#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde “Döngüsel Ekonomi” Konuşuldu

Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin ikinci gününde  gerçekleşen “Döngüsel Ekonomi: Geleceği Boşa Harcama” oturumunda inovasyon ve sürdürülebilirliği öne çıkaran yeni üretim ve iş modelleri ele alındı.

Capital, Ekonomist ve StartUp dergileri tarafından düzenlenen Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde Fairy sponsorluğunda gerçekleştirilen, Doğan Burda CEO’su Cem Başar’ın moderatörlüğündeki panele Çöpüne Sahip Çık Vakfı Genel Müdürü Emrah Bilge, Ellen MacArtur Vakfı Eski CEO’su Jamie Butterworth, BM Gıda Programı Türkiye Direktörü Nils Grede ve P&GTürkiye, Kafkaslar ve Orta Asya Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Dr. Onur Yaprak katıldı.

Bilge: “Türkiye’de Geri Dönüşüm Oranı Yalnızca %12”

Çöpüne Sahip Çık Vakfı Genel Müdürü Emrah Bilge, “Dünyada her doğal kaynaklardan oluşuyor, doğada çöp ya da atık diye bir kavram yok, kendiliğinden döngüsel ekonomi oluşuyor. Oysa biz insanlar olarak hem dünyada hem Türkiye’de döngüsel ekonomiden uzaktayız. Dünyada yılda kişi başı 270 kg çöp üretiliyor. Bu rakam OECD ülkelerinde kişi başı 538 kg, Türkiye’de 420 kg. Geri dönüşümde ise dünyaya baktığımızda %20, OECD’de %25-30, Türkiye’de ise sadece %12 oranında bir geri dönüşüm sağlandığını görebiliyoruz. Yani Türkiye’de tüm atıklarımızın %88’ini hala toprağa gömmeye devam ediyoruz. Hem doğaya zarar veriyoruz hem de kaynak kıtlığı yaşanan bir dünyada yeniden kullanılabilecek hammaddeyi ziyan etmiş oluyoruz. Döngüselliğin düşmanlarından biri de tek kullanımlık ürünler. Bunlarda değişim yaratabilmek için toplumda kültür ve alışkanlıkların değişimini hedefliyoruz. Bunun için farkındalığa yönelik iletişim çalışmaları yapıyoruz. Bir yandan eğitim projeleri yürütüyoruz, bir yandan da her türlü kitle iletişim çalışmalarında faaliyet veriyoruz. Eskiden Türkiye’de sadece çok uluslu şirketler bu konuyu önemsiyordu ama artık yerel aktörler de adım atıyor. Ancak ne şirketler ne de kamu, bireyler evlerinde ya da ofislerinde ayrıştırma yapmadığı zaman başarımlı olamıyor. Dolayısıyla bireylerin alışkanlıkları mutlaka değişmeli. Giderek daha kısa ömrü olan ürünler üretiyoruz, üst model çıkınca çalışır durumda bile olsa elimizdeki ürünü atıyoruz. Hayatımızdaki bu konforları azaltmadan başarılı olamayacağımızı anlamamız lazım” şeklinde konuştu.

Butterworth: “Yatırımcılara Gelir Elde Etmeyi Gösterebilmeliyiz ki Döngüsel Ekonomiyi Başarabilelim”

Ellen MacArtur Vakfı Eski CEO’su Jamie Butterworth ise “Ekonomide değeri nasıl ölçtüğümüze bakmamız lazım. Şu anda çok lineer bir bakış var. Oysa döngüsel bakıldığında bazı gerçekler görünüyor. Örneğin ürettiğimiz gıdanın üçte birini israf ediyoruz, bunun maliyeti yaklaşık bir trilyon dolar. Bu bir ülke olsaydı Çin ve ABD’den sonra en çok karbon üreten üçüncü ülke olurdu. Teknolojide de bu böyle. Döngüsel ekonomi ise teknik ürünlerin yeniden kullanılabilecek şekilde tasarlanmasını öneriyor. Döngüsel ekonomide dört uzun vadeli trend var. Birincisi şirketler daha çok kar ediyor. İkincisi, sürdürülebilrik konusunda artan bir baskı var, şirketler buna dikkat ediyor. Üçüncü olarak teknoloji sayesinde döngüselliğin arttığını son olarak da döngüselliğin finansmanının arttığını görüyoruz. Dünyada 500 milyar dolarlık bütçe ESG ürünlerine kaydı. Dolayısıyla burada büyük bir fırsat mevcut. Bunun kilit noktasında, insanların döngüsel ekonomiyi anlaması için eğitilmesine duyulan ihtiyaç var. Tabii ki regülasyonlara da ihtiyaç var” dedi.

