#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
Çözüme Ortak Olun!

Çözüme Ortak Olun!

Bir grup arkadaşın kendi aralarında “Ne yapabiliriz?” sorusunu sormasıyla başlayan, bu fikirle ilgilenebileceğini düşündükleri kişileri davet etmeleri ve onların geri bildirimleriyle şekillenen Sivil Toplum için Destek Vakfı, Türkiye’de hem bağışçılık kültürünü geliştirmek hemde bağışçıların öncelikleriyle sivil toplumun ihtiyaçlarını buluşturmak için çalışıyor. Vakfın Hibe Koordinatörü Gizem Girgin, toplumsal sorunlara çözüm getirmek için faaliyet gösteren ancak ciddi yapısal sorunlarla boğuşan sivil toplum kuruluşlarına hangi yollarla destek sağladıklarını ve bağışçılık kültürünün gelişmesi için yapılması gerekenleri anlattı.

YAZI: Nevra YARAÇ

Nasıl bir ihtiyaçtan yola çıktı Sivil Toplum için Destek Vakfı?

Türkiye’de “Ben de sivil toplumda bir şey yapmak istiyorum” diyen ama nasıl yapacağını, kime ulaşacağını bilmeyen birçok kişi var. Özellikle bu kitle içinde sivil topluma maddi açıdan destek olmak isteyen bağışçı bir kesim de mevcut. Söz konusu bağışçılar şeffaf ve hesap verebilir, sosyal etkisi yüksek işler yapan, yenilikçi çözümler üreten, bağışçıyla diyaloğa açık, güvenilir, çalışmalarını raporlayan sivil toplum kuruluşlarına (STK) ulaşmakta zorlanıyorlar. Ayrıca bu kişiler aslında bir bağışçılık tecrübesi yaşayarak Türkiye’yi bu STK’lar yoluyla tanımak ve adlandırmak istiyorlar. STK’lar ise kurumsal ve mali sıkıntılarına rağmen, sosyal değişime katkı sağlayan birçok alanda önemli çalışmalar yapıyor. Ancak finansal kırılganlıkları ve bu kırılganlığı eritecek yaygın bir bağış kültürünün olmaması sivil toplum çalışmalarının devamlılığı için en büyük engeli oluşturuyor.

Sivil Toplum için Destek Vakfı, tam da bu noktadan hareketle bir grup arkadaşın kendi aralarında “Ne yapabiliriz?” sorusunu sormasıyla başlayan, etraflarında bu fikirle ilgilenebileceğini düşündükleri kişileri davet etmesiyle ve onların da geri bildirimleriyle şekillenen, bu kişilerin isimlerini ve kaynaklarını koymasıyla da hayata geçen bir hayalin ürünü oldu. Vakıf, Türkiye’de bağışçılık kültürünün gelişmesine katkı sağlamak amacıyla bağışçıların öncelikleriyle sivil toplumun ihtiyaçlarını buluşturmak için çalışmalarını sürdürüyor.

STK’lara nasıl destekler sunuyorsunuz?

Temel hibe programlarımızla STK’lara destek sağlıyoruz: Kurumsal Program ve Proje Programı. Bu programlar, farklı ölçekteki STK’ların ihtiyaçlarını gidermeye katkı sağlamak amacıyla hazırlandı. Kurumsal Program STK’ların kurumsal gelişimlerini, sürdürülebilirliklerini desteklemek için oluşturuldu. Program, -projelere hibe sağlayan programlardan farklı olarak- başvuran STK’ların iç kapasitelerinin gelişmesini sağlamaya yönelik faaliyetleri destekliyor. Proje Programı ise belirli bütçe ve kurumsal kapasiteye sahip kuruluşların yeni veya devam eden -sosyal etkisini artırmak ya da ulaştığı rakamları büyütmek isteyen-projelerini desteklemek için oluşturuldu. Her iki program da vakfın sürekli bağışçıları tarafından destekleniyor ve onların karar alma süreçlerine katılımlarıyla kararlarını veriyor. Ayrıca zaman zaman bağışçıların önceliklerine göre oluşturulan “Şartlı Fonlar” dahilinde bağışçıların uygun gördüğü kurumları da destekliyoruz.

Kurumsal işbirliği açısından da RE/MAX Türkiye Toplumsal Gelişim Fonu’ndan bahsedebiliriz. RE/MAX, kendi belirledikleri temalar dahilinde (çevre, sağlık, eğitim ve çocuk alanında) Sivil Toplum için Destek Vakfı aracılığıyla dört STK’ya destek sağlıyor.

