#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

“Artık ‘Ben’ Değil ‘Biz’ Kazanıyor”

12min.me, Almanya’nın Hamburg kentinde başlayıp organik olarak büyümüş, kâr amacı gütmeyen bir organizasyon. Yeni ekonomi, girişimcilik, startup ekosistemi, dijital teknolojiler alanında çalışan ve yeni nesil iş yapma modellerine ilgi duyan bir grup girişimci genç tarafından kolektif bir ruhla 2014’te kuruluyor. Her ayın ikinci perşembesi yapılan, 12 dakikalık sunumları, 12 dakikalık soru-cevap ve 12 dakikalık networking bölümlerinin izlediği etkinlik serisini Türkiye’ye taşıyan Genedos Kooperatifi’nden Alper Akça ile konuştuk.

YAZI: Nevra YARAÇ

12.min.me etkinlikleri nerede ve hangi ihtiyaçtan ortaya çıktı ve benze­ri “talks” etkinliklerinden farkı nedir?

12min.me Almanya’nın Hamburg ken­tinde yaşayan, yeni ekonomi, girişim­cilik, startup ekosistemi, dijital tekno­lojiler alanında çalışan ve yeni nesil iş yapma modellerine ilgi duyan bir grup girişimci genç tarafından kolektif bir ruhla 2014’te kuruluyor. Profesyonel işlerinin arasında etkinlik düzenleyen, değişime ve farklılıklara açık, küresel düşünebilen, yatay organizasyona ve açık bilgiye inanan insanların hayali olarak yola çıkmış bir yapı. Sosyal gi­rişimcilik hikayesi de diyebiliriz. Bana göre en başta bu yönüyle diğer “talks” etkinliklerinden ayrılıyor. Tabandan organik olarak kurulan ve yatay olarak büyüyen bir yapısı var, organizasyonu kuran kişiler hemen çatı örgütleri­ni dernek olarak kurguluyorlar, gö­nüllülüğü esas alıyorlar ve bağımsız, açık inovasyon yöntemlerini etkinlik kültürü olarak yerleştiriyorlar.

Biz de ekip olarak işin bu yönünden etkilendik açıkçası ve Türkiye aya­ğını başlattık. Yoksa bugün yüzlerce konuşma etkinliği düzenleniyor kişiler ve kurumlar tarafından. YouTube on binlerce video ile dolu. Öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki şu günlerde, biri unva­nını yazmış “TEDx konuşmacısı” diye. Yani trajik bir “post-truth” durum da bu alanda yaşanıyor. Tuhaf bir sahnede yer alma, deneyimlerini, işini, kariz­masını “diğerleri”ne anlatma çabası, trendi içinde iş ve aş dünyası. Sahneye çıkan çok mesut oluyor.

Tabii günün sonunda bu durum kaçı­nılmaz olarak kirlilik ve vasatlık ortamı yaratıyor. “Talks” etiketiyle sunum/ konuşma/paylaşım etkinliklerinden ve videolarından çok faydalanmış biri olarak bir alternatif de biz sunalım is­tedik. 12min.me Istanbul ekibi, bunu yaparken gönüllülükle çalışıyor, kâr amacımız yok, içerik ve konuşmacıları demokratik bir akışta ekip seçiyor. Bu kişiler bazen işlerine hayran ol­duğumuz yakın çevremizden insanlar olabilirken, tanışmak isteyip de hika­yesini dinlemek istediğimiz kişiler de olabiliyor. Yeter ki hikayesiyle, işiyle, karakteri ile kasılmadan, kendisiyle ba­rışık, kapsayıcı sunumlar yapsın. Böy­le olunca konuşmacı mutlu ve temiz duygularıyla, çıkarı olmadan sahnede konuşuyor, organizasyon ekibi gönül­lü, keyif aldığı için orada; herkes açık, iletişim açık… Bu sayede katılımcıların da bu enerjiyi hissetmesi mümkün olu­yor. Sunumlar 12 dakika ile sınırlı, her sunum sonrası 12 dakika filtresiz so­ru-cevap bölümü bulunuyor ve en so­nunda da alana yayılarak atıştırmalıklar eşliğinde 12 dakika networking’e vakit ayırıyoruz. Bu son bölüm çok önemli, en büyük fark. Bunu her konuşma son­rasında zorunluluk haline getirdiğimiz için içine kapalı, monolog tercihindeki her katılımcı/dinleyici bir yerde sosyal­leşme bariyerini kırıyor. Sosyalleşmek kadar güzel bir şey var mı ki! Gerçek ve altı dolu, samimi bir iletişim ortamı yaratıyoruz…

Türkiye’de ne zamandan beri, nasıl bir organizasyon modeli ile bu etkin­likleri gerçekleştiriyorsunuz?

