Kent, çevre ve iklim krizi bağlamında medyanın sürdürülebilirliğini, yedi yıldır yurttaş gazeteciliğini deneyimleyen dokuz8HABER’in İdari Yöneticisi Gürkan Özturan anlattı.
YAZI: Burcu GENÇ
İklim krizi konusu son birkaç senedir her ne kadar az da olsa Türkiye’nin yoğun gündeminde kendine yer bulmaya başladı. Bir yurttaş haberciliği deneyimi olarak dokuz8HABER’in bu konudaki düşünceleri nelerdir?
Yaşam hakkı, iklim, ekoloji ve kent yaşamına dair bir yaklaşım, aslında dokuz8HABER’in ortaya çıkış hikayesinin ve oluşum sürecinin bir parçası olarak, temelinde bu alanın ilkelerini taşımaktadır. dokuz8HABER, 2013 yılında yaşanan ve milyonlarca yurttaşın katılımıyla kitlesel bir harekete dönüşen ve kent hakkı, çevreci kaygılar, yeşil alanların talanına bir başkaldırı şeklinde büyüyen Gezi Parkı protestolarında bir araya gelmiş ve ardından 2014 yılının Mart ayında resmi bir haber kuruluşu kimliği kazanmıştır. Kuruluşumuzdan itibaren öncelikli amacımız toplumun haberdar olamadığı meseleleri haberleştirmek, bu alanda daha fazla yurttaş habercinin her yerden haber yapabilmesi için hak temelli ve yaşam odaklı habercilik ve medya eğitimleri düzenlemek ve aynı zamanda sivil toplum ve sosyal hareketlerin seslerini yükseltebilecekleri bir alan açarak toplum adına önemli meselelerin tartışılabileceği bir mecra yaratmaktı. Bu bağlamda öncelikli olarak temel eğitim programları ve yayın akışı derledik ve 2017’den bu yana Ekoloji ve Kent Hakkı Odaklı Habercilik ve Medya Eğitim Programları düzenliyoruz. Aynı zamanda bu alanda yetişmiş kişilerin haberlerini de yerel ve ulusal haber okurlarına iletmek için Türkçe; dünya kamuoyuyla paylaşmak için de İngilizce olarak yayınlıyoruz. Konuların çok taraflı ve doğru haberleştirilmesi için eğitimler veriyor, temel kavramlar konusunda ekoloji örgütleri ile fikir alışverişi yapıyoruz. Ayrıca haftalık Ekoloji Video Bülteni ile başlayıp pandemi sürecinde dokuz8TV’de yayınlanan düzenli bir programa dönüşen Ekoloji ve Kent Hakkı temalı yayınlarımızla, bir yandan bu alanda çalışan yurttaş habercilere mikrofon uzatırken, diğer yandan da alanın kendi etkinliğini genişletmesine olanak sağlıyoruz. Faaliyet gösterdiğimiz alanlarda küçük de olsa bir ilerleme kaydedilebiliyorsa ve bizim de hak temelli yayıncılık yapan bir mecra olarak bu gelişimde en ufak bir katkımız varsa, bundan elbette memnuniyet duyarız.
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günüydü, 17 Mayıs Dünya İnternet Günü. Yurttaş haberciliği bakımından bu iki önemli günün ardından sürdürülebilir habercilik üzerine neler söylenebilir?
Basın özgürlüğü günü, habercilik yapan kişilerin tehdit edildiği, baskılandığı, usulsüz müdahale ve baskılara maruz bırakıldığı, gözaltı ve tutuklamalarla hüküm giymeksizin sürekli cezalandırıldığı bir ülkede gerçekten kutlanması çok zor bir gün. Benzer biçimde, yüzbinlerce sitenin yasaklı olduğu ve internet erişiminde altyapıdan başlayarak hem mecraların özgürlüğünde hem de yurttaşların içeriğe erişiminde yaşanan büyük sorunlar nedeniyle özgür olmayan bir ortamda yaşadığımızı söyleyebiliriz. Bununla birlikte, halen teslim olmamış bir eleştirel topluluğun ayakta tuttuğu onlarca mecrayı görmek elbette umut verici. Her ne kadar geleneksel medyanın ezici bir çoğunluğu iktidara yakınlığıyla bilinen kesimlerce satın alınmış ve hatta dijital mecralar arasında da bu tür yayınlar fazlasıyla öne çıkıyor olsa da bağımsız haberciler halen toplumun bilgiye erişim ve haber alma hakkını tatmin edecek nitelikte yayınlar çıkarıyorlar. Ancak bugün baktığımızda, geleneksel medyası büyük oranda satın alınmış, yayın dağıtım ve haber ajansı sektörleri hükümet taraftarlarınca tekelleştirilmiş, dijital mecraları her an susturabilecek boğucu yasalarla çevrelenmiş bir ortamda bağımsız basının bugünkü sorunlarından ziyade gelecek kuşaklara dair sorunları daha can acıtıcı türden. Bugün hapsedilen gazeteciler serbest bırakılsa, devam eden davaların hepsi birden düşürülse, finansal baskılar sona erse bile, yine de içinden çıkması zor olan bu süreç uzun zaman devam eder.
