İklim

İçinden Farkındalık Çıkan Bir Dersin Hikâyesi…

Doç.Dr.Murad TİRYAKİOĞLU, Afet Bilinci Derneği Genel Koordinatörü, tiryakioglum@gmail.com

Görmenin ötesine geçmenin hikâyesini anlatayım size izin verirseniz. Yakın geçmişte, 2019 yılının bahar yarıyılında verdiğim Ekolojik İktisat dersine ilişkin bir anekdot aslında sizlerle paylaşmak istediğim. Bir anlamda günlüğümden bazı notların, dergi okurları için derlenip toplanıp, eli yüzü düzgün hale getirilmiş olan kısmı.

Derse (hocası ile ilgili bir durum olsa gerek) ilgi çok yüksek olmadı. Dersi 14 kişi aldı, 13 kişi verdi. Diğer arkadaş dersimizi aldı ve gitti. Ekolojik İktisat dersini niye alır bir öğrenci de vermez, o dersle ne yapar bilemiyorum. İlginç tabii. Ancak öte yandan çelişkili ve bir o kadar da önemli olan soru ise şu: Dersi veren 13 öğrenci ne kadar ders aldı okuduklarından ve ne gibi ders çıkarttı izlediklerinden?

Yazının buraya kadar olan kısmında bir kelime klavyeye takıldı, dönüp duruyor. Editörümüz e-posta attı ve bu sayının dosya konusu akademi ve sürdürülebilirlik olacak dedi. Sanırım ben de mesleki deformasyonun etkisiyle, “ders”e takıldım, evirip çevirip duruyorum.

-Dış Ses: Neyse, hocam çok uzattın, sadede gel…-

Bu dersin tasarımını –itiraf ediyorum, bir parça yönlendirmiş olabilirim– öğrencilerimle birlikte yaptık. Konumuz ekolojik açıdan ekonomi idi. Doğal olarak akla gelen ilk konular iklim krizi ve sebep olduğu ekonomik etkiler, düşük karbon ekonomisi, artan afetler ve tarımsal üretime etkileri. Türkiye özelinde -ne yazık ki- bu derse ilişkin bir içerik geliştirmek istediğinizde, dönem yetmiyor, okumalar bitmiyor.

Bir ucundan örnek vereyim izninizle. Türkiye’nin yurtiçi hasılasının yıllar içindeki seyrine bakıldığında gelirinin%10’unu bile bulmayan payı tarımsal üretimden, %20 ilâ 25’lik kısmı  sanayiden ve nihayet kalan çok büyük bir kısım ise ne yazık ki hizmetler sektöründeki ekonomik faaliyetlerden oluşuyor. Bu tablo gelişmiş ülkeler için olağankabul edilen bir tablo gibi gözükse de Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için tehdit oluşturan bir unsur.

Bu Neden Tehdit Oluştursun ki?!…

Zahmete girmeden, üretim maliyetlerine katlanmak zorunda kalmadan ya hizmet satıyoruz ya da başka ülkelerin ürettiklerini satıyoruz, temiz iş!

Ne yazık ki kazın ayağı öyle değil. Bir gün ortaya bir virüs çıkar, tüm dünyaya hızla yayılır, pandemiye ve beraberinde toplumsal ve iktisadi açıdan bir paniğe sebep olur, seyahatler kısıtlanır, oteller, kafe ve restoranlar kapatılır, sokağa çıkma kısıtlamaları getirilirse işte o zaman hizmetler sektörünün yarattığı (!) ekonomik değer çok hızlı bir biçimde erir. Ortaya tarımın ve sanayinin ne kadar önemli olduğu gerçeği çıkıverir.

-Dış Ses: Tabii bunlar hep hayali şeyler. Yıl olmuş 2021. Neymiş efendim bir virüs çıkacakmış da tüm toplumsal hayatı etkileyecekmiş, tüm ekonomik faaliyetleri sekteye uğratacakmış. Teknoloji çağında, uzaya gitmenin arifesindeyiz, bir virüsün mü çaresini bulamayacağız! Karekodunu okuttuk mu, anlarız ne olduğunu.-

