
Ekoloji ve din ilişkisi üzerine ne kadar uzun süredir konuşmak istediğimizi bilemezsiniz. Daha EKOIQ’yu yayınlamaya başlamadan önce, ekoloji söyleşilerinden oluşan “Umudu Yeşertenler” kitabını hazırlamış; konunun uzmanlarının görüşlerini, bakış açılarını anlamaya, aktarmaya çalışmıştık. O kitabın 15 söyleşisinden biri, ekoloji ve İslam ilişkisi üzerine çalışan Prof. İbrahim Özdemir’leydi ve dinler ile maneviyat ilişkisi üzerine konuşmayı başlatmıştık aslında…
Haziran ayında, Papa Fransis’in tüm Katolik alemine duyurduğu, iklim değişikliği ve ekoloji sorunları eksenli genelgesi, artık konuyu daha fazla ertelemememiz gerektiğine dair bir uyarı gibiydi. İşte tam o yola koyulma anlarında, uzun zamandır haberleşmediğimiz İbrahim Özdemir Hocanın mesajı geldi… Ağustos ayında İstanbul’da, dünyanın dört bir yanından Müslüman uzman, akademisyen ve aktivistlerle birlikte hazırladıkları İslam İklim Değişikliği Deklarasyonu’nu duyuracaklarını; dünyadaki tüm Müslüman toplulukların iklim değişikliğine karşı harekete geçmesi için duyurunun camilerde Cuma hutbesi olarak okutulmasına uğraştıklarını haber veriyordu.
Batı dillerinde “Serendipity” diye az bilinen, kullanılan bir terim vardır. Aramazken bulunan, mutlu tesadüf, mutlu kaza şeklinde tercüme edilebilir sanırım. İslam literatüründe, birbirine denk gelme, latîfâne (hoş, zarif) bir şekilde uyum içinde olma anlamına gelen Tevâfuk terimine denk düşer gibi geliyor bana. Ama zaten terimin kökeni de, Binbir Gece Masalları’nda geçen bir adanın ismi: Yakın zamana kadar Seylan olarak bilinen Sri Lanka’nın en eski isimlerinden biri olan Serendip’ten geliyor imiş.
İbrahim Hoca, bunları hatırlatmamı, “Eskiler her şeyin bir vakt-i merhunu var derlermiş” şeklinde yanıtladı. “Vakt-i merhun”a baktım, o da, serbest bir biçimde çevirirsek, günümüzde sık kullanılan Zeitgeist’a (zamanın ruhu) denk geliyor gibi.
Ne dersek diyelim, hangi kaynağı referans alırsak alalım, hangi kavramı kullanırsak kullanalım, bir denk düşme ve rast gelmeler dizisi söz konusu. Bu da, içine düştüğümüz kaçınılmazlığın bir sonucu olmalı eninde sonunda… Zaten kesişmeler bunla da bitmedi… İklim Değişikliği üzerine çalışan genç akademisyenlerden Arif Cem Gündoğan, COP 21 öncesi son büyük bilimsel iklim değişikliği konferansı kabul edilen ve yine Paris’te düzenlenen “İklim Değişikliği Altında Ortak Geleceğimiz” (Our Common Future under Climate Change) etkinliğiyle ilgili bir yazısını bizlerle paylaştı. O metinde de gözüme en hızlı çarpan, Oslo Üniversitesi Profesörü Karen O’Brien’ın iklim değişikliğinin yalnızca teknolojik yaklaşımlarla çözülemeyecek bir sorun olduğunun; inançlar, değerler ve duyguların öneminin altını çizmesi oldu.
****
Evet, giderek içine Türkiye’yi de alan Ortadoğu ve karanlıklar girdabından büyük bir korku ve tedirginlik duyduğumuz bugünlerde, din ve ekoloji gibi hayli hassas bir konuya değinmenin tedirginliği de vardı aslında üstümüzde… Suruç Katliamı ve katlanarak artan acılar sonrası belki din hakkında konuşmak daha da zorlaşacak ama bir yandan da konuşmanın tam zamanı değil mi! Birçoklarının zannettiğinin tersine, gözleri kapatmak bazı şeyleri yok etmiyor. Tersine gözleri faltaşı gibi açarak, olan biteni, ötekini ve berisini anlamak, anlatmak, nüfuz etmek, hemhal olmak gerekiyor. Ekoloji, doğa ve evet sürdürülebilirlik bize bunu söylüyor. Kendi çıkarını maksimize etmek isteyen, sadece kendi varlığının sürmesi için uğraşan, aslında kendi bindiği dalı kesiyor, kendi varoluşunun koşullarını da yok ediyor.
Ve aslında bütün bu rast gelmelerin, denk düşmelerin, kesişmelerin bir anlamı ve bir nedeni var; aynı şekilde tarih, doğa, ortak değerlerimiz, anlamlarımız ve inançlarımız hep aynı şeyi söylüyor: Siz kurduyla, kuşuyla, o veya bu inancı, dini, mezhebiyle, inananı, agnostiği ve inançsızıyla, hep beraber bir bütünsünüz. Tüm işaretler aynı şeyi işaret ediyor ve hepimiz galiba oraya daha yeni geliyoruz…
Arapçada ‘Hamse Eli’ olarak ifade edilen sembol, aslında daha birçok inanç sisteminde varolmuştur. Hindularda ‘Humsa Eli’, Musevi ve Hristiyan sembolizminde ise ‘Hameş Eli’ veya ‘Meryem’in Eli’ isimleri ile çağrılmıştır. Anadolu’da ise Fatma’nın Eli olarak bilinir ve koruyucu gücüne inanılır… Fatma’nın Eli, gezegenimizin üzerinde olsun…