Binalarda, enerji verimliliği başta olmak üzere, yenilenebilir enerji, elektrifikasyon ve enerji sistemini yönetmek için gerekli olan dijital teknolojiler, daha düşük maliyetli, daha temiz ve daha güvenli bir enerji sistemine geçişte önemli bir rol oynayacak. Böyle bir enerji dönüşümü, doğru politikalar ve finansman araçlarıyla birlikte binalarda enerji tüketimini ve emisyonları düşürebilir ve yerli ekipman üretimiyle istihdam potansiyeli yaratarak ekonomiye katkıyı artırabilir.
YAZI: Ahmet ACAR, SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi, Enerji Analisti
Binalar enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji potansiyeli açısından enerji sektörü içerisinde oldukça büyük bir öneme sahip. Enerji verimliliği yoluyla yaklaşık 13,5 TWh’lik enerji tasarrufu potansiyeli sunan binalar ayrıca 22 TWh’lik dağıtık üretim imkanı sağlıyor. Elektrifikasyon ve değişen enerji sistemini yönetmek için gerekli olan dijitalleşme kavramları ise yine binalarda hayata geçme imkanı açısından ön sıralarda bulunuyor. Isı pompaları ve elektrikli yemek pişirme gibi teknolojilerle 6,6 TWh’lik elektrifikasyon potansiyelinin büyük bir kısmını barındıran binalar, ayrıca akıllı sayaçlar gibi dijital teknolojilerin esnekliğe sağladığı katkıyla birlikte tüm bu kavramların ortasında yer alarak, dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu enerji dönüşümünün temel unsurlarını taşıyor. Tam da bu sebeple binalar iklim ve çevre konularında öncelikle ele alınması gereken sektörlerin başında geliyor.
Yaklaşık 9,1 milyon bina ve 23 milyon hanenin bulunduğu Türkiye’de binaların enerji tüketiminin son yıllarda yılda ortalama %4 gibi bir seviyeyle hızla artması, ülkenin toplam nihai enerji tüketiminde binaların tüm son kullanıcı sektörler arasında sanayi sektöründen sonra en ön sıraya yerleşmesine sebep oldu. 2018 yılı sonu itibariyle Türkiye’nin toplam nihai enerji tüketimi 109 milyon ton eşdeğer petrol (Mtep) seviyesine ulaştı. Bu toplamın yaklaşık üçte biri binalar (konut, ticari ve kamu) tarafından tüketiliyor. Binalarda enerji tüketimi yüksek oranda doğalgaz ve elektrik kullanımından kaynaklı olmakla birlikte, bu iki kaynak, sektörün toplam enerji tüketiminin üçte ikisini oluşturuyor. Isıtma amaçlı enerji tüketimi toplam tüketimin ortalama olarak %40’ından fazlasını oluşturuyor.
Türkiye’de binalarda toplam nihai enerji tüketiminin kaynak bazlı dağılımına bakıldığında, %60’a yakın bir oranda fosil kaynakların, %15 civarında ise yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanıldığı görülüyor. Doğrudan kullanılan yenilenebilir enerjinin %60’ından fazlası ısıtma amaçlı odun, atık ve biyokütle kullanımına ait. Jeotermal enerji tüketimi 2 Mtep, güneş enerjili su ısıtma ise 0,6 Mtep olarak göze çarpıyor. Güneşten su ısıtmada Türkiye dünyadaki önde gelen sırasını koruyor. Elektriğin binaların toplam nihai enerji tüketimindeki payı ise yaklaşık %30. İklim değişikliğine sebep olan seragazı emisyonlarının dünyaya daha fazla zarar vermeyecek seviyelere çekilmesi için gerekli önlemlerin acilen alınması gerekiyor. Dolayısıyla enerji dönüşümü ve bu dönüşümün binalarda hayata geçirilmesi kaçınılmaz duruyor. Hızlı şehirleşmeyle birlikte binalarda artan ısıtma ve soğutma ihtiyacının ısı pompası gibi verimli teknolojilerle elektrifikasyonunun ve bu sebeple artan elektrik ihtiyacının dağıtık yenilenebilir enerji üretimiyle karşılanmasının anahtar role sahip olduğu açıkça görülüyor.
