İklim

İklim Krizi ile Mücadelede Daha Sert ve Acil Eylemler Gerekli

Dubai’de iki hafta boyunca süren ve zorlu müzakereler nedeniyle uzatılan konferansta, gezegenimizi kurtarmak için çok daha iddialı ve sağlam adımlara ihtiyaç duyulduğunun bir kez daha ve bu kez diğerlerine nazaran biraz daha net bir şekilde altı çizildi.

Yazı: Aynur KOLBAY HÜLYA

İyisiyle kötüsüyle bir Taraflar Konferansı’nı daha geride bıraktık. Bu yıl 28’incisi düzenlenen konferans, acil çevresel zorlukları ele almak üzere dünyanın dört bir yanından ulusları bir araya getirirken konferansın Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) gerçekleştirilmesi ve konferans başkanlığının da Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketinin CEO’suna verilmesi büyük tartışmalara neden oldu.

Dubai’de iki hafta boyunca süren ve zorlu müzakereler nedeniyle uzatılan konferansta, gezegenimizi kurtarmak için çok daha iddialı ve sağlam adımlara ihtiyaç duyulduğunun bir kez daha ve bu kez diğerlerine nazaran biraz daha net bir şekilde altı çizildi. Konferans, iklim krizi konusundaki mücadelede önemli mihenk taşlarından biri olarak nitelendirilebilecek “fosil yakıtlardan aşamalı olarak uzaklaşma”ya yönelik anlaşmanın imzalanmasıyla son buldu.

Fosil yakıtların son bulacağına dair yarattığı umutla kimilerince tarihi bir zirve olarak değerlendirilen, kimilerince de eylem tarafında bir değişiklik yaratmayacağı savunulan konferans kapsamında Türkiye ise en önemli deklarasyonlara imza atmayıp bir kez daha iyileşmenin ve çağın gerisinde yer alarak eleştirilere maruz kaldı.

Konferansa Olumlu Taraftan Bir Bakış
  • COP28, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda yenilenen bir küresel kararlılığa tanık oldu. Ülkeler konunun aciliyetini ve gezegenin geleceğine yönelik ortak sorumluluğu kabullenerek konferansı karbon emisyonlarını azaltma çabalarını güçlendirme sözü vererek sonlandırdı. “Fosil yakıtlardan aşamalı olarak uzaklaşma”ya yönelik verilen bu söz, iklim felaketiyle baş edebilmek ve daha büyük yıkımların oluşmasını önlemek için son umut ışığı olarak görülüyor.
  • Konferans, iklim değişikliğiyle mücadelede hükümetler arasındaki işbirlikçi çabayı ortaya çıkarırken bu alanda tasarlanan yenilikçi ve teknolojik çözümleri de gözler önüne serdi. Alternatif ve sürdürülebilir yöntemlerin uygulanabilirliğini görmek geleceğe umut oldu.
  • Her ne kadar yetersiz olsa da iklim eylemi için fonların artırılmasına yönelik taahhütler verildi. Taraflar, gelişmekte olan ülkelerin daha temiz teknolojilere geçişlerini ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamalarını desteklemek içindaha fazla kaynak tahsis etme konusunda anlaştılar.
  • Konferans, iklim krizinin ele alınmasında gençliğin ve toplumun rolünü vurgulaması açısından da önemli bir role sahipti. Özellikle gençlerin ve halkın da dahil edildiği daha kapsayıcı süreçlere geçilmesi gerektiğine dair doğru bir değişimin sinyali verildi.
Konferansa Olumsuz Taraftan Bir Bakış
  • Olumlu ve umut vaat eden taahhütlere karşın COP28, Paris Anlaşması’nda belirtilen hedeflere ulaşmaktan çok uzakta olduğumuzu da gösterdiği için eleştirilere maruz kaldı.
  • Gittikçe daha kötüye giden iklim krizi ile mücadele kısmında daha sert ve acil eylemlerin alınması gerektiği bir kez daha kanıtlanmış oldu.
  • Yıllar boyunca taraflar belli sözler verip taahhütlerde bulunsalar da, bunların uygulanması aşamasında zorlukların olduğu ve ülkeleri vaatlerinden sorumlu tutacak mekanizmaların eksikliği, yeni taahhütlerin uygulanabilirliğine dair endişelere ve şüphelere yol açtı.
  • Hem hedefler hem de maddi destekler konusunda taraflar arasındaki anlaşmazlıklar ve fikir ayrılıkları daha görünür oldu.
  • Belli bölgelerin ve ülkelerin hâlâ yeterince temsil edilmemesi küresel adalet ve kapsayıcılık kavramlarını daha da tartışılır hale getirdi.
  • Yine diğer yıllarla benzer bir manzara olarak COP28’e katılan 133 dünya liderinden yalnızca 15’inin kadın olması da dikkat çeken bir diğer unsur oldu.
Türkiye ve COP28

Bu yıl binin üzerinde rekor sayıda temsilciyle konferansa katılan Türkiye açısından COP28’in oldukça karmaşık geçtiğini söylememiz mümkün. COP28’in en önemli gündem maddelerinden biri olan fosil yakıtlardan çıkış konusuna, ilk günden bu yana karşı çıkan Türkiye’nin uluslararası iklim yönetişiminde yapıcı bir rol almasının önemini vurgulamak üzere iklim örgütleri, daha konferans devam ederken Türkiye’nin başmüzakerecisi Fatma Varank’a bir mektup ileterek Küresel Yenilenebilir Enerji ve Enerji Verimliliği Taahhüdü’nü imzalamasını talep etti. Dünyada en çok seragazı salan 15’inci ülke olan Türkiye ne yazık ki bir fırsatı daha kaçırarak taahhüde imza atmadı. Bununla birlikte yenilenebilir enerjiye olan bağlılığını ortaya koymaya çalışsa da yenilenebilir enerji kapasitesinin 2030 yılına kadar üç katına çıkarılmasını taahhüt eden ülkeler arasında da yer almadı. Türkiye’nin net ve iddialı bir emisyon azaltım hedefinin olmaması, düşük karbonlu ekonomiye geçişe yönelik yol haritasının bulunmaması endişe yaratan konulardan biri olurken iklim değişikliği kaynaklı afetler için oluşturulan Kayıp Zarar Fonundan yararlanmak istediğini belirten Türkiye, kırılgan ülkeler statüsünde değerlendirilmeyi talep etti.

Peki, Ya Bundan Sonra?

COP28’in sona ermesiyle birlikte ülkelerin sonuçları değerlendirip eylem planlarını ortaya çıkarmaları gereken bir döneme giriyoruz. Bu noktada anlaşmaların sağlam bir şekilde uygulanıp uygulanmayacağı, vaatlerle eylemler arasında ne boyutta tutarsızlıkların ortaya çıkacağı, finansman ve uygulama arasındaki dengelerin yakalanıp yakalanamayacağı uzun süre tartışılacak gibi duruyor. Uluslararası işbirlikleri, teknolojik gelişmelerin iyi değerlendirilmesi ve halkın katılımı bu yolculukta gezegeni kurtarmak üzere atılabilecek en doğru adımlar olarak değerlendirilebilir. Artık kritik eşiğin yaklaştığını değil de çoktan aşıldığını düşünecek olursak, COP28’in doğru bir dönüştürücü değişim sağlamasını ummaktan başka çaremiz yok gibi gözüküyor.

Bu yazı ekoIQ’nün 109. sayısında “Artısıyla Eksisiyle COP28” başlığıyla yer almaktadır. 

About Post Author