#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Sağlıklı, Adil ve Sürdürülebilir Gıdaya Yolculuk…

Mekan üzerinden adaleti ve demokrasiyi tartışan, İstanbul ve ötesinde ekolojik kent ve kırsal mekanlarda yaşamı hedefleyen; tartıştıkları bilgileri ve hedeflediklerini nitelikli bir kamusal bilgi üretimine dönüştürmeyi amaçlayan Mekanda Adalet Derneği, 23 Ekim Salı günü bir yürüyüş ve panel gerçekleştirdi. Yürüyüş rotasında gıda üretiminin ve tüketiminin kapitalist ilişkilerden öte başka şekillerle yapılmasını mümkün kılan Fenerbahçe Parkı Topluluk Bahçesi, Eppek, Kadıköy Kooperatifi, Komşu Kafe, Roma Bostanı ve Kuçe Yemek Kolektifi vardı.

YAZI: Gülce Demirer

Günümüzde gıda meselesi bir meseleden ziyade krize dön­müş durumda, özellikle son birkaç yıldır. Dolayısıyla gıda üzeri­ne düşünmek, yediklerimizi sorgu­lamak, sağlıklı, organik gıdaya eri­şebilmek marjinal bir seçimden öte artık bir hak olarak görülmeye baş­ladı. Farklı motivasyonlarla da olsa gıda üzerine düşünmeye başladığı­mızda, gıdanın aslında izini sürmüş oluyoruz. “Ben ne yiyorum”dan başlayıp, “bu gıda bana nerden gel­di, bunu kim üretti, ne kadar tarım ilacı kullanıldı, hormonlu mu, gene­tiği değiştirilmiş mi, yediğimin ger­çekten bir besin değeri var mı”ya kadar gidebilen bir çıkmaza girebili­yoruz. Bu çıkmazlar özellikle gitgi­de büyüyen metropollerde yaşayan insanların ortak bir sorunu haline gelmiş olmalı ki son birkaç yıldır tanık olduğumuz gıda toplulukları, kent bahçeleri, gıda kooperatifleri gibi oluşumların sayısı artmaya baş­ladı. Kafamızı kurcalayan bir başka soru da tükettiğimiz gıdaların üreti­ciden tabağımıza gelene kadar kat ettikleri yolların adaletsizliği oluyor. Bir semt pazarına gittiğimizde bile ürünleri satan pazarcıların çoğu o ürünü üreten kişi olmuyor, halden topluca alıp pazara satmaya geliyor. O ürünleri kimin ürettiğini bilmiyo­ruz. Bir market ise o ürünleri kimin ürettiğini sorgulayabileceğimiz bir mekanı bile mümkün kılmıyor; ol­dukça yapay, sadece satın almamızı sağlayan, ürünle temasın mümkün olmadığı, ürün üzerine tartışamaya­cağımız ya da düşünemeyeceğimiz mekanlar olarak karşımıza çıkıyor. Zaten bir markette satılan çoğu ürün, sebze meyve dışında -ki bazen onlar bile- plastik ambalajlı, besin değeri olmayan gıda bile deneme­yecek ürünler oluyor. Gıdayla olan ilişkimiz bireysel bir sorun veya ser­zenişten öte sistemsel bir mesele ve gıdayla olan ilişkimizi değiştirmek de ancak gıdanın izini sürmekle; gıdayı yetiştiği toprak, satıldığı yer, geçtiği yollar gibi mekanlarla eklem­lendirerek sorgulamakla, üreticiyle ve üreticinin emeği ile düşünmekle mümkün.

Mekan üzerinden adaleti ve demok­rasiyi tartışan, İstanbul ve ötesinde ekolojik kent ve kırsal mekanlarda yaşamı hedefleyen; tartıştıkları bilgi­leri ve hedeflediklerini nitelikli bir kamusal bilgi üretimine dönüştür­meyi amaçlayan Mekanda Adalet Derneği, beyond.istanbul adıyla üç ayda bir yayın yapıyor. Derginin son sayısında “mekanda adalet ve gıda” konusunu farklı disiplinlerden aka­demisyenler, mimarlar, gönüllülerle tartışıyor ve İstanbul’da kurulmuş gıda kooperatifleriyle, gıda toplu­luklarıyla, bostanlarla gerçekleş­tirdikleri röportajları konu alıyor. Bu sayıyla birlikte Mekanda Adalet Derneği, 23 Ekim Salı günü bir yü­rüyüş ve panel gerçekleştirdi. Gıda üretiminin ve tüketiminin kapitalist ilişkilerden öte başka şekillerle ya­pılmasını mümkün kılan Fenerbah­çe Parkı Topluluk Bahçesi, Eppek, Kadıköy Kooperatifi, Komşu Kafe, Roma Bostanı ve Kuçe Yemek Ko­lektifi gibi umut veren gıda mekan­larını gezdik.