Almanya’da ilk etkinliğin yapıldığı 2014 yılından bugüne 1500’den fazla etkin­likle ABD dışında en hızlı büyüyen meetup organizasyonu durumdayız. Şu an 13 ülkede, 40’tan fazla şehirde yüz­lerce gönüllüsüyle 40 bin kişiye ulaşıl­dı. Bu hızlı büyümenin ve genişleme­nin arkasında açık inovasyon kültürü ve açık kaynak yaklaşımı var. Bizim 12min.me’yi Türkiye’ye getirme hika­yemizi anlatmak isterim, bu sorunuza iyi bir örnek olur diye düşünüyorum.

Genedos Kooperatif kurucu ortakla­rından sevgili dostum İlker Karagöz iş sebebiyle iki sene önce Münih’te yaşa­maya başlıyor. Yeni bir şehir, yeni in­sanlar, yeni bir sosyal çevre demek bu. Biraz da e-ticaret işi yaptığı için dijital­leşme sürecinde yeni ekonomiyle ilgili konuşmaları takibe alıyor. Katılımcı olarak gittiği bir 12min.me etkinliğin­den çok keyif alıyor. Çünkü etkinlik hem samimi, hem dolu, hem ücretsiz, hem küçük bir “happy hour” tadında, hem de cebinde onlarca kartvizitle dönebildiğin bir sosyal ortam. Etkin­liğin kırmızı tişörtleriyle etrafta ge­zen gönüllüler tarafından yapıldığını öğrenince daha da şaşırıyor. İki-üç etkinlik sonrası ekiple arkadaş oluyor, bir süre sonra kendini Münih ekibinde gönüllülük yaparken buluyor, çevre ediniyor, arkadaşları oluyor ve tüm bunlar mevcut işine de pozitif yansıyor. 12min derneği zaten büyüme strateji­sinde ama içinden çıkan gönüllüleriyle bunu yapmış hep.

İlker tam bir girişim canavarı olduğu için konuyu bana açtı ve “İstanbul’a ne dersin” dedi. Begüm Özyer ve Ni­lüfer Aktaş’ın motivasyonu ile hep bir­likte “yaparız” cevabı verdik. Münih’e İlker’i görmeye gittiğimde aylık şehir toplantılarına gözlemci olarak katıl­dım, oradaki gönüllülerle tanıştım. 12min’de buddy sistemi var. Tecrübeli gönüllü, çaylak gönüllünün elinden tutuyor. İstanbul ekibi de işte böyle kuruldu. Hamburg merkeze bir yol haritası sunduk ve 2018 Kasım ayında ilk etkinliği Adahan desteği ile, sonraki etkinlikleri de Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi desteği ile BAU Ga­lata kampüsünde yapmaya başladık. Mekan destekçimiz BAU Galata, tam hayal ettiğimiz açık çalışma alanı olan koca bir katı bize tahsis ediyor. Orga­nizasyon ve operasyonlar için Etkin Tanıtım ve eXprojects’ten destek alıyo­ruz. En zor ve pahalı işlerden biri olan video prodüksiyon için Proje 3.16 Film yanımızda, profesyonel fotoğraflarımı­zı ise Emre Efendi çekiyor. Genedos Kooperatif hem koordinasyon hem de 12min.me’yi Türkiye’de yaygınlaştır­mak adına kurumsal desteğini veriyor, bir nevi çatı kurumumuz. Son olarak Kadıköy’deki Tosbağa Cafe ekibini de belirteyim. Önemli, çünkü böyle global bir hikayenin içinde yerel bir kafe çı­kıp diyor ki “harika işler yapıyorsunuz, nasıl destek olalım size?” Her etkinliği­mizde kanepeler, gazozlar, mini sand­viçler taze taze onlardan.

Kurumsal destekçilerin ötesinde 15 kişilik bir ekibimiz var. Farklı disiplin­lerden gelen farklı kariyer yolculukları olan ve gönüllü emeğini az ya da çok koymaya çalışan dostlar. Biz de dikey söylemler sevilmediği için herkesin ismini alfabetik sırayla belirtmek iste­rim; Ali Balkan, Alper Akça, Armağan Akça, Anıl Demirhan, Arcan Demir­ci, Begüm Özyer, Burak Mert, Burak Taş, Didem Demir, Eray Mutlu, Gani Çetin, İlker Karagöz, Nejdet Türköz, Selen Gülgün, Tuba Emiroğlu.

Konuşmacılar hangi alanlardan seçi­liyor? Türkiye ve diğer şehirlerde ya­pılan etkinliklerde hangi alanlar öne çıkıyor?