Türkiye’de özellikle iklim temelli afetlerde yaşanan artış ve bu artışın ortaya koyduğu hem ekonomik hem de toplumsal maliyet çok yüksek. Zira Türkiye hem ekonomik açıdan hem de toplumsal açıdan çok daha kırılgan. İmalat
sanayinin üretimi ve ihracatı ara malı ithalatına bağlı. Döviz kurundaki her dalgalanma girdi maliyetlerini artırıyor. Küresel ölçekte daralan bir talep, sanayininhem verimliliğini hem kârlılığını düşürüyor. Pandemi sebebiyle, öncelikle kayıt dışı-güvencesiz istihdamda olanlarla hizmet sektörü çalışanlarının iş ve gelir kayıpları yoksulluğu derinleştiriyor, toplumsal kırılganlığı artırıyor. Hele ki dünyanın en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülkesi isek!…

Biz dersi tasarlarken de, öğrenir ve uygularken de hayatımızda ne virüs vardı ne de karantina. Tek derdimiz üretimin bu denli düşük olduğu ve bir o kadar da artırılması, önemle üzerinde durulması gereken bir konu olduğu gündemde meslek liselerini odağımıza aldık. Mesleki ve teknik eğitimin iklim krizi gerçeği ile yeniden tasarlanması için Ekolojik İktisat dersini araç edindik. Mikro ölçekli bir pilot uygulama da diyebiliriz. Ekolojik iktisat üzerine okumalar yaptık, öğrendiklerimizi gidip meslek liselerindeki öğrencilere her hafta anlattık. Bir nevi atölye çalışması yaptık: İklim Girişimciliği ve Farkındalığı Atölyesi

Peki Neden Meslek Liseleri?

Çünkü amacımız, üretim sürecinin çeşitli aşamalarında yer alan ve (umuyorum ki) yakın gelecekte sanayinin çeşitli kollarında istihdam edilecek olan bu gençlerin aklını karıştırmak ve üretim süreçlerinin tasarımdan kullanım ömrünü doldurana kadar döngüyü bozma programyacak şekilde nasıl tasarlanabileceğine ilişkin bir soru sormalarını sağlamaktı. Sanırım sınırlı sayıda öğrenciyle bunu başardık.

Afyonkarahisar Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Afyonkarahisar Gazi Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ve Aral Teknik Koleji’nden gönüllü öğrencilerle iklim krizini, atık yönetimini, döngüsel ekonomiyi konuştuk. Afyonkarahisar Mesleki ve Teknik Lisesi’ni kendi evimiz gibi hissettiren Osman Tezgiden, Gazi Mesleki ve Teknik Lisesi’nin kapılarını her daim açan Mehmet İvrendi ve atölye çalışmalarından öte Yerli Yeşil Yeni’nin ofis sponsorlarından biri olan Arak Teknik Koleji’nin müdürü Mehmet Yılmaz süreci çok kolay kıldılar, müteşekkiriz.

Projeler geliştirdik ve dönemi tamamladık tamamlamasına ama hem Yerli Yeşil Yeni’nin gönüllüleri hem de meslek liseli gençler meraklanmaya başlamıştı bir kere.

Rahat duramadık ve “Yeşil Bir Gelecek için Söyleyecek Bir Çift Sözüm Var” diyen bu gençlere, Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı desteğiyle mikrofon uzattık ve 7 bölümlük bir video podcast serisi çektik. Bu seride karbon ayak izimizi artırmamak için programyacaklara konuklarımızı da çevrimiçi olarak aldık ve meslek liseli gençler, döngüsel ekonomiden afetlere, yeşil plastikten iklim yayıncılığına kadar pek çok konuda sorular sordu, alanındaki yetkin isimler de cevapladı.

Büyük bir mutlulukla ifade etmek isterim ki EKOIQ projenin paydaşı, editörümüz sevgili Barış Doğru da konuklarımızdan biri idi. Diğer konukların çoğu dergimiz okurları için oldukça tanıdık isimler. Tabii süreçte sürekli istişare halinde olduğumuz SDSN Türkiye Koordinatörü Bahar Özay’ı da anmadan geçemem. Her zaman olduğu gibi büyük bir keyifle ve heyecanla omuz veren herkes sayesinde, herkes için müteşekkiriz…

Ve bendeniz de bu vesile ile içinden farkındalık çıkan bir dersin somut çıktılara ve umuyorum ki farkındalığa ve sosyal faydaya dönüşen hikayesini sizlerle paylaşmış oldum.

Güncel jargonla bir veda: Çok “like alırsam” devamını paylaşırım…

About Post Author