#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

İklim Krizinin Sorumlusu Kim? Hükümet mi Yerel Yönetimler mi?

İklim Haber ve KONDA Araştırma Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı araştırmasını yayımladı. 2018’den bu yana her yıl iklim değişikliği farkındalığı konusunda toplumun nabzını ölçen verilere göre, Türkiye’de her iki kişiden biri iklim kriziyle mücadelede asıl sorumluluğun Hükümet/Cumhurbaşkanı’nda olduğunu düşünüyor (%55). Yerel yönetimler ise %22 ile ikinci sırada geliyor. Belediyelerden iklim krizi ile mücadelede en büyük beklentiler ise yenilenebilir enerji ve altyapı alanlarına yatırım yapmaları.

Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı araştırmasının öne çıkan sonuçlarına göre;

  • Toplumun %55’i iklim kriziyle mücadele konusunda en fazla sorumluluğun Hükümet/Cumhurbaşkanı’na ait olduğunu, %22 ise yerel yönetimlerin sorumlu olduğunu düşünüyor.
  • Ankete katılanların %75’i yerel yönetimlerin iklim değişikliği için yeterli çabayı göstermediğini aktarıyor.
  • Toplumun %36’sı yenilenebilir enerji yatırımlarını, diğer %36’sı ise seller ve yağmurlara karşı altyapı çalışması yapılmasını, iklim kriziyle mücadelede belediyelerin yapması gereken en önemli iki çalışma alanı olarak görüyor.
  • Görüşülen kişilerin %88’i geçtiğimiz yılki rekor yaz ayı sıcaklıklarını iklim değişikliği ile bağlantılı buluyor.
  • Her dört kişiden üçü iklim değişikliğinin insan faaliyetleri ile bağlantılı olduğunu söylerken iklim değişikliği ile ilgili endişeli olduğunu da dile getiriyor.
Türkiye Kamuoyunun İklim Krizi Algısı

İklim Haber ve KONDA Araştırma, Türkiye kamuoyunun iklim değişikliği algısını ölçmek ve her geçen yıl şiddetini daha da artıran iklim krizi hakkındaki görüşlerini öğrenmek için 2018’den bu yana tekrarladığı anketi bu yıl da gerçekleştirdi. Türkiye çapında 2833 kişiyle hanelerinde görüşme yapılarak gerçekleştirilen anket giderek derinleşen iklim krizinin Türkiye’deki etkilerine, rekor sıcaklıklara, ülkemizde iklim değişikliğine karşı gösterilen çabaların nasıl algılandığına ve bu kapsamda neler yapılması gerektiğine odaklandı.

Yerel seçimlerin arifesinde yapılan ve yayımlanan çalışmaya göre, toplumun %55’i iklim kriziyle mücadele konusunda en fazla sorumluluğun hükümet/cumhurbaşkanına ait olduğunu düşünüyor. Bu oranı %22 ile yerel yönetimler/belediyeler takip ediyor. Ardından ise sırasıyla %13 ile sivil toplum kuruluşları, %7 ile özel sektör/sanayi ve %4 ile siyasi partiler geliyor. Bu soruya gelen yanıtları cinsiyet, yaş ve eğitim durumuna göre incelediğimizde her bir kümede sorumluluğun en yüksek oranla Hükümet/Cumhurbaşkanına verildiğini görüyoruz.

Yerel Yönetimlerin İklim Eylemi Performansı

Yerel seçimlere az bir süre kala, ankete katılanlara aynı zamanda yaşadıkları bölgedeki yerel yönetimlerin iklim eylemi performansı da soruldu ve sonuçlar KONDA’nın geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiği başka bir çalışma ile kıyaslandı. Buna göre, 2022’den bu yana belediyelerin bu konuya yönelik çaba gösterdiğini düşünenlerin oranında bir artış gözlemleniyor. Kasım 2022’de bu önermeye katılanlar örneklemin %18’ine tekabül ederken, Kasım 2023’te bu oran 7 puan artarak %25’lik bir kesime denk geliyor. Ancak bu önermeye “Kesinlikle yanlış” diyenlerin yani belediyelerin iklim değişikliğine yönelik çaba göstermediğini düşünenlerin oranında ise 8 puanlık bir artış var.

Yerel yönetimlerin iklim krizine karşı yapmaları gereken en öncelikli iki çalışma sorulduğunda ise öne çıkan cevaplar yenilenebilir enerji ve altyapı çalışmaları olarak öne çıkıyor.  Toplumun %36’sı yenilenebilir enerji yatırımları, diğer %36’sı ise seller ve yoğun yağmurlara karşı altyapı çalışması yapılmasını, iklim kriziyle mücadelede belediyelerin yapması gereken en önemli iki çalışma alanı olarak görüyor.

Endişe Oranı Azaldı, Aşırı Hava Olaylarının Sayısının Arttığını Düşünenler Arttı

İklim değişikliği konusunda endişeli olanların oranı, Kasım 2023’te, bir yıl öncesine göre, %83’ten %72’ye düştü. Ancak yine de endişe seviyesi son altı yılda yapılan ölçümler arasında en yüksek 3. seviyede. İklim değişikliği konusundaki endişeleri demografik kırılımlara göre incelediğimizde kadınların erkeklere göre daha endişeli olduğunu, yaş ve eğitim seviyesi arttıkça iklim değişikliği konusunda endişelilerin arttığını görüyoruz. Aynı zamanda, araştırmaya katılanların %73’ü iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinin sonucunda ortaya çıktığını belirtiyor. %27’lik kesim ise iklim değişikliğinin doğal bir süreç olduğunu savunuyor.

