Türkiye-Avrupa Birliği ortak projesi ile Türkiye’de nesli tehlike altındaki türler belirlendi; farkındalık oluşturacak eylem planının hazırlanması, uygulanması ve izlenmesi için bir dizi çalışmalar yürütüldü. Gerçekleştirilen kapanış toplantısında, iklim değişikliğinin insan eliyle gerçekleştiği ve günümüzde yaklaşık 1 milyon türün tehlike altında olduğu vurgulandı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliği Yatırımları Dairesi Başkanlığı koordinasyonunda Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen “Yeni Bir Metodoloji Kapsamında Türkiye’deki Nesli Tehlike Altındaki Türler için Eylem Planlarının Hazırlanması, Uygulanması ve İzlenmesi” projesi kapsamında kapanış toplantısı düzenlendi.
Toplantıda “Tehlike Altında Hiçbir Türün Kalmayacağı Bir Dünya” Hedefi Paylaşıldı
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürü Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Bayraktar, “Umarım tehlike altında hiçbir türün kalmadığı ve bütün canlıların hak ettikleri şekilde yaşadığı bir dünyada hep birlikte yaşama imkanı buluruz” dedi.
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Yeşil Kalkınma ve Kapsayıcı Bölüm Başkanı Virve Vimpari, “Doğa ve biyoçeşitliliğin korunmasını desteklemek için 15 milyon euro destek sağlandı. Bundan sonraki pakette ise iki katına çıkması bekleniyor” diye konuştu. 2030 yılına kadar Avrupa Birliği’nde iyi durumda olmayan koruma altındaki habitat ve türlerin en az %30’unu korumayı ve iyileştirmeyi hedeflediklerini söyleyen Vimpari, Türkiye’nin önemli bir rol üstlendiğini dile getirdi.
“Bizim için Mitolojik Olan Anadolu Parsını Şu An İzleyebiliyoruz”
Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı Mali İş Birliği ve Proje Uygulama Genel Müdür Yardımcısı Serdar Öztürk, “Üniversite yıllarında bizim için mitolojik olan Anadolu parsını şu an izleyebiliyor olmak ve Avrupa’daki 550 kuş türünden 490’ının bu topraklara uğruyor olması büyük zenginlik. Bu aynı zamanda bizim sorumluluğumuz” dedi.
2020 yılında başlayan proje ile ilgili bilgiler aktaran Proje Takım Lideri Borut Rubinic, tür önceliklendirme rehberi, tür eylem planları hazırlama rehberi, ulusal tür koruma stratejisi hazırlandığını söyleyerek diğer ayrıntıları şöyle açıkladı: “Proje kapsamında koruma için 188 tür önceliklendirildi. Farkındalık eğitimlerine 500 öğrenci ve paydaş eğitimlerine 350 personel katıldı. Hazırlanan yedi tür eylem planı ve gerçekleştirilen beş koruma eylemi tamamlandı. AB ülkelerine üç ayrı çalışma ziyareti yapıldı. İki eğitici belgesel ve sekiz kısa film oluşturuldu.”
“İklim Değişikliği İnsan Eliyle Gerçekleşti”
Dünyanın son yıllarda yaşanılan felaketlerle insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir değişimden geçtiğini, iklim değişikliğinin insan eliyle gerçekleştiğini söyleyen Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdür Yardımcısı Seyit Ali Kurtuluş, projede sona gelinmiş olsa da bunun bir proje değil, bir yaşam tarzı haline gelmesi gerektiğini vurguladı. Kurtuluş şunları söyledi: “Dünyamızda milyonlarca türün oluşturduğu fevkalade bir denge ve milyonlarca yıldır kesintisiz işleyen bir döngü bulunmakta. Bu dengenin temel taşı ekosistem içerisindeki türlerin yaşamlarının birbirine bağlı olması. Tek bir türün bile yok olması zincirin devamındaki türleri büyük boyutta etkiliyor. Kilit tür adını verdiğimiz bu türler koruma hususunda önceliklendirildi.”
Dünya ekonomisinin sürdürülebilirliğinin %40’ının ana kaynağının biyoçeşitlilik olduğunu vurgulayan Kurtuluş, “Dünya, son 50 yılda memeli, kuş sürüngen ve balık popülasyonunun %68’ini kaybetti. Tatlı sularda yaşayan türlerin üçte biri ve iklim değişikliğinin tahribatından dolayı yaklaşık bir milyon tür risk altında. Ekosistemin bozulması yeryüzündeki tüm dengeyi ve bütün yaşam formlarını doğrudan etkiliyor. Bu nedenle nesli tehlike altında olan türlerimizi korumak, kayıt altına almak ve sürdürülebilirliğini sağlamak artık bir tercih değil, gelecek nesillere borcumuzdur” şeklinde konuştu.
Kurtuluş, “Ekosistem ölçeğinde düşünüldüğünde, farklı ekosistemlerden örnekler verebiliriz. Örneğin denizlerdeki algler olmazsa oksijenimiz olmazdı. Toprak, içindeki solucanlar olmazsa üretim elverişli hale dönüşmez, arılar olmazsa bitkilerde tozlaşma olmaz, sazlıklar ve bataklıklar olmazsa suyumuz içilebilir hale gelmezdi. Mantarlar olmazsa dünyamız büyük bir organik çöp yığınından ibaret olurdu” sözleriyle konuşmasını noktaladı.