Depremden yaklaşık iki hafta sonra Altınözü yolu üzerinde bulunan vadiye enkaz atığı dökümü başlamış. “İki-üç günlük işimiz var” denmesine karşın döküm aylardır sürüyor. Karşı yamaca dökülen enkaz atığının tozu köye kadar geliyor ve Narlıcalılar tozun sağlık sorunlarına neden olmasından, köyün zeytin ağaçlarına verilen zarardan şikayetçiler.
Yazı: Sibel BÜLAY sibel.bulay@gmail.com
25 beş binin üzerinde yıkık, yıkılacak ve ağır hasarlı bina olduğundan Hatay’da yoğun yıkım ve enkaz kaldırma çalışmaları sürüyor. Binlerce ton enkaz atığının depolanması sağlık sorunu yaratmanın yanı sıra Hatay’ın doğası ve tarım alanları için ciddi bir tehdit. Bu depolama alanlarından biri de Antakya’nın Narlıca Mahallesi’nin karşısında yer alıyor. Depremden yaklaşık iki hafta sonra Altınözü yolu üzerinde bulunan vadiye enkaz atığı dökümü başlamış. “İki-üç günlük işimiz var” denmesine karşın döküm aylardır sürüyor.
Karşı yamaca dökülen enkaz atığının tozu köye kadar geliyor ve Narlıcalılar tozun sağlık sorunlarına neden olmasından, köyün zeytin ağaçlarına verilen zarardan şikayetçiler (Söyleşimiz süresince etrafımızdakilerden öksürük sesleri geliyordu). Narlıca Mahallesi’nden 25-30 kişilik bir grup toplanıp köyün arazisine enkaz atığı döken yetkililerle görüşmeye gitmişler fakat henüz bir sonuç alınamamış.
Aşağıdaki söyleşi Narlıcalı kadınlarla yapıldı. Söyleşiye katılanlar: Sevim Hanım, Münire Hanım, Lütfiye Hanım, Emine Hanım ve Sümeyra Hanım (Görüntülenmeyi istemedi).
Toz…
Lütfiye Hanım: “Toz, toz, bizim en büyük sıkıntımız bu toz”.
Sevim Hanım: “O tozlar buraya geliyor. Biz tozdan penceremizi açamıyoruz. ‘İki-üç günlük işimiz var’ dediler, altı ay oldu; biz bunu çekiyoruz! Bir altı ay daha sürer. Nasıl olacak bu iş? Biz nasıl olacağız? Bizim ciğerlerimiz doluyor bu tozla. Pencereleri kapatıyoruz. İçeride duramıyoruz sıcaktan. Duramıyoruz içeride… Biz yaşlıyız, olmuyor”.
Münire Hanım: “Valla gözüm görmüyor. Tozlar gözümüze, ağzımıza, burnumuza doluyor. Maske takalım diyoruz, sıcaktan dayanamıyoruz. Yaşlıyız biz”.
Aynur Hanım: “Ben astım hastasıyım. Geceleri hiç uyumuyorum. Kızım, eşim… Öksürüğümüz çok fazla oluyor”.
Lütfiye Hanım: “Altınözü’ne giderken mümkün değil camları açamıyoruz. Burnumuzu kapatıp geçiyoruz. Hem koku hem de toz var. İlk günlerde çok koku vardı, berbat kokuyordu. Biz ihtiyaçlarımız için Altınözü’ne giderken burnumuzu kapatıp geçiyorduk. Bütün derdimiz sıkıntımız bu toz. Depremden ölmedik, bu tozdan öleceğiz. Annem astım hastası, komşum astım hastası. Çok zarar veriyor. Ben evde kızartma yapsam eşim duramaz. Rahatsızlık veriyor bu toz bize. Klimalarımız yok. Sıcaktan mahvoluyoruz. Pencereleri açmak zorunda kalıyoruz, o zaman da sinekler evin içine doluyor”.
