Kömürden elektrik üretmek, birçok ülkenin yavaş yavaş terk ettiği bir yöntem. Türkiye ise yerli ve milli enerji politikası çerçevesinde yerli kömür kullanımını teşvik ediyor. Çanakkale de bu politikadan nasibini alan şehirlerden biri ve hiç olmadığı kadar tehdit altında. Doğası, suyu, toprağı, havası ve ev sahipliği yaptığı tüm canlılar şu anda işleyen ve inşası planlanan termik santrallara karşı bir yaşam savaşı veriyor. Kaz Dağları’nın hemen yanı başında bulunan Çanakkale’nin Yenice ilçesinde yapılması planlanan Yenice Çırpılar termik santralı projesi ise yerel halktan büyük tepki görüyor. Nedeni ise oldukça açık: Doğaya karşı sorumluluk…
YAZI: Bulut BAGATIR
Çanakkale’nin Yenice ilçesi, tüm Çanakkale’yi saran ve bölgeye geri döndürülemez bir şekilde zarar verecek bir tehditle karşı karşıya: Kömürlü termik santral projesi. Kaz Dağları’nın eteğinde bulunan alanda yaklaşık 25 bin kişi yaşıyor, 60 bin dönüm arazide tarım ve hayvancılık yapılıyor. Bölgede bulunan Agonya Ovası’nda adını tüm dünyaya duyuran kapya biber yetişiyor ve buradan Amerika ve Avrupa’ya ihraç ediliyor. Taşzemin İnşaat Madencilik ise ilçeye bağlı Çırpılar Köyü’ne 200 MW’lık, yılda 2,6 milyon kömür tüketecek bir termik santral inşa etmek istiyor. 90 adet futbol sahası büyüklüğünde bir alanda 465 bin ton külün depolanması planlanıyor. Bölge halkı ise projeye karşı tepkili ve oldukça net bir tepki ortaya koyuyor: “Kaz Dağları’ında termik santral istemiyoruz!”
Yenice Çırpılar Termik Santralı projesine karşı direniş bölgede bulunan STK’ların ve muhtarların ortak bir çalışması ile yürütülüyor. Kayatepe eski muhtarı Hüseyin Soylu santraldan en çok etkilenecek köylerin muhtarları ve Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği ile kendisinin deyimiyle “çekirdek bir toplantı” yaptıklarından bahsediyor. Toplantının ana gündem maddesini tabii ki nasıl bir yol izleyecekleri oluşturuyor: “Muhtarların, ‘projeyi iktidar istiyorsa yapılır’ gibi bir kanısı vardı. Ben de eski bir muhtar olduğumu, kendilerinin ise faal olarak bu görevi yürüttüğünü ve muhtarlığın bağımsız bir yapıya sahip olduğunu belirttim. Halkımızla toplantı yapmak ve onlarla birlikte bir karara varmak istedik. Sonra bölgedeki 75 muhtarla da toplantı yapalım dedik”. Toplantının çekirdek bir toplantı olmasının arkasında bilinçli bir tercih yatıyor. Bu tercihin sebebini 2007’den beri faaliyette olan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Derneği Başkanı Süheyla Doğan şu sözlerle açıklıyor: “Hüseyin Bey’in doğa korumacılara tepki oluşabilir gibi bir endişesi vardı. Burasının kendi dinamiğiyle muhalefeti örgütlemesi arzulandı. Dışarıdan derneklerin gelip de müdahil olduğu çok gösterilmedi etrafta. Çevreciler hakkında kulağı küpeli, uzun saçlı vb. önyargısı hâlâ devam ediyor. Hüseyin Bey onun için arka planda kalmamızı rica etti. Hukuki yollar gibi teknik bilgi anlamında destek verdik. Çok da doğru ve haklı bir yaklaşım oldu”.
