Komplo teorilerine neden inanırız? Doç. Dr. Onurcan Yılmaz ile birlikte yazdıkları çalışmalarıyla bu soruya yanıt arayan Yaşar Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Sinan Alper, komplo teorilerinin dezenformasyondan çok, mezenformasyon veya sahte bilgi kavramlarıyla ilişkilendirilebileceğini söylüyor. Komplo teorilerine inananlar arasında geçişkenlik olduğunu dile getiren Sinan Alper, ilerleyen süreçte iklim değişikliğiyle ilgili komplo teorilerinin Türkiye’de yaygınlaşmasının da muhtemel olduğunu ifade ediyor.
Komplo teorilerinin, genel olarak dezenformasyon başlığının içinde önemli bir yer tutuğunu düşünüyoruz. Doğru bilgilerin yayılımına engel olmasında ve yanlış inançların güçlenmesinde komplo teorileri sizce nasıl bir role sahip? Genel olarak dezenformasyonun yayılmasında nasıl bir etkisi var komplo teorilerinin?
Dezenformasyon dediğimizde kasıtlı olarak yayılan bir yanlış bilgiyi anlıyoruz. Dezenformasyon olması için, komplo teorisini yayan kişinin bu bilginin yanlış olduğunu biliyor ve bile bile yayıyor olması gerekir. Mezenformasyon (misinformation) veya sahte bilgi ise daha çatı bir kavram. Burada bilerek ve bilmeyerek yayılan her türlü yanlış bilgi türünü sayabiliriz. Komplo teorileri genellikle bu kapsamdadır, zira inananlar samimiyetle doğru olduklarına inanırlar. Ancak kasıtlı olarak yayılan komplo teorileri de olabilir. Siyasette veya sektörel çıkarlarını korumaya çalışan özel şirketlerde zaman zaman örneklerini görüyoruz.
Genel olarak pandeminin dezenformasyonun etki alanını artırdığı düşünülüyor. Yeni bir komplo teorisinin de doğuşuna neden oldu bir anlamda: Plandemi. Pandeminin komplo teorilerinin artışında nasıl bir etkisi oldu sizce?
Yeni bir hastalık veya tedavi yöntemiyle ilgili ortaya bir komplo teorisi atılması aslında çok yeni bir durum değil. Pandemiden önce de çocukluk dönemi aşılarıyla ilgili benzer komplo teorileri ortaya atılıyordu örneğin. Her ne kadar pandemiyle beraber komplo inançları artmış gibi algılasak da durum biraz farklı olabilir. Yapılan bir çalışmada, 1890 ve 2010 yılları arasında insanların inandıkları komplo teorileri değişse de toplam komplo inançlarında çok da büyük bir dalgalanma olmadığı görülüyor. Elbette bu çalışmaların tarihi kapsamı pandemi dönemini kapsamadığı için daha güncel veriye bakmakgerekir. Ayrıca deep fake gibi teknolojilerin komplo inançlarını artırmasını beklemek gerçekçi olacaktır.
Komplo teorilerine inananlar arasında bir geçişlilik var mı? Düz dünyacılık, dünyayı yöneten gizli elitler olduğu inancı, plandemiciler ve bizim ana çalışma alanımız olan iklim inkarcılarının hemen hemen aynı kişilerden oluştuğunu düşünüyoruz. Bu anlamda birbirlerini kuvvetlendiriyorlar, büyütüyorlar gibi. Bu konuda görüşlerinizi öğrenmek isteriz.
Bir geçişkenlik kesinlikle var. Bu konuda yapılan çok sayıda çalışma var ve içeriğinden bağımsız olarak bir komplo teorisine inanmanın, diğer komplo inançlarını da artırdığını biliyoruz. Çünkü birine inandığınız zaman aslında o komplo teorisindeki varsayımlar, hangi bilgi kaynaklarına güvendiğiniz, hangilerine güvenmediğiniz gibi faktörler sizi diğer komplo teorilerine de daha açık kılmaya başlıyor.
Özel olarak iklim değişikliğinin gerçek olmadığı, küresel elitler tarafından dayatıldığı yönündeki iklim inkarcılığı konusunda neler söyleyebilirsiniz?
İklim değişikliği bir kriz ve çalışmalar gösteriyor ki tarihsel kriz durumlarında komplo teorileri de artar. Bu da çok beklenmedik bir şey değildir, zira kriz anları güç paylaşımının değiştiği, “kartların yeniden dağıtıldığı” bir süreçtir ve bu süreç içinde dikkatli olmazsanız dezavantajlı duruma düşebilirsiniz. Bu yüzden insanların başka grupların ne yapmaya çalıştığı konusunda “uyanık” olması anlaşılır bir şey. Ancak bu iklim inkarcılığı gibi objektif gerçekliklerin inkarı seviyesine geldiğinde toplumsal açıdan sorunlu hale gelir.
KONDA araştırma ile altı yıldan bu yana Türkiye İklim Değişikliği Algısı araştırması yapıyoruz. Ve araştırmalarımızda, Türkiye’de iklim değişikliği inkarcılığının toplumun en fazla %6-7’sini etkilediğini görüyoruz. Bu aslında dünya ortalamalarının altında bir rakam gibi görünüyor. Bu rakam sizce, Türkiye’de genel olarak komplo teorilerinin etkilediği toplam kesimi gösteriyor olabilir mi?
Bahsettiğiniz %6-7 çok düşük bir rakam. Türkiye’de popüler komplo teorilerine destek bunun çok daha üzerinde, bazen %50’leri geçen rakamlara ulaşabiliyor. Örnek bir araştırmaya buradan ulaşabilirsiniz. Şu an düşük çıkıyor olmasını, iklim değişikliğinin Türkiye siyasetinde henüz yeterince mesele edilmemiş olmasına bağlıyorum. Batı’da olduğu gibi politize olmuş bir süreç henüz başlamadı. Pesimist olmak istemem ama ilerleyen süreçte bu rakamın artacağını tahmin ediyorum.
Genel olarak yanlış bilgilerin yayılmasında, genel bir güvensizlik ortamının ve bilimsel verilere inanma konusunda, komplo teorilerinin oldukça olumsuz etkileri görünüyor. Bu anlamda komplo teorileriyle nasıl mücadele edilebilir?
Yapılabilecek iki önemli şey var: Bunlardan birincisi, insanların iklim değişikliğiyle ilgili bilgileri aldıkları bilgi kaynaklarının güvenilirliğini artırmak. Türkiye’de ne yazık ki hem devlet kurumlarına hem de medya organlarına güven çok düşük seviyede. Bunun da çok da haksız olmayan sebepleri olabiliyor. Bu kurumların toplumun güvenini yeniden kazanması gerekir. İkinci önemli şey ise insanları iklim inkarcılığına karşı önceden hazırlamaktır. Yani insanlar sahte bilgilere maruz kalmadan önce, maruz kalabilecekleri bu sahte bilgilere ve bunların neden sahte olduğuna dair insanları uyarır, yani bir nevi onları “aşılarsak”, ileride bu komplo teorilerine gerçekten maruz kaldıklarında inanma olasılıkları daha düşük oluyor.
Önce maruz kalmalarını bekleyip, sonra komplo teorisine inananları ikna etmeye çalışmak daha verimsiz bir yöntem oluyor buna göre.
Bu yazı, ekoIQ’nun 112. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.