Butterworth, “Örneğin elektronikte telefonları yapanlar, kullanım ömründen sonraki maliyeti ödemiyorlar ama bu maliyetle de ilgilenmeleri gerekiyor. Eğer bir ürünün ömrünü artırmak istiyorsanız kullanım değerini artırabilirsiniz. Almanya’da yaptığımız bir projeyle elektrikli araçları satın almak yerine kiralama yöntemi geliştirdik. Yatırımcılara gelir elde etmeyi gösterebilmeliyiz ki döngüsel ekonomiyi başarabilelim” şeklinde sözlerine devam etti. 

Grede: “Gıdaya İhtiyaç Duyan İnsanların Sayısı Her Yıl Artıyor”

BM Gıda Programı Türkiye Direktörü Nils Grede, “Gıda israfı yapmasaydık dünyada herkese yetecek kadar gıdamız olurdu. Covid-19 bu trendi hızlandırdı. Gıda güvenliğine yönelik savaş alanlarındaki çalışmalarımız sayesinde geçen yıl Nobel ödülü aldık. Bizim en çok yardım yaptığımız, gıda güvenliğini en çok yaşayan yerler savaş bölgeleri. Suriye’deki çatışmanın kaynakların azalması yüzünden çıktığını düşünenler de var. İklim krizi yüzünden her yıl ekstrem hava koşullarını görüyoruz. Bu kırsal hayatı tehdit ediyor. Böyle giderse durum daha da kötüleşecek. Bunu değiştirmek için savaşları önleyip barışa ulaşmamız lazım. Gıdaya ihtiyaç duyan insanların sayısı her yıl artıyor. Şirketlerin bize daha fazla yardım etmesi çok iyi olurdu. Her gün yüz uçak, yüzlerce gemi dolusu yemek transfer ediliyor ancak uzun yolculuklar bizim de karbon ayak izimizi artırıyor. Yerel kaynak bulmamız da bize faydalı olacaktır. Programlarımızın en büyük odak noktaları, kadınlar ve çocuklar. Hamilelik süreci ve doğumdan sonraki ilk üç yıldan sonra onlara daha fazla yardım etmeye çalışıyoruz, çünkü ilk baştaki beyin gelişimi tüm yaşamı etkiliyor. Okullara öğün yardımı yapmamız aynı zamanda okullara giden çocukların sayısının artmasına sebep oluyor. Ayrıca birçok ülkede çiftçilere yardım ederek iklim değişikliğinde yeni gerçeklere uyum sağlamalarını, sürdürülebilir mahsullere yönelmelerini sağlıyoruz. Türkiye’de %50 mülteciler, %50 Türklerle yaptığımız bir projeyle gençlerin yeteneklerini geliştirerek iş hayatına katılmalarını amaçlıyoruz. Bu projede özel sektörle birlikte hareket ediyoruz çünkü ne yönde eğitim olması gerektiğini onlar daha iyi biliyor. Aş Ortağım adlı bir diğer projeyle de gıda işi yapan firmalarla gıdaya ihtiyaç duyan yoksulları buluşturuyoruz. Bu proje dahilinde belediyelerle çalışıyoruz. Gıdaları akşamları restoranlardan, kafelerden toplayıp, sabahları ihtiyaç sahiplerine dağıtıyoruz” dedi.

İş ve ekonomi dünyasından aktörleri bir araya getiren Uludağ Ekonomi Zirvesi’nin tamamını buradan takip edebilirsiniz.

EkoIQ Editör