Çatı Üstü PV Sistemlerinin 15 Gigavat Potansiyeli Var
SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi’nin bu yılın Nisan ayında yayımladığı “Binalarda Çatı Üstü Güneş Enerjisi Potansiyeli” raporunda, çatı üstü fotovoltaik (PV) sistemlerin 15 gigavat gibi önemli bir teknik potansiyel oluşturduğu hesaplandı (üretilen elektrik, toplam elektrik tüketiminin %17’sine eşit). Binaların dağıtık enerji üretimi ve hatta dijitalleşme ile birlikte akıllı sistemlerle şebekeye entegre olabilmesi için gerekli politikaların ve düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Elektrik sektörüyle binalar arasında, daha büyük oranda rüzgar ve güneş enerjisi entegrasyonu için değişken üretimi dengeleyebilecek ve sistemi optimize edecek talep tarafı yönetimi, batarya depolama ve akıllı şebekeler gibi esneklik seçeneklerinin artırılması gerekli görünüyor. Böylece elektrik sektörü için bir esneklik mecrası olabilecek olan binalar, ayrıca yaklaşık sıfır enerjili bina hedeflerine de ayak uydurmayı başarabilecek.
Binaların toplam enerji tüketimindeki ve seragazı emisyonlarındaki payının azaltılmasında öncelikli konunun enerji verimliliği olduğu ise tartışılmaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor.
Bir enerji kaynağı olarak enerji verimliliğinin diğer kavramlar arasında ön sıraya alınması ve bu yolla enerji tüketiminin azaltılması elzem görünüyor. SHURA’nın “Türkiye Elektrik Sistemi için En Ekonomik Katkı: Enerji Verimliliği ve Yeni İş Modelleri” raporunda yer alan sonuçlara göre, SHURA senaryosu ile binalarda elektrik tüketiminde 2030 yılına kadar 16,6 TWh tasarruf elde edilebiliyor. Bu tasarrufun sağlanması amacıyla binalarda enerji verimliliği için 22 milyar dolar, elektrifikasyon için elektrikli araçlar dahil 13 milyar dolar, dağıtık üretim için ise 11 milyar dolar yatırım ihtiyacı bulunuyor. Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı’nda da mevcut binaların rehabilitasyonu, enerji kimlik belgesi sahiplik oranının artırılması, kamu binalarında enerji performansının iyileştirilmesi ve yeni binalarda enerji verimliliğinin özendirilmesi gibi birçok önemli eylem alanı bulunuyor.
Enerji Dönüşümü için Dijital Teknolojiler
Türkiye uzun bir süredir binalarda enerji tüketiminin verimlilik yoluyla azaltılması konusunda politikalar ve düzenlemeler ortaya koyuyor. Binaların ve endüstriyel tesislerin enerji verimliliğinin artırılması amacıyla yapılacak iyileştirmeler için enerji hizmet şirketi (ESCO) ile işveren arasında finansman kolaylığı sağlayan enerji performans sözleşmeleri (EPS) hakkında 2018’de çıkan kanuna ve 2020’de ayrıntıları belirlenen ilgili karara göre, kamu kurum ve kuruluşları, enerji tüketimlerini veya enerji giderlerini düşürmek üzere enerji performans sözleşmeleri yapabiliyor. 11. Kalkınma Planı’nda yine enerji verimliliği ve çevresel etkilerin azaltılması konusunda yol haritası mevcut. 2018’de yayımlanan Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı ise önemli bir adım olmakla birlikte, daha düşük karbonlu bir düzene geçişte bazı tamamlayıcı düzenlemelerin ortaya konması ve etkin şekilde işlemeye devam etmesi önemli. Sürdürülebilir yapıların ve yeşil binaların tanımlanarak sertifikasyonların aktif şekilde işlemesi, enerji etiketlemeleri ve çevreye duyarlı tasarım gereklerinin güncel şekilde çalışması ve enerji yönetimi ile enerji verimliliği etütlerinin beklenen nitelikte uygulanması zorunlu görünüyor. Uluslararası modellerin politikaların geliştirilmesi için örnek teşkil edebilmesinin yanında, finansman mekanizmaları ve yeni iş modelleri binaların enerji ve çevre açısından mevcut potansiyelini kullanmasına fırsat sunuyor.
Binalarda, enerji verimliliği başta olmak üzere, yenilenebilir enerji, elektrifikasyon ve enerji sistemini yönetmek için gerekli olan dijital teknolojiler daha düşük maliyetli, daha temiz ve daha güvenli bir enerji sistemine geçişi ve binaların bu sistemde önemli bir mecra olmasını sağlayacaktır. Böyle bir enerji dönüşümü, doğru politikalar ve finansman araçlarıyla birlikte binalarda enerji tüketimini ve emisyonları düşürecek ve yerli ekipman üretimiyle istihdam potansiyeli yaratarak ekonomiye katkıyı artıracaktır. Daha iyi bir yaşam kalitesinin yanında, binalar ihtiyacı olan temiz enerjiyi üreterek çevre, iklim ve insan sağlığına olumlu etkiler yaratacaktır.