Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) geçtiğimiz Eylül ayında ILO Türkiye Ofisi tarafından yürütülen “Kadınlar için Daha Çok ve Daha İyi İşler” Programı kapsamında hazırladığı “Türkiye’de Kadınların Kooperatifler Yoluyla Güçlenmesi: Yasal ve Yapısal Stratejiler Raporu”nu yayımlamıştı. Dr. Ayşe Gönüllü Atakan ve Dr. Aslı Çoban’ın kaleme aldıkları rapor ile kadınların karma kooperatiflere katılımı için cinsiyet dengesi kriterine dayalı bir teşvik sistemini ve karma ve ana-akım kooperatiflerde kadınların temsili ve etkinliğinin güçlendirilmesini öneriyor. Raporun yazarları dergimiz için ortak verdikleri röportajda, “Böylece, kadınların sadece kadınlaşmış ve düşük ücretli çalışma alanlarında ve yalnızca kadınların yer aldığı kooperatiflerde bulunması nedeni ile kooperatifçilik hareketi içerisinde toplumsal cinsiyet temelli bir ayrışma yaşanmasının önüne geçilebilir” diyor.
Erhan ARCA
Cinsiyet eşitliğine erişmek için atılan adımlarla kadının güçlenmesi ve kooperatifçilik arasında nasıl bir bağlantı var?
Kadının güçlenmesi kavramından ne anladığımızı paylaşarak başlayabiliriz öncelikle. Biz kadın güçlenmesini feminist ekonomist Naile Kabeer’in perspektifi ile uyumlu olacak şekilde kadınların kendi hayatları hakkında stratejik karar alma yetisini kazanma süreci olarak tanımlıyoruz. Bu anlamda kooperatiflerin kadınların güçlenmesi açısından ekonomik, sosyal ve politik açıdan önemli potansiyele sahip olduğu söylenebilir.
Ortak amaçlar etrafında bir araya gelen ortakların ürünlerini pazarlayarak gelir elde etmeleri yolu ile kurulan kooperatifler, kadınların ekonomik bağımsızlıklarını artırabilir. Kooperatif yapıları içerisinde kadınlar diğer ortaklarla bilgi ve deneyimlerini paylaşarak becerilerini geliştirebilir, girişimci veya liderler olarak potansiyellerini yükseltebilir. Bununla birlikte kooperatiflerde kadınlar topluluk dayanışması yolu ile sosyal ve ekonomik alanda karşılaştığı risklere karşı direnç geliştirebilir. Uzun vadede kadınların kooperatifler içerisinde örgütlenmesi toplumsal cinsiyet rollerinin eşitlikçi bir biçimde dönüşmesine de katkı sağlayabilir.
Diğer yandan bu söz ettiğimiz güçlenme potansiyelinin sadece her geçen gün sayısı giderek artan kadın kooperatifleri için değil, kadınların katılımının oldukça sınırlı olduğu karma kooperatifler için de olduğunu vurgulamak isteriz. Hatta asıl güçlenmenin özellikle bu karma yapılarda kadınlar kendilerine hem ortak hem de yönetici pozisyonlarında yer bulduklarında mümkün olacağını düşünüyoruz.
“Kadınlar için Daha Çok ve Daha İyi İşler” programı çıktıları ışığında kadınların kooperatifçilik hareketinde güçlenmesine yönelik ne gibi yasal düzenlemeler yapılabilir?
Biz ILO raporunu yazarken özellikle sadece kadın kooperatiflerinin güçlendirilmesine yönelik mevzuat önerisi getirmekten kaçındık. Evet, kadın kooperatiflerinin kendilerine özgü birçok problemi var fakat bunların mevzuat kaynaklı olanlarının çözümünün sadece kadın kooperatiflerine yapılacak düzenlemeler ile değil, tüm kooperatifçilik mevzuatının çağın gereklilikleri ile örtüşecek şekilde gözden geçirilmesi ile gerçekleşebileceğini düşünüyoruz. Bu görüşümüzü de raporumuzda yansıtmaya çalıştık.
Bu bağlamda uluslararası iyi örnekler çerçevesinde birbirini tamamlayan dört strateji geliştirdik. İlk iki stratejiyi; Türkiye’deki kadın kooperatiflerinin kapasite ve sürdürülebilirlik sorunları yaşayan, az ortaklı, düşük sermayeli, küçük işlem hacmi ve ciroya sahip, yerel işletme profilinde olmasından hareketle ortaya koyduk. Sadece kadın kooperatifleri değil, kapasite sorunları olan tüm kooperatif girişimlerinin, geçici düzeyde “ön-kooperatif statüsü” ile ve küçük kooperatiflerin ölçek kriterine dayalı şekilde sürekli olarak “basitleştirilmiş kooperatif mevzuatı” yolu ile desteklenmesini esas alan iki öneri getirdik.