Çan’ın Acı Tecrübesi
Derneğin muhtarlarla birlikte ortak olarak çalışma kararı alması Hüseyin Bey’in dernekten yardım talep etmesinden sonra başlamış. Dernek hemen aksiyon almış ve konuyu Ege ve Marmara Belediyeler Birliklerine iletmiş. Daha sonrasında ise bir program organize edip topluca Çırpılar Köyü’ne gitmişler. Doğan, köyde yaşananları şu sözlerle anlatıyor: “Köyü dolaştık ve elimizdeki bilgilendirme broşürlerini dağıttık. Köylülerle konuşup onlara termik santralın zararlarını anlatmaya çalıştık. Köyde çok hoş karşılanmadık. Kapılar açılmadı, köylüler uzattığımız simidi bile almadı. Zaten Çırpılar Köyü ve muhtarı o dönemde projeden yana bir tavır koydular. Onun haberini almıştık ve biliyorduk. Ondan sonra yakın köylere geçtik. O köylerde projeye karşı daha ciddi bir muhalefet vardı. Oralarda da bilgilendirme adına faaliyetlerde bulunduk. O gün akşama kadar etraftaki çeşitli köyleri gezdik”. Soylu da köylerdeki bilgilendirme toplantılarına katılmış. Bazı köylerde çok fazla zorlanmadıklarını belirtiyor Soylu. Nedenini ise 18 Mart Çan Termik Santralı’nın 2000’li yıllardan beri faaliyette olmasına ve santraldan dolayı birtakım ürünlerin gördüğü zararın tecrübe edilmesine bağlıyor.
İlk toplantıdan yaklaşık 10 gün sonra ikinci bir toplantı yapıyor muhtarlar. O toplantıda Hüseyin Soylu’nun kızından o coğrafyayı anlatan bir dilekçe hazırlanması talep ediliyor. Hazırlanacak dilekçenin bir perşembe günü ilçenin pazarında tüm muhtarlara imzalatılması planlanıyor. Muhtarlar alana davet ediliyor ancak işler planlandığı gibi gitmiyor. Dilekçeyi imzalamaya gelen muhtar sayısı dördü geçmiyor. Ancak Hüseyin Bey yılmıyor ve yanına kızını da alarak köyleri tek tek gezmeye başlıyor: “Koruköy muhtarının yanına yatsı zamanı gittik ve dilekçeyi imzaladı. Oradan Pazarköy’e geçtik. Koruköy’den çıkınca kızıma konuşmalarında biraz daha bizim yaşam biçimimizi ilgilendirecek konulardan bahsetmesini tembihledim. Bizim yaşam biçimimiz ne? Biber ve yonca üretmek, hayvan yetiştirmek. Kızım da bizim sağlığımız, çocukların sağlığı daha önemli değil mi diyerek bir tepki verdi. Arabayı kenara çektim ve ‘Ben bunu idrak edemiyor muyum? Sen burada doğdun, büyüdün ve ayrıldın. Ama ben hâlâ buradayım. Burada yoğruldum ve piştim. Gece saat 11’de, 12’de adamın ineği hasta oluyor, baytar çağırıyor, çünkü onun ekonomik olarak bir getirisi var. Karısı hasta oluyor, sabah olsun doktora gideriz diyor. Sen de bunun üzerine doğa diyorsun’ dedim. Bu şekilde başaramayabileceğimizi belirttim. O da hak verdi”.
Soylu muhtarlarla görüştükten sonra imza sayısı hızla artmış ve toplamda imzalanan dilekçe sayısı 65’e ulaşmış. Toplanan imzalar Çanakkale Kaymakamlığı, Çanakkale Valiliği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Başbakanlık Makamı ve Cumhurbaşkanlığı Makamı’na iletilmiş. Burada bir strateji yürüttüğünden bahsediyor Soylu: “Hükümet muhtarlara değer veriyor, bu bir gerçek. Sonradan öğrendik ki ilk defa böyle bir katılım sağlanmış. Bir ilçede 75 köy var. Bunların büyük bir çoğunluğu böyle bir projeye hayır diyor. Muhtarlar buna halklarıyla toplantılar yaparak karar veriyor. Yani bir nevi yerel meclis oluşturuluyor. Son derece profesyonel bir şekilde de kurumlara bunu bildiriyor. Biz bu çalışmaları yaparken, şirket kaç tane itiraz dilekçesinin imzalatıldığını soruyormuş. Bu rakamı 10’un altında olarak lanse ediyorlar. Onlar bunun büyük bir çoğunluk olduğunu bilmiyorlardı, ta ki ortaya çıkana kadar. Onlar benden bir hareket bekliyordu. Bense Kızılderili felsefesinde olduğu gibi sadece bekledim. ÇED kararını alınca biz de harekete geçtik. Bütün çalışmalarımız da hazırdı. Biz bu kurumlara 65 muhtarın imzasını teslim ederken STK’lar da bu dilekçelerin küçük de olsa haber olmasını sağladılar. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı profesyonelce hazırlanmış bir dosyayı görünce şirkete haber verdi. Tabii şirket şaşırdı”. Projeye karşı gelen tepkiler ve muhtarların dilekçeleri projenin ÇED raporu için yapılması planlanan ilk İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısının iptal edilmesine neden olmuş. Süheyla Doğan toplantının iptal edilmesinde oluşturulan güçlü muhalefete dikkat çekerken çalışmalarına devam ettiklerini de vurguluyor.
