#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Çeyrek Asırlık Macera: Türkiye Rüzgar Enerjisi Sektörünün Bugünü

Kamu kurumlarımız ve özel sektörümüzün yakın koordinasyonuyla oluşturulacak ortak akıl, rüzgar enerjisi ile ilgili önümüzü açacak kararların alınması için ihtiyacımız olan yol haritasını sunabilir.

YAZI: İskender KÖKEY, XGEN Enerji Yönetici Ortağı / Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği Genel Sekreteri

AB bölgesi ülkelerinin Rusya gazından uzaklaşma çabası, pandemi sonrası talebe yetişemeyen arz kaynaklı enerji krizleri, her gün yeni rekorlara imza atan enerji fiyatları, iklim değişikliğinin artık her an hissettiğimiz yıkıcı etkileri ve sayamadığımız daha birçok şartı bir arada yaşadığımız bu distopya çağında, rüzgar enerjisi elimizdeki en güçlü mücadele silahlarımızdan biri olmaya devam ediyor.

20 Bin Kişinin Üzerinde Bir Üretim Ordusu

Ülkemize döndüğümüzde ise batı kıyılarımızda ilk rüzgar türbinlerini görmemizin üzerinden 25 yılı aşkın bir süre geçti. Gelinen noktada, Türkiye rüzgar enerjisi sektörünü yalnızca arz güvenliği meselesi olarak değerlendirmek son derece kısır bir bakış olacak. 11GW’ı geçen kurulu gücünün yanı sıra 20 bin kişinin üzerindeki üretim ordusu, çevre coğrafyalara gerçekleşen yalnızca ürün değil, hizmet ihracıyla da ele alındığında her noktada ülke ekonomisine artı değer yaratan bir sektörden bahsediyoruz.

Rüzgar Enerjisi Sektörü Kendi Sanayisine Sahip Hale Geldi

Ülkemizin rüzgar enerjisiyle tanıştığı ilk yıllarda yalnızca rüzgar türbini ekipmanlarının değil, mühendislik hizmetinden montaj hizmetine, santralların işletme sürecindeki servis ve bakımlarına kadar giden her basamağında yurtdışına bağımlı halde doğan sektör, bugün kulesinden kanadına, jeneratöründen bağlantı elemanlarına kadar hemen her parçasını üretebilen yerli sanayisine de sahip hale geldi. Kendi mühendislerimizin geliştirdiği rüzgar enerji santralı projelerini yine yerli insan kaynağımızla devreye alıp servis bakımını yaptığımız noktada kurulu gücümüzü her yıl artırırken bir yandan da nitelikli insan yetiştirmeyi başardık. Pek tabii ki buraya kolay gelinmedi, sonrasının da kolay olacağını söylemek doğru olmaz ancak geleceğe umutla baktığımızı söyleyebiliriz. Bu umudun en büyük nedeni ise rüzgar enerjisi sektörünün tamamen organik şekilde bugünlere gelmesi.

Sektörün Organik Gelişmesi

Sektörün organik gelişmesinin tetikleyici unsurunun iç pazardaki talep ve bu talebi teşvik eden regülatif mekanizmaların başında gelen YEKDEM Mekanizması olduğunun altını çizmemiz gerekir. İç pazardaki rüzgar enerjisi yatırımlarını enerji yatırımcılarımızın bitmek bilmeyen iştahı sürüklemiş olsa dahi dev bir sanayinin doğmasının asıl nedeninin türbinlerin yerli olması durumunda hak edilen YEKDEM destekleri olduğunu söylememiz hiç de yanlış olmaz. Özellikle İzmir merkezinde kümelenen rüzgar enerjisi sanayisi, binlerce kişilik istihdamıyla; kanat, kule, jeneratör, bağlantı elemanları, taşıma aparatları ve aklınıza gelebilecek tüm parçaların üretildiği bir sektör haline gelmeyi başardı. Yurt genelinde 20 bin kişinin üzerinde istihdamın sağlandığı sektör, 1 milyar euroyu geçen cirosu ve %80’in üzerindeki ihracat oranıyla ülkemiz ekonomisi adına tam bir altın değerinde. Tüm bu durum tespitinden sonra sorulması gereken soru şu: “İç pazardaki yatırımlarımızı misliyle artırmamız, halihazırda günde üç vardiya üretim yapan sanayimizi daha da katma değerli kılmamız mümkün mü?” Cevap; pek tabii ki evet! Hem de yüksek çarpanlı şekilde büyümenin başlaması için hiç olmadığımız kadar doğru zamandayız diyebiliriz.

