesini başlattık.
MİÇO projesi ile Türkiye’de mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarına kendi çiftliklerinde okul açan ve kesintisiz eğitim sağlayan ilk tarım şirketiyiz. 2015 yılında başlayan proje kapsamında; Milli Eğitim İl Müdürlükleri’yle koordinasyon halinde, eğitim öğretim yılı içinde Balıkesir ve Çanakkale çiftliklerine gelen çocukların taşımalı sistem ile eğitimlerine devam etmelerini sağlıyoruz. Okullar kapandıktan sonra ise Halk Eğitim Müdürlükleri’nin atadığı öğretmenler ile söz konusu iki çiftliğimizde açtığımız okullarda, hazirandan ağustos sonuna kadar çocuklara; resim, el sanatları, müzik, beden eğitimi, Türkçe eğitimleri veriyoruz. Bugüne kadar 465 çocuğun kesintisiz eğitim almasını sağlamaktan mutluluk duyuyoruz.
Ayrıca, mevsimlik göçer tarım işçilerini “misafir tarım işçileri” olarak görüyor, misafir tarım işçilerinin ve ailelerinin sağlıklı ve güvenli koşul larda konaklayabilmesi için çiftliklerimizde tüm altyapı olanaklarını sağlayarak, yüksek standartlarda yaşam alanları kuruyoruz.
Sürdürülebilirlik ilkeleriniz çerçevesinde bölgesel kalkınmaya nasıl bir katkı sundunuz?
Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de yaşanan nüfus artışı ile birlikte gıda ihtiyacı hızla artıyor. Buna karşın tarım arazileri, küresel iklim değişikliği, verimsiz ve amaç dışı kullanım gibi sebeplerle azalma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu ve bunun gibi olumsuz etkenlerin, toprak ve çevre üzerinde yarattığı baskıyı en aza indirerek, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmanın yolu; insana, doğaya, toprağa ve çevreye duyarlı, doğal kaynakları tüketmeden gerçekleştirilen tarım uygulamalarından geçiyor. Biz de, sürdürülebilir tarım uygulamaları çatısında topladığımız AgroAkademi, verdiğimiz sürdürülebilir tarım eğitimleri, kadın çiftçinin işgücüne katılımını desteklemek gibi faaliyetlerle Anadolu Etap çiftliklerinin bulunduğu lokasyonlarda bölgesel kalkınmaya destek oluyoruz. Eğitimlerimizle tarımda kadın işgücünü artırmayı ve nitelik kazandırarak sürdürülebilirliği sadece tarıma değil hayata entegre etmeyi hedefliyoruz. Bu topraklardan kazandıklarımızı yine bu topraklara verme misyonuyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Türkiye tarımı ciddi bir krizle karşı karşıya. Bu noktada da sürdürülebilirlik kilit önemde. Genel anlamda Türkiye’de, sürdürülebilirlik uygulamalarının geniş çapta hayata geçirilmesinin önündeki engeller ve fırsatlar nelerdir? Bu engeller nasıl aşılabilir, fırsatlar nasıl değerlendirilebilir?
Dünyada dijital devrim oluyor. Birçok ülke dijitalleşme konusunda adımlar atıyor, bunu geliştirerek ekonomilerini büyütüyorlar. Ancak biz Endüstri 4.0’ı konuşurken Türk tarımı henüz teknolojiye yeterince uyum sağlayamadı. Tarımsal teknolojiye, tarımda dijitalleşmeye yatırım yapılmalı. Küçük ya da büyük, bunu kullanacak firmalara teşvik verilmeli. Teknolojiyi kullanma yetisine erişmeden dijitalleşmeye geçemeyiz. Tarım sektörü verimlilikte ve yeni hizmetlerin eklenmesinde çok geride kalmış durumda. Bu yüzden vakit kaybetmeden tarımda dijital dönüşümü hızlandırmak gerekiyor. Akıllı ve yenilikçi tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması ile toprağın verimliliği artacak, doğal kaynaklar korunacak, topraktaki zararlı maddeler kolay bir şekilde analizle tespit edilebilecek. Ayrıca uzaktan operasyon işlemleri gerçekleştirilerek zamandan tasarruf edilecek, çevre kirliliği de önlenecektir. Bütün bunların yanında çiftçi kazanacak, insanlar sağlıklı besin konusunda sorun yaşamayacaktır.
Önümüzdeki sürece dair yeni hedefleriniz, projeleriniz, programlarınız neler olacak?
“Sürdürülebilir bir gelecek için doğal tarım” mottomuzla, Endüstri 4.0 yanında, Tarım 4.0 uygulamalarını da ülkemize kazandırmak için çalışmaya devam edeceğiz. Mevcut projelerimizi geliştirip yaygınlaştırarak önümüzdeki dönemde de Türk ekonomisine, tarımına, kırsal kalkınmaya ve istihdama önemli katkılar sağlamayı hedefliyoruz.
2017 yılı içinde çok önemli bir yatırımı hayata geçirdik. Isparta’da, 50.000 metrekare alan üzerine kurulu, 10.700 metrekare kapalı üretim alanı olan ve günlük 850 ton meyve işleme kapasitesine sahip, ülkemizin en modern ve teknolojik tesislerinden birini sektörümüze kazandırdık. Şimdi gündemimizde “Duyarlı ve Kontrollü Tarım” uygulamalarını yapabileceğimiz bahçeler ile işbirliği yapmak var. En son geçtiğimiz günlerde 5.600 dönümlük, Türkiye’nin en büyük yumuşak çekirdekli bahçesi ile kontrat imzaladık. Önümüzdeki günlerde de benzer yatırımlarımızı sürdüreceğiz. Bazı meyve fidanlarını Türkiye’ye ilk defa biz getirdiğimiz için, deneme bahçeleri de kurduk. Adana’daki deneme çiftliğimizde 1200 dekar alanda şeftali, kayısı ve nektarin; Urfa’daki iki ayrı deneme çiftliğimizde toplam 1800 dekar alanda şeftali, nektarin, nar ve vişne yetiştiriyoruz. Bu deneme çiftliklerinde, getirilen meyve fidanlarının bulundukları bölgeye gerek toprak gerekse iklimsel açıdan adaptasyon çalışmalarını yürütüyoruz. Ayrıca, malt üretimi ve özellikle Japonların ilgisinin büyük olduğu siyah havuç da yeni ürünlerde odak alanımızda yer alıyor.