24. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP24) 2-15 Aralık tarihleri arasında Polonya’nın Katowice kentinde 197 ülkeden delegelerin katılımıyla gerçekleştirildi. Ekim ayında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayımlanan 1.5 Derece Özel Raporu ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) Kasım ayının sonlarına doğru yayımladığı Emisyon Açığı Raporu 2018 ışığında gerçekleştirilen COP24’ün sonucunda Paris Anlaşması’nın Kural Kitabı kabul edildi. Metin, 2020 yılından itibaren yürürlüğe girecek. Peki bu ne anlama geliyor? COP24 bütün beklentileri karşıladı mı? Zirveden başka hangi kararlar çıktı? Türkiye’nin statü değişikliği talebi nasıl sonuçlandı? COP24 için özel olarak hazırladığımız dosyamız tüm bu soruların yanıtını arıyor…
YAZI: Bulut BAGATIR
Bu yazı www.iklimhaber.org sitesinde yer alan haberlerden derlenmiştir.
Dosya konusu kapsamında gerçekleştirdiğimiz röportajlara buradan ve buradan ulaşabilirsiniz.
Bardak dolu mu, boş mu? Nereden baktığınıza bağlı. Soru insanlığın yeryüzündeki geleceği olunca, soruyu hangi açıdan yanıtlamak gerektiğini birkaç kere düşünmek gerekiyor. Boş umut mu, mücadeleci bir umutsuzluk mu? Hepsi beraber mi? İnsan oğlu ve kızının geleceğini belirleyecek önemli köşe taşlarından biri olan, 24. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nı (COP24) Polonya’nın Katowice kentinde 2-15 Aralık tarihlerinde bu duygularla izledik.
Dönem başkanlığını Polonya’nın üstlendiği ve 197 ülkeden delegelerin katıldığı COP24, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayımlanan 1.5 Derece Özel Raporu ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) Kasım ayının sonlarına doğru yayımladığı Emisyon Açığı Raporu 2018 ışığında gerçekleştirildi. Öncelikle hem 1.5 Derece Özel Raporu’nun hem de Emisyon Açığı Raporu’nun neler anlattığına kısaca bakmakta fayda var.
2018 Ekim ayında yayımlanan IPCC 1,5 Derece Özel Raporu’na göre insanlar, dünyanın sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,0 derece ısınmasına şimdiden sebep olmuş durumda. Küresel ısınma şimdiden, kuraklık ve seller gibi aşırı hava olayları, deniz seviyesinde yükselme ve Arktik Okyanusu’nun erimesi olarak etkilerini gösteriyor. Yine rapora göre seragazı emisyonları mevcut şekilde devam ederse, küresel ısınma 2030 ile 2052 yılları arasında 1,5 derece sınırını geçecek. Bu da yalnızca 12 senemiz kaldığı anlamına geliyor. 1,5 derece sınırını geçmemek için küresel emisyonları 2030 yılında 2010 yılına göre %45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor. Bu yüzden tarım, enerji, sanayi, bina, ulaşım ve şehirlerde “hızlı ve geniş kapsamlı” dönüşümler şart. Şu anda Paris Anlaşması kapsamında verilen taahhütler, küresel ısınmayı 1,5 derecede sınırlandırmaya yetmiyor. Ülkelerin, en kısa zamanda Paris Anlaşması ve sonrasında verdikleri taahhütlerini yenilemesi gerekiyor.
Emisyon Açığı Rekoru
UNEP’in yayımladığı Emisyon Açığı Raporu 2018 ise, 2030 yılında küresel seragazı emisyonlarının, küresel ısınmayı bu yüzyılda 2 derecede tutmak için gereken seviyenin üzerine çıkıp 13 milyar ile 15 milyar ton arasında olabileceğini ortaya koydu. 2030 yılında beklenilen emisyon düzeyleri ile 2 derece/1,5 derece hedefleriyle uyumlu emisyon düzeyleri arasındaki fark olarak tanımlanan “emisyon açığı”nın nihai bir değerlendirmesini yapan rapor küresel emisyonların 53,5 GtCO2e ile tarihteki en üst düzeye çıktığını ve düşüşe geçeceğine dair herhangi bir belirti olmadığını gösterdi. Raporda yapılan değerlendirmeye göre, 2030 yılı itibarıyla (küresel emisyonlarının %60’ını teşkil eden) sadece 57 ülkenin emisyonları inişe geçecek. Rapora göre, bu sonuçlara iklim eylemi açısından bakıldığında, ülkelerin iddialarını 2 derece hedefini tutturmak için üç misli ve 1,5 derece hedefi için ise beş misli artırmaları gerektiği görülüyor. Bu analiz ve Paris Anlaşması kapsamında sunulan ulusal katkı beyanlarında kaydedilen gelişmelerin değerlendirmesi, ulusal eylemlerin mevcut hızının Paris hedeflerinin tutturulmasında yetersiz kaldığını net biçimde ortaya koyuyor. Artan emisyonlar ve geciken eylemler, bu yılki raporda emisyon açığı rakamlarının her zamankinden daha büyük olduğunu gösteriyor.
COP24’ten önce yaşanan diğer önemli gelişmeler ise şu şekilde sıralanabilir:
-Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te düzenlenen G20 Liderler Zirvesi G20 Sonuç Bildirgesi’nde, iklim değişikliği ile mücadele konusunda Paris Anlaşması’na “güçlü bir bağlılık” ifade edildi. Ancak bildirgede, ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekilmesi yönündeki kararına ilişkin de bir hatırlatma yapıldı. Trump, seçim kampanyasında da vaat ettiği üzere, ABD’yi Paris Anlaşması’ndan çekme kararı almıştı. Bildirgede, iki gün süren zirvenin en büyük fikir ayrılığı yaşanan konularından biri olan Paris mutabakatının “geri dönülemez” olduğu belirtildi ve Trump’ın anlaşmanın yeniden müzakere edilmesi için yaptığı çağrı reddedildi.
-Avrupa Komisyonu, AB emisyonlarının 2050 yılında sıfırlanması için çağrıda bulundu. Avrupa Komisyonu uzun vadeli iklim planı sunumunda, sekiz farklı senaryo içinden en iddialısını tercih ederek, emisyonların 2050 yılında net sıfır olması gerektiğini belirtti.