Tehlike Çanlarının Çalmaya Başladığını Söyleyebiliriz

Rüzgar enerjisi yatırımlarının en önemli göstergesi olan kurulu rüzgar enerjisi gücümüz, sektörün emeklemeye başladığı 2000’lerin başından bu yana sürekli çift hanelerde büyümeyi başarırken gerek ülke gerekse global ekonomik büyümenin hep üzerinde yer aldı. Yatırımcılarımız için daima yatırım yapılacak alanların başında gelen sektörümüzdeki yatırımcı iştahı bugün de aynı seviyedeyken bu gerçeklikle tezat oluşturacak şekilde 2022 yılı içerisinde satışı kapanabilmiş türbin sözleşmelerine baktığınızda burada tehlike çanlarının çalmaya başladığını söyleyebiliriz. Bu yavaşlayan büyümenin detaylarını irdelediğimizde pek tabii ki yatırımcılarımızın finansmana erişim güçlükleri sıranın en üstünde karşımıza çıkıyor. Serbest piyasa şartları nedeniyle, artan emtia fiyatlarına bağlı olarak yabancı para birimi cinsinden dahi marjinal artan türbin fiyatları da bir diğer düşündürücü unsur diyebiliriz. Özellikle emtia fiyatlarındaki göreli geri çekilmenin türbin fiyatlarına da yansımasını ummaktan başka bir şey yapılabileceğini söylememiz zor. Öte taraftan serbest piyasa şartlarında yükselen türbin fiyatlarına karşılık, geçici süreli de olsa iç pazarda uygulanan tavan fiyat uygulaması gerek yurtiçi gerekse yurtdışından gelecek yatırımcılarımız için bir risk unsuru olmaya devam ediyor. Son kullanıcıya ek enerji maliyeti oluşturmamak adına hayata geçen bu düzenlemenin, serbest piyasa şartlarına müdahale edilmeksizin farklı modeller altında bir destek mekanizmasına dönüştürülmesinin yatırımcıların aklındaki soru işaretlerini gidereceğini bir kez daha söylememiz gerekir.

Yılda En Az 3-4 GW’lık Rüzgar Enerjisi Projelerini Hayata Geçirmeliyiz

Tüm bunların sıra yıllardır dillere pelesenk olmuş, yıllık 1GW yeni kurulu güç ihtiyacının günümüz türbin teknolojisi ile neredeyse sadece 100 rüzgar türbinine denk gelmeye başlaması bu söylemimizi de hızla geliştirmek zorunda olduğumuzu bize hatırlatıyor. Bu noktada, rüzgar enerjisi sektörünün sürdürülebilirliğini sağlamak adına yıllık en az 3-4 GW’lık proje girdisini sağlamak zorundayız. Unutmayalım ki kompleks izin süreçleri göz önüne alındığında, verilen her bir üretim hakkının kurulu güce dönüşme şansı ya yok ya da çok uzun süreler alıyor. Bu hedefe ulaşmak adına özellikle enerji iletim hattı planlamalarımızın, proje geliştirme süreçlerimizle koordineli bir master plana oturtulmasının, öngörülebilir bir enerji arz mekanizmasının kurulabilmesi için çok önemli bir adım olacağı kanısındayım. AB ülkelerinin enerji arz güvenliği adına RES projelerindeki izin süreçlerinin hızla kısaltılması konusunda ortaya koyduğu irade de iyi okunmalı. Ve ivedilikle benzer iradenin ortaya konu arak kurumlar arası koordinasyonun geliştirilmesi gerekiyor. Yanı sıra enerji üreticisi ile tüketicisinin enerji ticaretini doğrudan yapabilmesini sağlayacak enerji tedarik anlaşmalarının da kolaylıkla uygulanabilir şekilde lisanslama mekanizmamıza dahil edilmesi pazarın önündeki birçok sorunu aşmamızı sağlayacaktır.

İzmir’de Yeni Bir Liman Yatırım Kararlarını Hızlandırabilir

Sektörün sanayi tarafına bakıldığındaysa yatırım iştahının enerji yatırımcılarımızdan eksik kalır bir tarafı olduğunu söylememiz zor. Halihazırda kule, kanat ve jeneratör gibi ana ekipman üretimi yapan uluslararası firmalarımızın yöneticileri, içinde bulunduğumuz 2022 yılında bir yandan yeni üretim tesislerinin açılışlarını yapmaya devam ederken bir yandan da bunların üzerine gelecek ek genişleme planları üzerine kafa yoruyorlar. Özellikle İzmir’de kümelenen bu üretim tesislerimizde üretilen hacimli ve ağır ekipmanların ihraç edilecekleri pazarlara deniz yolu ile ulaştıkları düşünüldüğünde sektöre hizmet edecek yeni bir limanın devreye girmesi ile yeni yatırım kararlarının hızlanacağı su götürmez bir gerçek. Bu amaçla, yıllardır dillendirilen Çandarlı Limanı ve arkasındaki üretim sahası planının ivedilikle hayata geçirilmesi, özellikle deniz üstü pazara üretim yapma hedefindeki global üreticilerin yeni fabrika yatırımlarını ülkemizde planlaması için son derece stratejik bir hamle olacak.

