Hava kirliliğini kendiniz ölçebilir, gündelik işleriniz için kendi güneş enerjinizi çok düşük maliyetlerle üretebilirsiniz. Peki bir katında kültür balıkçılığı, diğer katında tarım yapılan, elektriğini de en üstteki güneş panellerinden sağlayan Yüzen Çiftlikler geliyor desek? Tunca Üçer daha sürdürülebilir bir yaşam için dünyanın dört bir yanından yenilikçi çözümleri EKOIQ için derledi.
Tunca ÜÇER
Yüzen Çiftlik
Dünya nüfusu giderek artıyor ve önümüzde açlık ve yetersiz beslenme gibi apaçık bir sorun duruyor.
Kentleşmenin artması, tarım arazilerinin verimsizleşmesi, sanayi alanlarının kullanılabilir topraklar üzerindeki hakimiyeti, toprak tüketimi ve iklim değişikliği gibi konular insanları “akıllı” çözümler aramaya itiyor. Bu arayışın bir sonucu da Yüzen Akıllı Çiftlikler.
Bu çiftlikler çoklu katmanlardan oluşuyor. Bir katmanda kültür balıkçılığı yapılırken, bir üst katmanda tarım yapılarak tüketilebilir bitkiler üretiliyor. En üstte de güneş enerjisinden elektrik üretiliyor; böylece bu faaliyetlerin tamamı, kendi ürettiği elektrik ile gerçekleştiriliyor. Tamamen kendi yazılımını ve teknolojisini kullanan bu çiftlik, konumlandırıldığı yere göre yerel üretim araçlarına eklemlenebiliyor; denizde, gölde ya da nehirde çalışabiliyor. Böylece New York, Chicago, Seattle, Tokyo, Şanghay ve hatta İstanbul’u atlamıyor.
Bilimkurgu senaryosu gibi geldi değil mi? Proje geliştiricilerine de öyle gelmiş. İddiaları Yüzen Akıllı Çiftlikler’in sürdürülebilir ve gerçekleştirilebilir bir çözüm olduğu. Tabii ki insanlığın tüm açlık ve enerji sorununu çözmüyor ama umut vaat ettigi de aşikar. Proje sahiplerinin sunmayı hedefledikleri, ise aslında sıfırdan bir teknoloji oluşturmak değil var olan teknolojileri ve teknikleri bir araya getirmek. Geleceğin gıda üretimi suyun üzerinde diyemeyiz belki ama kulak kabartmakta da fayda var: https:// goo.gl/3vB9E5
Hava Kirliliğini Kendiniz Ölçün
Nesnelerin İnterneti (Internet of Things – IoT), teknolojinin en heyecan verici gelişmelerinin yaşandığı alanlarından. Bu alanda geliştirilen düşük maliyetli, akıllı, birbiri ile konuşabilen, hemen her ortamda veri toplayıp aktarabilen araçlardan en çok da çevre istifade ediyor. Bu araç gereçler az enerji tüketiyor, bu sayede yenilenebilir enerji kaynaklarından beslenmeleri daha kolay. Özellikle uzaktan kontrol edilen gereçlerin enerjileri ki genelde bildiğimiz pillerden sağlanıyor- günbegün daha çevre dostu ve sürdürülebilir kaynaklardan sağlanıyor. Bu pillerin düzenli olarak yeniden şarj edilmesinin, değiştirilmesinin de ek bir malzeme, zaman ve enerji maliyeti olduğunu unutmamak gerek.
Yakında bu soruna RF (Radio Frequency) dalgaları ile çözüm bulabiliriz. Nasıl ki mobil servis sağlayıcılar cep telefonlarımıza kablosuz olarak şebeke getirebiliyorsa, atmosferde oluşturulacak bir RF ağı ile elektrik de getirebilecek. Böylece bahsi geçen tüm bu cihazlar bizim müdahalemize gerek kalmaksızın ihtiyaçları olan enerjiyi RF dalgalarından yakalayabilecek. Nesnelerin interneti ile elektrik dağıtım şebekesinin bir araya geldiği bu teknoloji ile sunulacak prototip aşamasındaki bir ürün, CleanSpace Beta. Peki ne yapıyor?