Sloganımız, “Don’t Waste Your Time! – Zamanını Boşa Harcama!”. Konuş­macı seçimi ve konuşma içeriği için çok katı kurallarımız yok ama belli bir çerçevede tutmaya ve dengeli dağıtma­ya da özen gösteriyoruz. İstanbul dahil tüm şehirlerde etkinlikler çoğunlukla her ayın ikinci perşembesi yapılıyor. meetup.com resmi destekçimiz, dave­tiyeleri ve duyuruları oradan yöneti­yoruz. Hafta içi, iş çıkışı akşam 19:00- 21:00 arası çok ağır sunumlar, bilgi patlamaları istemiyor insanlar haklı olarak. Farklı arka planlardan, bilim, iş dünyası, politika, değişim fikirleri, çoklu disiplinlerde kültür, kuşakların dönüşümü ve etkileri, teknoloji, diji­talleşme, sosyal girişimcilik ve tabii ki inovasyon çerçevesinde ilham verecek her konu ve konuşmacı radarımıza girebiliyor. Genel olarak diğer şehirlere baktığımda dijital dönüşüm ve sosyal inovasyon öne çıkıyor gibi.

Sonuçta amacımız eski ve yeni sanayi arasındaki bariyerleri yıkmak, gelece­ğin tasarımında rol alacak kuşaklara ilham vermek, düşünce yapılarında değişimi zorlamak, kalıpları kırmak. Eski ile yeni arasında, geleneksel ile yenilikçilik arasında nasıl köprü kuru­lur, toplumsal dönüşümün kilit nokta­ları nelerdir, bunları sorgulamak. Bir sürü soru işareti ve ünlem yaratmak. Tüm bunları yapmak isteyen konuş­macılarımızın 12 dakikası olduğunu, 12 dakika içinde soruları yanıtlaması ve hızlıca hareket ederek 12 dakika içinde konuyla ilgili sosyalleşmesi gerektiğini düşünürsek biraz da zorlayıcı ve dene­yimsel bir format. Yeri gelmişken şunu da belirtmek istiyorum. 12min.me’nin kendisi de yenilikçi fikirlere açık ol­duğu için “verticals” dediğimiz dikey etkinlikler de düzenlenebiliyor. Özel konular ya da startup’lar için 12min. slam etkinlik formatları da var. Biz İstanbul’da şimdilik “ignite talks” for­matını tercih ettik. Ama yeni sezonda sürprizlerimiz olacak. Ve bir de 12min. me İzmir’i 2019 sonbaharında başlata­cağımız haberini vermiş olalım.

Günümüzde artık sürdürülebilirlik alanında da startup’ların, sosyal giri­şimlerin daha fazla varlık göstermeye başladığını görüyoruz. Bu durumun toplumsal, çevresel ve ekonomik an­lamda katkılarını nasıl değerlendiri­yorsunuz?

Ben bu konularda acımasız eleştiri­leriyle kalp kıran ve yıkıcı olabilenler kulübündenim. Bazen bu bahsettiğin girişim ekosistemi denen yeni akımın büyük bir balon olduğunu düşünü­yorum; yalan dolan, kaynakları tüke­tiyorlar gibi geliyor. Bazen de genç girişimcilerin harika fikirleriyle iş yap­ma biçimlerine şahit olunca umudum artıyor.

Önce sorudaki “varlık gösterme” kısmı­na girmek lazım. Türkiye’de sürdürü­lebilirlik alanında kim nerede ne varlık göstermiş ki “startup”lar veya sosyal girişimler göstersin? Türkiye’nin en iyi startup girişimi yemek satıyor, en ba­şarılı sosyal girişimi diye lanse edilen işler hizmete erişimi kolaylaştırmaya odaklanmış, sistem içinde zekice yol alan çözümler. Hayatımıza katkıları var mı, tabii ki var ama çoğu oyunun içinde kuralları yıkmayan, rüzgarın estiği yönde dümeni çok iyi kullanan zeki kaptanların gemileri. İş dünya­sı zaten öyle, rüzgara karşı gemisini süren özel sektör olur mu? Olmaz. İş dünyası, adını koyalım korkaktır, çünkü kaybedecek çok şeyi vardır. Bu bütün dünyada böyledir ama Batı kurumları, demokratik yönetişim ve hukuk altya­pıları sayesinde dengeyi bir nebze de olsa yakalamışlar. Eleştirel düşünceye kurumsal ve bireysel saygı var. Ger­çek yenilikçi fikirler ve girişimler, ba­ğımsızlık ruh hali ve güven üzerinden yürüdüğü için şirketler de bu adımları atmaya zorunlu hissediyorlar, pragma­tikler. İşte bu pragmatizm yayıldıkça sürdürülebilirlik ajandasının iş dünya­sında “trend topic” olması benim gibi kuşkucu/sorgulayıcı insanlar için “dur bakalım ne oluyor” dedirtecek kadar zıvanadan çıkmış durumda. Ağızlara pelesenk olmuş bir “sürdürülebilirlik” aldı yürüyor yani… Uber’i örnek ala­lım. Milyar dolarlık bir startup, nereye gitse çok başarılı, üstelik çevre dostu, ekonomik, istihdam sağlayan, hayranlık tabusu bir melek olarak efsaneler liste­sinde…

