#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Bir Mutfakta İki Anne

“Anne misiniz? Her sabah ‘Ne pişireceğim’ diye dertleniyor musunuz? Altıncı ay geldi ve katı gıdaya mı geçilecek? ‘Sebzeyi nasıl yedirebilirim ben bu çocuğa?’ mı diyorsunuz?” gibi sorulardan yola çıkan iki anne, Seda Şamlı Luş ve Defne Batur “Dert sizde, derman bizde!” diyor ve her hafta dört yeni videoyla bol bol tarif ve tüyolar veriyorlar. İki Anne Bir Mutfak sağlıklı beslenme üzerine deneyimler ve uzman görüşlerini paylaşmak üzere hayata geçmiş ama şimdilerde bir anne-çocuk platformu olma yolunda ilerliyor… İki anne ile mutfaklarında, işin mutfağını konuştuk.
Nevra YARAÇ –  Özgür GÜVENÇ

İki anneden biri, Defne Batur, Üs­küdar Amerikan Lisesi’nin ardın­dan 10 yıl kalacağı Avusturya’da işletme eğitimi almış, pazarlama yük­sek lisansı yapmış. Kariyerine insan kaynakları alanında başladıktan sonra Redhouse yayınevindeki yöneticiliği sırasında çocuk kitaplarıyla birlikte çocuk alanıyla tanışmış. Sonrasında da prodüksiyon şirketi olan eşiyle birlikte çalışmaya başlamış. Diğer anne, Seda Şamlı Luş ise İzmir Amerikan Lisesi, Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölü­mü derken İngiltere’de drama terapi alanında master yapmış. Burada zihin­sel engelliler ve çocuklarla çalışmış. Türkiye’de on yıllık reklamcılık deneyi­minin ardından 2010 Eylül’ünde eşiyle bir yıllığına New York’a gitmişler. Bu­rada aşçılık eğitimi alırken sosyoekono­mik statüsü düşük mahallelerde çocuk­lara sağlıklı beslenme üzerine eğitim veren STK’larla çalışmış. Türkiye’ye döndüğünde, 5-6 aylık anneyken, İki Anne Bir Mutfak fikri çıkmış ortaya…
İki Anne Bir Mutfak fikri nasıl bir ih­tiyaçtan doğdu?
Seda Şamlı Luş (S.Ş.L): Aşçılık eğitimi almış biri olarak akabinde anne olunca sağlıklı beslenme, nereden beslenebili­rim, nereden alışveriş yapabilirim üze­rine düşünmeye başladım. Altıncı aya kadar anne sütü öneriliyor bebeklere. Altıncı aydan itibaren de katı gıdaya baş­lanıyor. O dönemde yapılan çok büyük hatalar gördüm çevremde. Parka gidi­yorsunuz, bir yaşındaki çocuğun elinde patates cipsi, yağlı krakerler…
Defne Batur (D.B): Kızarmış patates klasik bir kahvaltı sofrası öğesiymiş Türkiye’de. Sosyal medyada annelerin, “çocuğumun en sevdiği kahvaltısı” ileti­lerine bakınca görüyorsunuz bunu.
S.Ş.L: Bize gelen e-maillerde çok şey gö­rüyoruz. Dört aylık bebeğine tuz yediren anne var, ki en az 1 yaşına kadar yasak­tır. Emziği bala bandırıp çocuğa verenler var, ki bal bir yaşına kadar tehlikelidir, içindeki sporları bünye enzimleyemez ve zehirlenmeye kadar gidebilir…
Zararlı olduğu bilinen bu gıdalar neden veriliyor peki çocuklara?
S.Ş.L: Annelerde “çocuklar yesin” derdi var. Tombul çocuk makbul. Ne olursa ol­sun yesin mantığıyla, çocuk sağlıklı bir şey yemediği takdirde onun yerini sağlık­sız bir gıdayla dolduruyorlar. Bize danış­manlık yapan Yenidoğan ve Çocuk Has­talıkları Uzmanı Dr. Gülnihal Şarman 20 yıllık bir doktor. Ancak son zamanlarda kardiyolojik sorunlar, tip 2 diyabet so­runlarını yaşayan çocuk hastaları olma­ya başlamış. Sağlık Bakanlığı da beş ço­cuktan birinde obezite sorunu var diyor.
D.B: Doktorların çocuğun zayıf olduğuna dair uyarısı olmasa da sanki Türkiye’nin en büyük sağlık problemi kalp hastalıkla­rı, şeker, yüksek tansiyon değilmiş de za­fiyetmiş gibi davranılıyor. Anne sütü 24 ay verilsin deniyor ama kaç anne bunu yapabiliyor? Veremediğinde ne yapılacak, buna dair bir bilgi yok.
Bunun önüne nasıl geçilebilir?
