Gezegenimizin ve yaşamın sürdürülebilirliğinde biyoçeşitliliğin oynadığı büyük rol, onun devam eden kaybını giderek daha tedirgin edici hale getiriyor. Kaybı önlemek ve gidişatı değiştirmek amacıyla hayata geçirilen ve geçirilmesi gereken eylemleri hatırlatmak ve farkındalık yaratmak amacıyla “Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü”nün 2024 teması ise Uluslararası Biyolojik Sözleşmesi’nin son haline atıfla “Planın Parçası Ol” sloganıyla harekete geçme çağrısı yapıyor.
Biyoçeşitlilik, dünya üzerinde var olan tüm canlı çeşitliliğini ve bu canlıların bir arada, denge içinde yaşamasını tanımlıyor. Öyle ki bu çeşitlilik yalnızca nadir ya da tehdit altında olduğunu göz önüne aldığımız türlerin dışında, hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz mikroplardan mantarlara ve bazı omurgasız türlere kadar uzanıyor. Birbirleriyle sürekli etkileşim halindeki tüm bu türler arasındaki denge, insanlar da dahil tüm gezegeni ayakta tutan unsur olma özellliğini taşıyor.
İnsanın Beslenme Şeklinin Büyük Bölümü Bitki Temelli
Öte yandan biyoçeşitlilik yaşamın devamlılığının ve uygarlıkları inşa etmemizin de temel direği. Örneğin yalnızca balıklar dünya üzerindeki 3 milyar insanın ihtiyaç duyduğu proteinin %20’sini sağlıyor. İnsanın beslenme şeklinin %80’inden fazlası ise bitki temelli. Yine bu bitkiler temel sağlık hizmetlerinde ilaç olarak da kullanılıyor. Ancak başta doğal yaşam alanlarının kaybı olmak üzere kirlilik, arazi kullanımında yaşanan değişimler, kimyasal veya biyolojik böcek ilaçlarının yoğun kullanımı ve birikimi, monokültür tarım, iklim değişikliği ve belirli bir alanın yerlisi olmayan bazı istilacı türlerin varlıkları, ekosistemin bozulan dengesi, biyoçeşitliliğin karşılaştığı en büyük tehditler olarak öne çıkıyor.
Biyoçeşitlilik kaybının tehlikeli boyutlara ulaşması nedeniyle 1992 yılında, ülkeler Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde bir araya gelerek bir “Yeryüzü Zirvesi” düzenledi ve Uluslararası Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’ni imzaladı. 1993 yılının sonunda Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda da kabul edilip yürürlüğe giren anlaşma, özellikle sürdürülebilir kalkınma ve gelişme kavramları üzerine odaklanıyor.
Uzun Erimli ve Acil Hedefler
Aynı sözleşme, 2022 yılında ise “Kunming- Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi” adıyla güncellendi. Çerçeve kapsamında 2050’ye kadar uzun erimli hedefler, 2030’a kadar da 23 acil hedef belirlendi. Türlerin yok oluşunun durdurulması ve genetik çeşitliliğin sürdürülmesi de dahil olmak üzere ekosistemlerin korunması, iyileştirilmesi ve canlandırılması, biyoçeşitliliğin “sürdürülebilir kullanımı”, doğadan elde edilen bitkisel ilaçlar gibi kaynakların faydalarının adil ve eşit şekilde paylaşılmasını ve yerli halkların haklarının korunmasını sağlamak ve biyoçeşitliliğin korunması için maddi bir kaynak ayırmak alınan başlıca kararlar oldu.
BM ayrıca Uluslarası Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’nin kabul edilişinin yıl dönümü olan 22 Mayıs tarihini, “Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü” kabul etti. Günün 2024 teması ise “Planın Bir Parçası Ol” sloganı oldu. Tema kapsamında “Biyoçeşitlilik Planı” olarak da adı geçen Kunmin-Montreal Biyoçeşitlilik Çerçevesi’ne atıf yapılarak hükümetlerden yerel topluluklara, yerli halklardan STK’lara ve iş dünyasına kadar tüm paydaşlara biyoçeşitlilik kaybının önlenmesi ve gidişatın tersine çevrilmesi doğrultusunda harekete geçip “anlaşmanın bir parçası” olma çağrısı yapılıyor.
İstilacı Türler Ekolojik Yıkıma Neden Oluyor
Biyoçeşitlilik ve ekosistem hizmetleri konularında elde edilen bilimsel veriler ve bu veriler ışığında geliştirilecek uygulamalar arasında köprü görevi görmesi amacıyla kurulan, hükümetler arası bir organizasyon olan ve BM’ye bağlı çalışan Hükümetlerarası Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Platformu (IPBES), 2023 yılı Eylül ayında son raporunu yayımladı. Biyoçeşitliliği tehdit eden başlıca unsurlardan biri olan istilacı türler üzerine olan rapor, 86 biyoçeşitlilik uzmanı tarafından hazırlandı.
IPBES raporu, istilacı türlerin neden olduğu ekolojik ve ekonomik zararları inceleyen binlerce araştırma incelenerek yazıldı. Rapora göre bu türler artık benzeri görülmemiş bir hızda dünya çapında yayılırken 3’te 1’i bitkilerden ve yarıya yakını omurgasızlardan oluşmak üzere her yıl dünya çapında 3.500’den fazla yeni istilacı tür kaydedildiği belirtildi. Rapora göre bugüne kadar yok olduğu bilinen tüm hayvan ve bitki türlerinin %60’ının soyunun tükenmesinde bu türler etkiliydi.
İstilacı türlerin küresel ekonomiye yıllık maliyeti 1970’ten bu yana her 10 yılda bir dörde katlanarak 2019’da 423 milyar dolara ulaşırken küresel ticaret ve insan seyahatiyle yayılan türler kaynaklı tehdidin iklim değişikliği nedeniyle daha da artacağına da vurgu yapıldı. IPBES raporunda ayrıca istilacı türlerin dünya çapında ekolojik yıkıma neden olan beş temel faktörden biri olduğu da kaydedildi. Arazi ve su kullanımındaki değişiklikler, aşırı avlanma, iklim krizi ve kirlilik ise diğer en önemli faktörler olarak sıralandı.