İngiltere’de topluluk fonlamasından elde ettiği finansman ile kendi elektriğini radyo frekanslarından yakalayan ve bireyler için hava kirliliği ölçümü yapan bir aygıt sunuyor. Böylece kullandığınız giyilebilir teknolojiler, ev eşyası gibi cihazlarla etkileşime geçip size anlamlı veriler vermesi planlanıyor. Örneğin uzun bir bisiklet sürüşüne çıktığınızda sizi sürüş için uygun rotalara yönlendirebilir ya da bulunduğunuz konumun havasının gerçekten temiz mi olduğunu kontrol edebilir. CleanSpace, radyo frekanslarından enerji yakalayıp diğer aygıtlarla iletişimini bu enerji ile sürdürebilmesi ile de umut vaat ediyor. https:// goo.gl/W7kD5m
Kendin Yap!
Çayını Güneş Enerjisi ile Demle
Her geçen gün popülerleşse de güneş enerjisinden elektrik üretimi son kullanıcı için hâlâ meşakkatli bir konu. Hem teknik bilgiye hem de gerekli donanıma sahip olmak gerekiyor. Bir de yeterli kaynağa… Geçen ay paylaştığım yazıda, şimdilik ABD için geçerli olsa da, Google Haritalar üzerinden bulunduğunuz konumun güneşten enerji üretimi için yeterli kaynağa sahip olup olmadığını nasıl kontrol edeceğinizden bahsetmiştim (Project Sunroof). Şimdi de GoSol sağ olsun, eğer yeterli kaynaklara sahipseniz çarşı pazardan toplayabileceğiniz ekipmanla bir tencere aş kaynatacak, çay demleyecek kadar enerjinizi nasıl üretebilirsiniz, onu öğretiyor. GoSol; enerji yoksunluğunu ortadan kaldırmak ve iklim değişiklikleri ile mücadele etmek için kendi kendimize üretebileceğimiz teknolojilerin nasıl daha fazla özgürleştirilebileceğine kafa yoran bir girişim. Bu sebeple de bahsettikleri hedef için gerekli olan bilginin özgürce dolaşmasından yanalar. Dünyadaki tüm Maker’ları ve girişimcileri, bu konularda çalışan toplulukları, dünyanın en güçlü enerji kaynağını nasıl kullanabileceklerine dair bilgilendirmek amacıyla ücretsiz bir rehber hazırlamışlar.
Sol1 olarak adlandırdıkları cihazın üretilebilmesi için gerekli olan tüm bilgiler bu rehberde mevcut. 1 metrekarelik bir alan kaplayan bu cihaz, ABD piyasasında 79 ile 145 dolar arası değişen fiyatlarla toplayabileceğiniz malzemelerle 0,5 kW elektrik üretmenizi sağlıyor. Su kaynatmak, yemek pişirmek, su arıtmak gibi temel ihtiyaçların karşılanabileceği bu cihaz, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler için birçok imkan sunuyor. Aslında amaç enerji yoksunluğunun yol açtığı sorunlarla baş etmek. Ancak düşük karbon salımının yanında, ormanların tahrip edilmesi ve enerji üretimi için yüksek çevre kirliliğine neden olan yöntemlerin rafa kalkması gibi büyük ölçekli sonuçlar da doğurabilir.
Bu rehber güneş enerjisi üretimi, kullanımı ve hatta satılmasında bile kullanılabilir. Tüm bunların ötesinde ise teknik bilginin basitleştirilip herkesin kullanımına açıldığında dünyada nasıl bir fark yaratabileceğine dair güzel bir örnek. Doğrudan rehbere erişmek için: https://goo.gl/o1HvVF.