-Ayrıca Fransa ile Çin, COP24’ten iki gün önce, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği (BMGS) ile birlikte bir basın açıklaması yaparak “iklim değişikliğini önlemek, çevreyi korumak, eşitsizlikleri ve yoksulluğu azaltmak için birlikte çalışmaya devam edeceklerini” duyurdu. Açıklamada aynı zamanda IPCC’nin yayımladığı 1.5 derece raporuna da atıfta bulunuldu.
Tüm bu raporların ve gelişmelerin ışığında başlayan COP24’ten beklentiler ise oldukça fazlaydı. Öncelikle Talanoa Diyalogu konusunda ilerlemenin beklendiği COP24’te hükümetlerin 2020 Paris Anlaşması uygulama yılı öncesi Ulusal Katkı Beyanları’nı (NDC) gözden geçirmeleri konusunda sinyaller vermesi isteniyordu. Paris Anlaşması’nı tamamıyla işler hale getirecek ve ileriye doğru atılacak adımları belirleyecek Kural Kitabı’nda ilerleme kaydedilmesi ve ilk kuralların net olarak ortaya konmasının yanı sıra adil geçiş, e-mobilite ve ormanlar hakkında deklarasyonların yayımlanması da beklentiler arasındaydı.
Burada Kural Kitabı’na ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Paris Anlaşması’nın uygulamaya konması için rehber niteliğinde olan Kural Kitabı’nın şu işlevleri görmesi bekleniyor:
-Ülkelerin iklim taahhütleri (örneğin bu taahhütlerin hangi seragazı salımlarını ve sektörleri kapsadığı; emisyon azaltım hedefleri için hangi referans değerin ve zaman diliminin kullanıldığı) konusuna netlik kazandırarak, gösterilen çabaların karşılaştırılabilirliği, şeffaflığı ve hesap verebilirliğini sağlamak.
-Taahhütlerin değerlendirilmesine (izleme, raporlama ve doğrulama) rehberlik etmek.
-İklim finansmanı ve bunun nasıl kullanılması gerektiği konusunda daha fazla öngörülebilirliğe ve şeffaflığa imkan tanımak.
-Uyum konusundaki endişeleri giderirken, iklim değişikliğinin etkilerinin neden olduğu kayıp ve zararların ele alınmasını olanaklı kılmak.
-Paris Anlaşması’nın hedeflerine yönelik ortak ilerlemenin nasıl değerlendirileceği konusunda aynı noktada buluşulmasıyla yeni ülke taahhütlerinin oluşturulmasına katkı sağlamak.
-Bazı ülkelerin tüm yönergelere uyma kapasitelerinin olup olmadığını ve önümüzdeki yıllarda fazladan kapasite geliştirmeye ve desteğe ihtiyaç duyduklarını ortaya koymak.
COP24’ten Hangi Sonuçlar Çıktı?
Aşağıda iki haftalık süreçte öne çıkan gelişmeleri madde madde paylaştık ancak şunu hemen belirtmeliyiz: Zirve sonucunda ülkeler, küresel iklim eylemini daha şeffaf ve detaylı bir biçimde incelemeyi olanaklı kılan ortak kurallarda mutabık kaldılar. Böylelikle zirve, iklim eylemini hızlandırmak için ülkeler ile yurttaşlar, iş dünyası ve yatırımcılar arasındaki güveni tazeledi. Kural Kitabı’nın dışında, ülkeler aynı zamanda 2020 yılına kadar mevcut iklim hedeflerini içeren Ulusal Niyet Katkı Beyanı (INDC) belgelerini yenilemek konusunda da anlaştılar. Bu yenilenmiş hedefleri sunmak için Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin 2019 yılında iklim konusunda düzenleyeceği özel zirvede bir araya gelmeye de karar verdiler. Kural Kitabı ile birlikte 2020 öncesi iklim hedeflerini yenileme kararı, küresel düzeyde seragazı emisyonlarını azaltmak için önemli bir adım olarak kabul ediliyor ancak COP24’te, daha net hedeflerin verilmesi beklenirken hedeflerin veriliş tarihinin ertelemesinin büyük bir risk taşıdığı belirtiliyor.
Bu çıktıların yanı sıra zirvede finansman üzerine taahhütler de verildi. Adaptasyon Fonu’nun COP24 öncesi toplam taahhüt miktarı 538 milyon dolardı. COP24 sırasında bu rakama 129 milyon dolar daha eklendi. En büyük taahhüdü Almanya 70 milyon euro ile yaparken, İtalya 7 milyon, Fransa 16 milyon, AB Komisyonu ise 10 milyon euro taahhüt etti. COP24 ile beraber Yeşil İklim Fonu’na (GCF) yapılan katkılar 10,3 milyar dolar seviyesine yükseldi. Almanya ve Norveç kendi katkılarını, bir sonraki döngüde iki katına çıkaracağını ifade etti. Böylece, Almanya’nın toplam katkısı 1,5 milyar euro, Norveç’in toplam katkısı ise 516 milyon dolar seviyesine çıkmış oldu. Az Kalkınmış Ülkeler Fonu’nun büyüklüğü, COP24 sonu itibarıyla 1,33 milyar dolar seviyesine ulaştı. COP24 sırasında fona en büyük katkı, 5,5 milyon dolar ile İsveç’ten geldi.