Gergin Geçen bir İDK Toplantısı
Hüseyin Soylu, muhtarların imzaladığı dilekçeleri ilgili kurumlara vermekle kalmamış, aynı zamanda bu dosyaların fotokopilerini mecliste bulunan tüm Çanakkale ve Balıkesir milletvekillerine teslim etmiş. Nedeni ise Kaz Dağları’nın yarısının Balıkesir, diğer yarısının ise Çanakkale il sınırlarında bulunması. Soylu buradaki hedeflerini şu sözlerle açıklıyor: “Biz yaptığımız çalışma hakkında vekilleri bilgilendirmek istedik. Muhtarların tepkisine sahip çıkın demeyi amaçladık. O günlerde meclisteki güvenlik amiri bir kadındı. Aynı içerikte sadece bir dosyayı içeriye sokabiliyormuşsun. Bu kanunmuş ve kanuna da saygı duymamız gerekiyor, çünkü kanunlarla varız. Ben de toplamda milletvekillerine vermek için 14 tane klasör var. Güvenlik amirinin dediği gibi yaparsam 14 defa en başa dönmem gerekiyor. Hanımefendi baktı. Kendisine Çanakkale’den 650 km yol geldiğimi, kendisi bir tane diyorsa kabul edeceğimi ancak hayal kırıklığına uğramadan gidip geleceğimi vurguladım. Kendimden de çok emin konuşuyorum. ‘Muhtarım siz bilirsiniz’ dedi en sonunda. Bütün bunlarda istediğin şey önemli. Haklı mısın bu isteğinde? Makul bir talep mi? Nasıl bir çaba gösterdin?”
Soylu, milletvekillerine dosyaları teslim etmesinin ardından yaklaşık dört gün boyunca mecliste vekillerle çalıştığını belirtiyor. İktidar milletvekillerini getiremese de muhalefet vekillerini ikinci İDK toplantısına getirmeyi başarmış. İkinci toplantı ise oldukça sert geçmiş. Soylu, medyada “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda Çırpılar Termik Santralı için gergin anlar” diye haberler çıktığını hatırlatıyor. Öyle bir gerginliğin ardındaki neden ise Soylu’nun Başkoz Köyü muhtarından aldığı bir belge. Gerisini Soylu anlatıyor: “Bu imzaları toplarken Başkoz Köyü muhtarı bana bir belge vereceğinden ve çok işime yarayacağından bahsetti. Belgede Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın mührü var. Hemen belgenin fotokopilerini aldım. O belgeyi hiç kimse bilmiyor. Biz toplantıda taleplerimizi söyleyip, ardından toplantıyı terk edecektik. Sonra ÇED sürecine geçilecekti. Önümüzde ikisi Çanakkale’den, üçü Balıkesir’den beş milletvekili var. Herkes talebini iletiyor. Bakanlıktan bir Genel Müdür Yardımcısı da dinliyor. Sonra sıra bana geldi. Arkadaydım ve ayağa kalktım. Genel Müdür Yardımcısı’na hitaben başladım konuşmaya: ‘Buraya toplanmışsınız ve ne kadar güzel bir termik santral yapacağınızı anlatıyorsunuz. Yanlış anlayın veya anlamayın. Daha termik santral meydanda yok. Belki siz evrakları olumlu bulmayıp izin vermeyeceksiniz. Bu nikah akdi değil. Ama bakın ben de çok farklı bir belge var. Ben termik santralın yapımına izin vermeyi düşündüğünüz yerin hemen dibinde yaşıyorum. Sizin bakanlığınıza 65 muhtarın dilekçelerini sunan eski bir muhtarım. Ama buraya sa dece o muhtarların dilekçelerini getirmedim. Çocuklarınız var mı bilmiyorum ama ben buraya sizin çocuklarınız için de geldim. Biz Kaz Dağları’nda yaşıyoruz. Buraya kamp kurmaya belki sizin çocuklarınız da gelecek. O çocuklar sabah çadırlarının fermuarını açtığında termik santralın bacalarını görmesin diye buradayım. Türkiye’nin her yerinden insanlar buraya geliyor. O insanların bizde hakkı var. Belgede gördüğünüz