Proje hakkında daha fazla bilgi almak için: https://goo.gl/DS7Hy9
Rayların Aydınlattığı Lambalar
İlkokulda demiryolcu olan dedemle tren yolculukları yapardık. İstasyonun birinde dururken fren yapan bir treni gösterip çıkan kıvılcımları neden yakalayıp elektrik olarak kullanmadığımızı sormuştum. Dedemin, yakalamanın imkansız olduğunu, zaten yakalasak da yeterli enerjiyi sağlayamayacağını anlattığını, sonra günlerce kafamda kurduğum yıldırımları yakalama projesinden hatırlıyorum.
Trenler her fren yaptığında açığa çıkan enerjiyi toplama fikri Pennsylvania Ulaşım İdaresi’nin de aklına gelmiş ve yılda 550 bin dolarlık bir fonu bunun için ayırmışlar. Hedef yılda milyonlarca dolar enerji tasarrufu sağlayacak bir enerji kaynağı oluşturmak. Trenyollarında ve metro ağlarında denenen yöntem ile frenleme sırasında ortaya çıkan enerjinin %40’ının yakalanması hedefleniyor. Bu projenin bir güzel tarafı da trenler üzerinde herhangi bir batarya tutulmasının zorunlu olmaması. Ara istasyonlarda tutulacak enerji doğrudan bir sonraki trene ya da enerjiyi sağlayan trene kullanılmak üzere aktarılacak, trenler de bu enerjiyi mevcut sistemlerine ek olarak kullanabilip daha yüksek performansla çalışabilecekler.
Bu da demek oluyor ki her tren aslında elektrik şebekesinin bir parçası olarak çalışacak.
Dünyanın en gelişmiş metro ve ulaşım ağlarından birine sahip olan Londra da bu teknolojiye yatırım yapmaya karar vermiş. Günde 1MWh enerji yakalamak gibi mütevazı bir hedefle işe başlayan Londra’nın amacı metro istasyonlarında kullanılan aydınlatma vb. sistemleri bu enerji ile çalıştırabilmek. Denemeler süresinde Holborn İstasyonu iki hafta boyunca sorunsuz bir şekilde bu teknoloji ile beslenebilmiş.
Enerjiyi yakalamak bu çalışmanın bir ayağını oluştururken diğer ayağında bu yakalanan enerjinin mekana yayacağı potansiyel ısının önüne geçilmiş ve soğutma sistemlerinin daha az kullanılması sağlanarak enerji tasarrufuna gidilmiş. Londra Ulaşım İdaresi’nin yaptığı çalışmalarla ilgili daha fazla bilgi için:
İçinden Güneş Geçebilen Paneller
Hong Kong Politeknik Üniversitesi hem güneş ışığından istifade edip hem de güneşten elektrik üretmek isteyenler için yarı geçirgen güneş panelleri üretmeyi başarmış. Verimli ve düşük maliyetli güneş panelleri üretmek üzere yola çıkan bilim insanları geleneksel yöntemlere göre %12’ye kadar daha çok enerji üretebilen bu sistemle silikon güneş hücrelerinin maliyetini neredeyse %50’ye kadar düşürebilmiş.
Güneş panelleri kuşkusuz yenilenebilir enerji üretiminin en önemli ayaklarından biri. Güneş ışınlarından fotoelektrik etki vasıtasıyla elektrik üretmekse üzerine en çok kafa yorulan konuların başında geliyor. İlk nesil kristal silikon güneş panelleri, yüksek enerji dönüşümü ile verimli olsalar da mat ve pahalıydılar. İkinci nesil film güneş hücreleri hafifti ve farklı uygulamalar için değişik şekillerde kullanılabiliyordu ama az bulunan materyallerden üretiliyorlardı ve yüksek ısıda işlenmeleri gerekiyordu. Bunun için de bilim insanları üçüncü nesil güneş hücreleri üretmenin peşindeydiler. Perovskit güneş hücreleri tam da bu ihtiyaca cevap veriyor. Seri üretime geçildiğinde daha az maliyetli olma ihtimali, yüksek verimlilik vaadi ve çeşitli formlarda uygulanabilme imkanı, dikkatleri bu üçüncü nesil güneş hücrelerine çeviriyor.
