#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
yeşil iyileşme

STK’lardan Yeşil İyileşme Önerileri

6 Şubat’ta meydana gelen büyük depremlerin ilk anından itibaren birçok sivil toplum örgütü hem can kurtarmak hem geride kalanların zorluklarına çareler geliştirmek için canla başla çalışıyor. Deprem bölgesinde iyileştirme faaliyetlerine devam ederken bir yandan da geleceği düşünen, toplumun çıkarını gözeten projeler geliştiriyor.

6 Şubat’ta Maraş’ta ve 20 Şubat’ta Hatay’da meydana gelen depremlerin ardından iyileştirme faaliyetleri devam ediyor. Deprem bölgesinde şehirlerin iyileştirme faaliyetlerinin bilim doğrultusunda üretilmiş kapsamlı projelerle ilerlemesi gerektiğinin farkında olan sivil toplum örgütleri kollarını sıvadı. Yalnızca bugünü kurtarmaya yönelik olmayan, geleceği de içinde barındıran, sürdürülebilir bir tutum izleyen sivil toplum örgütleri, deprem bölgesinde yeniden kurulacak şehirlerde iklim değişikliği perspektifini de barındıran adımlar atıyor.

Çevre ve iklim üzerine çalışan kurumlar 6 Şubat Maraş depremlerinin ardından bir araya gelerek “Deprem Acil Müdahale, Toparlanma ve Yeniden İnşa Sürecinde Güneş Enerjisinin Rolü” başlıklı bir tutum belgesine imza attılar. Belge; güçlü bir altyapıya sahip, afet dirençli kentler için bölgede güneş enerjisinin planlama süreçlerine mutlaka dahil edilmesi gerektiğini vurguluyor.

Belgenin imzacı kurumları arasında WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Greenpeace Akdeniz, Ekosfer, Yeşil Düşünce Derneği, Yuva Derneği, Ege Orman Vakfı, Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe), Fosil Yakıtların Ötesi (Beyond Fossil Fuels), İklim için 350 ve Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği bulunuyor. Belgede yeniden kurulacak kentlerin tek boyutlu bir mühendislik projesine indirgenmemesinin; kent kimliği, tarih, kültür, ekonomi, mülkiyet, gıda, tarımın yanında iklim, doğal alanlar ve çevre boyutlarını da içeren; sadece bilim insanlarının değil afetzedelerin de katılımına imkan veren tasarım ve planlama süreçleri ile inşa edilmesi gerektiğinin altı çiziliyor.

Sürdürülebilirlik Temelinde Yapılanma

Deprem sonrasında, Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi’nin Türkiye’deki bölgesel ağı ve iş ortağı olan Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Türkiye (SKD) Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin de konuya ilişkin açıklamalarda bulundu. Atık yönetiminden sosyal içerme ve kapsayıcılığa dek pek çok konuya değinen Edin, deprem bölgesinin sürdürülebilirlik temelinde yeniden yapılanmasının hayati önem taşıdığına dikkat çekti: “Afet bölgesindeki insanlarımıza güvenilir bir gelecek tahsis etmek bundan sonraki tek önceliğimiz. Burada da tek şansımız Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı merkeze alan yol haritası ile ekonomik, sosyal ve çevresel alanda iyileştirici aksiyonları hayata geçirmek.”

Temiz suya ve güvenilir gıdaya ulaşım konularına da değinen Edin, deprem bölgesinde su tasarrufu sağlayan uygulamaların ve güvenilir tarım metotlarının yeni bir yapılanma ile bir an önce uygulanmasının öneminin altını çizdi. Tarım faaliyetlerinin devam edebilmesi adına su ve toprak güvenliği analizlerinin yürütülmesinin de ayrıca önemli olduğunu belirten Edin, bu yapılmadığı takdirde salgın hastalık vakalarının yayılmasının kaçılmaz olduğunu belirtti.

Uzun Vadeli Planlar Gerekiyor

Afetlere karşı daha dirençli ve doğayla uyumlu bir gelecek için “Yeşil İyileşme” çağrısı yapan WWF-Türkiye de (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Şubat ayında yaşanan depremlerin ardından enkaz kaldırma çalışmalarından yeni yaşam alanlarının geliştirilmesine kadar geçecek sürecin nasıl gerçekleştirilmesi gerektiğini değerlendirmek ve karar vericiler için stratejik öneriler seti ortaya koymak üzere 29 Mart’ta Yeşil İyileşme Forumu düzenledi. WWF-ABD Çevre ve Afet Programı Kıdemli Direktörü Direktörü Anita van Breda ve yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür’ün de konuşmacı olduğu forumda Adıyaman, Hatay ve Malatya belediye başkanları, Deprem Bölgesi Belediye Başkanları Paneli’nde bir araya geldi. Deprem bölgesinde insanların temel ihtiyaçlarına ulaşabilmesi doğrultusunda hızlı davranın anlaşılabilir olduğunu ifade eden Anita van Breda, “Gelecekte hayatların ve geçim kaynaklarının risk altında kaldığı bir olay yaşanmamasını sağlayacak uzun vadeli planlar” yapılması gerektiğini ifade etti. Pandemi, iklim krizi ile artan aşırı hava olayları, seller ve orman yangınları son yıllarda Türkiye ve dünyanın gündeminde büyük bir yer kaplıyor. WWF Türkiye, bu doğal tehlikelerin bizlere insan sağlığı ve esenliğinin doğanın sağlığı ile ayrılmaz bir bütün olduğunu gösterdiğinin ve bu anlayışla hareket edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu doğrultuda “Yeşil İyileşme” ilkelerinin ele alınması çağrısını yapan örgütten van Breda bunun yeniden inşa sürecine insanlar için risk ve savunmasızlığı azaltacak çevresel bir perspektiftenbakmayı içerdiğini de belirtiyor: “Yeniden inşa etmek, değişen bir geleceğe uyum sağlayan toplulukları desteklemek ve aynı zamanda risklerini azaltmak için doğayı kullanmakla ilgili.”