TEMA Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Özgül Erdemli Mutlu, COP24’e genel açıdan bakıldığından kısmi ve sınırlı bir başarıdan söz edilebileceğini belirterek şunları söylüyor: “Çünkü Katowice’nin yola çıkarken üç önemli hedefi vardı. Birincisi Paris Anlaşması’nın Kural Kitabı’nın çıkması. İkincisi iklim finansmanı ile ilgili adımlar atılması. Üçüncüsü ise ülkelerin iklim taahhütlerini güçlendirmesi veya iyileştirilmesi. Bu açıdan baktığımızda sınırlı bir başarı diyebiliriz.” Kural Kitabı’nın çıkmasının olumlu bir gelişme olduğunu belirten Mutlu, “Ancak sağlam ve güçlü kurallar olsa bile, onu uygulayacak güçlü bir siyasi irade gerek. Çünkü IPCC 1,5 Derece Özel Raporu ve BM Emisyon Açığı Raporu gibi bilimsel raporlar acil eylem gerektiğini gösteriyor. Yani eylemi artıracak, büyük adımlar atacak siyasi irade olmadığı sürece en güçlü kurallar bile etkisiz kalır” diyor. Müzakerelerin uzamasının, özellikle salyangoz hızında ilerleyen son günlere bakıldığında endişenin yüksek olduğunu belirten Mutlu, “Daha zayıf Kural Kitabı veya başarısızlık beklentisi vardı. Bu açıdan baktığımızda da, bu 133 sayfalık metinde tarafların uzlaşması olumlu. Ancak iklim taahhütlerinin güçlendirilmesi konusunun gelecek seneye kalmasından dolayı hem STK’lar hem az gelişmiş ülkeler hem de gelişmekte olan ülkeler eleştirilerini yaptılar. Biz de buna katılıyoruz. Şimdi gözlerimiz Eylül ayında New York’ta gerçekleşecek İklim Zirvesi ve ardından COP25’te. O zamana kadar, ortak çabanın yanı sıra ulusal hükümetlerin taahhütlerini artırmasına odaklanmak gerekiyor” diyor.
Türkiye Ne Bekliyordu, Ne Buldu?
Türkiye’nin taleplerinde bu sene de somut bir sonuç alınamadı. Bildiğiniz gibi, Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi’ne göre Türkiye EK1 ülkesi olarak, kalkınmış ülke olarak sınıflandırılıyor. Türkiye ise Paris Anlaşması kapsamında “kalkınmakta olan ülke” olarak sınıflandırılmayı talep ediyor. Türkiye, daha önceki zirvelerde olduğu gibi COP24’e EK1’den çıkma talebi ile geldi; bu talebe karşı Başkanlık, Avrupa Birliği adına Fransız Büyükelçi Brigitte Collet’i ikili görüşmeler ile sorunu çözüme kavuşturmak için görevlendirdi. Müzakerelerin son günlerinde yaptığı konuşmasında Collet, Türkiye’nin sorunu çözmek için gösterdiği iyi niyete ve çabalara dikkat çekerken, tarafların uzlaşamadığını iletti: “Gruplar bu tartışmalarda iki hafta boyunca aktif ve yapıcı bir şekilde çalıştılar. Taraflar, fikir birliğine dayanan bir çözüme ulaşma niyetlerinin altını çizdiler. Bunun için teşekkür etmek istiyorum. Bu istişareler sırasında, Türkiye tarafından önerilen bir taslak karar dikkate alındı. Daha sonra bu taslağın gözden geçirilmiş bir versiyonu üzerinde duruldu. Türkiye delegasyonu ile birlikte bunun üzerinde çalıştık. Türkiye’nin, uzlaşma sağlanması için metni yeniden düzenleme konusunda gösterdiği açıklığa dikkat çekmek isterim. Konferans sırasındaki yoğun iş yükü ve meseleyi değerlendirmek için yeterli zaman olmaması dolayısı ile tam bir uzlaşmaya varılamadığını üzülerek belirtmek isterim.” Bu talebe özellikle kalkınmakta olan ülkelerden itiraz geldiği belirtiliyor.
Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı ve İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, Türkiye ile ilgili karar açıklanmadan önce İklim Haber için Melis Alphan’a yaptığı açıklamalarda, Türkiye’nin 1992 yılında yapılan bir hata yüzünden eklerde yanlış konumlandırıldığını söyleyerek, “Türkiye finans yardımı alamayacak ülke sınıfında yer alıyor. GCF’ten direkt para beklemiyoruz. Yoksul ülkelerin veya küçük ada ülkelerinin paralarına talip değiliz. Ancak emisyon azaltımı ve yenilenebilir enerji için gerekli olan kredileri alabilmeliyiz” dedi. Türkiye’nin ek dışı ülke olarak iklim değişikliği ile daha iyi mücadele edebileceğini söyleyen Prof. Dr. Birpınar, Türkiye’nin GCF’e ulaşamaması durumunda bile iklim değişikliği ile mücadele etmeye devam edeceğini söyledi. Türkiye’nin fosil yakıtlara sahip olmadığını ve enerji fakiri bir ülke olduğunu söyleyen Prof. Dr. Birpınar “Güçlü kömür kaynaklarına sahip değiliz. Doğalgaz ve petrol de yok. Dolayısıyla biz ne kadar çok yenilenebilir yaparsak ülkemizin lehine bir durum oluşturmuş oluruz. Mümkün olduğu kadar buraya yöneleceğiz. O krediler olmazsa başka krediler bulacağız” diye konuştu.
Bunun dışında ise Türkiye, ilk defa kamuoyu önünde 1,5 Derece Raporu’na atıfta bulundu. COP24’te konuşma yapan Türkiye Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “IPCC’nin 1,5 Derece Raporu, iklim değişikliği eyleminin aciliyetini ortaya koyuyor” dedi. Kurum ayrıca Türkiye’nin 2020 yılında gerçekleştirilecek 26. Taraflar Konferansı’na (COP26) ev sahipliği yapmak için resmi başvurusunu yaptığını hatırlattı ve destek beklediklerini ifade etti. Ancak COP26’ya ev sahipliği yarışında Türkiye’ye İtalya’dan sonra bir rakip daha çıktı. İngiltere İş Dünyası, Enerji ve Sanayi İlişkileri Bakanı Claire Perry COP24’te yaptığı açıklamada, “2020 tarihi Paris Anlaşması için çok kritik bir öneme sahip. Bu yüzden kesinlikle başarılı bir Taraflar Konferansı sürecine ihtiyacımız var. Biz de bu başarının parçası olmak istiyoruz. Bu yüzden İngiltere’nin 2020 COP26’ya ev sahipliği yapmak isteğine dair resmi yazıyı ilettik” diyerek ülkesinin adaylığını açıkladı.
Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Duygu Kutluay, Türkiye’nin COP24’teki müzakere çerçevesini EK1’den çıkma ve iklim finansmanına erişim konusu ile sınırlı tuttuğunu belirtiyor. Bu nedenle Türk delegasyonunun Paris Anlaşması ve küresel iklim değişikliği mücadelesine yapmak istediği katkıyı anlamak için, resmi duruşu değil satır aralarını okuyabileceklerini söyleyerek Çevre ve Şehircilik Bakanı Kurum’un COP24’te yaptığı konuşmaya atıfta bulunuyor: “Eğer Türkiye, Paris Anlaşması’nı dünya üzerinde imzalamayan sadece 13 ülkeden biri olma ısrarını sürdürürse, bu konferansta kabul edilen ‘Kural Kitabı’ gereği hiçbir karar mekanizmasında yer alamayacak ve konferansa sadece gözlemci olarak katılabilecek. Konferanslara ev sahipliği yapan ülkeler aynı zamanda dönem başkanı olarak müzakerelerin de yürütücülüğünü üstleniyor. Bu yüzden Türkiye’nin ev sahibi olma talebi, bir an önce Paris Anlaşması’nı onaylayarak, ülke olarak doğrudan etkileneceği iklim değişikliğine karşı bu küresel mücadelenin dışında kalmak istemediği ve etkin rol almak istediği şeklinde okunabilir.”
Müzakerelerde Alınan Önemli Karar ve Duyurular:
-COP24’ün ev sahipliğini yapan Polonya, Adil Enerji Dönüşümü’nü resmi bir müzakere konusu olmamasına rağmen, zirvenin gündemine taşımaya çalıştı. “Dayanışma ve Adil Dönüşüm Silezya Bildirisi”, 3 Aralık’ta, İklim Zirvesi’nin Üst Düzey resmi açılışında sunuldu. Uzmanlara göre, Polonya’nın bu girişimi tanıtırken sadece kömür madeni istihdamının korunması ihtiyacının altını çizmesi ve adil enerji dönüşümünü “güneş sanayiinde” çalışan kişiler için yüksek kaliteli iş imkanları yaratılması da dahil olmak üzere, fosil yakıtlardan yeşil ekonomiye karmaşık ve iyi planlanmış bir geçiş süreci olarak tanımlamaması risk teşkil ediyor.
-Gelişmekte olan Pasifik Küçük Ada Devletleri’nin iklim değişikliği ile mücadeleyi artırmasının aciliyeti hakkında bir deklarasyon yayınladı. Metinde OECD üyesi ülkelerden 2030 yılına kadar kömürü terk etmeleri talebinde bulunuldu.
-Biyoçeşitlilik Sözleşmesi 14. Taraflar Toplantısı’nda, IPCC 1,5 Derece Raporu’nun bulgularına yönelik kaygıya dikkat çekilerek, ısınmanın 2 derecenin altında ya da 1,5 derecede sınırlanamaması durumunda biyoçeşitlilik konusunda geri döndürülemez sonuçların ortaya çıkacağına dair güçlü mesajlar verildi.
-COP zirvelerinin beş eski başkanının beklenmedik deklarasyonu, COP24’ü 2020 itibarıyla küresel ısınmayı 2 derecenin altında ya da 1,5 derecede tutma konusunda açık bir mesaj gönderecek kararlı sonuçların çıkacağı bir mecra olarak görmeleri konusunda ülkelere çağrı yaptı.
-Yeni İklim Ekonomisi Raporu da cesur iklim eylemlerinin önemli faydalarının altını çizerek bunların 2030’a doğru 26 trilyon dolarlık ekonomik yarar sağlayabileceğini öngördü.
-Almanya, yaklaşan ilk yenileme döneminde GCF’e katkısını iki katına çıkarabileceğini duyurdu.
-Avrupa Komisyonu, 2050 itibarıyla net sıfır emisyon yaklaşımını güçlü bir şekilde ortaya koyan vizyon belgesinin yanı sıra yüzyıl ortası stratejisinin ilk taslağını hazırladı. Avrupa Birliği Enerji ve İklim Komiseri Miguel Arias Cañete, AB gaz boru hatlarının atıl varlıklar (stranded assets) haline gelme riski konusunda uyarıda bulundu.
-Hindistan’ın Çevre Bakanı, 2020 yılı için koydukları çoğu hedefe ulaşma yolunda ilerlediklerini onayladı.
-Dünya Bankası 2021-2025 yıllarında planlanan iklim projeleri için, son beş yıl içinde sağlanan miktarın iki katı olan 200 milyar dolarlık yatırımda bulunacağını açıkladı. Diğer dokuz Çok Taraflı Yatırım Bankası’nın yanı sıra, Paris Anlaşması’nın hedefleri ile faaliyetlerini uyumlu hale getirmek için bir çerçeve oluşturma niyetlerini ortaklaşa duyurdular.
-Katar, önümüzdeki yıl OPEC’den ayrılacağını, bunun yerine gaza odaklanacağını açıkladı. Katar’ın Enerji Bakanı Sherida al-Kaabi açıklamasında, “Katar’ın dünya çapında güvenilir bir enerji tedarikçisi olarak konumunu güçlendirmeye yönelik çabalarımızda, uluslararası enerji sahnesindeki rolünü ve katkılarını gözden geçirmek için adımlar atmamız gerekiyordu” dedi.
-Yatırımcıların baskısından sonra Shell, gelecek yıl karbon emisyon hedefleri belirleyeceğini ve belirli bir sektörde emisyon hedeflerini idari ödemeye bağlayacağını açıkladı.
-Dünyanın en büyük konteynır taşımacılığı şirketi Danimarkalı AP Moller Maersk, 2050 itibarıyla, hiçbir karbon denkleştirme (offset) yapmadan, karbondioksit emisyonlarını sıfırlayacağını açıklayarak karbon nötr uluslararası ticaret ihtimalinin müjdesini verdi. Maersk yetkilileri, karbondioksitsiz yakıt ve motor/makine sistemleri maliyetlerini 2030 yılına kadar fosil yakıtlarla aynı ya da daha düşük seviyeye getirmeleri gerektiğini açıkladı.
-Aviva, BNP Paribas, HSBC, Hermes ve Church of Scotland Investors Trust’ın da aralarında bulunduğu 100 yatırımcı, iklim ve düşük karbon yatırımlarında işgücünü ve toplumsal konuları da hesaba katma taahhütlerini içeren bir açıklamaya imza attılar. Bu ortak açıklamada “Karbon yoğun endüstriler yerlerini yavaş yavaş temiz teknolojilere bırakırken, yüksek işsizlik seviyelerinin önüne geçmek amaçlanıyor” denirken, bu konuya “yeterli dikkatin gösterilmediği” konusunda da uyarıda bulunuluyor.
