Bu yıl dördüncü kez düzenlenen ve sonuçları 4 Aralık’ta açıklanan İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Ödülleri’nin Erken Aşama kategorisi birinciliği “Joon” isimli sosyal girişime verildi. Kale Grubu’nun desteklediği programda ödül kazanan Joon’un yaratıcısı Duygu Vatan, “Joon, geçim kaynağı sınırlı üreticilere tasarım ve satış desteği veren bir sosyal girişim. Yarattığımız sosyal etki ile yoksulluğun azaltılması için çalışırken bir yandan adil ücretle insana yakışır işin savunuculuğunu yapıyoruz” diyor.
Öncelikle sizi kutluyoruz. İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Yarışmasında Erken Aşama kategorisinde ödül kazandınız. Bize kendinizden biraz bahseder misiniz?
27 yaşındayım. Ankara’da doğup büyüdüm. Lisansımı ODTÜ İşletme bölümünde tamamladım. Çok küçük yaşımdan beri sanat ve tasarıma büyük bir ilgim vardı. 2014 yılında ODTÜ’de Endüstri Ürünleri Tasarımı yan dal programına başladım. Tasarım disiplinine hayran oldum. Toplumsal olaylara bütünsel olarak bakabilmek için harika bir araç tasarım, tıpkı sosyal inovasyon yaklaşımı gibi… Sonrasında Sosyal İnovasyon için Tasarım alanında yüksek lisans çalışmalarımı tamamladım. Ankara’da uzun bir süre bir grup arkadaşımla beraber önce okuldaki öğrenci topluluğunda, sonra bir sivil inisiyatif aracılığıyla tasarımı başka disiplinlere anlatmaya, toplumsal sorunları nasıl işbirliği ile dönüştüreceğimizi kavramaya yönelik etkinlikler düzenledik. O dönemde en büyük arzumuz tasarımsal düşünmeyi gerçek bir toplumsal meselenin derinine inmek için kullanabilmek ve bunu sürdürebilmekti. 2016 yılında bunu yapmaya yönelik ilk adımımız olan “Joon” fikri ortaya çıktı ve 2016 eylül ayından beri devam diyor.
Bize biraz projenizi anlatır mısınız? Hangi toplumsal sorunu çözmeyi hedeflediniz?
Joon dezavantajlı üretici topluluklarına tasarım ve satış desteği veren bir sosyal girişim. Üretici topluluklarının becerilerini ortaya koyan tasarım çözümleri geliştiriyoruz. Geliştirdiğimiz tasarım yaklaşımı ile üretici toplulukların katma değerli üretim yapmalarını kolaylaştırarak, ürünlerini pazara uyumlu hale getiriyoruz. Üretici topluluklarla birlikte ürettiğimiz ürünleri satın almak isteyen kurumlarla ve bireylerle buluşturuyoruz. Bu sayede Joon’da üretici topluluklar ekonomik olarak güçleniyor.
Biz dezavantajlı toplulukların yaratıcı ve üretken hayatlar sürmesine katkıda bulunmak istiyoruz. Kadınlar, engelliler, mülteciler, yaşlılar, gençler, kendilerinden kaynaklı olmayan sebeplerden ötürü sosyal ve ekonomik yaşama katılamıyorlar. Türkiye’de, hatta dünyanın birçok ülkesinde el ile yapılan üretim bu topluluklar için çoğu zaman alternatif bir geçim kaynağı modeli olarak sunulsa da bu modeller ne yazık ki çalışabilir durumda değil. Biz bu üretici topluluklarının kurulu üretim alanlarını tasarımla güçlendirerek aslında bu modeli çalışan bir model haline dönüştürüyoruz. Bu sayede pek çok dezavantajlı üreticinin üretime katılmasını kolaylaştırıyoruz. Biz bir mahallede atölye yaptığımızda, mahalledeki pek çok kadın üretime katıldığı için doğrudan atölyenin faydalanıcısı haline geliyorlar. Tabii ki yaptığımız iş sadece üreticileri desteklemekle de bitmiyor. Üreticilere sağladığımız destekler kadar, üretimin her aşamasından da sorumluyuz. Bu nedenle tedarik zincirinin en başından en sonuna kadar adil, temiz ve döngüsel bir tedarik zinciri yaratmayı hedefliyoruz. Bir üretim döngüsü içinde emeği geçen herkesin hakkını tam aldığı, doğanın zarar görmediği bir dünya yaratmaya çalışıyoruz kısacası.
Şu anda proje hangi aşamada? Önümüzdeki dönem için neler düşünüyorsunuz?
Joon şu anda toplamda 11 üretici topluluğuna aktif olarak destek veriyor. Bu toplulukların büyük çoğunluğu Ankara’da. İlk kez bu sene, pandemi dönemiyle beraber uzaktan çalışmayı deneyimledik. Ve bu sayede farklı illerdeki üretici topluluklarına da tasarım desteğimizi iletebileceğimizi gördük. Şu an İstanbul ve İzmir’de iki üretici topluluğuna daha destek oluyoruz. Hayalimiz tasarımcıların üreticileri destekleyebileceği bir platform yaratmak. Bunu yaparken adil ve temiz malzemeye, ürünlerini satabilecekleri müşterilere erişebildikleri altyapıyı hazırlıyoruz. Önümüzdeki dönemde bu altyapının hazırlıklarını yapmaya devam ederken aynı zamanda farklı coğrafyaların dinamiklerini deneyimliyor olacağız.