mühür sizin mührünüz. Tarih daha çok yeni, bir yıl bile olmamış. Belgeyi size özetlemek gerekirse termik santral yapacağınız yerin hemen yanı başında Başkoz köyü var ki bu köy 54 yıllık bir köy. Köyü taşıyıp tarla olan yerlere evlerini inşa ettiklerinde tapularını alamıyorlar. Şimdiki muhtarın seçim döneminde muhtar evlerin tapularını alacağım diyor ve o heyecanla müracaat ediyor ve siz de köyün şu an bulunduğu bölgeye köy kuramazsınız diyorsunuz. Neden olarak da Kaz Dağları’ndan Agonya çayının gelmesini, bu çayın sularının Gönen Barajı’nda toplanmasını ve buradan da Bandırma’ya içme suyu gitmesini gösteriyorsunuz. Ancak buraya termik santral kurmaktan bahsediyorsunuz’ dedim ve belgeyi kendisine teslim ettim”. Toplantıda ne yaşandıysa o andan sonra yaşanmış. Toplantıda bulunan Bandırma milletvekilleri hemen tepki göstermişler.
Hüseyin Soylu, milletvekillerinin de termik santralın zararlarını anlatınca firma yetkililerinin sert tepkilerde bulunduğunu ve gerginliğin iyiden iyiye artığını, ortalığın karıştığını söylüyor. Gerginliği bitirmek adına araya özel güvenlik girmiş ve firma temsilcilerini dışarı çıkarmış. Firma yetkililerinin saldırısına ve hakaretine maruz kaldıklarını belirten Doğan, “Bir firma temsilcisinin bakanlığın salonunda bu derece saldırgan davranması çok da görülmeyen bir şeydi sanırım. O hakkı kendilerinde nasıl buluyorlar?” diyerek haklı bir serzenişte bulunuyor. Oldukça gergin geçen toplantı ise sonunda tatil edilmiş.
İkinci İDK toplantısı da bu şekilde geçirildikten sonra, yeni bir süreç başlamış. Üçüncü toplantı geçtiğimiz yılın Ocak ayında hava şartlarının ağır olduğu bir döneme denk gelmiş. Soylu kar sebebiyle toplantıya katılamayacağından ve o dönemde kendilerini çaresiz hissettiklerinden bahsediyor: “Daha önceki toplantılarda verdiğimiz tepkilerin değişik senaryosunu uygulayamayacağız diye düşünüyordum. Kızım artık Akçay’a dönmüştü. Onunla konuşurken toplantıya nasıl gideceğimi bilemediğimi ve çaresiz kaldığımı söylemiştim. Bu sefer de benim kızımın ve STK’ların da dahil olduğu bir grup change.org’da KazdağıHepimizin başlığıyla bir kampanya başlattılar”. O dönemde kampanya bir anda ivme kazanmış ve Türkiye’nin gündemine oturmuş. Bununla da kalmamış, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yağan telefonlar ve ana akım medyada yer alan haberler toplantının son gün iptal edilmesine neden olmuş.
“Bizim Siyasi bir Çıkışımız Olmadı”
Dördüncü İDK toplantısı ise geçtiğimiz yılın Eylül ayında gerçekleşmiş. Toplantıya Kazdağı Derneği’nden yetkililer ve Hüseyin Soylu da katılmış. Bazı milletvekilleri de toplantıda hazır bulunmuş. Hüseyin Bey şirketin, yerel halkın direncinin ve kendi stratejilerinin bu derece büyümesini tahmin edemediğini düşündüğünü belirtiyor: “Böyle bir akıl beklemiyorlardı bana kalırsa” diyor ve ekliyor: “TEMA, Greenpeace ve Kazdağı Derneği gibi STK’larla birlikte herkesin aklını bir potada erittik. Bunu da ülkemizin içinde bulunduğu atmosferi göz önüne alarak yaptık. Şirket de bizim bir stratejimizin olduğunun farkındaydı. Satranca döndü biraz da. Onlar da dördüncü toplantıda kendilerine göre çok güzel bir sunum hazırlayıp gelmişler. Biz de niye olmaması gerektiği ile ilgili güzel bir sunum hazırladık”.