Sümeyra Hanım: “Biz depremde bu kadar sıkıntı yaşamamışken şimdi alt tarafımızda ağır hasarlı binaların yıkımı var. Üst tarafımızda ise enkaz tozları var. Şu an ikisinin ortasındayız. Yani nefes alamıyoruz. Pencerelerimizi açmakta güçlük çekiyoruz. Enkaz tozları savruldukça Narlıca’ya savruluyor. Bizim de hatamız var. Döküldüğü ilk günden itiraz etseydik eğer belki bugünlerde bunları yaşamayacaktık. Ama bize bu konuda hiçbir bilgi verilmedi. Biz de ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz”.
Lütfiye Hanım: “10-15 gün sonra başladı enkazlar kalkmaya… İnsanlar açıkta, kalacak yerleri yok. Yağmur-soğuk; çadır yok. Enkaz atığı hiç kimsenin aklına gelmedi. Sadece canımızın derdine düştük o zaman”.
Aynur Hanım: “Enkazlardan hastalarımızı, yaralılarımızı kendi çabalarımızla çıkarttık. Keserlerle, küreklerle öyle çıkarttık. Onun için enkaz atıklarının dökülmesi hiç aklımıza gelmedi”.
Sümeyra: “Buranın halkı döküm sahasına gitti. Sanırım burası inşaat firmasına verilmiş. Orada bir yetkiliyle görüşmüşler. Kalıcı bir çözüm lazım. Gerekirse biz buraları terk ederiz bu toz bitene kadar çünkü bunlar kararlılar. Bu kadar ayaklanmaya rağmen sadece bir gün durdular. Şimdi devam ediyorlar. Nefes almak istiyoruz. Eskiden bahçelere gidiyorduk nefes almak için, artık bahçelere de gidemiyoruz toz yığını yüzünden. Ben CİMER’e yazdım. Şikayetim alındı ama aranmadım. Başka çözüm yolu bulamıyoruz. Şikayet ediyoruz, bizi kale alan yok”.
Aynur Hanım: “Buna bir çözüm istiyoruz. Herkes birlik olup sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. İsteğimiz bu. Sesimiz duyulsun. Bir çıkış yolu gösterseler insanlar çaresiz kalmaz ama bilgi veren kimse yok. Narlıca tümden bırakılmış”.
Arazi…
Sevim Hanım: “Burası çukur bir yerdi. Zeytinlik vardı. Buraya molozları döktüler ve zeytinlikleri gömdüler”.
Lütfiye Hanım: “Narlıca’dan çok sayıda insanın arazisi var orada. Arazi sahipleri hep mağdur oldular. Bir arkadaşım ‘Benim bütün zeytinliğim gitti. Yeni ekmiştim. Emek vermiştim. Zeytinliğim gitti. Kaç defa yanlarına çıktım hiçbir şey yapamadık’ dedi”.
Münire Hanım: “Münire Hanım’ın annesinden kalma 40 dönüm zeytinliği var. Buraya enkaz atığı dökülmeye başlanmadan önce kimse döküm yapılacağına dair bilgi vermemiş. Zeytinlik sahiplerinden izin alınmamış. Demediler ‘Ağaçlarınızı kesin, götürün. Biz burayı gömeceğiz, moloz dökeceğiz’ demediler! Zeytinyağı alıyorduk. Enkazların altında kaldı o ağaçlarımız. Çoğu ağaçlar gitti. Bir şeye sahip olamadık. Allah hakkımızda hayırlısını versin”.
Sümeyra Hanım: “Zeytin hasat zamanı geliyor mesela. İnsanlar zeytinlerini toplayacaklar, tozdan nasıl toplayacaklar? O ağaçların yıkanması gerekiyor. İncirleri var insanların bağlarında… Ekip biçiyorlar, gelirlerini oradan elde ediyorlar. Şu an neyin, nasıl yapılacağı konusunda hiç kimse fikir sahibi değil. Bilmiyoruz, ne yapacağız? Ya hasatlarından vazgeçecekler ya da gidip bu şekilde, tozlu tozlu toplayacaklar”.
Aynur Hanım: “Kesinlikle toplanamaz”.
Sümeyra Hanım: “Şöyle de bir şey var: Biz onları topladık diyelim. Toplandıktan sonra onlar ne kadar sağlıklı? Bütün tozları bünyesinde barındırıyor”.