-Zirvenin beşinci gününde gerçekleştirilen “Lessons learned from the ‘Yellow Vests’ – How to implement climate policy for the people” (Sarı Yelekliler’den öğrenilen dersler- İklim politikaları insanlar için nasıl uygulanır) adlı panelde uzmanlar, başarılı iklim politikasının ve uygulamasının ekolojik ve adil bir geçiş sağlamak için nasıl olması gerektiğini tartıştılar. Yakıt fiyatlarını yükselten karbon vergisini protesto etmek için sosyal medyada örgütlenen Fransa halkı, 17 Kasım sabahından itibaren sokaklara dökülmüş ve yolları kapatmıştı. Eylemler sonrasında ise protestolara yol açan yakıt zammı tasarısı iptal edilmişti. Fransa’daki örnek, kötü tasarlanmış ve duyurulmuş bir iklim politikası aracının acilen ihtiyaç duyulan iklim eylemini nasıl engelleyebileceğini gösterdi.
-Adidas, Burberry, H&M gibi öncü moda markaları, iklim anlaşmasına göre emisyon oranlarında azaltıma gitme taahhüdünde bulundu. Moda endüstrisi yıllardır ürettiği atık ve emisyon oranlarının fazlalığı ile dikkat çekiyordu ancak yeşil bir iş modeli benimsemek, bazı markalar için moda sektöründe yeni “trend” olarak görülmeye başlandı. Değişen moda trendleri, kıyafet ve aksesuarların çabuk tüketilmesi ve atılması yoğun bir kaynak kullanımına; yılda ortalama 1,2 milyar tonluk karbondioksit salımının yanı sıra yoğun atık üretimine sebep olarak sektörü dünyayı en çok kirleten endüstrilerden biri haline getirdi.
-İklim Kırılganlığı Forumu (The Climate Vulnerable Forum- CVF), Kasım 2018’de gerçekleştirdiği Sanal Zirve’nin ve COP24’te iklim eylemlerine dair önemli kararların alınmasını talep eden Jumemmej Deklarasyonu’nun sonuçlarının altını çizdi. Grubun Başkanı ve Marshall Adaları Cumhurbaşkanı H.E Hilda Heine, kendi ülkesi gibi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan birçok ülkeyi temsil ettiklerini belirtirken, grubun kurucularından Maldivler’in eski Cumhurbaşkanı Mohamed Nasheed ise, “Ölmeye hazır değiliz. İklim değişikliğinin ilk kurbanları olmayacağız” dedi.
-Kömür, gaz ve petrol endüstrileri küresel ısınmaya neden olan yoğun karbon emisyonlarının kaynağı olsa da, ABD müzakerecileri “küresel enerji güvenliği” adına üretimi artıracaklarını ve diğer ülkelere ihraç etmeyi umdukları teknolojik kömür santralları kuracaklarını açıkladı. ABD’nin fosil yakıt kullanımına devam edeceğini duyurması zirvede sert bir protesto ile karşılanırken, salonda gülerek tepki verenler de oldu.
-Germanwatch İklim Değişikliği Performans Endeksi (CCPI) 2019’u açıkladı. Endekse göre küresel karbondioksit emisyonları yeniden tırmanışa geçti. İçerisinde Türkiye’nin de bulunduğu sekiz G20 ülkesi çok düşük bir performans sergiledi. 56 ülkenin ve AB’nin değerlendirildiği sıralamada Türkiye son sıralarda kendine yer buldu.
-FIFA ile Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin de aralarında bulunduğu 17 büyük spor kurumu Spor İklim Eylem Çerçevesi’ni duyurdu. Bu kapsamda emisyon azaltımı için çalışma grupları 2019 yılında kurulacak.
-Brezilya gelecek sene Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 25. Taraflar Konferansı’na (COP25) ev sahipliği yapmaktan vazgeçtiğini açıklamıştı. COP24’te yapılan açıklamaya göre önümüzdeki yıl COP, Şili’de düzenlenecek.
Greta: Politikacılara Asıl Görevini Hatırlatan Genç Ses
15 yaşındaki İsveçli genç Greta Thunberg, her daim doğruyu, en net ifadelerle açıklayan ses olarak zirvenin parlayan yıldızıydı. Dünya Bankası’nın ev sahipliğinde gerçekleşen bir panelde, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne hitaben yaptığı konuşması coşkulu bir alkışla karşılandı. Genç aktivist, COP24 boyunca medyadan yoğun bir ilgi gördü ve bir etkinlikten diğerine mekik dokudu. Bütün bu ilginin sebebi ise geçtiğimiz son birkaç ayda Thunberg’in her cuma okulu boykot edip Stockholm’de bulunan İsveç parlamento binası önünde, hükümetin iklim krizi için aldığı yetersiz eylem planlarına karşı oturma eylemi yapmasıydı. Thunberg bu fikre, Florida, ABD’de gerçekleşen silahlı okul saldırılarından sonra öğrencilerin ülke çapında gerçekleştirdiği National Student Walkout’un benzerinin yapabileceğini düşünerek karar vermiş.
Thunberg, Katowice’de İsveç’in Paris Anlaşması’yla tamamen uyumlu hale gelene kadar, her cuma parlamento binasının önünde oturmaya devam edeceğini belirtti.
Genç aktivist politikacıları, “Bir politikacının görevi dünyayı kurtarmak veya radikal iklim politikalarına sahip olmak değil; oy toplamak ve seçimleri kazanmaktır. Bugün ise, iklim ve dünya hakkında söyleyeceğiniz gerçekler size bir seçim kazandırmayacağı gibi oy da getirmeyecek” diyerek eleştiriyor.
Thunberg, twitter hesabı aracılığıyla zirvenin ikinci haftasında iklim grevi çağrısında da bulundu. Paylaştığı videoda 15 yaşındaki aktivist, “Her kimsen ve her neredeysen sana ihtiyacımız var. Bu Cuma günü, 14 Aralık’ta, uluslararası iklim grevi çağrısında bulunuyorum. Lütfen bizimle greve katıl, kısa bir süre bile olsa parlamentonuzun veya belediyenizin önünde iklim eylemi talep ettiğimizi anlamaları için eylem yap” dedi. Bu çağrı elbette ki yanıtsız kalmadı.
