İklim

 İklim Krizi ile Mücadelede Kadın Tarımının Rolü

İklim krizi gezegenin başındaki en büyük sorunlardan biri olması yanında, “cinsiyet eşit” de değil. Hakların dağı­lımı, kaynakların kullanımı, maddi ma­nevi sorumlulukların eşit dağılmadığı bir düzen, kadınlar ve kızlar için eksik ve yanlış beslenme, sağlıksız koşullarda yaşama ve gündelik yaşam aktivitelerini yerine getirememe sorunları oluşturu­yor.

Yazı: Gülin YÜCEL, Brika Sürdürülebilirlik

İklim krizi ve buna bağlı olağanüstü hava olaylarından en çok etkilenenler, en fakirler. Dünyadaki tüm fakirliğin dörtte üçünü oluşturan kadınlar, hem iklim değişikliğinden en çok etkilenen­ler hem de aynı zamanda ne olduğunu en az bilenler, önlemler konusunda en eğitimsiz olanlar.

Diğer yandan kadınlar, gezegeni ve üzerindeki toplumları yaşatan sistemin doğal besleyicisi rolleri ve içgüdüleriy­le hayatın devamlılığına yönelik yüksek “matriyotik” değerlere sahipler. Bu do­ğal özellikleri ile başta iklim krizi, aç­lık ve fakirlikle mücadele olmak üzere tüm sürdürülebilir kalkınma amaçları için kritik önemleri var.

Hem cinsiyet ayrımı hem de iklim kriz­lerine yönelik acil çözümler oluştur­mayı hedeflediğimiz “Sürdürülebilir Kalkınma Çağı”nda tarımda kadın giri­şimciliği öne çıkan bir alan. Yazının öncelikli konusu küçük ölçekli kadın tarım girişimciliği üzerinden ya­pılabilecekler olmakla birlikte, genel hatları ile kadın-iklim krizi-fakirlik ve açlık üçgeninde sorunların üzerinden geçmekte de fayda var.

Kadınlar İklim Değişikliğinde En Riskli Kesim

Geleneksel olarak ev etrafındaki ya­şamları, kadınların gelmekte olan bir felaketten haberdar olamamalarını veya olsalar bile evi terk edememe zorunlulukları (çocukları ve yaşlıları geride bırakmama, kültürel ve dini se­bepler vb.) olduğu için felaketten koru­namamalarına neden oluyor. Öte yan­dan yine geleneksel olarak nispi eğitim seviyelerinin düşük olması da felaket­ler ile mücadele yöntemlerini yeterin­ce bilememe olasılığını artırıyor.

İklime bağlı olağanüstü hava olay­larında ölümler en çok kadınlardan oluyor. 2008’deki Myanmar Nargis Tayfunu’nda %61, 2004’deki Hint Ok­yanusu tsunamisinde %70-80 (Oxfam) ve 1991’de Bangladeş’teki tayfunun %91’i kadın ölümleri. Geride kalan ve felaket sonrası ortaya çıkan yıkım ve sağlıksız koşullarla mü­cadele etmesi gerekenler de yine kadın­lar. 2005’teki Katrina Kasırgası’ndan sonra geride kalanların %80’i kadındı.  Cinsiyet bazlı şiddetin bile, olağanüstü hava olayları sonrası arttığı gözlemlen­miş. Katrina Kasırgası sonrası, öncesi­ne göre bu oran dört kat artmış.

İklim krizi ile artan sıcaklık, vektör kay­naklı sıtma gibi hastalıkların artmasını sağlıyor. Bu, fakirliğin en yüksek oldu­ğu Afrika ve Güney Asya’daki su topla­yıcı kadınların hastalık riskini daha da artırıyor. İklimin değişmesi ile azalan verimli­lik ve olağanüstü hava olayları sonrası oluşan yiyecek sıkıntısı da yine en çok kadınları etkiliyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminleri­ne göre, iklim krizi ile birlikte yetersiz beslenme, hava kalitesinde azalma ve su kaynaklı artan hastalıklar ile senede 250.000 civarı daha fazla ölüm gerçek­leşecek. Mevcutta cinsiyet eşitliğine sahip olmayan kadının konumunun, iklim krizleri ile daha da kötüleşmesi bekleniyor.

Kadınlar Tarımsal Verimliliği Artırıyor

Eşit tarımsal üretim kaynaklarına sahip oldukları durumda kadın çiftçiler %20 -30 daha fazla üretim sağlıyorlar. Bu durum, özellikle düşük gelirli ülkelerde toplam tarımsal üretimin %2.5-4 arası artması ile yaklaşık 150 milyon insanın açlıktan kurtulma olanağını yaratıyor. Toplamda ise açlığı %12-17 arası azalt­ma şansına sahip olunabilecek (FAO). Üretimin yanı sıra, diğer tüm kaynak­larda erişim eşit olduğunda, kadın üre­timinin %7-23 daha fazla olduğu da görülmüş (FAO). Sadece açlıkla mücadelede değil, emis­yonların azaltılması için de bu verimli­lik artışına çok ihtiyacımız var.

