Çevre politikaları alanında uzman isimlerden biri olan Ted Nordhaus, geçen 20 yılı değerlendirdi. Çevreciliği bir tür seküler dine benzeten ve henüz ölmediğini dile getiren Nordhaus, giderek artan felaket tellallığı yerine, insanlara yeni bir dünyaya dair rüyanın anlatılmasını savunuyor. Nordhaus ayrıca herkesin bir gün ekonomik büyüme ve teknolojik ilerlemenin bütünleşmiş bir şekilde sağlanması gerektiğini düşünen “ekomodernistlere” dönüşeceğini kaydediyor.
Özellikle çevre politikaları ve iklim değişikliği konuları üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınan, çevresel sürdürülebilirlik ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi inceleyen birçok makale kaleme almış Ted Nordhaus, çevreci hareketin geçen 20 yılı üzerine açıklamalarda bulundu. Yenilikçi çevre politikaları ve teknolojik yeniliklerle sürdürülebilirlik arasındaki bağlantıları araştıran Breakthrough Institute’un da kurucularından olan Nordhaus, Michael Shellenberger ile birlikte 2004 yılında ortaya koydukları “Çevreciliğin Ölümü” isimli makalenin yayımlanışının ardından geçen 20 yılı değerlendirdi.
“Felaket Tellallığı Yapmak Yerine…”
Küresel ısınmayla mücadelenin eski olanı kısıtlamakla değil, yeni bir dünya inşa etmekle ilgili olduğunu, düzenlemeler yapmakla ilgili bir sorun olmak yerine de, temelde bir teknoloji, yatırım ve altyapı zorluğu olduğuna dikkat çeken Nordhaus, “Çevresel sorunlarda sosyal, ekonomik ve teknolojik modernizasyonun akıntılarına karşı değil, onlarla birlikte yüzünce başarı sağlanıyor. İklim politikaları hemen şu anda, gerçek sosyal ve ekonomik kazanımları elde etmeye odaklandıkça işe yarıyor. Hatta genellikle felaket tellallığı yapmak yerine, iklim değişikliği hakkında konuşmadığımızda başarılıyor. Bir başka deyişle insanlara kabustan değil, rüyadan bahsedince işe yarıyor” dedi.
“Felaketçiliğe Bağlılık Aşırı Bir Hal Aldı”
Çevreciliğin Ölümü’nde konuştukları her konu üzerinde radikal bir esneklik gösterilmesi gerektiğine dair vurgularının doğrulandığını ancak bu vizyonun henüz başarı kazanmadığını belirten Nordhaus, “Çevreciler arasındaki felaketçiliğe olan bağlılık, hiç olmadığı kadar aşırı bir hal aldı. Tüketim ve kalkınma şüphesi devam ediyor ve insanların gerçekten sorun olduğuna dair mizantropik inanç, kesinlikle yüzeyin altında çok uzakta kalmıyor” yorumunu yaptı.
Nordhaus çevreciliğin bir anlamda, iklim değişikliği, kentleşme veya kitlesel tüketim gibi küresel modernitenin doğal bir özelliği olduğunu vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti: “Çevrecilik ile ekomodernizm farklı şeyler. Biri ‘izm’ini çevre adı verilen bir şeyi politikada temsil etmeyi önererek merkeze yerleştirir ve doğanın çıkarlarını temsil etmeyi amaçlar. Diğeri ise modernizasyonu merkeze alarak kentleşme, tarımsal yoğunlaşma, enerji yoğunluğu ve sanayileşme gibi devam eden modernizasyonu, hem insanların hem de doğal dünyanın gelişebileceği bir geleceğin anahtarı olarak görür. Çevreci düşünce ekonomik büyüme ile çevrenin korunması arasında birbirine zıt olduğu düşüncesiyle yola çıkıyor. Ekomodernizm ise tersine bize aslında bunların birbirine karşılıklı olarak gerekli olduğunu söylüyor. Ekonomik büyüme, kaynakları daha verimli kullanarak veya onların yerine geçecek teknolojik değişim gerektirir. Doğayı korumak da aynı şeyi gerektirir. Teknoloji, kaynak kıtlığı karşısında süregelen ekonomik büyümeyi mümkün kılan kaldıraçtır ve insanları giderek ekosistemlere bağımlılıktan kurtarır.”
“Çevrecilik Seküler Bir Din Gibi”
Son 20 yıla baktığında ekolojik politikanın merkezine çevre adı verilen şeyin yerleştirilmesinin sorun haline geldiğinin altını çizen Nordhaus, “İnsan refahı ile doğal dünya arasındaki ilişki temelde farklı bir bakış açısına dönüştü ve sonuç olarak, insanın doğadan kurtuluşunu doğanın sonu değil, kurtuluşu olarak gören bir anlayışa doğru ilerledik” diye konuştu.
Nordhaus tam olarak ölmeyeceğini düşündüğü çevrecilik için “sanayi sonrası bilgi sınıfları için bir tür seküler din” tanımlaması yaparak şunları ifade etti: “Ekomodernizm sağlam ve büyüyen bir güç ve çevresel sorunları çözmek için ortaya konan çabalardaki etkisi çok açık. Bu, modernizasyon akımıyla yüzmek ile ona karşı yüzmeye çalışmanın farkıdır. Ekolojik politika, dünyada teknolojik değişimi hızlandırmak ve kaynakları ayırmak için gerçekten etkili yollar sunduğu ölçüde, tanım olarak ekomodernisttir diyebiliriz. İnsan ve çevresel zorlukları ele almak için teknolojik değişimi hızlandırmaya adanmış olanlar olarak, giderek hepimiz ekomodernist olacağız.”