Kent

Deprem Sonrası İyileşme Faaliyetlerinde İtalya-Renzo Piano Örneği Ne Anlatıyor?

deprem

Başımıza gelen korkunç depremlerden 18 gün sonra deprem bölgesindeki kentlerin hızla yeniden kurulması ile ilgili kararname resmi gazetede yayımlandı. Peki deprem sonrası bir şehri yeniden tasarlamak bu kadar kolay ve hızlı yapılacak bir iş mi?

YAZI: Ada KARADOĞAN

Öncelikle rant odaklı gerçekleştirilen hiçbir şehirleşme faaliyetinin uzun vadede kentin ve kentlinin haklarını gözetmediği, günümüz iklim koşullarına uygun olmadığı bir gerçek. Kentsel dönüşümün 20 yıldır gündemin başında gelen konulardan olduğu Türkiye’de bu konudaki çalışmaların depreme dair yeterli bir hazırlık planı içermediğini son depremlerin ardından hep birlikte anlamış olduk. Deprem sonrası şehirleşme faaliyetlerini deprem bölgesindeki kentlerimizde başlatırken ülkenin kalanındaki kentsel dönüşüm projelerini detaylı analizlerle yeniden değerlendirmek ve diğer kentlerin de olası depremlere karşı hazırlanmasını sağlamak gerekli.

Deprem sonrası iyileşme faaliyetleri için yüzeysel, kısa vadeli projeler yerine iyi örnekleri inceleyerek bu doğrultuda titizlikle kurgulanmış projeler tasarlanmalı. Hızla başlaması gereken iyileşme süreci ilgili tüm kişi, kurum ve kuruluşların koordinasyonu ve iş birliği ile yürütülmeli. Bu noktada hatırlamakta fayda olan örneklerden bir tanesi de 2016 İtalya depremi.

24 Ağustos 2016’da orta İtalya’da meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki depremde 290 kişi hayatını kaybetti ve 3 bine yakın kişi evsiz kaldı. İtalya’nın son yıllarda karşılaştığı en büyük yıkımlardan olan bu deprem sonrası dönemin İtalya Başbakanı Matteo Renzi, daha önce UNESCO ile felaket müdahale planları üzerine çalışan Pritzker ödüllü İtalyan mimar Renzo Piano’dan; Amatrice, Accumoli ve Pescara del Tronto kasabalarının yeniden inşasının planlanmasında rol oynamasını talep etti. Ayrıca konut ve kamu binaları için depreme dayanıklılık yasalarını değiştirmeyi içerebilecek, gelecekte afet önleme çalışmaları için bir plan geliştirmesi adına bir ekip kurulmasını ve Renzo Piano’nun bu ekibe liderlik etmesini istedi.

Guardian ile yaptığı bir röportajda Piano, bina politikasındaki değişikliklerin bir an önce yapılması gerektiğini söyledi. Bina politikasında ve depreme dayanıklılık yasalarının değiştirilmesinde hızla karar alınması gerekirken kentlerin yeniden inşasında da bir o kadar sabırlı ve düzenli bir çalışmanın gerektiğini aktardı. Piano, “incelikli, bilimsel” bir planla kasabaları önümüzdeki 50 yıl boyunca korumak için hareket etmek istediğinin defalarca altını çizdi. Kurtarma planını birkaç aşamadan oluşacak şekilde tasarlayan Piano ve ekibi ilk sekiz aylık süreçte, çadır kamplarında ve geçici barınaklarda kalan depremzedeleri hasar görmüş bölgelerine yakın, daha uzun süre barınabilecekleri ahşap “dağ evi tarzı” kulübelere aktarmayı planladı.

Ahşap barınma alanlarının yanında depremzedelerin iyileşme süreçleri için nitelikli, açık ve kamusal alanlar da tasarlandı. İkinci aşamada ise kasabaların incelikli ve bilimsel yeniden inşası başladı, bu esnada depremzedelerin geçici de olsa kaliteli barınma alanlarına sahip olması, kasabaların inşasının aceleden uzak bir şekilde devam edebilmesini sağladı. Renzo Piano verdiği her röportajda çok sayıda tarihi yapının hasar aldığı bu kasabaların yeniden inşasının incelikle ve sabırla yapılması gerektiğini tekrar tekrar belirtti. Aşamalar halinde uzun vadeli bir iyileşme süreci hedefleyen mimar, İtalya’nın kuzeyden güneye omurgası olan Apenin Dağları sırtlarında 50 yıl ve iki nesil boyunca sürecek bir operasyon hedeflediklerini söyledi.

Aşamalı Kurtarma Planı

Titizlikle planlanmış deprem sonrası iyileşme faaliyetlerine örneklerden olan bu proje, kentlerin yeniden tasarlanma sürecinin hızdan çok inceliğe ve bilime ihtiyacı olduğunu bize gösteriyor. İtalya’da yaşanan bu depremi ülkemizde geçtiğimiz Şubat ayında yaşanan depremlerle kıyaslamak elbette ki mümkün değil ancak bu örnekten çıkarmamız gerekenler var. İtalya’da enkaz altında kalmış kasabaların tarihi kültür mirası bölgeleri olması ve yıkılan binaların çoğunun koruma altındaki tarihi bölgeler olması ekiplerin daha detaylı bir çalışma yürütmesinde büyük rol oynadı. Ülkemizde yaşanan depremde, bölgenin farklı kültürlerin tarih boyu bir arada yaşadığı, antik çağlarda kurulmuş kentleri içermesi bu sürecin hafife alınmadan sürdürülmesi gerektiğini hepimize hatırlatmalı.

Renzo Piano’nun aşamalı kurtarma planı gibi bir plan kurgusu ile ilk etapta mevcuttaki çadır kentlerimizi daha sürdürülebilir yaşam alanlarına dönüştürmek mümkün. Depremzedelerin hem fiziksel hem de psikolojik sağlığını tehdit eden, acil durum anında hızla kurulmuş çadır kentleri bir sonraki aşamada ahşap/prefabrik barınma alanlarının olduğu ve kamusal alan tasarımlarının da unutulmadığı geçici yaşam alanlarına dönüştürmek bizim de yararlanabileceğimiz çözümlerden biri olabilir. Bu sayede kentlerimizi hızla jenerik konut projeleriyle doldurmak yerine bölgenin özelliklerini göz önünde bulunduran ve iyi koordine olan ekipler tarafından her kentin ihtiyacına uygun planlanmış projelerin tasarlanabilmesi için vakit kazanmış oluruz.

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu unutmadan, bilime ve akla dayalı bir anlayışla hasar görmüş bölgeleri yeniden kurgulamalı ve gelecek depremlere hazırlanmalıyız. Yaraları sarmak ve daha büyük felaketlerle karşılaşmamak için kentlerimizi politik çıkarlar uğruna aceleci projelere boğmak yerine düzenli çalışmalar çerçevesinde ekolojik planlama süreçleriyle iyileştirebiliriz. Deprem bölgesindeki her kentin ihtiyacına göre çeşitli disiplinler üzerine çalışan uzmanlardan oluşan kurulların uzun vadeli planlama projeleriyle bölgeye daha iyi bir gelecek sağlayabiliriz.

Bazen inşa etmek kadar inşa etmemenin de ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunun bilinciyle…

About Post Author