S.Ş.L: Çocukları küçümsememek lazım. Çocuklar iki yaşından sonra, bazı şeyle­rin onlara zararlı olduğunu, neden onu kısıtlaması gerektiğini söylediğimizde bunu anlıyor. Çocukları mutlu etmek için verilen hediyelerin şekli de değişebilir. Parka giderken bakkaldan hazır bisküvi almak yerine küçük bir torbaya kuruye­miş koymak da bir seçenek. İşte bizim amacımız da o bilinci verebilmek. Çıkış noktamızda böyle bir iyi niyetli hayal var.
D.B: Tamamen çocuğu nasıl koşullandır­dığınızla ilgili. Bir muzu, bir pasta verir gibi, aynı heyecanla verirseniz çocuk ona da heyecan duyar. Bizim amacımız da hem yanlışları göstermek hem de öğren­diklerimizi aktarmak.
İki Anne, Bir Mutfak’ta neler yapıyor?
D.B: Bütün bu bahsettiğimiz noktalardan hareketle yola çıktık ve Mart 2015’te ilk videomuzu yayımladık. Haftada dört yeni video hedefledik. Sunacağımız içeriğe de beslenme dedik bu sebeplerden ötürü. 6-8, 9-12, 12-24, 24+ ay olmak üzere sınıf­landırdık ve yemek tariflerinden oluşan videolar yaptık. Bu videoları çekerken tüyolar da verdik. Bu arada sorular gel­meye başladı. Bu, çocuk beslenmesiyle ilgilenen iki annenin yanıtlayabileceği bir soru mu, yoksa bir tıp uzmanının içeri­ye mi girmesi gerekiyor diye düşündük ve Dr. Şarman ile işin soru, cevap kısmı başladı. Anneler arasında doğrusuyla yanlışıyla yoğun bir bilgi paylaşımı var. O yüzden de buradan gelen sorulardan yola çıkarak yeni alanlar açalım istedik. Hem beslenmenin içinde kalıp, tarifin dı­şında, malzemeler nasıl saklanır, ne neye iyi gelir konularında içerik üretelim, hem de beslenmenin ötesinde, bebek bekle­yenlere de hitap edelim istedik. Bunun için de ilk yaptığımız hamile yogası oldu.
S.Ş.L: Birçok anne “hamilelikte nasıl besleneceğimize dair bir video da olsa” diyordu. O yüzden de hamileliği bir bü­tün olarak alıp beslenme, hareket, spor, hastalık, cinsellik, rahatsızlıklar gibi du­rumlarla ilgili bir paket hazırlamak isti­yoruz. Çıkış noktamız beslenmeydi tabii ama hem bizim kafamızdakilerle hem de annelerden gelen taleplerle olay biraz an­ne-çocuk platformuna doğru genişliyor.
D.B: Şimdi bir workshop projemiz var. Anneler veya çalışan annelerin çocukları­na bakan ve onların beslenmesinden so­rumlu olan, özellikle Azeri, Türkmen gibi başka ülkelerden gelen kadınlara da hitap etmek istiyoruz. Çünkü zaman zaman malzeme tanımama durumları söz konu­su olabiliyor dışarıdan gelenlerin. Bunun ücretsiz versiyonunu da sosyoekonomik düzeyi düşük yerlerde yapmak istiyoruz.

Bebek gelişimi ile ilgili videolar da yapa­cağız. Şu an okuduğum kitabın mesajı, bebeğin gelişiminin beş duyuyla olduğu. Bebek yetişkini oluşturmaya çalışıyor sizden bağımsız. Bu beş duyu organını ne kadar iyi eğitirseniz o çocuğun oluş­turduğu yetişkin de o kadar iyi oluyor. Onunla birlikte balık haline gitmek, pa­zara gitmek, meyveyi koklatmak o kadar önemli ki…
Daha çok hangi içerikler izleniyor?
D.B: Bebek ne kadar küçükse o kadar çok talep oluyor. Altı aylık annesi için bir elma püresi videosu, iki yaş üzerindeki bir çocuğa yapacağınız cevizli kek tari­finden daha fazla izleniyor. Biz de daha çok oraya ağırlık veriyoruz. Bazen de bu aralar çok duyulduğu için “kinoa nedir, nasıl pişirilir” gibi sorulara yanıt veren veya meyve püresi nasıl saklanır, et suyu nasıl yapılır gibi bilgiler içeren videolar da oluyor.
S.Ş.L: Annelerden gelen talepleri de de­ğerlendiriyoruz, görüntülenme sayılarına bakıyoruz. 5000 abonemiz oldu. Havuç, elma püresi tarifleri 20 bin görüntülen­me alabiliyor.
Nerelerden takipçileriniz var?
S.Ş.L: Türkiye’nin birçok ilinin dışında Azerbaycan’dan izleyicilerimiz var. Al­manya, Fransa, Hollanda’daki ikinci nesil Türkler de izliyor. Facebook’ta 22 bin takipçimiz var.