Hüseyin Bey bu toplantıda ortaya yeni bir belge koymuş. Belge, Yenice ilçesinde bulunan Öğmen köyü ile ilgili. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu belgesine göre köyün kurulu olduğu alan birinci derece sit alanı. Bu da o bölgede kazı çalışması yapılamayacağı anlamına geliyor ve Soylu’nun söylediğine göre bu alan termik santral kurulması istenen alanın bir bölümünü kapsıyor. Soylu, belgeyi bakanlığın genel müdürüne teslim ettiğini söylüyor: “Kendi bakanlıklarının bir belgesi değil ama Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın mührü var. Kalıntıları gösteren fotoğraflar da var, onları da verdim”.
Toplantının sonunda projeye ÇED olumlu kararının verilebileceği, toplantıya katılanlar arasında konuşulmaya başlanmış. Soylu ve dernekten bir ekip son toplantıya katılan Çanakkale milletvekili Bülent Öz ve İstanbul milletvekili Mahmut Tanal ile birlikte ÇED olumlu kararı verilirse ne yapılabilir diye tartışırlarken proje için kamu yararı kararını çıkartmama konusu gündeme gelmiş. Soylu bu kararın çıkmamasında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı’nın büyük bir etken olduğunu ifade ediyor ve Tanal’dan kendilerine Tarım Bakanı ile bir randevu ayarlamasına yardım etmesini istiyor. Soylu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı’na yaptıkları müracaatta muhtarların dilekçelerini de teslim ettiklerini belirtiyor: “Bizim siyasi bir çıkışımız olmadı. Dedik ki bu coğrafyada yaşıyoruz ve ona karşı sorumluluklarımız var. Canlı yaşamında iki ana etken var: Su ve hava. Bunlar da burada kirlenme tehlikesiyle karşı karşıya. Bundan dolayı dilekçeyi altı muhtar daha imzaladı. Biz de 71 muhtarın mührüyle bakanlığa müracaat ettik”.
Süheyla Doğan, termik santraldan yana olan köylerin tavır değiştirmeye başladığından söz ediyor ve bunu bölgede bulunan sulama projelerine dayandırıyor: “Bunlar özel idarelerin projeleri ve köyler için gerçekten hayati önemi bulunuyor. O sulama projelerinin termik santrala tahsis edilebileceği bilgisi geçince sularından olmak istemediler. Sanırım karar değiştirmelerinde ciddi bir etken oldu”.
ÇED Olumlu Kararı Çıkarsa Ne Olacak?
Bugün gelinen noktada firmanın sessizliğe büründüğünden bahsediliyor. Ancak firmanın vali başkanlığında toplanan Toprak Koruma Kurulu’nda tarım arazilerini termik santral arazisine dönüştürmek için bolca çalıştığını söylüyor Hüseyin Soylu: “Tarım arazilerinin termik santral arazisine dönüştürülebilmesi için Toprak Koruma Kurulu’ndan olumlu karar çıkması gerekiyor. Birkaç toplantıda başaramadı firma. Termik için aleyhte kararı verildi. Ya da başa baş geldiler, karar çıkmadı. Kararın çıkması için nitelikli çoğunluk olması gerekiyor. Daha sonra defterdar, özel idare ve ticaret borsası temsilcileri değişti. En son yapılan kurul toplantısında Çırpılar lehine karar çıktı”. Ancak bu kurulun kararının geçerli olması için kararın Tarım Bakanlığı’nca onaylanması gerektiğini ve bu kararın onaylanmadığını da belirtiyor.
Yenice Çırpılar Termik Santralı projesi ÇED olumlu kararını hâlâ alamadı. Doğan ise ÇED dosyasında gördükleri ve yerel halkın bölgesinde gerçekten neye ihtiyacı olduğunu ortaya koyduğu bir bölümden bahsediyor: “Projenin ÇED dosyasında sosyal etki değerlendirmesi diye bir bölüm vardı. Orada halkla görüşmüşler ve halkın neye ihtiyaç duyduğunu sormuşlar. Buradaki temel ihtiyaç, hayvancılığın ve sulama sistemlerinin desteklenmesi olarak ortaya konulmuş. Aslında yetkiyi elinde bulunduranların, ÇED dosyasının bu kısmına bakıp ‘halk bunu istiyor, termik santral değil’ demesi gerekiyordu”.