Peki İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Ödülü’nden nasıl haber oldunuz? Ödül almayı bekliyor muydunuz? Özel kurumların destekleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sosyal girişimcilik ekosistemi içerisinde İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik ödülü oldukça iyi bilenen bir ödül. Hem ekosistemden yaptığı işleri ile yarattığı etkiyi heyecanla takip ettiğimiz pek çok sosyal girişimci arkadaşımızın geçmiş senelerde bu ödülün sahipleri olmasından aldığımız ilhamla, hem de Ashoka Türkiye aracılığı ile bu ödül programına başvurduk. Ödül almayı hakkettiğimize gönülden inanıyoruz çünkü bulunduğumuz bölgede yarattığımız etkinin artık farklı bölgelere ölçeklenme zamanının geldiği bir aşamadayız. Bu ödül bize doğru hayalin peşinde olduğumuzu bir kez daha hatırlattı. Ödül aldığımız için çok gururlu ve mutluyuz.
Sosyal girişimcilik ekosisteminin gelişmesindeki en büyük katkılardan biri özel sektörün bu alanı tanıması ve desteklemesiyle olacak. Özellikle sosyal girişimciliği, kaynakların daha adil bir dünyayı birlikte yaratmak için kullandığımız bir sistem olduğunu düşünürsek, özel sektör paydaşları bence bu dünyanın yaratılmasındaki en önemli aktör. Özellikle var olan girişimcilerin kapasitelerini güçlendirmek, onların faaliyetlerini yaygınlaştıracakları alanlar yaratmak için özel sektör iş birliklerine ciddi anlamda ihtiyaç duyuyoruz.
Biraz da İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Ödülü sahibi olmanın size kattığı değerden bahseder misiniz?
Türkiye’de sosyal girişimcilerin nitelikli işlerini destekleyen program sayısı oldukça az. Bir yandan da geniş kitlelere henüz ulaşmış bir kavram değil sosyal girişimcilik. Öncelikle biz bu ödülü Türkiye’de sosyal girişimcilik tanımını yaygınlaştıracak bir araç olarak görüyoruz. Daha fazla insanın adil ve temiz bir dünyanın peşine düşmesi için, bu işin peşinde olanların desteklenmesi bizce çok elzem. Bu ödül aynı zamanda bizim için bir doğrulama aracı; yaptığımız işi nitelikli, etki üreterek ve katma değerli yaptığımıza dair bir doğrulama. Bu ödülü almış olmak pandemi dönemi gibi oldukça zorlu bir dönemde bize devam etmemiz gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Özellikle fiziksel işler yapan üretici toplulukların iyi çözümlere her zamankinden çok ihtiyacı var. Hem daha motiveyiz hem de inanıyoruz ki bu ödül sayesinde derdimizi daha fazla insana duyurabileceğiz.
Projenizi gerçekleştirirken nereden, hangi noktadan hareket ettiniz, esin kaynaklarınız neler? Küresel Kalkınma Amaçları size bu konuda yardım etti mi? Hangi amaçlarla ilişkisi var projenizin?
Joon fikri öncelikli olarak Türkiye’deki geçici koruma altındaki Suriyelilere yönelik bir geçim kaynağı modeli olarak doğdu. Yaptığımız saha araştırmaları, evlerini ziyaret ettiğimiz pek çok insandan aldığımız ilham bize şunu gösterdi: Türkiye emek temelli mesleklerden gelen insanları ağırlıyordu, yani elleriyle üretim yapan insanları. Diğer bir taraftan da Türkiye’de dezavantajlı topluluklara yönelik yapılan geçim kaynağı yaratma odaklı çalışmalarda mesleki eğitim ciddi bir yer kaplıyor. Ancak mesleğe yerleştirme oldukça zayıf. Biz bu noktada şunu gördük, eğer beceri doğru tasarımla kendini anlatacak ve her gün kullanılabilecek bir ürüne dönüşürse, o vakit hem beceriyle ekonomik bir kazanım yaratmak ve bunu sürdürmek mümkün olabilirdi. Buradaki çıkış noktamıza daha geniş bir açıdan baktığımızda da yalnızca göçmenlerin değil, ev eksenli kadınların, meslek hayatına katılamayan engellilerin ve ailelerinin, üretmeye heyecanlı gençlerin tamamının bu destekten faydalanabileceğini anladık. Yarattığımız sosyal etki ile yoksulluğun azaltılması için çalışırken bir yandan adil ücretle insana yakışır işin savunuculuğunu yapıyoruz, bir yandan da sorumlu üretim ve tüketim için adil ve temiz bir tedarik zinciri yaratmaya çalışıyoruz. Küresel amaçların içinde doğrudan bu üç alanla ilişkiliyiz. Küresel amaçlar bizim için yaptığımız işi bütünsel görmek için bir araç aslında. Bu amaçlar doğrultusunda çalışma alanlarımızı ve etkimizi derinleştirmek için bir rehber sahibi olabiliyoruz.
Ürettiğimiz ürünler gibi biz de değişimin ellerimizle yaratılacağına inanıyoruz. Belki yavaş ama kalıcı ve sürekli. Bu ödülle çıktığımız yolculuğumuzda bize inanan ve destek olan herkese bir kez daha teşekkür ederiz.