Çocukların sağlıklı beslenmesi yönünde tavsiyeleriniz neler?
S.Ş.L: Örneğin meyve püresi çocuklara hemen verilmemeli. Çünkü meyve tatlı bir şey ve çocuğun damağı ona alıştığı noktada balkabağı ya da brokoli vermeye kalkıştığınızda dirençle karşılaşıyorsu­nuz. Şeker en büyük zararlı. Hem dişler için hem de ileride diyabete neden olu­yor.
Biraz sabır göstermek gerekiyor. Birden fazla çocuğunuz varsa, çalışan anneyse­niz bu kolay değil. Türkiye’de çok fazla anne, anneanne-babaanne desteği alıyor. Ve onlar kendi kurallarıyla beslemek isti­yorlar çocukları. Hazır, yağlı gıdalar, kızartma tavsiye et­miyoruz. Pişirme usulü olarak ilk bir yıl mutlaka buharda, maksimum derecede sebzeye zarar vermeden pişirmeyi öneri­yoruz.
Meyve suyu yerine de meyve yedirmeli. Çünkü dört portakal sıktığınızda dört portakal şekerini veriyorsunuz çocuğa.
D.B: Doğada şeker her zaman yüksek oranda lifle birlikte geliyor. Siz doğal halini yeseniz meyvenin lifini de alıyor­sunuz. Portakalın şekerini alıp bütün li­fini dışarda bıraktığınızda olay sağlıktan uzaklaşıyor.
S.Ş.L: Bir de Türk annelerinde çocukları yedirme alışkanlığı var. Çocuklar kendi kendine yemiyor. Bu da şişmanlığın et­kenlerinden biri olarak görülüyor. Çün­kü çocuk doyduğu zaman durabilmeyi biliyor ama siz ona kaşık kaşık yedirdiği­nizde zorlamış oluyorsunuz.
D.B: Çok da fazla kendimizden farklıy­mışlar gibi bakmamak lazım çocuklara. Evde bambaşka bir şey yaşanırken onun çok farklı yetişmesi mümkün olamaz. Ki­tap okumayıp çocuğun kitapsever olma­sını beklemek gibi… Neticede biz model oluyoruz. Dolayısıyla evdeki beslenme biçimi de çok önemli.
Çocuklarda obezitenin önlenmesi için başka neler yapılabilir sizce?
D.B: Okul müfredatına girmeli kesinlik­le. Vücut bakımı bilgisi, ne zararlı, ne yararlı, bir şeyleri nasıl daha sağlıklı ya­pabiliriz gibi konular; her şeyden önce organlarımıza nasıl bakacağımızı öğret­meli birileri. Bizim vücudumuz hakkında bilgimiz yok ki…
S.Ş.L: Ünlü İngiliz şef Jamie Oliver, Sugar Rush diye bir kampanya başlattı. Aslında dünyanın devlerine başkaldıra­rak, devlet şekerli içeceklere ekstra vergi getirsin diyor. İngiltere’deki üç çocuktan birinin ilkokulu bitirdikten sonra obez ya da fazla kilolu olduğunu söylüyor. Ve bu sağlık sorunlarıyla ilgili bakımın onların sosyal güvenlik sistemine yansıması 26 milyon pound. Bu aslında devletler için de büyük bir yük.
D.B: Büyük fast-food zincirleri de artık bir şeyler yapmaya başladı. Çünkü böyle bir trend var ve karşı çıkmak mümkün değil. Bir zincir, 2017’ye kadar tüm ürünlerinde serbest dolaşan tavuk kul­lanma sözü verdi, bir diğeri sağlıklı bir menü çıkarıyor.
ABD’den başka bir örnekteyse bir eyale­tin bir bölgesindeki süpermarketler seçi­liyor. Etraflarında bolca okul var. Okul çocukları oralardan alışveriş yapıyor. Bu süpermarketlerde bir ay boyunca bir ça­lışma yapıyorlar. İddia, “Elindeki gazlı içecek şu kadar kalori, alman gereken kalorinin şu kadarına denk geliyor” bilgi­sinin insana hiçbir şey ifade etmediği. O yüzden de reyondaki gazlı içeceğin kar­şısına, o ürünü tüketildiğinde kaç saat koşulması gerektiği yazılıyor. Satışlarda büyük düşüş yaşanıyor bunun üzerine.
S.Ş.L: Türk mutfağında; mercimek çor­bası, köfte, cacık gibi her evde pişen, mevsiminde çok rahat ulaşılabilecek bir sürü yiyecek aslında sağlıklı. Biz onlara odaklansak, sadık kalsak çocukların kötü beslenmesi için bir neden yok. Annelere yol göstermek gerekiyor, bizim de amacı­mız bu. Onu yapma, bunu yapma demek yerine; bunun yerine bunu yap demek lazım.

EkoIQ Editör