WWF-Türkiye, deprem sonrasında ayağa kalkma ve yeniden yapılanma sürecinde hayata geçirilmesi gereken Yeşil İyileşme ilkelerini de şu başlıklarda topluyor: Daha Güvenli ve Doğayla Uyumlu Yaşam Alanları; Yönetişim; Çevresel Etkiler ve Önlemler; Doğa: Ormanlar, Meralar, Sulak Alanlar, Deniz ve Kıyılar; Su ve Temizlik; Altyapı; Enerji; Tarım ve Gıda.

WWF Türkiye’ye göre Türkiye’de depremler, orman yangınları, seller, toprak kaymaları gibi felaketlere karşı olan yaklaşım genellikle afet sonrası çalışmalar üzerine gerçekleşiyor. Bu durum da can, mal ve doğa kaybının yüksek olmasına yol açıyor. Deprem bölgesinde enkaz kaldırma çalışmalarının hızla başlatılması ve bölgede inşaat çalışmalarına apar topar başlanacağının açıklanması yeni tartışmaları da beraberinde getirdi. Afetlerin çevresel etkilerini göz ardı etmek gelecekteki riskleri artırıyor.

Türkiye; sel, fırtına, orman yangınları, kuraklık gibi iklim değişikliği ve doğal tehlikelerden kaynaklanan birçok riski barındırıyor. Yerleşim ve üretim alanlarının doğayla uyumlu inşa edilmemiş olması da bu riskleri yükseltiyor. Van Breda konuyla ilgili olarak “Sel ve kuraklık gibi aşırı durumlara yanıt verebilecek esnekliğe sahip ekonomik, geçim, su ve yol sistemleri inşa etmeliyiz. Böylece, bu aşırılıklar gerçekleştiğinde yanıt verme ve daha güvenli olma kapasitesine sahip olunabilir” diyor.

“Bir Afetler Kısırdöngüsünün İçindeyiz”

Yeşil İyileşme Forumu kapsamında bir değerlendirme yapan WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli ise konuşmasında, “Sadece depremle değil, kuraklık, seller, yangınlar, salgın hastalıklar, hortumlar gibi afetlerle sınandığımız bir kısırdöngünün içindeyiz ve bu mücadelede kolektif bir başarısızlık yaşıyoruz. Bu kısırdöngüden çıkış ancak doğayla uyumlu bir yaşam biçimiyle mümkün. Bugün yerel yönetimlerimizin en üst kademesindeki belediye başkanlarımızın ağzından sürdürülebilir şehirler kurmak için ihtiyaçları duyduk. Değerli uzmanlarımızdan daha sürdürülebilir ve dayanıklı bir gelecek inşa etmek için atılması gereken adımları dinledik. Uluslararası kuruluşların temsilcilerinden Yeşil İyileşme prensipleriyle yeniden inşa sürecine fon desteklerinin kapsamı hakkında bilgi aldık. En önemlisi depremin acısını yaşayan ülkemiz için daha iyi bir gelecek yaratma konusundaki kolektif taahhüdümüzü güçlendirdik” şeklinde konuştu.

Deprem gibi büyük felaketlerin doğru yönetilmesinin can ve mal kaybının en aza indirilmesinde hayati öneme sahip olduğunu belirten WWF Türkiye, bu süreçte önleyici ve risk azaltıcı çalışmaların yanı sıra afet sonrası yeniden yapılanma çabalarına da önem verilmesi gerektiğine değiniyor. Gerekli yatırımların yapılması hem can ve mal güvenliğinin hem de afet sonrası maliyetlerin azaltılmasını sağlayabilir. Yaşam alanlarımızın daha güvenli hale getirilmesi ve gelecekteki benzer şoklara karşı daha güçlü olabilmesi için doğa/çevre, afet yönetim stratejisinin önemli bir bileşeni olarak ele alınmalı. WWF Türkiye hedeflerinin hem sosyal hem de ekolojik çözümlerin tasarlanması, geliştirilmesi ve uygulanması yoluyla insan ve doğaya yönelik riskleri azaltmak olduğunu belirtiyor.

EkoIQ Editör