Asbest…
Aynur Hanım: “Asbestten çok korkuyoruz. Çok öksürüyorum, onun için sağlık ocağına gidiyorum. ‘Orada Asbest var. Siz bunun bilincinde misiniz?’ dediler. Şimdi haberimiz oldu ama yok valla bilincinde değiliz. Korunma konusunda hiç bilgi verilmedi”.
Emine Hanım: “Asbest diye bir tehlikeyi internetten duyduk. Olumlu ya da olumsuz hiçbir açıklama yapılmıyor burada. Biz kendimizden fazla çocuklarımızı düşünüyoruz. Gelecek 10 yıl içerisinde kanser olmayacak kimse kalmayacak diyorlar. Böyle bilgilerle de bizi korkutuyorlar. Asbest konusunda karşımızda bir muhatap yok. Sağlıkla ilgili olsun, gelecekle ilgili olsun, okullarla ilgili olsun. Bu Hatay’ın geleceği ile ilgili hiçbir bilgim yok benim”.
Gelecek…
Aynur Hanım: “İleriyi hiç düşünmüyoruz. Kafamızın içi sanki depremden beri bomboş. Aklımıza hiçbir şey gelmiyor. Hiç hayalimiz yok. Her şeyi aldı gitti deprem bizden, sildi yani. Yarınları gerçekten hiç düşünmüyoruz”.
Lütfiye Hanım: “Ben çok hayal ederdim, yani gerçekten. Mesela ben ev hayal ederdim. Evlendim evleneli küçük bir evin içinde oturuyorum. İkinci katı yaptırdık. Hep derdim ki üste çıkıp ev yaptıracağım, içine oturacağım. Şimdi artık hiç istemiyorum. Hayalini bile kurmuyorum artık. Hiçbir şeyde gözüm yok. Yani bir çadıra bile razıyım. Yarınlarımızı asla düşünemiyoruz artık. Her şeyden vazgeçtik. Eskiden hayal ederdik, güzel bir şeyimiz olsun. Şimdi hayallerimiz yok, çünkü yarınları artık düşünmüyoruz. Sadece bugünümüzü yaşıyoruz. Yarınımız yok. Daha da ne olacağımızı bilmiyoruz. Her gün sallanıyoruz. Allah sonumuzu hayretsin Yarabbi. N’olacağımızı bilmiyoruz. Yarınları asla, asla düşünemiyoruz”.
Aynur Hanım: “Altı ay olmuş biz daha yarın ne yapacağımızı düşünemiyoruz. Çünkü ne olacağını hiç bilmiyoruz. Hiç bilmiyoruz”.
Narlıca için Ne Yapılmalı?
6 ve 20 Şubat depremlerinin plansız enkaz kaldırma çalışmaları ciddi sağlık sorunlarına neden oluyor/olacak. Çevre, su kaynakları ve tarım alanlarının tahribatına neden oluyor. Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere bu konunun hükümet tarafından acilen ele alınması gerek.
Peki, Narlıca için neler yapılmalı?
- Enkaz atığı depolanmasının yarattığı toza acilen etkin ve kalıcı çözüm geliştirilmeli.
- Sağlık taraması yapılmalı, sağlık hizmeti sağlanmalı.
- Narlıca’da yaşayanlar asbest tehlikesinin farkında. Koruma yöntemleri konusunda halk bilgilendirilmeli.
- Narlıcalının arazi kaybı ve üretim kaybı tazmin edilmeli.
Akbelen: Ağaçlar Neden Kesilir?
İlk baştan söyleyelim, Akbelen Ormanı’nda ağaç kesimi Türkiye Cumhuriyeti’nin çok farklı konularda geliştirdiği Ulusal Strateji ve Eylem Planlarına ters düşüyor. Bunlar şöyle başlıklandırılabilir:
Ağaçlandırma Ulusal Eylem Planı,
İklim Değişikliği Ulusal Stratejisi ve Eylem Planı,
Çölleşme ile Mücadele Eylem Planı,
Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı,
Ulusal Havza Yönetim Stratejisi,
T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü Gediz Nehir Havzası Yönetim Planı,
Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı.
