Gıda

BM Gıda Sistemleri Zirvesi’ne Karşı Özerk Halkın Tepkisi

Küresel gıda sistemlerinin dayanıksızlığına çözüm üretmek için bu yıl 23-24 Ekim’de ilki düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Sistemleri Zirvesi (UNFSS), gıda aktörlerini ikiye böldü. “UNFSS’ye Özerk Halkın Tepkisi” hareketi altında buluşan birçok çiftçi örgütü, akademisyen ve sivil toplum kuruluşu, BM Zirvesi’ni boykot ederek alternatif bir zirve düzenledi. Gıda sistemlerindeki adaletsizliğe dikkat çeken alternatif zirve, hak temelli bir yaklaşımla gıda egemenliğini savundu.

2030 yılına kadar Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na (SKA) ulaşmak için 10 Yıllık Eylem Planı’nın bir parçası olarak bu yıl ilki düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Gıda Sistemleri Zirvesi (United Nations Food System Summit – UNFSS), 23-24 Ekim tarihlerinde gerçekleştirildi. Gıda sistemlerinin dönüşümündeki öncelikler, ihtiyaçlar ve eksiklikleri belirlemeyi ve daha sağlıklı, adil ve sürdürülebilir gıda sistemleri inşa etmeyi hedefleyen zirveye, dünyanın dört bir yanından hükümet yetkilileri, bilim insanları, tüketici grupları, özel şirketler, sivil toplum temsilcileri, çiftçiler, çevre aktivistleri ve yerli topluluklar katıldı.

Gıda sistemi terimini gıdanın üretilmesi, işlenmesi, taşınması ve tüketilmesiyle alakalı tüm faaliyetler olarak ele alan BM, bu faaliyetleri insan sağlığı, çevre, ekonomi ve kültür bağlamında ele aldı. Mevcut gıda sistemlerinin COVID-19 gibi bir krize yanıt vermekte başarısız olduğunu kabul eden BM Genel Sekreterliği, bu kırılgan ve savunmasız sistemleri yeniden yaşatmak ve dönüştürmek için “daha iyi inşa etme” hedefleri belirledi.

Birçok ulusal lider sürdürülebilir bir gıda sistemine geçiş için taahhütte bu- lunurken UNFSS Şampiyonları Ağı Eş Başkanı Jessica Vega Ortega, yerli toplulukları temsilen yaptığı konuşmada yerli ve geleneksel üreticilerin sağlıklı gıda üretimi, biyolojik çeşitliliği koruma ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltma açısından önemine değinerek BM ve dünya liderlerine daha sürdürülebilir bir gıda sistemi için yerli halkların, gençlerin, kadınların ve sivil toplum üyelerinin seslerine kulak vermeleri çağrısında bulundu.

UNFSS Özel Elçisi Agnes Kalibata, Zirve’nin vizyonunu açıkladığı bir vide- oda mevcut gıda sistemlerinin sorun- larını şu şekilde açıkladı: “Şu an gıda sistemleri dediğimiz şey bir paradoks: Geçtiğimiz 50 yıl içinde gıda üretme kapasitemiz neredeyse %300 arttı. Ancak açlık çeken insan sayısı geçtiğimiz üç yıl içinde 820 milyona çıktı. İyi beslenmiyoruz. 2 milyar insan obez veya gıda ile bağlantılı hastalıklara sahip. Ayrıca, üretilen gıdanın %35’ini yani yıllık 936 milyar dolarlık gıdayı israf ediyoruz. Bu, gıda üretimimiz tehlike altında demek. İklim değişikliği, kuraklıklara, sellere ve büyük yangınlara yol açarak küresel olarak gıda sistemlerine engel oluyor ve mevcut gıda sistemlerimiz bu sorunun bir parçası. Gıda sistemleri seragazı emisyonlarının %30’undan sorumlu.”

Kapsayıcılık?

BM Genel Sekreter Yardımcısı Amina J. Mohammad, UNFSS üzerine bir basın konferansında “Kapsayıcılık konusunda ben daha kapsayıcı bir süreç bilmiyorum. İnsanlar, SKA’lara bakıyor ve onlarda kendilerini görüyorlar. Bizim bu çözüm zirvesinde insanlara yan- sıtmak istediğimiz şey de bu” şeklinde konuştu. 50 Afrika ülkesinde 80 milyon çiftçiyi temsil eden ve Zirvenin Da- nışma Komitesi üyesi olan Pan-Afrika Çiftçi Örgütleri (PAFO) Başkanı Eliza- beth Nsimadala ise “Zirve çok kapsayıcı oldu. Yapımcılar olarak her düzeyde birkaç bağımsız diyalog gerçekleştirdik ve bu diyaloglar küresel ortak bir konumla sonuçlandı” dedi.

Ancak zirvede La Via Campesina ve Sivil Toplum ve Yerli Halklar Mekanizması (CSM) dahil olmak üzere 300’ün üzerinde çiftçi hareketinin ve sivil toplum örgütünün eksikliği, kapsayıcılık konusunda soru işaretleri bırakıyor. Geçtiğimiz yaz, yerli halklardan akademisyenlere 300’den fazla kuruluş, UNFSS’nin dünyadaki açlık ve iklim krizi gibi sorunlara çözüm ararken endüstriyel tarımı ve çok uluslu gıda şirketlerini destekleyici kararlar alması nedeniyle gıda güvensizliğini ve gıda eşitsizliğini artırmaya hizmet ettiğini öne süren bir bildiri yayımlamıştı. “UNFSS’ye Özerk Halkın Tepkisi” hareketi altında #FoodSystems4People sloganı ile birleşen organizasyonlar, 25-28 Temmuz 2021’de UNFSS’yi boykot etmek için imza toplamış ve alternatif bir online zirve düzenlemişti.