Katowice’deki iki farklı okuldan 30 çocuk, Thunberg’in iklim grevi çağrısına yanıt verdi ve COP24’ün son gününde eylem yaptı. Thunberg’in çağrısına dünyanın farklı yerlerinden öğrenciler de cevap verdi. Üçü Katowice’den olmak üzere Polonya’daki 16 okulda, Almanya’dan ise 14 kentteki binlerce çocuk eylem yaptı. Sadece Almanya’nın kuzeyinde yer alan Kiel şehrinde 400 çocuk harekete katıldı. Thunberg’in sosyal medyadaki çağrısı 200 binden fazla kez izlendi.
Son sözü de Greta’ya bırakmakta fayda var, çünkü gelecek kuşaklar ve halihazırda sesini çıkaramayanlar adına en yüksek sesle o konuşuyor ve bardağın dolu tarafını o temsil ediyor: “Zirveden daha fazla eylem, daha az konuşma bekliyordum ancak çoğunlukla muhabbetten oluşuyor. Bu çok önemli bir fırsat ancak bu şekilde giderse, hedeflenen hiçbir şeye ulaşmayacağız.”
Polonya’ya Giremeyenler, Dünya Sokaklarını Dolduranlar…
COP24’ün başlamasıyla birlikte Almanya’nın Köln ve Berlin şehirlerinde 40 bine yakın gösterici, Almanya Federal Hükümeti’nin iklim politikasını protesto etti. Göstericiler, enerji kaynağı olarak kömürden vazgeçilmesi sürecinin hızlandırılması talebini yineledi ve Berlin hükümetinin iklim politikasını protesto etti. Organizatörlerin verdiği bilgiye göre, Köln’deki protesto yürüyüşüne 22 bin kişi katılırken, Berlin’de Başbakanlık binası önündeki gösteriye 16 bin kişi katıldı. Federal Hükümet’in iklimi korumadaki başarısızlığını protesto eden gösteriler; çevre gruplarıyla, yardım kuruluşlarının oluşturduğu bir ittifakın çağrısıyla düzenlendi. Bunun yanı sıra Brüksel ve Londra’da düzenlenen yürüyüşlerde binlerce protestocu daha fazla iklim eylemi talep ederken, Brüksel’de yürüyüşe katılanların sayısı 65 bine ulaştı. ABD’de ise Sunrise Movement ile bağlantılı binlerce genç, Temsilciler Meclisi üyeleri Nancy Pelosi, Steny Hoyer ve Jim McGovern’ın ofislerinin önünde toplandı. İklim müzakerelerinde güçlü kararlar alınmasını talep eden eylemcilerden yaklaşık 150’si tutuklandı. Protestocular, Demokrat liderlerin, “Yeni Yeşil Anlaşma” olarak adlandırılan ve bilim insanlarının önümüzdeki on yıllarda iklim değişikliğinin kötü etkilerini engelleyebileceğini belirttiği kararlı politika önerisini kabul etmesini talep etti.
COP24’e katılmak için Polonya’ya gelen 13 STK temsilcisinin ülkeye girişine izin verilmedi. Aralarında 350.org, Greenpeace ve CAN Europe’un da bulunduğu 17 STK tarafından yapılan açıklamada STK’ların süreci endişe ile takip ettikleri belirtildi. CAN Yöneticisi Dr. Stephan Singer konu ile ilgili yaptığı açıklamada “Bunların yalıtılmış örnekler olmaması son derece endişe verici ve bizler Polonya sınır yetkililerinin eylemlerini son derece ciddi bir şekilde ele alıyoruz. Sivil toplumun tam ve etkin katılımı anlaşmada yer alıyor ve aslında, acilen yeni bir iklim rejimine geçişte katkı vermemiz bir zorunluluk” dedi. 350.org’un İcra Direktörü May Boeve ise, COP24’ün ilk haftasının sona ermesiyle birlikte yapılan yürüyüşte iki aktivistin sorgulandığını belirterek, “Buradaki eylemcilerin yenilenebilir enerjiye geçiş için çalışmalar yapmalarının oldukça pozitif bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Buraya kendi hikayelerini paylaşmak amacıyla, bölgede yerel bir hareket kurmak ve aktivistlerle iletişim halinde olmak için geliyorlar. Tabii ki daha önce böyle bir olayla karşılaşmadıkları için üzgünler ve yoruldular. Öte yandan, bu olayların neden yaşandığını tam olarak bilemiyoruz ama insanların bir şekilde tehdit unsuru olarak görüldüğünü düşünüyoruz. İnsanlara gözdağı vermeyi hedefleyen bu tarz olaylar genelde tam tersi bir etki yaratıyor ve insanları daha da cesaretlendiriyor. Daha fazla insan, aktivistlerin yaşadığı bu tarz zorluklardan haberdar oluyor” dedi.
2017’deki Aşırı Hava Olaylarının Türkiye’ye Maliyeti: 1,9 Milyar Dolar
Germanwatch tarafından COP24’te yayımlanan Küresel İklim Riski Endeksi, iklim değişikliğinin çarpıcı etkilerini gözler önüne seriyor. Tropikal siklonlar tarafından şiddetli biçimde etkilenen ülkelerin sayısı artıyor. 2017’de, Karayipler’deki kasırga mevsimi özellikle çok şiddetli geçti ve birçok adayı yerle bir etti. Öte yandan, sürekli olarak aşırı hava olaylarından etkilenen birçok gelişmekte olan ülke, felaketlerin ardından toparlanmakta zorluk çekiyor. Özellikle Sri Lanka, Nepal ya da Vietnam gibi yoksul ülkeler büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyor. 2017 yılında dünyada aşırı hava olaylarına bağlı olarak 11.500 kişi öldü ve yaklaşık 375 milyar dolar kadar ekonomik hasar meydana geldi. Dolayısıyla, 2017 yılı hava olaylarına bağlı en fazla kaybın yaşandığı yıl olarak tarihe geçti. Uzun dönemli endekse göre, 1998 ile 2017 arasındaki son 20 yılda, hava olaylarından en çok etkilenen ülkeler Porto Riko, Honduras, Myanmar oldu. Bu dönemde, küresel düzeyde 526 binin üzerinde ölüm 11.500 aşırı hava olayıyla doğrudan ilişkilendirildi. Bu hava olaylarından kaynaklanan ekonomik hasar ise yaklaşık 3,47 trilyon dolar olarak hesaplandı. Rapora göre Türkiye’de 2017 yılında gözlemlenen meteorolojik afetler ise toplamda 1,9 milyar dolarlık ekonomik hasara yol açtı. Türkiye’de Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre 598 iklim afeti gerçekleşmiş, 2017 yılı 1940’lardan beri en çok bu tür afetin görüldüğü üç yıldan biri olarak kayda geçmişti (Diğer yıllar ise 2015 ve 2016). Çalışma aynı zamanda Türkiye’de son 20 yılda iklim afetlerinin yıllık ortalama 462 milyon dolar ekonomik hasar verdiğini ifade ediyor. Uzun dönemli endeks, daha yoksul ülkelerin kırılganlığını da ortaya koyuyor: 1998 ile 2017 yılları arasında en çok etkilenen on ülkeden sekizi düşük ya düşük-orta gelire sahip gelişmekte olan ülkeler. Ancak sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkeler de etkisini artık çok daha net biçimde hissettikleri iklim etkileriyle başa çıkmak için daha fazla çaba göstermek zorunda.