Toprak ve Doğayla Kurulan Bağlar

Fenerbahçe Topluluk Bahçesi, üç yıl önce Saint Joseph Fransız Li­sesi ve Kadıköy Belediyesi işbirliği ile ortaya çıkıyor. Permakültür esas alınarak, atalık tohumlardan, her­hangi bir ilaç, kimyasal gübre kulla­nılmadan sebze meyve yetiştiriliyor. Saint Joseph Lisesi’nin yanı sıra, farklı ilkokullardan öğrenciler de geliyor ve çocuklar burada toprak­la, doğayla uğraşıyor, belki de hiç görmediği böcekleri, solucanları el­liyor, doğayla ve böceklerle kurduk­ları ilişkileri tamamen değişebiliyor. En başta korkup kaçan çocukların zamanla böceklerle barıştığı, ondan korkmaması gerektiğini öğrendiğini söylüyor bahçede çalışan gönüllü­ler. Topluluk Bahçesi, gönüllülük esasına dayansa da bahçede aktif olarak rol alan kişilerin sayısı üç yıldır 10 kişiyi geçemiyormuş. İşin can alıcı bir tarafı da var. Bahçede kompost ve solucan gübresi yap­maya başlamışlar, bunun için de civardaki birkaç restoranla görüşüp atıkları toplama teklifinde bulun­muşlar. Bir de ekolojik pazarlardaki çöpleri alma fikri çıkmış. Pazardan “çöp” olarak gelen çoğu poşetten neredeyse hiçbir sorunu olmayan taptaze sebzeler çıkmış, restoranlar da bu işe pek yanaşmamış, birkaç tanesi bir-iki defa yapıp sonra bı­rakmış ne yazık ki. Topluluk Bah­çesi, yetiştirdikleri ürünleri ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor, bunun için de sonuncu şubesini Kadıköy’de açan, Derviş Baba Kahvehanesi’yle işbirli­ği içindeler.

Atalık Tohumlardan Zengin Ekmekler

Topluluk Bahçesi’nden çıktıktan sonra ikinci durağımız Eppek oldu. İçeri girer girmez mükem­mel bir koku alıyorsunuz. Eppek, Kızıltoprak’ta yer alan, atalık buğ­daygillerle (buğday, çavdar, arpa) petrol bazlı gübre ve kimyasallar kullanılmadan üretilip taş değir­mende öğütülerek ekşi mayayla elde edilen ekmekler üreten bir fı­rın. Besin değeri bakımından olduk­ça zengin, çünkü buğday, normalde kepek ve ruşeym gibi “ayıklanan” kısımlarıyla tam olarak öğütülü­yor, verdiği tokluk hissi de oldukça uzun süreli. Beyaz ekmeğe oranla­dığınızda kilogram fiyatı neredeyse dört katı olsa da gerçekten güzel bir ekmek, hatta öğün yediğinizi hisse­diyorsunuz. Buğdayları Çanakkale, Antalya ve Kütahya gibi birçok fark­lı yerdeki küçük üreticilerden sağ­lıyorlar, bu da ne yazık ki tedariki zorlaştırıyor.

Aracısız, Şeffaf Üretim ve Tüketim

Üçüncü durağımız ise Kadıköy Kooperatifi oldu. Kooperatif, Kadıköy’de bir gıda topluluğunun eksikliğini fak etmeleri üzerine üre­tim, dağıtım, paylaşım ve tüketim ilişkilerini birlikte ele almayı hedef­leyerek yola çıkmış bir oluşum. Kü­çük üreticiyle aracı olmadan tedarik sağlamayı, birlikte karar almayı, ka­rar alma süreçlerinin şeffaf olması­nı ve gönüllülük esasıyla çalışmayı hedefliyorlar. Öte yandan üretim ve tüketim ilişkilerinde toplumsal ve ekolojik faydayı esas alıyorlar. Kâr amacı gütmüyorlar ve amaçları olabildiğince çok insana ses duyura­bilmek ve gıda üzerinde daha uzun tartıştığımız, düşündüğümüz alanla­rı mümkün kılabilmek.

Kapsayıcı, Dayanışmacı, Yerel

Kadıköy’de yolumuza devam ederken dördüncü durağımız Yeldeğirmeni’nde yer alan Kom­şu Kafe Kolektifi oldu. Adından da anlaşılacağı gibi kafe kâr amacı gütmüyor. Patron, işçi, müşteri gibi hiyerarşik pozisyonları sorgulamayı ve yıkmayı hedef alırken dayanışma ekonomisi olarak işlemeyi hedef­liyor. Komşu Kafe aynı zamanda göçmenlerin ve mültecilerin de evi, dolayısıyla mevcut “yerellik” kavramını da dönüştürdüklerini söyleyebiliriz. Bir sermaye ile işle­yen kapitalist bir kafe anlayışından farklı olarak yaşam tarzı, cinsel eği­lim, ırk, ulus gözetmeksizin farklı yerellikleri kapsayan ve herkesle dayanışma içinde olmayı amaçlı­yor. Kafede kullanılan ürünlerin bir kısmını kooperatif, pazar ve yerel dükkanlardan almaya çalıştıklarını ancak bütün ürünleri lojistik, eko­nomik sorunlar dolayısıyla bu tarz inisiyatiflerden tedarik edemedikle­rini de belirtiyorlar.