Görüşlerine başvurduğumuz Çanakkale Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Avukat Ali Furkan Oğuz ise santrala ÇED olumlu kararı verilmesini düşük bir ihtimal olarak görüyor ancak olumlu bir karar çıkarsa devreye girerek Kaz Dağları’nı korumak adına dava açacaklarını da şimdiden ilan ediyor. Türkiye’deki ÇED raporlarının taahhütlerden ya da görmezden gelmelerden öteye gidemediğinden bahseden Oğuz, “Karabiga’da planlanan termik santrallardan birinin ÇED raporunda Karabiga kıyılarında yaşadığı ispatlanmış Akdeniz fokları, resimlerde düzenlemeler yapılmasına yardımcı olan bir program ile Marmara Denizi’nin ortalarına kaydırıldı. Üçüncü Havalimanı ÇED raporunda da kuş göç yolları haritası yine aynı yöntem ile değiştirildi. Bakanlık başvuruların %98’ine ÇED olumlu kararı veriyor” diyor. Her geçen gün hazırlanan kanun değişiklikleri, torba yasalar, yönetmelikler ile projelerin hazırlanması ve onaylanmasının daha da kolay hale geldiğini de sözlerine ekliyor.
Soylu da santral hakkında ÇED olumlu kararı çıkması durumunda soluğu mahkemede alacaklarını belirtiyor ve Başkoz Köyü örneğini sunacaklarından bahsediyor: “Devlette mevcut, oturmuş yasalar vardır. Başkoz Köyü meselesinde devlet kanunlar çerçevesinde oraya köy kuramazsın diyor. Orada aldıkları karar doğru. Ancak iş termik santrala gelince niye yasa değişiyor? Kaldı ki o köyde 35, 40 hane bulunuyor. Onların pisliğinden ne olur? Yılda 3 milyon ton kül yağmasına neden olacak termik santral için neden kanun işlemiyor?” Soylu, doğanın parçası olan ve sesini duyuramayan her varlığın hakkını savunacaklarını vurguluyor. Son İDK toplantısında da bu noktalar açıkça belirtilmiş. Soylu, “Eğer iş eğer o noktaya gelirse hakime belgeyi göstereceğiz ve böyle bir karar varken termik santral nasıl yapılır diye soracağız” diyor.
“Projenin Fizibilite Açısından da Problemleri Var”
Her ne kadar yerel halk projeyi bölgesinde istemediğini üzerine basa basa söylese de Türkiye’nin yerli ve milli enerji politikası bölgeden çıkarılacak linyit kömürünün kullanılmasını destekliyor. Doğan, “Enerji Bakanı ısrarla yerli kömürün değerlendirilmesini istiyor. Bu proje de yerli kaynakların kullanımı açısından bakanlığın istediği bir proje gibi görünüyor” diyor. Yalnız Doğan’a göre burada atlanan bir nokta var: “Sanıyorum projenin fizibilite açısından bazı problemleri var. Kömürün kalitesi çok düşük. %52’nin üzerinde kül oranı olan, kalorisi çok düşük bir linyit kömüründen söz ediliyor. Böyle bir kömürle nasıl işletme yapacaklar, takviye mi edecekler, ithal kömür mü getirecekler bilmiyoruz. Henüz firmanın vazgeçtiğine dair bir bilgi de bulunmuyor. Kömür kalitesi veya tepkiler gibi başka nedenlerden dolayı başka projelerde bazen firmaların geri adım attığına da şahit olduk”.