Peki öyle mi gerçekten? Her rakibini satın alıp tekelleşerek monopol kurma­ya çalışan, daha çok para kazanmak için saldırgan iş modelinden vazgeçmeyen, yereldeki insanları dinlemeyen, an­laşma yoluna gitmeyen, “ortağımsın” diyerek milyonlarca sigortasız sürücü/ çalışan yaratan, fahiş komisyon alan bir titan. Şimdi Uber sürdürülebilirlik ilkelerine uyan, geleceğe katkı sunan bir startup mı?

Şöyle bitireyim; toplumsal, ekonomik, eğitimsel, çevresel vb. iyi dönüşümler için teknolojiye bel bağlanması bir yan­dan tabii ki doğru, çünkü iletişim ve verimlilik devrimi yaşıyoruz. Fakat ka­bul edelim naif bir tarafı da var bunun. İnsan ruhu ve psikolojisinde (ego, hırs) içsel bir devrim yaşanmadıktan sonra bu konuştuklarımız “sürdürülebilir” gözükmüyor.

Uzun yıllardır sivil toplum alanında çalışmalar yapan biri olarak, son dö­nemde gerek 12.min.me gibi etkin­likler, gerekse oluşan network’ler ve işbirliklerinin gelişimini nasıl değer­lendiriyorsunuz?

Dijital devrim eşittir iletişim devrimi. Bir de buna sanayi 4.0 diye kodladıkları üretim devrimi de eklenince iş yapma ve düşünce biçimimiz kökten değiş­ti. Durdurulamaz bir süreç bu. Daha çok bilgi paylaşımı, daha çok işbirliği­ni beraberinde getiriyor, ilişkilerimiz karmaşıklaşıyor, ağlar içinde ağlar doğuyor, birbirimizden bilinçli veya bilinçsiz etkileniyoruz. Açık kaynak paylaşımı, açık iletişim, açık toplumsal yapılar çok hızlı büyüyor. Ama şu da bir gerçek: Bu hızlı büyümeye devlet­ler ve büyük kurumlar, büyük şirketler ve hatta kırsal nüfus ayak uyduramıyor. Bu uyumu yakalayacak kapsayıcı iş mo­dellerine çok daha fazla ihtiyaç olduğu­nu düşünüyorum.

Özellikle Türkiye gibi hem sorunlar hem de bunlara çözümler getirebile­cek insan kaynağının zengin olduğu bir ülkede bu işbirlikleri toplumsal dönüşüm anlamında nasıl bir rol oynuyor/oynamalı?

Türkiye’den bahsediyorsak konu bam­başka bir hale bürünüyor. İnsan kay­nağımız, genç nüfusumuz var. Dünya ekonomisi içinde teorik olarak G20 içindeyiz, birçok uluslararası örgütün üyesiyiz, tarafıyız, diplomatik gücü­müz ve baskı kabiliyetimiz var. Böyle bir ülkeye dönüp baktığınızda şunu bekliyor insan: Örgütlenmiş etkili bir sivil toplum; dinamik, kendine güve­nen bir genç nüfus; hareketli, risk alan, agresif özel sektör; gelişmişlik endek­sinde bir üst lige oynayan hırslı devlet aygıtları… Ama yok öyle bir durum. Birlikte çalışmayı sevmiyoruz! Birlikte karar almaktan korkuyoruz. En baştan beri söylüyorum, duygu yükümüz altın­da ezilmiş kapalı bir psikoloji içindeyiz. İşbirliğine açık toplumlar ve organizas­yonlar gelişiyor, kapalı olanlar kapanı­yor. Toplumsal dönüşümün anahtarı “ben” olmaktan “biz” olabilmeye giden yolda saklı. Çok retorik ama artık “ben” değil “biz” kazanıyor.

12.min.me’yi Takip Edin

www.12min.me

Meetup ISTANBUL www.meetup.com/12minIST

Instagram ISTANBUL www.instagram.com/12min.me_turkiye

www.facebook.com/12minme

www.twitter.com/12minme

www.youtube.com/12ministanbul

#12minme #12minIST #IgniteTalks

EkoIQ Editör