#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
Frozen Planet II

Frozen Planet II: Isınan bir Gezegenin “Soğuk” Topraklarına Bir Yolculuk

açık radyo açık kalmalı

BBC Studios’un yeni belgeseli Frozen Planet II, gezegenimiz büyük bir değişimin eşiğindeyken, donmuş alemlerden farklı deneyimleri izleyiciler ile buluşturuyor.  

YAZI: Orkhan Mirzesoy

Sir David Attenborough tarafından sunulan Frozen Planet II, muhteşem türleri gözlemlemek için 11 yıl sonra Kuzey Kutbu ve Antarktika’ya geri döndü.

En yeni kamera teknolojisi kullanılarak ultra yüksek çözünürlükte çekilen ve ilk kez filme alınan dramatik yeni davranışlar, samimi hikayeler ve sansasyonel doğal manzaralar içeren bu altı bölümlük belgesel, gezegenimiz büyük bir değişimin eşiğindeyken, donmuş alemlerden farklı deneyimleri izleyiciler ile buluşturuyor.

Kutup ayılarından penguenlere, sibirya kaplanlarından kar maymunlarına birkaç tür, zorlu ortamlarda hayatta kalabilmek için benzersiz zorlukların üstesinden gelmek adına mücadele ediyor. Frozen Planet II, tüm bu mücadeleyi değişen iklim koşullarını da içerisine katarak aktarıyor.

Belgesel, BBC Studios’un dünyaca ünlü Doğal Tarih Birimi tarafından yapıldı. BBC America, Open University, Migu Video, ZDF ve France Televisions ise ortak yapımcılığı üstlendi. Yaklaşık 3 yıl süren çekimlerde seri boyunca 102 çekim yapıldı. Her kıtada, 18 farklı ülkede, Antarktika’nın her yerinde ve uzayda çekimler yapıldı. Zorlu şartlarla nedeniyle herhangi bir ekip üyesinin tek bir yerde geçirdiği en uzun kesintisiz süre üç aydı. Bir konuma gitmek için en uzun yolculuk üç hafta sürdü. Ekip, çekimleri başarıyla tamamladı.

EKOIQ ekibinden Orkhan Mirzesoy ise belgesel için İstanbul’u ziyaret eden Frozen Planet II’nin yapımcısı Sacha Thorpe ve BBC Studios MENA Bölgesi Kıdemli Başkan Yardımcısı Natasha Hussain ile belgeselin detaylarını ele aldı.

Küresel ısınma konusu senaryoda ince bir şekilde işlenirken, görsel olarak sert bir mesaj veriyor. İzlemesi zor ama o anı görmek önemli. Bazen anlatmak istediğiniz şey o kadar nettir ki söylenecek fazla bir şey kalmaz. Bu tür bir hikaye anlatımının izleyicide etki yarattığını ve onlar için bir fark yarattığını düşünüyor musunuz?

Sacha THORPE: (ST) Evet ve bence yaklaşımımız buydu; en başından, bu seride iklim değişikliğinin bu güçlü hikayesini nasıl anlatabiliriz? Bence iklim bilimi hakkında çok sert belgesellere yer var. Ancak burada yaptığımız bu değil. Amacımız insanları bu büyülü ve inanılmaz yerlere götürmek ve bu hayvanlara ve onlara eşlik eden manzaralara aşık olmaları için ilham vermek. Ancak iklim değişikliği o kadar yaygın ki, bunu gündeme getirmemek söz konusu olamaz. Bunu karakter hikayeleri aracılığıyla hayvanların bakış açısından anlatırken, neler olup bittiğini göstermenin zorlayıcı bir yolu olduğunu düşünüyoruz. Umarız seyirciyi bu sonuçların ne olduğu konusunda duygusal olarak meşgul edebiliriz. İklim değişikliği hakkında çok şey duyduğunuzda, bu konu size oldukça uzak gelebilir. Bizden oldukça kopuk hissettirebilir. Ancak hikaye anlatımının, sizin de dediğiniz gibi, hikayeleri ustaca ama güçlü bir şekilde hayvanların gözünden anlatmak için gerçek bir etkiye sahip olduğunu düşünüyoruz.

Natasha HUSSAİN (NH): Aslında, Türkiye pazarında izleyicilerin ne tür uluslararası içeriklerle etkileşime girdiğini anlamak için bazı araştırmalar yaptık.

Bu tür özgün, güvenilir hikaye anlatımının benzersiz bir bakış açısı sunduğunu gördük. Hikaye anlatımı yoluyla, donmuş gezegenden mavi bir gezegene yolculuk yapılıyor. Bu inanılmaz, genellikle oldukça dokunaklı veya yürek burkan hikayeleri senaryoya dayandırmıyor. Bu, gerçek hayata dair bir tür his veriyor. Bu olgusal programlama için de geçerli. Hikaye anlatımında bir dürüstlük var ve bunu son derece iyi yapıyoruz. Belgesel insanlara ders vermiyor. Aksine insanları dünya konusunda kendisi kadar hevesli hale getirmek adına ilham vermek istiyor. Bu nedenle oldukça güvenilir ve insanlar üzerinde bir etkisi var.

