Ormanlardan üç kat daha hızlı şekilde yok olan sulak alanlar, dünyanın en çok tehdit altındaki ekosistemi konumunda. Son 5O yılı aşkın bir süredir gezegenimizdeki sulak alanların %35’i yok oldu. Bu gidişatı tersine çevirmeye dair farkındalık yaratmak amacıyla 2 Şubat tarihi “Dünya Sulak Alanlar Günü” olarak kabul ediliyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu Ağustos 2021’de, sulak alanların gezegenimiz için hayati rolüne dair küresel farkındalık yaratmak amacıyla 2 Şubat tarihini “Dünya Sulak Alanlar Günü” olarak kabul etti. Bu tarih aynı zamanda 2 Şubat 1971’de İran’ın Ramsar şehrinde kabul edilen Sulak Alanlar Sözleşmesi’ne de bir atıfta bulunuyor.
Büyük karbon depolama kapasitesine sahip olmaları sayesinde emisyonların azaltılmasında, toplulukları ve ekosistemleri iklim etkilerinden korumada ve biyolojik çeşitlilik kaybını tersine çevirmede doğa temelli bir çözüm sunabilen sulak alanlar, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na (SKA’lara) ulaşmak için de önemli bir role sahip.
Sulak Alanlar Çok Önemli Karbon Yutakları
Sulak alanların geniş bir tanımı, tatlı su ve deniz ve kıyı ekosistemlerini içeriyor. Bu ekosistemler arasında, tüm göller ve nehirler, yer altı su yatakları, bataklıklar ve sulak çayırlıklar, turbalıklar, vahalar, deltalar ve gelgit düzlükleri, mangrovlar ve diğer kıyı alanları, mercan resifleri ve tüm insan yapımı alanlar, örneğin balık havuzları, pirinç tarlaları, barajlar ve tuzlu su yatakları yer alıyor.
Dünya kara yüzeyinin yaklaşık %6’sını kaplasa da, tüm bitki ve hayvan türlerinin %40’ı sulak alanlarda yaşıyor ve ürüyor. Yanı sıra dünya genelinde 1 milyardan fazla insan, geçim kaynakları için sulak alanlara bağımlı ki, bu da dünyadaki her sekiz kişiden birinin yaşamının sulak alanlara bağlı olduğu anlamına geliyor.
Kıyı sulak alanları, örneğin mangrovlar, tropikal yağmur ormanlarından 55 kat daha hızlı karbon depolama özelliğine sahip. Yalnızca %3’lük bir alanı kaplayan turba alanları ise kara üzerindeki tüm karbonun %30’unu depoluyor.
En Büyük Tehdit Yanlış Tarım Uygulamaları ve İklim Değişikliği
Ancak sulak alanlar, ormanlardan üç kat daha hızlı yok olarak, dünyanın en çok tehdit altındaki ekosistemi konumunda. Sadece 1970’ten bu yana gezegenimizdeki sulak alanlarının %35’i yok oldu. Başta sürdürülebilir yöntemlerle yapılmayan tarım olmak üzere inşaat için drenaj ve dolgu, aşırı avlanma, kaynakların aşırı kullanımı ve elbette giderek artan etkisiyle iklim değişikliği, bu alanları en çok tehdit eden faktörleri oluşturuyor.
Sulak alanlara dair en kapsamlı rapor olma özelliğine sahip 2021 tarihli “Küresel Sulak Alanların Görünümü” adlı rapora göre, “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar”ın yarısından fazlası tarım uygulamaları nedeniyle olumsuz şekilde etkileniyor. Dolayısıyla tarımsal alanda sürdürülebilir yöndeki dönüşüm bütün bu eğilimi tersine çevirmek için elzem olarak değerlendiriliyor.
Sulak alan ekosistemlerinin yönetiminin ve restorasyonunun, iklim değişikliğiyle mücadele için temel stratejiler olduğunu vurgulayan raporda, Paris Anlaşması‘nın 1,5 derecelik ısınma hedeflerine ulaşmak için zarar görmemiş turba alanlarının daha fazla dönüştürülmesi veya kurutulmasının engellenmesinin yanı sıra 2030 yılına kadar kaybedilen turba alanlarının %50’sinin restore edilmesi gerektiği ifade ediliyor. Bununla birlikte kentlerin su kaynakları planlamasının sürdürülebilir modellere dönüştürülmesinin önemi de vurgulanıyor.
Türkiye Son 60 Yılda %75’in Üzerinde Kayıp Yaşadı
İçnde yaşadığımız coğrafya da sulak alanlar konusunda zengin kaynaklara sahip. Ancak uzmanlar, Türkiye’de son 60 yılda 260’tan fazla sulak alanın işlevsiz hale geldiğini ya da kuruduğunu belirterek bu durumun, Türkiye’nin sulak alanlarında su kayıplarının ortalamasının %75’in üzerinde olduğu anlamına geldiğini ifade ediyor.
Türkiye’de tescil edilen 95 sulak alan bulunuyor. Toplam 1,08 milyon hektarlık sulak alanların, 14’ü “Ramsar Alanı”, 59’u “Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan” ve 22’si ise “Mahalli Öneme Haiz Sulak Alan” olarak tanımlanıyor. Ramsar Sözleşmesi’ne 1994 yılında imza atan Türkiye’de Akyatan Gölü, Burdur Gölü, Gediz Deltası, Göksu Deltası, Kızılırmak Deltası, Kızören Obruğu, Kuyucuk Gölü, Manyas (Kuş) Gölü, Meke Maarı, Nemrut Gölü, Seyfe Gölü, Sultansazlığı, Uluabat Gölü, Yumurtalık Lagünü bu sözleşme kapsamında koruma taahhüdü altında.