“BM Gıda Sistemleri Zirvesi halkların gıda egemenliği için bir tehdittir” di- yerek 22 Ekim’de bir basın açıklaması yapan La Via Campesina, UNFSS’nin Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO) yerine Dünya Ekonomik Forumu ortaklığı ile yapılmasını sorgulayarak zirvedeki temsilciler ve gıda sistemlerinin paydaşları arasındaki güç dengesizliklerine ve eşitsizliklere dikkat çekti. Karşı hareketin bildirisi ise “UNFSS’nin sözde Bilimsel Grubu, sorumlu politika oluşturmanın bilimsel temelini zayıflatıyor: Agroekoloji, yerli bilgi ve insan hakları gibi çeşitli bilgi biçimlerini ve uzmanlık alanlarını dışlıyor. Şirket koalisyonlarının kamu kurumlarının hesap verebilirlik mekanizmaları, yetkileri ve şeffaflık standartları olmadan kendile- rini kamu kaynaklarıyla kamu politikalarının uygulanmasında aracılar olarak konumlandırmalarına izin verdi” diyerek UNFSS aktörlerinin meşruiyetini sorguladı.

Sıfır Açlık?

UNFSS’nin “Halkın Zirvesi Genel Kurulu: İstediğimiz Gelecek İçin Eylemi Hızlandırmak” başlıklı ilk bölümde UNFSS Bilim Grubu’ndan Prof. Joachim von Braun, 3 milyar insanın sağlıklı gıdaya erişiminin olmamasının bir “insan hakkı ihlali” olduğunu söyleye- rek gıda hakkının bir insan hakkı olduğuna vurgu yaptı. Benzer şekilde Dr. David Navarro da gıdayı insan hakları, eşitlik ve sürdürülebilirlik kapsamında ele aldı.

Boykot eden kurumlar da hak temelli bir gıda anlayışını savunuyor olsalar da zirvedeki bu ilerici dilin ardında mevcut gıda sisteminin hâlâ küçük ölçekli üreticileri, yerlileri ve geleneksel bilgiyi göz ardı edip Yeşil Devrim’de olduğu gibi monopolist şirketlerin kontrolü altında dijitalleşme, kimyasal kullanımı ve fosil yakıt ağırlıklı çözümlere odaklandığını belirtti.

Gerçekten de von Braun, kısa bir süre sonra açlığın çözümü olarak teknolojiye, bilime ve özel şirketlerin gıda sektöründe gerçekleştireceği yatırımlara olan inancı hakkında konuşarak UNFSS’nin ana gündemine dönüş yaptı. Dünya Bankası Grup Başkanı David Malpass da diğer birçok konuşmacı gibi sürdürülebilir çözümler için geliştirdikleri aksiyonlar arasında Ar-Ge çalışmalarının çiftçilere daha iyi tohumlar ve tarım metotları sağlayacağından bahsetti.

Daha önce BM Özel Raportörü Michael Fakhri, “Gıda Hakkı” başlıklı bir raporda Yeşil Devrim’den beri hükümetlerin benimsemiş olduğu büyük ölçekli endüstriyel üretim modellerinin kimyasal girdilere ve karbon-yoğun teknolojilere dayanmaları nedeniyle verimliliği, insan ve çevre sağlığına tercih ettiğini belirtmişti. Bu uyarıya rağmen Gıda Sistemleri Zirvesi Özel Elçisi’nin Afrika’da Yeşil Devrim’i destekleyen bir şirketin başkanı olması dikkat çekti.

Bir diğer BM Gıda Hakkı Raportörü Hilal Elver de UNFSS’den önce, bunun gerçekten dönüştürücü politikaları destekleyecek bir fırsat mı, yoksa teknoloji kullanımını destekleyen hassas tarıma bağlılığı onaylayacak bir platform mu olduğu hakkında emin olamadığını belirterek ikinci seçeneğin küresel gıda sisteminde hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini yazmıştı. Sonuç olarak BM, kendi raportörlerinin uyarılarını dikkate almadan UNFSS’de Dünya Gıda Güvenliği Forumu (CFS) ve Gıda ve Tarım Organizasyonu’nun meşruiyetini sarsmak pahasına özel sektör aktörlerine öncelikli söz hakkı verdi.

Elbette bilim ve teknoloji daha sağlıklı gıda için bir çözüm olabilir. Ancak saatler süren zirvenin bu gelişmelerin en çok ihtiyaç duyan kesimlere nasıl ulaştırılacağına dair bir tartışma başlatamaması ve teknoloji kullanımındaki eşitsizliklere dair bir çözüm geliştirememesi, temel bir görüş ayrılığına işaret ediyor: UNFSS, açlığı üretimin yetersizliği üzerinden ele alırken alternatif görüşteki karşı hareket, açlığın üretimden dağıtıma gıda sistemlerinin tüm süreçlerinde giderek derinleşmekte olan eşitsizlikler bağlamında düşünülmesi gerektiğini savunuyor. Ayrıca #FoodSystems4People hareketi, UNFSS tarafından önerilen sermaye ve teknoloji odaklı gündemi “politik, sosyal, ekonomik ve ekolojik olarak istikrarsızlaştırıcı” buluyor.

About Post Author