Yarı geçirgen güneş hücreleri üretilirken elektrot olarak grafen kullanılıyor. PolyU Hong Kong, 10 yıldır grafen üzerine araştırmalar yapıyor. Mekanik olarak her türlü uygulamaya müsait olması, grafeni güneş hücreleri kullanımında cazip hale getiriyor. Yarı geçirgen olması bu panelleri iki taraftan da güneşi yakalayabilir hale getiriyor. Bununla da kalmıyor, yapıların dış cephelerinde, çatılarda ve her türlü ortamda kullanılmaya müsait duruma getiriyor. Kullanım alanı genişlerken yapıların güneşten muhtelif şekilde istifade etmesi de kolaylaşıyor.
Güneş Enerjisi ile Suları Temizlemek: Meksika Deneyimi
Dünyamızın bazı noktalarda çok da karmaşık olmayan sorunlar için gene çok karmaşık olmayan çözümlere ihtiyacı var. Tıpkı Meksika’daki Yucatan Yarımadası’nda bulunan La Mancalona halkının yaşadığı su sorununda olduğu gibi. Bu ulaşılması zor orman kasabasında kullanılabilir tek kaynak şişelenmiş sulardı. Her ne kadar su kaynakları bulunsa da bu kaynaklar içilmek için müsait değildi. Şişelenmiş su ise elbette pahalı bir seçenekti…
Çözüm MIT’den geldi. Geliştirilen bir sistem sayesinde, iki tane geniş ama düşük maliyetli güneş hücresinin ürettiği enerjiyle yağmurdan ya da kirli su kaynaklarından toplanan su, 450 nüfuslu köye günde 1000 litre su arıtabiliyor.
La Mancalona’nın seçilme sebebi temiz su kaynaklarından tamamen yoksun olması ve yıl boyunca verimli bir şekilde güneş alması. Avantaj ise kasaba halkının tamamının çiftçi olması ve teknik çalışmaya yatkın olan bu halkın tesisin operasyonel işlerini hep beraber çok kısa sürede sorunsuz halledebilmeleri. Sistem, herhangi bir sorun olduğunda yerel tedarikçilerden temin edilebilecek parçalardan yapılmış, böylece kimseye bağlı da değiller.
Burada üretilen su, sistemin devamı için ticarileştirilmiş de. Her kasaba sakinine 20 şişesi 5 pezodan bu sular satılıyor. Eskidense aynı miktarda suyu 1 saatlik yol gitmek şartı ile 50 pezoya alabiliyorlardı. Kasaba her yıl 12 bin TL karşılığı parayı bu işten kazanıyor. Bunun yanında kasabalılardan oluşan bir kurul, bu paranın nasıl harcanacağına karar veriyor; kararsa genelde sistemin bakımı ve iyileştirilmesi yönünde alınıyor. Bir sonraki hedef çevredeki Maya harabelerini gezmeye gelen turistlere kendi üretip şişeledikleri suyu satmak!
Bu dönüşümün kasabalıların sağlığı üzerindeki etkisi de araştırmacıları heyecanlandırıyor. Daha önce temiz su bulamayan kasabalılar meşrubat tüketiyormuş. Özellikle çocukların ve gençlerin gelişimi üzerinde bu meşrubat tüketiminden kaynaklı sağlık sorunları oluşuyormuş.
Güneş enerjili su arıtma tesisinin Meksika deneyimi, yüksek teknik bilgi gerektirmeden yerel kaynaklar kullanılarak sürdürülebilir bir çözümün nasıl gerçekleştirilebileceğine dair umut vaat edici bir örnek sunuyor. MIT araştırmacılarının hedefi ise temiz suya ihtiyaç duyan her yere bu ucuz yöntemi ulaştırabilmek. Sistemin nasıl çalıştığını buradan izleyebilirsiniz: https://goo. gl/8l7weu