Rüzgar Enerjisi Sektörü İstihdamı Hızla Artabilir

%80 oranında ihracat yapan, 20 bin kişinin üzerinde istihdam yaratan ve yeni yatırımlar için sürekli arayışta olan sektörün taleplerini karşılamak hepimiz için bir vatandaşlık görevi olmalı. Global sektörün deniz üstü pazara doğru evrilmeye başlaması ve bu pazardaki ekipmanların da çok daha hacimli ve ağır olması beraberinde yeni üretim tesislerine olan ihtiyacı doğuruyor. Önümüzdeki yılların özellikle bizim için en kritik pazar olan AB ülkelerinde deniz üstü odaklı gelişeceği düşünüldüğünde, ihtiyaç duyulan sanayi yatırımlarını ülkemize çekebilmenin önemi de ortaya çıkıyor. Hemen harekete geçmemiz, kamu kurumlarımız ve özel sektörümüzle global karar vericileri ülkemizde yatırım yapmaya ikna etmemiz gerekiyor. Gerek yeni yatırımlar gerekse mevcut yatırımların genişlemesi değerlendirildiğinde ülkemiz rüzgar sanayisinin çok hızlı şekilde iki katı istihdama, iki katı ihracata sahip olması son derece mümkün. İhtiyacımız olan ise bu yapılacak yeni yatırım kararlarını ve tetikleyici unsurları kamu ve sektör işbirliği ile olgunlaştırmak.

Global Şartlar Rüzgar Enerjisi için Belki de Hiç Olmadığı Kadar Olgunlaştı

Ülkemiz rüzgar enerjisi sektörünün bir diğer ihracatçı grubunun ise servis ve montaj hizmetleri üreten servis firmalarımız ile mühendislik hizmeti üreten firmalarımız olduğunu söyleyebiliriz. Ülkemizin yetiştirdiği nitelikli insan kaynağı sayesinde dünyanın birçok noktasındaki rüzgar enerji santralının henüz fikir aşamasından başlayıp ömrünün sonuna kadar geçen süreçte yer alıyoruz. Santralın rüzgar ölçümlerinin yapılması, veri analizlerinin gerçekleştirilmesi, mikro-konumlandırılma çalışmasının yapılması, türbinlerin sahaya montajı, devreye alınması ve sonrasındaki servis bakımlarına kadar giden A’dan Z’ye tüm süreçlerine hizmet üretebilir insan kaynağına sahip bir sektördeyiz. Yine bu alandaki firmalarımızın da sürdürülebilirliğinin ve büyümesinin aslında iç pazardaki pastanın büyüklüğüne bağlı olduğu düşünüldüğünde sektörümüzün belki de en önemli kazanımı olan deneyimimizi, tecrübemizi, yetişmiş nitelikli insan kaynağımızı kaybetmeden yeterli iç pazar hacmini yaratmak zorundayız.

Önümüzdeki en az 10 yıl süreyle AB ülkelerinde beklenen hızlı büyümenin beraberinde insan kaynağı ihtiyacını da doğuracağı aşikar; ülkemizin düşünen beyinlerinin farklı sektörlerde şahit olduğumuz gibi göç edip gitmemeleri adına da iç pazardaki proje arzını hızla artırmamız çok önemli gözüküyor. Tüm bu gelişmeler ışığında sektörümüzün artık kendi ayakları üzerinde duran, üreten ve ihraç eden bir noktaya gelmesi son derece sevindirici. Bu gelişimin artarak devam etmesi için global şartlar belki de hiç olmadığı kadar olgunlaşmış durumda. Ülkemize özel şartların hepimizi zorladığı şu günlerde; enerji yatırımcısıyla, sanayicisiyle, hizmet üreten insan kaynağıyla ülkemiz adına bir gurur kaynağı haline gelmiş sektörümüzü bir adım öteye taşımamız hiç de zor gözükmüyor. Kamu kurumlarımız ve özel sektörümüzün yakın koordinasyonuyla oluşturulacak ortak akıl, önümüzü açacak kararların alınması için ihtiyacımız olan yol haritasını sunabilir.

EkoIQ Editör