DSÖ, COP24 Özel Raporu: İklim Hedeflerinin Sağlık Faydaları, Maliyetlerinin Çok Üzerinde
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından COP24’te açıklanan WHO COP24 Special Report: Health and Climate Change (DSÖ COP-24 Özel Raporu: Sağlık ve İklim Değişikliği) raporu, sağlık konularının iklim eyleminin geliştirilmesindeki hayati önemini vurguluyor ve politika yapıcılar için kilit nitelikte öneriler sunuyor. Hava kirliliği dünyada her yıl 7 milyon ölüme ve 5,11 trilyon dolar değerinde ekonomik hasara neden oluyor. En yüksek seragazı emisyonu değerlerine sahip 15 ülkede hava kirliliğinin ortaya çıkardığı sağlık maliyetinin, ülkelerin GSYİH’lerinin %4’üne tekabül ettiği tahmin ediliyor. İklim değişikliğiyle uyum için ayrılan çok taraflı iklim fonlarının sadece %0,5’i sağlık projelerine gidiyor. DSÖ raporu, tüm iklim değişikliği fayda maliyet analizlerinde sağlık konusunun hesaba katılması çağrısında bulunuyor. DSÖ, COP24 Özel Raporu’nun sağlık ve iklim değişikliği ile ilgili önerileri şöyle:
-Hem karbon emisyonlarını hem de hava kirliliğini azaltan eylemlerin belirlenmesi ve öne çıkarılması ve NDC’lere Kısa Ömürlü İklim Kirleticileri emisyon değerlerinin azaltılmasına dair özel taahhütlerin dahil edilmesi.
-BMİDÇS ve Paris Anlaşması’nda yer alan sağlık değerlendirme ve koruma taahhütlerinin ulusal ve küresel düzeyde işleyiş mekanizmalara da yansıtılması.
-İklime dirençli sağlık sistemleri ve iklim dostu sağlık tesislerine odaklanarak, sağlıkta iklim değişikliğine uyum yatırımlarının önündeki engellerin kaldırılması.
-İklim eylemi ve sağlık yan faydalarını birlikte desteklemek için sağlık camiası, sivil toplum ve sağlık uzmanları ile ortaklık yapılması.
-BMİDÇS kapsamında, sağlık faydaları sunan iklim eylemlerinde şehir ve alt ulusal yönetimlerin rolünün desteklenmesi.
-İklim eylemleri neticesinde sağlık alanında kaydedilen gelişmelerin resmi takibi ve küresel iklim ve sağlık yönetişim süreçleri ile BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne raporlanması.
-İklim değişikliğiyle mücadele ve uyum önlemlerinin sağlık sonuçlarının ekonomik ve mali politikalara dahil edilmesi.
Kömürlü Termik Santrallara Finansman Sağlayan Banka ve Yatırımcılar Açıklandı
Urgewald, BankTrack ve 26 STK tarafından COP24’te yayımlanan bir çalışma, küresel kömürlü termik santrallara finansman sağlayan banka ve yatırımcıları açıkladı. Araştırmaya göre, Japon bankaları finansörler listesinde, Çin bankaları ise aracılık yüklenimi listesinde bir numarada yer alıyor. Planlama aşamasındaki kömürlü termik santrallara en yüksek miktarda kurumsal yatırım yapan ise ABD’li şirketler. Araştırma sonuçlarına göre, finans sektörü Ocak 2016 ve Eylül 2018 arasında dünyanın en büyük 120 yeni kömürlü termik santral projesi sahibine 478 milyar doların üzerinde yatırım yaptı. 1 Ocak 2016’dan bu yana, 235 ticari banka en büyük 120 kömürlü termik santral işletmecisine 101 milyar doların üzerinde direkt finansman sağladı. En büyük kredi finansörleri 12,8 milyar dolar ile Mizuho Financial ve 9,9 milyar dolar ile Mitsubishi UFJ Financial isimli Japon bankaları oldu. Verilerin coğrafi dağılımına göre, Ocak 2016- Eylül 2018 döneminde en büyük kömürlü termik santral projelerine sağlanan kredi finansmanın %30’u Japon bankaları tarafından sağlandı. Kömürlü santral işletmecilerinin en büyük 10 kredi finansörü listesinde ABD’den Citigroup (3,4 milyar dolar) ve Avrupa’dan HSBC (3,2 milyar dolar), Standard Chartered (2,2 milyar dolar) ile ING (1,9 milyar dolar) yer alıyor. Kömürlü termik santral işletmecilerine sağlanan finansmanın büyük kısmı kurumsal kredi finansmanı şeklinde ve bu tür finansman çoğu zaman bankaların sürdürülebilirlik vb. politikalarına tabii değil. Örneğin, Standard Chartered, 2018 yılında “Hiçbir yeni kömürlü termik santral projesine doğrudan finansman sağlamayacağız” ifadesinin geçtiği yeni bir kömür politikası izlemeye başladı. İngiltere merkezli banka, her ne kadar 2017 ya da 2018’de hiçbir kömürlü termik santralın doğrudan finansmanında yer almamış olsa bile Çin, Endonezya, Japonya ve Filipinler’deki büyük kömürlü termik santral işletmecilerine sağladığı kurumsal finansman miktarını 2017’deki 373 milyon dolardan 2018 yılının ilk üç çeyreğinde 1,18 milyar dolara çıkardı. 2017 politikasında tüm kömür şirketi finansmanlarını 2025 itibarıyla sonlandırmayı taahhüt eden Hollandalı ING bankası bile, 2018 yılında finansman ve aracılık yüklenimi faaliyetleri aracılığıyla kömürlü termik santral projesi sahibi şirketlere yaklaşık 500 milyon dolar civarında para akışı sağladı.