İklim Krizi…
Temmuz 2023 insanlık tarihinde kaydedilen en sıcak ay oldu. İklim krizini artık inkar edemeyiz çünkü bunun etkilerini yaşıyoruz: Aşırı sıcaklar, orman yangınları, seller, gücü artan fırtınalar, kuraklık, çölleşme. İklim krizinin başlıca nedeninin fosil yakıt kullanımından kaynaklanan karbon salımları olduğunu da biliyoruz.
Ülke sıcaktan kavrulurken Akbelen Ormanı’nda linyit çıkartmak için ağaç kesimini anlamak mümkün değil. Linyit düşük kalorili, dolayısıyla enerji üretiminde verimi düşük, çevre açısından da en kötü yakıtlardan biri. 1 ton linyit yakıldığında 1 ton seragazı salımına neden olurken bir ağaç fotosentez yoluyla 1 yılda 10 kilo karbondioksiti tutma özelliğine sahip. Yani küresel ısınma ile mücadelede “Ben de varım” diyeceksin. Karbon emisyonlarını azaltmak için İklim Değişikliği Ulusal Stratejisi ve Eylem Planı’nı geliştireceksin. Sonra da linyit yakarak karbon salımlarını artıracaksın. Üstelik linyiti çıkartmak için karbon emisyonlarını bertaraf eden, iklim krizine karşı ucuz, etkin ve önemli bir rolü olan ağaçları keseceksin. Ben bu mantığı anlamıyorum. Ama hikaye burada bitmiyor…
Su…
Yale Üniversite’sinde yapılan bir çalışmaya göre Türkiye çok daha kötüye gitmesi beklenen bir su arzı krizinin eşiğinde.
TRT Haber’in 27 Aralık 2022’de yayımladığı haber şunu söylüyor: Ormanlar yeraltı sularının doldurulmasında önemli bir rol oynar. Ağaç kökleri yağmur suyunun toprağa inmesini sağlıyor ve böylece yeraltı kaynaklarını besliyor. Bir bölgeden ağaçlar kesildiğinde yağış ve yeraltı suları azalıyor.
Ormanlar iki yönden yağışı artırıyor. Ağaçların buharlaşması ve terlemesiyle havadaki nem oranını artırıyor. Havadaki nemin yağmura dönüşmesi için nemin su taneciklerine dönüşmesi gerekiyor. Ağaçların havaya yaydığı çeşitli partiküller bu dönüşümü, dolayısıyla da yağmurun yağmasını sağlayan önemli unsurlardan biri.
Resmi Gazete’de yayımlanan Ulusal Havza Yönetim Stratejisi’nin temel önceliği şu şekilde ifade ediliyor: “Ülkemiz su toplama havzalarında yıllardır süregelen doğal kaynak ve çevresel bozunum sürecini durdurmak, toprak, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının verimliliğini ve kalitesini korumak ve geliştirmek, havzadaki fauna ve floranın korunmasınıve durumlarının iyileştirilmesini sağlamak”
Sağlık…
Konunun uzmanlarına ve araştırmalara göre linyit, yanmasından kaynaklanan daha yüksek kirlilik miktarı göz önüne alındığında, sağlığa en çok zarar veren kömür türü. 26 Ocak 2022’de İklim Haber’de yayımlanan bir makaleye göre, “Türkiye’deki Kömür Santrallarının 55 Yıllık Karnesi: 4.8 Trilyon TL Sağlık Maliyeti, 196 bin 091 Erken Ölüm”.
Sonuç…
İklim krizi: Kavruluyoruz. Su kaynaklarımız yok ediliyor: Kuraklığa mahkum ediliyoruz. Havaya zehir saçılıyor: Sağlığımız bozuluyor.
Buna Orman Bakanlığı nasıl taraf oluyor? Ağaçlandırma Ulusal Eylem Planı’na aykırı. Buna Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı neden itiraz etmiyor? Sağlık Bakanlığı neden bir şey demiyor? Yanıtları sizlere ve bakanlık yetkililerine bırakıyorum…