Yazı: Arzu Deniz AKSOY, Sosyal Etki Girişimcisi, Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi, arzudeniz.aksoy@gmail.com
Markalar, yaşamımızı devam ettirmemizi sağlayan ve yaşam kalitemizi iyileştiren ürün ve hizmetler sunar. Bugünse dünyanın her yerinde insanlar, markaların bu misyonlarının yanında küresel zorlukların giderilmesinde rol üstlenip üstlenmediğini irdeliyor.
2020 yılında bir virüs dünyaya bakışımızı değiştirdi. Sistemler sorgulandı, yıkılmaz denilen tabular yıkıldı, büyük büyük kurumlar ve şirketler “son tüketici gözüyle” mercek altına alındı. Başta hükümetler olmak üzere pek çok yapı ciddi kan kaybetti.
CEO’lara Güven Artışta
Ocak ayında yayınlanan Edelman Trust Barometer Raporu çok çarpıcı bir sonuç ortaya koydu. Araştırmaya göre, geleneksel liderler ve devletler güven kaybı yaşarken insanlar en çok iş dünyasına güvendiklerini ve CEO’ların toplumsal meselelerde de liderlik etmesini beklediklerini söylüyor. Buradan çıkarılacak ders şu: İş liderlerinin, çeşitli paydaşlardan oluşan karmaşık ekosistemler içinde faaliyet gösterdiklerini anlama; misyonlarını yalnızca hissedarlara değil, aynı zamanda müşterilere, tedarikçilere, çalışanlara ve topluluklara hizmet olarak gördüklerini gösterme zamanı geldi. Bunun ortak adı “paydaş kapitalizmi” ve geçtiğimiz 10 yılda konuşmaların bir parçası olmaya başlayan bu konuyu, bundan sonra çok daha fazla konuşacağız gibi görünüyor.
Elbette bu konu ne yeni ne de radikal! Savaş sonrası Avrupa ve Amerika’daki “kapitalizmin altın çağında”, en başarılı şirketler, kendi topluluklarına en yakından bağlı olanlardı. Ta ki Milton Friedman, 10 yıllardır benimsenen hissedar önceliği doktrinini ortaya koyana kadar.
Friedman’ın, “Bir işletmenin sosyal sorumluluğu kârını artırmaktır” diye özetlediği modeli, tarihin tozlu sayfaları arasındaki yerini çoktan almaya aday çünkü günümüzde bir şirketin uzun vadede başarılı olmasının ancak sosyal ve ekolojik meseleleri dikkate alması ve tüm paydaşlarını kapsayıcı bir politika izlemesiyle mümkün olacağına ilişkin görüşler artıyor. Pandemiyle birlikte yıldızı iyice parlayan paydaş kapitalizminin beraberinde gerçekten çok olumlu bir dönüşüm getireceğine inanç ise yüksek.
Paydaş Kapitalizmi Karnesi
Ancak bu noktadaki boşluk, çevresel, sosyal ve yönetişim anlamında yapılacakların değerlendirileceği, daha da önemlisi hesap verebilirlik sağlayan bir sistemin eksikliği idi. Bu boşluğu gören Uluslararası İş Konseyi’nin çağrısı üzerine, uluslararası denetim şirketleri Deloitte, Ernst Young, KPMG ve PwC birlikte çalışarak, “Paydaş Kapitalizmi Karnesi” (ESG Scorecard) olarak tanımlanan standartları geliştirdi. Bu karnede şirketlerin geçer not alması için İnsan, Gezegen, Refah ve Yönetim Prensipleri kriterleriyle başarılarının ölçümlenmesi gerekiyor.
Nitekim 52 öncü şirket, Dünya Ekonomik Forumu tarafından 24-29 Ocak tarihleri arasında çevrimiçi etkinlik olarak düzenlenen Davos Agenda’da bu standartlara uyacaklarının ve bu ölçütlere göre raporlama yapacaklarının sözünü verdi.
İyiye Doğru Yolculuk Başladı
Paydaş kapitalizmi heyecan verici bir gelecek müjdeliyor. İnsanların iş dünyasına ve piyasalara olan güvenini yitirmesiyle, sistemi birkaç kişi yerine birçok kişi için refah sağlayacak şekilde reformdan geçirmek herkesin çıkarına olacak.
İş dünyasının, toplumun en büyük zorluklarının üstesinden gelmede daha büyük bir rol oynadığını, markalara olan güvenin arttığını ve en önemlisi sosyal ve çevresel anlamda önemli değişiklikler yaşandığını göreceğiz.
Bu uzun bir yolculuk, yola erken çıkan markalar en iyi yetenekleri, en sadık tüketicileri, mutlu hissedarları ve toplumu yanlarına alarak seyahat edecekler, o kesin.