Belgeselde dev buz dağlarının çöktüğünü ve buz tabakalarının parçalandığını görüyoruz. Batı Antarktika, Kuzey Atlantik, kuzey bölgelerde permafrostun erimesine şahit oluyoruz. Bu yıl birçok iklim felaketi yaşadık. İklim devrilme noktalarını geçmenin eşiğinde miyiz? Yoksa geçtik mi? Etkiler geri döndürülemez olana kadar yapabileceğimiz bir şey var mı?

ST: Bilim insanları iklim krizi konusunda belli bir noktaya geldiğimizi söylüyor. Her şeyden önce, halihazırda belli bir miktar ısınmayla karşı karşıyayız. Daha fazlasıyla da karşılaşabiliriz. Ancak durumun şu an olduğundan daha da kötüye gitmemesi için kesinlikle zamanımız olduğunu düşünüyorum. Nasıl eylemlerde bulunduğumuz oldukça önemli. Yarattığımız belgeseller aracılığıyla yeni bir nesli motive ediyoruz.

NH: BBC ile milyonlarca insana ulaşabiliyoruz. Prodüksiyon ortaklarımızla, BBC Earth kanallarımızda veya kamu hizmeti yayıncıları ile bu mesajın, bir fark yaratma konusunda çok sesli yeni bir nesle ulaştığını biliyoruz. Bu yüzden bu işin arkasında olmaktan gerçekten gurur duyuyoruz.

Yen nesle güvenebileceğimize inanıyorum. Verdikleri tepkiden bunu anlayabiliyoruz. Bence çevremizi nasıl değiştirdiğimiz ve bu konuda neler yapabileceğimiz hakkında daha fazla şey öğrenmek için doğal bir iştah mevcut.

Bu belgesel serisinde şahsen çok dürüst olduğunu düşündüğüm bir nokta var. Belgesele dair ekip bilgisini görmeyi beklerken ki sahne arkasında rastlıyorsunuz. Genelde, özellikle doğa ve hayvanlarla ilgili bir belgesel izlediğimde, hep kamera arkasını düşünürüm. Çünkü zorlu koşullarda değerli çekimler yapmak için çalışan insanlar var ve bunu başardıklarında bunu yüzlerinden anlıyorsunuz. Deniz seviyelerinin yükselmesine katkıda bulunacağını da kabul eden bir buz dağının çöküşünü fotoğraflamaktan heyecan duyduklarını görmek çok etkileyici. Ve ayrıca belgeselde de güzel bir şekilde belirtiliyor…

ST: Evet, kesinlikle. Burada bazı rakamlardan bahsedeceğim. Sanırım yaklaşık 2000 günlük bir çekim gününden bahsedebiliriz. Bu dizi için Dünya’daki her yere gittik. Ben bu büyük takımın ufak bir parçasıyım. Çeşitli zorluklarla karşılaşılıyor.

Örneğin Rus adalarına kutup ayılarını çekmeye gittim. Kuzey Kutbu’ndan Rus adası oldukça uzak. Yolculuğumuz yaklaşık 3 hafta sürdü. O haftanın ikisini küçük bir köyde, uçuş için hava durumunun düzelmesini beklerken geçirdik. Bu esnada yaşadığımız zorlukları kayda almaya da devam ettik. Bir diğer zorluk ise hayvanlardan bazılarının çiftleşmesini çekmek.

Ayrıca vahşi panda ayılarını filme çekiyordum ve bunu aylarca sahada kalmak için geliştirdiğimiz en son kamera tuzağı teknolojisini kullanarak yaptık. Oldukça sabırlı olmalısınız.

-40,-50 derecelerde kamera pilleri çok iyi çalışmadığı gibi soğukla da mücadele ettik. Buna dair çözümler getirdik. Yataklara bir kamera piline takabileceğimiz modifiye edilmiş bir ısıtma battaniyesi koyduk. Pilleri bu sayede sürekli değiştirdik. Hatta küçük bir kamp sobası yakarak pilleri sıcak tutmaya çalıştık. En kötüsü muhtemelen elleriniz çünkü vücudunuzun her yerini koruyabilirken, kameraları açmak ve drone uçurmak için ellerinize ihtiyacınız var.

Sonra elbette, COVID gibi tamamen öngörülemeyen büyük bir zorlukla karşılaştık. COVID etkili olmaya başladığında epeyce çekim yapmıştık ancak yine de yapılacak oldukça fazla şey vardı. Bu bizim nasıl işe yaklaşım şeklimizi de değiştirdi. Koordineli bir şekilde çekim yapmak için birçok yerel ekibe güvenmemiz gerek. Çin’e gidildiğinde otel odasında haftalarca karantinada kalmak zorundaydık. Zorlu bir süreçti ancak üstesinden geldik ve buna değdi.

EkoIQ Editör

açık radyo açık kalmalı
açık radyo açık kalmalı