İstanbul’un Merkezinde bir Kent Bahçesi

Kadıköy’den sonra kıta değiştirip bir başka kent bahçeciliği örneği olan Roma Bostanı’nı ziyaret ettik. Bostan Beyoğlu, Cihangir semtinde Boğaz’ı gören bir yamaçta yer alı­yor. Önceleri çöplük olarak kulla­nılan boş bir araziyken belediyenin daha sonra imara açmaya karar ver­mesiyle bir direniş süreci başlıyor. Oldukça zorlu geçen süreçlere rağ­men gönüllülük esasıyla, permakül­tür ilkeleriyle ve atalık tohumlarla tarımsal faaliyet sürdürülüyor Bos­tanda. Mahallelinin ve orada takılan grupların en başlarda Bostanın da­yanamayacağını düşündüklerini ve kabul etmediklerini ancak zamanla onu benimsediklerini de belirtiyor gönüllüler. Bu benimseyiş, farklı kesimlerden insanların kentte ürün yetiştirmeye olan bakışını değiştire­bileceği gibi, gıdaya olan bakışını da değiştirebileceği bir alanı mümkün kılıyor aslında.

Sağlıklı, Lezzetli, Erişilebilir Gıda

Yine Beyoğlu’nda bulunan Kuçe Yemek Kolektifi’nde yemek yer­ken, sohbet etme şansımız da oldu. Kendi emeğinin değerini kendileri belirlemek isteyenler olarak ve fark­lı kadınlık deneyimleriyle yan yana gelerek eski 3. Mevki’yi Kuçe ismiy­le sürdürüyorlar. Dayanışma ilişki­lerini güçlendirmeyi hedefleyerek sağlıklı ve lezzetli gıdayı herkese erişilebilir kılmayı istiyorlar. Ürün­lerini de kendi ürünlerini kendi ye­tiştiren, yetiştirenlerle temas halin­de olabildikleri küçük üreticilerden, yerel bostanlardan ve kooperatifler­den sağlıyorlar.

Gıdayla Olan İlişkimizi Değiştirmek

Son durağımız ise Mekanda Adalet Derneği’nde adil ve sağlıklı gıda sofrasında bir sohbet oldu. Metro­pollerde yaşayan insanlar olarak gıdayla olan ilişkimizin ne kadar yabancılaştığını ve gıdayla olan te­mas noktalarımızın ne kadar sınırlı olduğunu fark ettik. Buzdolabımızı her açtığımızda domates, yumurta, süt hatta çilek bile bulabiliyoruz, is­tediğimiz her an, her saatte et tüke­tebiliyoruz. Yediklerimizin sağlıklı olup olmayışı bir sorunken, bunu mümkün kılan koca bir sistem var önümüzde. Ancak aynı zamanda bunu kırabileceğimiz, gıdayla olan temasımızın arttığı, üreticiyle olan teması sağladığımız, kentte karpuz bile yetiştirebildiğimiz umut veren mekanların yaratılabildiğine tanık­lık ettik. Beslenme alışkanlıklarımı­zın gerçekten “alışkanlıktan” ibaret olduğunu görmemize (her sabah yumurta, domates yemek gibi) ve gıdanın ne kadar değerli olduğunu fark edebilmemize olanak sağladı bu mekanlar. Sağlıklı, “iyi” ve adil gıdaya ulaşmak sınıfsal bir mesele olabiliyor ne yazık ki, kooperatif­lerden veya alternatif gıda toplu­luklarından ürün almaya gelenlerin genellikle orta sınıftan insanlar ol­duğunun da çokça altı çizildi ve işin eşitsizlik boyutu masaya yatırıldı. Ancak gıdayla olan ilişkimizi değiş­tirdiğimizde sağlıklı ve adil gıdanın aynı zamanda daha çok insana ula­şabileceğini de unutmamak gereki­yor. Kent bahçelerinin ihtiyaç sahip­lerine ürün dağıtması veya kolektif kafe ve yemek yerlerinin ihtiyacı olan olmayan herkese kapılarını aç­ması dayanışmamızı güçlendiriyor ve imkansız olarak görülen çoğu şeyin yapılabildiğini göstererek bize umut mekanları sağlıyor.

EkoIQ Editör