Yıllardır süregelen kararname ve kayyum rejimi nedeniyle, üniversitelerin iletişim ve medya ile ilgili fakülte ve bölümlerinde verilen eğitimin kalitesi gitgide düşürülüyor. Akademisyenlerin cübbelerine basarak kampüse giren polisin gözetimi altında yaşanan bu değişim, yalnızca bugünkü durumu değil, geleceğin sorunlu medya ortamını da derinleştirecek. Halihazırda bağımsız basın, araştırmacı habercilik geleneklerine haiz olan bir nesil gazeteci işinin başında. Ancak yeterli süre baskı altında kalmaları durumunda, bir sonraki kuşağın bu deneyimleri edinebileceği ve nitelikli habercilik eğitimine ulaşabileceği ortamların yok olması tehlikesiyle karşı karşıyayız. dokuz8HABER, medyanın pandemi sonrası dünya ve Türkiye koşullarında dijitalleşme odaklı olarak yeniden inşa edilebilmesinde kurucu bir rol oynamak üzere yerel medyaya özel bir ağırlık verecek olan dokuz8AKADEMİ’yi kuruyor. Bu akademi temmuz başında faaliyetlerine başlayacak.
Bugün geleneksel medya kanalları sermaye yönetimi ve baskıya açık olsa da internet ve teknolojinin gelişimi ile elinde cep telefonu olan her yurttaş kapsamlı bir haber yapabiliyor. Bu bağlamda yurttaş haberciliği, basın özgürlüğü ihlalinin önüne az da olsa geçebiliyor. Gezi sürecinde gördüğümüz gibi, geleneksel medya yapmadığı haberler yüzünden eleştirilirken yurttaşlar bu yolla bilgiye ulaşabiliyor ve daha doğru, güvenilir haber taleplerini artırarak bağımsız basını çevreleyen baskıyı tümden kıramasa da bir nebze rahatlamasına olanak verebiliyor.
Muhabirleriniz arasında iklim değişikliği veya sürdürülebilirlik konusu ön plana çıkmaya başladı mı? Gözlemlediğiniz bir değişim mevcut mu? Son durum nedir?
2017 yılından bu yana daha sistematik bir halde sürdürmeye gayret ettiğimiz Ekoloji ve Kent Hakkı Haber Ağı faaliyetlerimiz kapsamında, dokuz8HABER’e dahil olan ve bu alanda faaliyet göstermek isteyen gazeteciler, yurttaş haberciler ve aktivistler faaliyetlerini sürdürürken bir yandan da daha güçlü bir medya görünürlüğü elde edebilmek için eğitim programlarına katılıyorlar. Devam eden araştırmacı habercilik ve veri haberciliği gibi eğitim programlarıyla, eminim ki önümüzdeki dönemlerde çok daha nitelikli haberler yayınlanabilecek ve bu haberler toplumsal tartışma zeminine daha derinlikli katkılar sağlayacak.
Dünyada yurttaş haberciliği konusunda birçok farklı örnek bulunuyor. Çevre bağlamında, iklim krizi gibi konularda örnekler var mıdır?
Teknolojinin gelişmesi, internet erişiminin artması ile yurttaş habercilik örnekleri gittikçe artıyor. Dünyada çevre/ iklim üzerine çalışan yurttaş habercilik toplulukları olduğu gibi artık neredeyse tüm medya mecraları da yurttaş habercilere açık bir vaziyette. Gazeteciliğe hevesli gençlere burslar veren Climate Tracker gibi kurumların yanı sıra, The Ecologist gibi köklü kurumlar da yurttaş habercilere çok geniş yer veriyor. Open Democracy gibi hak temelli yurttaş habercilik kuruluşlarında da iklim ve ekoloji meselesi artık daha sık yer buluyor. Çevre bağlamında ise pek çok yerel/ulusal direniş, seslerini yurttaş habercilik faaliyetleri ile hem sosyal medyada hem ulusal ve uluslararası medya kuruluşlarında duyurabiliyor.
Sizin iklim krizi özelinde bir çalışmanız var mı?
2017 yılından bu yana faaliyet gösteren Ekoloji ve Kent Hakkı Haber Ağımız yalnızca çevre ve kent yaşamı konularına eğilmekle kalmayıp aynı zamanda sıklıkla iklim krizine dair de haberler yayınlıyor. Bunun yanı sıra, dokuz8TV’de haftalık bir ekoloji gündemi programı yayınlıyoruz ve bu yayınlarda elimizden geldiğince iklim krizine de değinmeye gayret gösteriyoruz. Türkiye’de iklim krizine dair gerçekleştirilen eylemler, açıklamalar ya da aktivistler tarafından yürütülen faaliyetler olduğunda bunları da elbette yayınlarımız kapsamında değerlendiriyoruz. Ancak yeterli kaynak ve zaman bulabildiğimiz takdirde aslında iklim krizine dair kapsamlı yayınlar ve kısa bilgilendirici videoların da dahil olduğu çok-mecralı bir yaklaşımla toplumun geniş kesimlerine ulaşabilecek nitelikli içerikler üretmek istiyoruz. Bu amaç uğruna faaliyet göstermek isteyen herkesle de birlikte çalışmak için her zaman kapımız açık ve kendi uzmanlığımızı her zaman sosyal hareketler ve sivil inisiyatiflere sunmaya hazırız. Aynı şekilde iklim krizi üzerine de medya ve iletişim deneyim ve becerilerimizi birlikte değerlendirebileceğimiz birileri kapımızı çalarsa, onlarla da seve seve işbirliği yaparız.
Eklemek veya vurgulamak istediğiniz bir şey var mı?
Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda uzun zamandır devam eden sorunlu ortamda ayakta kalmayı başarabilmiş, hatta bu süreçte büyüyebilmiş olan mecraları görmek memnuniyet verici. Elbette bunu başarabilmenin imkanı kısmen küresel dayanışma ağlarının destekleriyle gerçekleşti. Dünyanın çeşitli coğrafyalarında toplumların bilgiye erişimi ve basın özgürlüğü adına geliştirilen yöntem ve araçların nasıl ki Türkiye’de bu sürece bir katkısı olmuşsa, eminim ki buradaki deneyimler de günü geldiğinde dünyaya örnek olacak birçok model çıkaracaktır.