2018’de Artan Küresel CO2 Emisyonları Rekora Gidiyor
Global Carbon Project (GCP, Küresel Karbon Projesi) tarafından Nature, Environmental Research Letters ve Earth System Science Data bilimsel dergilerinde yayınlanan 2018 Küresel Karbon Bütçesi’nde yer alan bulgulara göre CO2 emisyonlarında, belirsizlik aralığı %1,8-%3,7 olmak üzere, %2,7 oranında bir artış öngörülüyor. Karbon emisyonları, üç yıllık bir aradan sonra, 2017 yılında %1,6 oranında artmıştı. Küresel CO2 emisyonlarındaki bu artış, Paris Anlaşması hedeflerini tehlikeye sokuyor. IPCC’ye göre, küresel ısınmanın 2 derecenin oldukça altında tutulması için emisyonların 2030 itibarıyla yaklaşık olarak %20 azaltılması ve 2075 itibarıyla sıfırlanması gerekiyor. Küresel ısınmanın 1,5 derecenin oldukça altında tutulması için ise, emisyonların 2030 itibarıyla %50 oranında azaltılması ve 2050 itibarıyla sıfırlanması gerekiyor. Fosil kaynaklı (fosil yakıtlar, sanayi ve çimento) küresel CO2 emisyonlarındaki artış 2000’li yıllarda yılda %3’ün üzerinde seyrederken, 2010’lardan itibaren yavaşladı ve 2014-2016’da hafif bir artış haricinde sabit kaldı. Ancak, kömür kullanımındaki ve bireysel ulaşım, taşımacılık, havacılık ve gemicilikteki talep artışına bağlı olarak yaşanan küresel enerjideki -ve özellikle de petrol, doğalgaz ve kömürdeki- büyüme, karbonsuzlaştırma çabalarının önüne geçiyor. Her ne kadar küresel kömür kullanımının, tarihteki en yüksek düzeyinin hâlâ %3 altında olsa bile 2018 yılında, Çin ve Hindistan’ın enerji tüketimindeki büyümeye bağlı olarak, artması bekleniyor. Petrol ve doğalgaz tüketimi son 10 yılda neredeyse hiç hız kesmeden arttı. Doğalgaz kullanımı, kömür tüketimindeki düşüş ve sanayide doğalgaz talebinin artmasıyla birlikte artışa geçti. Petrolün başlıca kullanım alanları ise bireysel ulaşım, kargo, havacılık ve gemicilik ve petrokimya sektöründen oluşuyor. Atmosferik CO2 yoğunluğu 2018 ortalamasının, sanayi öncesi döneme göre %45 artarak, 407 ppm’e çıkması bekleniyor. Küresel emisyonların %27’sini teşkil eden Çin emisyonlarının 2018 yılında %4,8 oranında (%2-%7,4) artması ve yeni bir rekor kırması bekleniyor. Çin emisyonlarında görülen bu yeni büyümenin inşaat faaliyetleri ve ekonomik canlanma ile yakından ilişkili olduğu düşünülüyor.
En Büyük Delegasyonlar Afrika’dan
BMİDÇS tarafından yayınlanan listede, COP24’te toplam 22.771 kayıtlı katılımcı bulunuyor. Listedeki 22.771 katılımcının 13.898’inin belirli tarafları temsil edenler, 7.331 kişinin bilim insanı, iş grupları ve çeşitli sivil toplum örgütleri gibi gözlemci örgütlerdeki kişiler, 1.541’inin ise gazetecilerden oluştuğu belirtiliyor. Delege sayısının 14.000’in biraz altında olduğunu gösteren bu veri, COP24’ün taraf delegelerinin toplam sayısının Paris’ten daha düşük, geçen seneki COP’tan ise daha yüksek olduğunu gösteriyor. Son yıllarda olduğu gibi en büyük delegasyonlar Afrika ülkeleri tarafından gönderildi. Bonn’daki COP23’ün en büyük üç heyeti bu yılın da ilk beşinde yer aldı. COP24’teki tabloya, zirveye 406 delege gönderen Gine liderlik ediyor. Gine’yi ise 237 katılımcı ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti takip ediyor. Üçüncü sırada, 211 delegesi ile bu yılın COP başkanlığını elinde bulunduran Polonya bulunuyor. Geçen yıl 492 delegeyle birinci sırada bulunan Fildişi Sahilleri, bu yıl 208 delege ile dördüncü sıraya yerleşiyor. Endonezya ise 191 delege ile listenin beşinci sırasında yer alıyor. Avrupa’da, Polonya’dan sonra zirveye en çok temsilci gönderen ülke ise 188 kişi ile Fransa. Altıncı sırada bulunan Fransa’yı, Almanya 153 kişi ile takip ediyor ve listede 10. sırada yer alıyor. COP’un taraflarından biri olarak dikkate alınan AB ise 83 delege ile 25. sırada. İngiltere ise 52 temsilcisi ile listede 40. sırada kendine yer buluyor.
Türkiye ise bu yılki konferansa 81 temsilci ile katıldı. Delegasyon heyetinin başında Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar bulundu. Türkiye, Paris’teki COP21’e 149, COP23’e ise 86 temsilci ile katılmıştı. ABD delegasyonunun bu yılki COP’ta 44 üyesi bulunuyor. Bu rakam Bonn’da 48, Paris’te ise 124 idi. Kuzey Amerika’nın geri kalanında da temsilci rakamlarının geçtiğimiz seneye göre gerilediği görülüyor. Hem Kanada hem de Meksika, geçen yılki delegasyon sayısını azalttılar. Kanada COP23’e 126 temsilci ile katılırken COP24’e 126 temsilci ile katıldı. Meksika’da da geçtiğimiz yıl 60 olan delege sayısı bu yıl 33’e düştü. Brezilya da bu trende ayak uydurarak COP23’te 128 olan delege sayısını bu yıl 107’ye düşürdü.