Ön-kooperatif statüsü aslında bir çeşit deneme sürüşü olarak nitelendirilebilir. Bu statü henüz sürdürülebilirlik gereklerini karşılamayanlar da dahil bütün kooperatiflere tanınan geçici bir statü. Bu statü sayesinde, kadın kooperatiflerinin yeterli iş planı ve örgütsel altyapısı olmadan kurulması ve başarısız olmasından doğan olumsuz sonuçlar engellenebilecek. Belirli bir hazırlık süreci boyunca, ön-kooperatif statüsüne sahip gruplar danışmanlık ve eğitim destekleri ve pratik içerisinde kendilerini deneyerek kooperatifçilik alanında kapasite geliştirebilecek. Ön-kooperatifleri denetlemek ve desteklemekten sorumlu kurum, gerekli hallerde kooperatifleri diğer kooperatifler ile işbirliği ya da birleşmeye de yönlendirebilecek ve kooperatiflerin ölçek ve kapsam ekonomilerini yakalamasına yardımcı olacak bir kurumsal akıl olarak hareket edebilecek. Aynı şekilde, saha çalışmaları ile enformel alandaki dayanışma gruplarının tespiti için çaba gösterilebilir. Ev eksenli fason imalat, ev ve bakım hizmetleri ile tarım gibi kadın emeğinin yoğun olduğu alanlarda kadınlar genellikle dayanışma ağları geliştirdi. Bu ağlar ve kadın grupları, potansiyel kooperatifler olarak değerlendirilerek, ön-kooperatif statüsü aracılığıyla, kooperatif bilinci ile buluşturulabilir. Böylece, bu sektörlerin formal alana taşınması açısından da ilerleme kaydedilir.
Basitleştirilmiş kooperatif mevzuatı ya da küçük kooperatif statüsü ise belirli bir ortak sayısı ve ciro ölçeğinin altında faaliyet gösteren kooperatiflerin, dünya uygulamasındakine benzer şekilde örgütsel ve mali yükümlülüklerinin taşıyabilecekleri bir düzeye indirilmesini öngörüyor. Ön-kooperatifler-den farklı olarak küçük kooperatiflerin, sürdürülebilirlik sorunları kapasite ve sermaye eksiği yerine yükümlülüklerinin orantısızlığından kaynaklanıyor. Örgütsel ve mali yükümlülüklerinin düşürülmesi, küçük kooperatiflere yaşam olanağı sağlar.
Üçüncü strateji ise işçi kooperatifi ve sosyal kooperatif gibi kimi kooperatif tiplerine yönelik özel yasal düzenlemeler yapılmasını öneriyor. İşçi kooperatifleri, ortakların ücretli çalışması ve sigortalanması esasına dayalı bir emek örgütlenmesi modeli olduğundan, kadınların insana yakışır iş koşullarına ve sosyal korumaya erişmeleri açısından kritik önemde. Dünya deneyiminin ortaya koyduğu gibi, ev hizmetleri, bakım hizmetleri ve ev-eksenli fason üretim gibi alanlarda çalışan kadınların örgütlenmesinde, işçi kooperatifleri önemli bir model. Bu kooperatif modeli, işçi ve emek gücünün korunması ilkesi temelinde pek çok mali avantajdan da (kurumlar ve gelir vergisi avantajları, kazanç fazlasının ortaklara dağıtımı, vb.) yararlandırılıyor. Ayrıca, mümkün ise kadın kooperatifleri tedrici olarak, ortakların ücretli çalışan oldukları işçi kooperatiflerine dönüşmeli; ortaklarını işçi statüsü ile etkin şekilde korurken KOBİ mevzuatının faydalarından daha kolay yararlanabilir hale gelmeli.
Son önerimiz olan sosyal kooperatif tipinin yasa ile düzenlenmesi önerisi ise sosyal bakım gibi kadınlaşmış alanlarda faaliyet gösteren kooperatiflere özel bir statü tanınması fikri üzerine kurulu. Sosyal kooperatiflerin; toplum yararı öncelikli, risturn (gelir fazlası) dağıtımı sınırlanmış, çok ortaklı ve kamu alım ve ihaleleri ile vergi mevzuatında çeşitli avantajlara sahip işletmeler olarak yasal bir statü elde etmesi, kadınların hem ilgili hizmetlerin faydalanıcısı hem de bu kooperatiflerin çalışanları olarak güçlenmesine yardımcı olur.
Türkiye’deki kadın kooperatifleri ve kadınların karma da dahil olmak üzere kooperatiflere katılımı nasıl sürdürülebilir kılınabilir?
Kadınların erkeklere nazaran, genel olarak ekonomik hayatta ve özelde kooperatiflerde yeterli temsil ve etkinliğe sahip olmamasının eşitlik, adalet ve kalkınma öncelikleri açısından son derece olumsuz sonuçları bulunuyor. Kadınların sosyal ve ekonomik planda güçlenmesi, diğer girişim ve ortaklık biçimleri kadar kooperatiflerde de temsil ve etkinlik sergilemesi ile mümkün. Kadınların özellikle karma kooperatiflerde ortak ve çalışan olarak sayısının artırılması kadar yönetimlerinde de yer almaları bu anlamda önem taşıyor.