Doğan termik santrala neden karşı olduklarını ise şu cümlelerle özetliyor: “Kömürlü termik santrallar bütün dünyada vazgeçilen projeler arasında yer alıyor. İklim değişikliğine yol açtıkları biliniyor. Ciddi oranda karbon emisyonlarına neden oluyorlar. Bacalardan çıkan partiküllerin insan sağlığını etkilediğini biliyoruz. Bu partiküller; akciğer hastalıkları, kanser, solunum yetersizliği gibi bir sürü hastalığa neden oluyor. Etrafındaki bitki örtüsünü ve toprağı ciddi oranda etkiliyor. Tarım yapılamaz hale geliyor. Ağaçların üzerine dökülen uçucu küller nedeniyle ağaçlar nefes alamıyor. İçme suyu kaynaklarını, göletleri ve dereleri kirletiyor. Soma’da termik santralın kül atık havuzlarının sürekli bir tehlike yaydığına şahit olduk. Rüzgarla, fırtınayla bütün küller doğaya salınıyor. Somalılar tarım yapamaz hale gelmişler. Balkonlarına çamaşır asamıyorlar, çünkü küller yağıyor. O küller ciddi anlamda kirlilik ve tehlike kaynağı. Bir yandan da kömür çıkarıldıkça doğa bozuluyor”.
Projenin geleceğinin ne olacağı belirsizliğini koruyor. Soylu ise hem kendi adlarına hem de Türkiye adına umutlu olduklarını söylüyor: “Siz İstanbul’dan buraya geldiniz. Birazdan sizinle bölgeyi gezdiğimizde siz de burasının santral için yanlış bir yer olduğunu anlayacaksınız. Çünkü Kaz Dağları Alpler’den sonra dünyanın en zengin oksijen depolarından bir tanesi. Doktorlar insanları buraya yönlendiriyor. Türkiye’nin akciğerlerinin dibine termik santral yapılmasını anlayamıyorum. Mantığım yetmiyor”. Soylu’nun umudu biraz da temsil ettiği değerlere dayanıyor, her geçen gün olumlu anlamda büyüdüklerinden bahsediyor. Önümüzdeki seçimlerde muhtarlar olarak politikalarını belirlemişler: “Seçimi A veya B partisi kazanabilir. Ancak seçim döneminde bütün partiler buraya gelecek. Biz termik santral istemiyoruz demeye devam edeceğiz”.
Linyit yakıtlı termik santrala karşı mücadele, projenin iptaline kadar durmayacak gibi görünüyor. Yerel halk güçlü bir şekilde Kaz Dağları’nda termik santral istemediklerini haykırıyor. Süreç şimdilik durgun bir şekilde ilerlese de umarız doğa bu mücadeleden galip gelecek…
Umut Veren Kararlar
Çanakkale Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Avukat Ali Furkan Oğuz geçtiğimiz ay gerek Çanakkale, gerek tüm Türkiye’deki davalar için umut verici iki önemli kararın alındığından bahsediyor: “Danıştay, Ağan ve Karaburun Termik Santralı hakkında verilen ÇED olumlu kararlarının iptali istemli Çanakkale İdare Mahkemesi’nde açtığımız ve yerel mahkemenin reddettiği davada; hava kalitesi modelleme çalışmalarının raporu hazırlayan ekip tarafından gerçekleştirildiğini ancak bu ekipte meteoroloji mühendisinin bulunmadığına dikkat çekerek ÇED olumlu kararlarını ve yerel mahkeme kararlarını karar düzeltme yolu da kapalı olarak iptal etti”.
“Süper” Teknolojiler
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Derneği Başkanı Süheyla Doğan termik yapmaya talip olan firma ile İDK’lardan sonra bir temaslarının olmadığından bahsediyor: “Ancak Kirazlıdere’nin CEO’su bizi arayıp görüşme talebinde bulunmuştu. Biz de kömürden vazgeçeceğinizi açıklayana kadar sizinle görüşmeyiz diye bir yanıt verdik. Onlar daha farklı şeyler iddia ediyorlardı. Örneğin bize gönderdikleri davet mektubunda inşa edecekleri termik santralda Türkiye’de daha önce denenmemiş süper kritik akışkan yataklı denen yeni bir teknoloji kullanacaklarını ve termik santralların belirttiğimiz zararlara yol açmayacaklarından bahsediyorlardı. Bizi bu şekilde ikna edeceklerini düşünmüş olmalılar. Halbuki bu teknoloji Dünya Bankası’nın ve kredi kuruluşlarının öngördüğü bir teknoloji ve sadece bu teknolojiyi kullanan firmalara kredi veriyorlar. Bunlar kredi alabilmek için teknolojilerini değiştirdiler. Projenin Kirazlıdere 1 ve Kirazlıdere 2 diye iki ayrı kolu bulunuyordu. Firma ikisinin alanını birleştirip projeyi tek santrala dönüştürdü ve dosyayı yeni bir teknolojiyle tekrar sundu”.