Emisyonların yeterli hızda azaltılmaması ve fosil yakıtlara yapılan yatırımların devam etmesi ile iklim krizinin görünen yüzü olan aşırı hava olayları da her geçen yıl şiddetleniyor ve sayısı artıyor. Toplumun %92’si de bu önermeye katılarak son yıllarda Türkiye’de sel, fırtına, aşırı sıcaklık, kuraklık gibi düzensiz hava olaylarının arttığını düşünürken, toplumun sadece %2’si aşırı hava olaylarının azaldığını düşünüyor. Bu durumun ilk ölçüldüğü Mart 2018’deki araştırmada düzensiz hava olaylarının arttığını düşünenlerin oranı ise %76’ydı.

Dünya Meteoroloji Örgütü, 2023 yazının bugüne kadar ölçülen en sıcak yaz olduğunu açıkladı. Toplumun, bu durumun sebebini iklim değişikliği olarak görme eğilimi oldukça fazla. Her 10 kişiden dokuzu bu durumun sebebinin iklim değişikliği olduğunu düşünüyor.

“Topraktan Öğrenip, Kitapsız Bilen…”

Araştırma sonuçlarını değerlendiren İklim Haber Yayın Yönetmeni Dr. Barış Doğru, KONDA Araştırma ile bu yıl altıncısı gerçekleşen “Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı” isimli çalışmanın, büyük bir tutarlılıkla aynı verileri ortaya koyduğunu söyledi: “İklim değişikliğinin gerçekliği ile ilgili bir şüphemiz yok. İnsani faaliyetlerden kaynaklandığına da neredeyse eminiz. Ve bu durumdan çok endişeliyiz. Bu yargıların her birinin, hemen her yıl %70’lerin üzerinde, kimi zaman %80’lerin üzerine çıkan çok geniş toplum kesimlerine ait olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ve bu oranların, herhangi bir Batı ülkesinden bile yüksek olduğunu hatırlatmakta fayda var. Yaygın kamu kampanyaları ve sistemik eğitim uygulamaları olmadan ulaşılan bu rakamların, bana her yıl Nazım Hikmet’in ‘Türk Köylüsü’ şiirindeki “Topraktan öğrenip kitapsız bilen…” dizelerini hatırlattığını söyleyebilirim.”

“Bireylerin Kendi Başlarına Yapabilecekleri Sınırlı”

KONDA Araştırma’nın Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Ağırdır da, ister siyaset olsun ister iklim değişikliği, toplumun tamamını veya bir kısmını ilgilendiren konuları belli aralıklarla ölçmenin, değişimi anlamak, zamanla karar ve uygulama süreçlerine yol gösteren mühim bir rehber niteliğine dönüştüğünü aktardı: “Hepimiz biliyoruz ki bireylerin kendi başlarına yapabilecekleri sınırlı, bu yüzden büyük ölçekli önlemler ancak hükümetler, uluslararası organizasyonlar ve sanayiinin birtakım becerileriyle mümkündür.”

“Türkiye’de Kentler İklim Değişikliği Kaynaklı Sorunlarla Karşı Karşıya”

Anketin sonuçlarını yorumlayan araştırmacı Dr. Baran Alp Uncu ise iklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarının hissedildiği yerlerin başında kentlerin geldiğini hatırlatırken şunları söyledi: “Barınma, kamu sağlığı, hizmetlere erişim gibi konularda türlü eşitsizlikler, COVID-19 pandemisinde olduğu gibi ortaya çıkan krizlerin kapsamlı yıkıcılığıyla birleştiğinde iklim değişikliğine bağlı sıcak hava dalgaları, seller ve aşırı hava olayları aynı zamanda büyük bir eşitsizlik ve adalet sorunu haline geliyor. Bu nedenlerle, iklim mücadelesinde yerel yönetimlerin alacağı rol ve görevler kritik öneme sahip.”

Türkiye’de kentlerin su kıtlığı, sıcak dalgaları ve seller gibi birçok iklim değişikliği kaynaklı sorunla karşı karşıya olduğunun altını çizen Dr. Uncu şu şekilde devam etti: “Pandemi, deprem gibi afetlerin yanı sıra iklim değişikliğine karşı kentleri adil biçimde dayanıklı kılacak eylemler kadar iklim değişikliğini durdurmaya katkı sağlayacak biçimde enerji ve kaynak kullanımını da dönüştürmek gerekiyor. Türkiye’nin merkezi siyasal yapısı nedeniyle kent ölçekli politikalarda merkezi hükümetin yetki ve sorumlulukları oldukça geniş. Bununla birlikte, belediyelerin de ulaşım, enerji kullanımı, planlama, yeşil altyapı gibi birçok alanda iklim dostu politikalar geliştirip dönüştürücü adımlar atması gerekiyor.”