Bu doğrultuda çalışmamızda kadınların karma kooperatiflere katılımı için tüm kooperatiflerin cinsiyet dengesi kriterine dayalı olarak bir teşvik sistemi içerisinde yer alması, karma ve ana-akım kooperatiflerde kadınların temsilini ve etkinliğini güçlendirilmesi öneriliyor. Böylece, kadınların sadece kadınlaşmış ve düşük ücretli çalışma alanlarında ve yalnızca kadınların yer aldığı kooperatiflerde bulunması nedeni ile kooperatifçilik hareketi içerisinde toplumsal cinsiyet temelli bir ayrışma yaşanmasının önüne geçilebilir.
Cinsiyet dengesi kriterleri, kooperatiflerin kimi avantajlardan yararlanabilmesi için ortakları arasında belirli bir oranın üstünde kadın bulunması ve kadın ortaklar ile ilişkilerin toplam içerisinde belirli bir oranı oluşturması gibi koşullar geliştirilmesi anlamına gelecek.
Kadın işgücünün yoğun olarak görüldüğü informel işlerin formel işlere dönüşmesi için atılması gereken adımlar nelerdir ve bu süreçte kooperatiflerin rolü nedir?
Temizlik, evde bakım, katı atık toplayıcılığı gibi kadınların ciddi şekilde ve kayıtsız, bunun da ötesinde informel şekilde yer aldıkları işler açısından kooperatifleşmenin çözümler sağlayabileceğini görüyoruz. Dünyada bu imkanın örnekleri var. Kimi çok daha yapılandırılmış ve standartlaştırılmış modeller öngörüyor. Örneğin İtalya’daki sosyal bakım kooperatifleri. Bu kooperatifler, kadınların hane içinde ve ekonomide informal düzeyde verdikleri bakım hizmetini, kooperatif yapıları içinde vermesini sağlıyor. Bu yapılar kamunun ve belediyelerin bilinçli bir politik tercihini de yansıtıyor, bir yandan. Bakım kooperatiflerine, bir tip sosyal kooperatif statüsü veriliyor ve onlara özel mevzuat düzenlemeleri var. Kamu bilinçli şekilde kendi sosyal hizmet sağlama sorumluluğunu ihale süreçleri ile sistematik olarak bakım kooperatiflerine devrediyor. Bu kooperatifler kadınlar için de çekici, çünkü halihazırda yaptıkları işleri, sosyal koruma sistemi içinde, eğitim ve gerekli yeterlilikleri elde ederek, işte güvenlik kaygıları yaşamadan, gelir ve iş düzenliliğini elde ederek gerçekleştiriyor. Bunlar sosyal kooperatifler. Hem kadın çalışanlar, hem hizmet alanlar ve hem de yerel yönetimler ve diğer paydaşlar üye olabiliyor. Bu çok ortaklı yapının da yansıttığı gibi, sosyal kooperatifler, kadınların informel emek sorununa çözüm getirirken çok zaman başka bir sosyal sorunu da çözmek istiyor. Mesela buradaki sosyal bakım hizmetleri eksikliği. Ancak bunu yaparken de bakım emekçisi kadınların gelirleri üzerinde bir baskı yaratmaktan da geri durmuyor. Kadınlaşmış sektörlerde kadın emeğini, piyasaya ayrı ve yine dezavantajlı bir segment olarak ekliyor.
Bir de daha küçük ölçekli işleyen ve yenilikçi dediğimiz modeller var. Bunlar, Hindistan’da sokak satıcılarının örgütlendiği, Amerika’da göçmen temizlik işçilerinin örgütlendiği örnekler gibi tek tek sayabileceğimiz modeller; çoğunlukla da işçi kooperatifleri. Kadınlaşmış çalışma alanlarındaki kadın emekçilerin örgütlenmesini içeriyor. Bu kooperatiflerin kurulması ve işleyişini kolaylaştıran, mesela işçi kooperatiflerine özel, mevzuat çalışması yapmak mümkün. Çok yerde de özel mevzuat oluşturulmuş. Ancak diğer örneklerdeki gibi, kamu politikası ile bütünleşik bir işleyiş söz konusu değil. O nedenle hem çok yaygınlaşamayabiliyor hem de farklı ajanların, kadın örgütlerinin, göçmen örgütlerinin, bazen yeni kuşak sendikaların işçi kooperatiflerinin doğuşu ve çalışmasına destek vermesi önem taşıyor.
Bir başka konu da, yöresel ya da el emeği ürünler üreten kadın kooperatifleri. Bu üretim de geleneksel olarak kadınlara ait küçük ölçekli ve informel bir üretim alanı. Bu ürünler etrafında kadın kooperatiflerinin örgütlenmesi çok destek görüyor. Buna karşılık, bu kooperatiflerin ayakta kalması ve ilgili alanın kayıtlı bir emek alanı olarak ortaya çıkmasında, tüketim kooperatiflerinin de içinde yer alabileceği alıcı ve pazarların rolleri çok kritik bir önem kazanıyor.
Bir de şu var: Kooperatiflerin üretimleri kayıtlı ancak kooperatiflerin çalışan üyeleri her zaman kayıtlı çalışanlar değil. Belki biraz kadınların sosyal güvenliğe ulaşması için de kooperatifler nasıl modeller sunabilir, bu konuşulmalı.