Kadının Tarımda Küçük Ölçekli Girişimciliği Ne Fayda Sağlayacak?

Ünlü çevreci Paul Hawken tarafın­dan geliştirilen Project Drawdown’un rakamlarına göre kadınlar dünyadaki tarımsal üretimin %43’ünü, fakir böl­gelerde ise %60-80’ini yapıyor. Do­layısıyla kadının güçlendirilip küçük tarımsal işletme sahibi yapılması, gıda güvenliği ve iklim mücadelesi açısın­dan en kritik adımlardan biri olmalı.

Project Drawdown’un yaptığı modelle­mede kadınların finansa ve mülkiyete eşit erişimi düzenlenerek 98 milyon dönüm arazi üzerinde kadınların kü­çük ölçekli tarım yapması düşünülmüş. Bu senaryoya göre tarımsal verimliliğin %26 artacağı ve ötesinde 2050’ye kadar karbon emisyonunda yılda 2.1 gigaton azalma olacağı sonuçlarına ulaşılmış.

Dolayısıyla kadınların tarımsal alanda rolünü artırmak, hem tarımsal verim­lilik hem de emisyonla mücadelede önemli adımlar atılmasını sağlayacak.

Yapısal Bakış Açıları Ne Olabilir

Başlangıç noktamızdaki problemleri şöyle özetleyebiliriz.

  • Tarımsal arazilerin sadece %10-20’si kadınlara ait;
  • Mülkiyet riskli, kadınların sosyal ve kanuni haklarına sahip olabilmeleri önünde engeller var;
  • Finansal sermayeye erişim ve bun­larla birlikte tarım için gerekli besle­yicilere, alet ve edevata, suya, tohuma ulaşmaları kısıtlı;
  • Teknik bilgi eksiklikleri var, eğitime erişmeleri zor;
  • Ev ve arazi etrafında yaşamla kısıtlı­lar ve iletişim eksikliği çekiyorlar;
  • Kooperatiflerde temsil eksikliği yaşı­yorlar.

Kadınlar gelişmekte olan ülke ekono­milerinde tarımın büyümesi için kritik ve potansiyel olarak dönüştürücü bir öneme sahip olsalar da, sistemin içe­risine dahil olmada zorluklar ve eko­nomik kısıtlarla karşı karşıyalar. Ulus­lararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü (International Food Policy Research Institute – IFPRI) tarafından oluşturulan endeks ile kısıtları daha iyi anlayabilmek ve gelişmeyi takip ede­bilmek amaçlanıyor. Konuya beş temel açıdan bakılıyor:

  • İklim değişikliğine dirençli ve sürdü­rülebilir gıda tedariki oluşturmak;
  • Herkes için sağlıklı beslenmeyi des­teklemek;
  • Gıda endüstrisi etrafında kapsayıcı, et­kin pazarlar ve ticari sistemler yaratmak;
  • Yönetişim modelini ve kurumları güçlendirmek.

Oluşturulan endeks kadının güçlenme­si, gıda güvenliği ve tarımsal büyüme arasındaki bağlantıları anlamaya yöne­lik olarak çalışıyor. Tarımsal üretimde karar verme mekanizmaları, gelirin kullanımı üzerindeki kontrol, liderliğin gelişimi ve zaman endikatörleri üzerin­den gelişmeyi inceliyor. Bu tip yapılara bakarak ve sebepleri daha iyi anlayarak, şu alanlarda müda­halenin faydalı olacağını önerebiliriz:

  • Kadınlara çiftçi statüsü vermek: Ta­rımı destekleyen veya yardımcı yerine kadının mesleki statüsünü tanımlamak.
  • Kadınların araziye erişim ve mülki­yet haklarını artırma ve güvence altına almak: Hukuksal düzenlemeler yap­mak ve uygulamaları denetlemek.
  • Kadınların eğitim ve araçlara erişim olanaklarını iyileştirmek: Mikrokredi, teşvik, bağış ve diğer olanaklar ile.
  • Kadınların yetiştirdiği ekinlere ve tarım sistemlerine olan ARGE’yi artır­mak.
  • Kadın arazi sahiplerine özel kurum­sal inovasyon ve ortak yaklaşımlar ge­liştirmek: Grupsal tarım faaliyetleri düzenlemek; ölçek ekonomisinden faydalanmalarını sağlamak; ortak bilinç ve öğrenme ortamı sunmak.

Özetle kadının tarımsal üretimde daha fazla rol alması, hem verimlilik hem de iklimle mücadelede çok kritik bir öneme sahip. Yapısal ve yönetişim me­kanizmaları ile güçlendirerek yaygın­laşmasını sağlamak, cinsiyet eşitliği ve emisyonların sınırlandırılması amaçla­rına ulaşmamızı kolaylaştıracak.

 

About Post Author