Karadeniz’e kıyısı olan altı ülke, bundan 28 yıl önce 31 Ekim tarihini “Uluslararası Karadeniz Eylem Günü” olarak kabul etti. Bu iç deniz; tarımsal gübreler, atık su deşarjı ve sanayi faaliyetleri gibi insan kaynaklı kirlilikler dışında son yıllarda iklim değişikliği nedeniyle, deniz suyu sıcaklığındaki artış, yabancı türlerin istilası ve aşırı hava olaylarıyla da mücadele ediyor…
Karadeniz, okyanuslara açılamayan, kapalı ve yoğun bir iç deniz olmanın yanı sıra Avrupa kıtasındaki geniş havza alanı nedeniyle dünyanın en savunmasız bölgesel denizlerinden biri. Dolayısıyla sanayileşme ve iklim değişikliğinin de etkileri ile birlikte Karadeniz’in ekosistemi fazlasıyla bozularak günbegün kirlenmeye devam ediyor.
Sorunun giderek büyümesi üzerine Karadeniz’e kıyıları olan Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye ve Ukrayna, 21 Nisan 1992 tarihinde “Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi”ni (Bükreş Sözleşmesi) imzaladı ve 31 Ekim 1996’da da Karadeniz Stratejik Eylem Planı’nı kabul etti. 31 Ekim tarihi ayrıca aynı yıl içinde Karadeniz ülkeleri tarafından “Uluslararası Karadeniz Eylem Günü” olarak kabul edildi.
Karadeniz’in korunması için gerekli olan bölgesel işbirliği ihtiyacının kamuoyuna duyurulduğu günle, başta iç denizin kıyılarında yaşayan milyonlarca insanın geleceği için olmak üzere iklim değişikliğinin yol açtığı zorluklar hatırlatılıyor. Yanı sıra mavi ekonomi bileşenleri olarak sürdürülebilir balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği, Karadeniz etrafındaki sosyoekonomik faktörlerden başka Karadeniz’deki deniz kirliliğiyle mücadeleye yönelik çalışmalar da ön plana çıkarılıyor.
Karadeniz’de Atık Seviyesi Akdeniz’in İki Katı
Karadeniz’in bugün için birbirine güçlü bir şekilde bağlı ve sınır ötesi niteliğe sahip beş temel sorunu bulunuyor. Bunların belki de en çok öne çıkanı, Karadeniz su ekosisteminin özellikle azot ve fosfor gibi maddelerin zengin olması nedeniyle alglerin ve diğer su bitkilerinin aşırı büyümesi. Genellikle tarımsal gübreler, atık su deşarjı ve sanayi faaliyetleri gibi insan kaynaklı kirlilikten kaynaklanan ve “ötrofikasyon” denilen bu süreçte ekosistemin dengesi bozuluyor ve su kalitesi düşüyor.
Besin maddesi zenginleşmesi, deniz canlıları kaynaklarındaki değişiklikler, kimyasal kirlilik, biyolojik çeşitlilik/habitat değişiklikleri ve deniz atıkları da Karadeniz’in yine önemli sorunları olarak biliniyor. Yüksek çevresel kirlilik ve bozulma seviyeleri gözlemlenen Karadeniz’de, Akdeniz’de bulunan deniz atıklarının iki katı seviyesinde atık bulunuyor.
Yeni Bir Proje Devrede
Karadeniz’in kurtarılması amacıyla yürütülen projelerin en sonuncusu ise geçen ay hayata geçti. Dünya Bankası, “Karadeniz’in Maviye Dönüştürülmesi Bölgesel Projesi” (BBSEA) için Küresel Çevre Fonu’ndan (GEF) 6,39 milyon dolarlık bir hibe onayladı. Bu hibe, Gürcistan, Moldova, Türkiye ve Ukrayna’daki hükümetleri ve özel sektörü, Karadeniz’deki kirliliği azaltmak için desteklemeyi amaçlarken, Birleşmiş Milletler Proje Hizmetleri Ofisi de (UNOPS) projenin uygulayıcı kuruluşu olacak.
“İklim Değişikliği Ekosistemleri ve Toplulukları Tehdit Ediyor”
Hibeyle ilgili açıklama yapan Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya Bölgesi Strateji ve Operasyonlar Direktörü Carolina Sanchez-Paramo iklim değişikliğinin Karadeniz’deki kirliliğin etkilerini artırdığına dikkat çekerek şunları söyledi: “İklim değişikliği, ayrıca su sıcaklığının yükselmesine ve su kaynaklı hastalık risklerinin artmasına yol açmakta. Bu da hem ekosistemleri hem de toplulukları tehdit ediyor. Proje, katılımcı ülkelerdeki hükümetlerin ve özel sektörün Karadeniz’deki kirliliği azaltmak için önlem alma hazırlıklarını güçlendirmeye destek olacak.”
Türkiye’den de bilim insanları iklim değişikliğinin Karadeniz üzerindeki etkilerine dikkat çekiyor. Nitekim Karadeniz’in deniz suyu sıcaklığı bu yıl ilk kez 29 dereceyi bularak deniz suyu sıcaklığı anlamında Akdeniz’i geçti. Bilim insanları, iklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışıyla denizdeki yabancı türlerin yayılarak ekosistemi tehdit ettiğini hatırlatıyorlar. Ayrıca yine ısınma nedeniyle, Karadeniz havzasında ani ve şiddetli yağış ve sel riskinin her zamandan daha fazla olduğu konusunda da uyarılarda bulunuyorlar.