Bugüne kadar hangi STK’ları desteklediniz? Nasıl bir etki yarattınız?

Kurumsal Program dahilinde; Mavi Kalem Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Karakutu Derneği, Hayat Sende Derneği, Sosyal Kültürel Yaşamı Geliştirme Derneği, Sulukule Gönüllüleri Derneği, Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği, Türk Psikologlar Derneği İzmir Şubesi ve Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’ne hibe desteği sağladık. Özellikle kaynak geliştirme ve finansal sürdürülebilirlik açısından önemli bir katkı sağladığımızı düşünüyoruz. Hibe programı desteği ile STK’ların çalışan sayılarında ve kaynak kapasitelerinde etkili bir fark yaratıldı.

Proje Programı dahilinde, Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ve Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi’ni (RUSİHAK) destekledik. Farklı niteliğe sahip projeleri desteklemeyi önemsiyoruz. ERG’nin Türkiye’nin ilk öğretmen festivali olan “Öğretmen için Festival” projesini ve Türkiye’de kapalı psikiyatri kurumlarının koşullarını gösteren ilk ve tek belgesel olan RUSİHAK’ın çektiği “Depo: Akıl Hastanesi’nde Hayat” belgeselinin yaygınlaştırılmasını destekledik. Festival ile öğretmenlerin birey olarak algılanmasına, farklı öğrenme yolları ile tanışmalarına, belgesel ile de (konferanslar ve yerel katılım ile) psiko- sosyal engellilerin sorunlarının konuşulmasına katkı sağladık. Bağışçılarımızın tercihlerine ve önceliklerine göre oluşturulan “Şartlı Fonlar” dahilinde, Tarlabaşı Toplum Merkezi, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği ve KuzeyDoğa Derneği’ne hibe desteği sağladık. Kurumların araştırmalarını, atölyelerini sürdürmelerine ve acil olarak değerlendirilebilecek ihtiyaçlarını karşılamalarına destek verdik.

Özel sektör-sivil toplum işbirliği açısından çok önemsediğimiz ve yeni başladığımız “RE/MAX Türkiye Toplumsal Gelişim Fonu” çerçevesinde ise Troya Çevre Derneği, Eğitim Reformu Girişimi, Sağlıkta Genç Yaklaşımlar Derneği ve Sulukule Gönüllüleri Derneği’ne hibe desteği sağlıyoruz.
Bu programlar kapsamında 2016 yılında 228 bin 224 lira hibenin sivil topluma aktarılmasına katkıda bulunduk.

Türkiye’de bağışçılık oranı oldukça düşük. Bunda STK’ların şeffaflık düzeyi ile toplumun güvensizliği önemli rol oynuyor. Bu güvensizliğin ortadan kaldırılması, birey ve kurumların bağışçılığa teşvik edilmesi için kimlere ne gibi roller düşüyor?

Evet bunlar önemli faktörler ama en önemli faktörler mi emin değilim. Çünkü kutuplaşmanın yüksek olduğu bir ülkede -bazen haklı olarak- insanların başka öncelikleri olması belirli kurumlara bağış yapmasını ve diğerlerine de yapmamasını sağlıyor.
Ama bugün bağışçılığın teşviki için vergi avantajları şart. Oysa maalesef sadece Bakanlar Kurulu kararıyla “kamu yararına” ya da “vergi muafiyeti” statüsü alan dernek ve vakıflar bu avantajlardan yararlanabiliyor. Derneklerin %5’ten, vakıfların ise %10’dan azı bu statüye sahip. Ayrıca bu avantajlar da öyle büyütülecek rakamlar değil. Yani bir şirket böyle bir STK’ya bağış yapsa, vergi matrahından sadece %10’unu düşebiliyor. Kişilerin yaptığı bağışlar zaten vergiden düşülemiyor.

Başka bir konu STK’ların kamuya açık yerlerde bağış toplamasıyla ilgili izin alma sorunu. Oysa izinle değil, basit bir bildirimle bu bağış kampanyalarının artık düzenlenebiliyor olması gerekiyor. Sivil Toplum için Destek Vakfı’nın, üzerinde en fazla durduğu konulardan biri de bağışçılarla sivil toplum arasında bir köprü görevi görme iddiası. Çünkü bu kesimlerin birbirleriyle ilgili algıları farklı. Dışarıdan bakınca sivil toplum bir “yardım” alanı olarak gözüküyor. Oysa o yardımlar önemli olmasına rağmen sorun çözücü değil, günü kurtarıcı nitelikte. O yüzden birçok STK aslında sosyal sorunların çözümüne yönelik stratejik müdahaleler yapmaya çalışıyor. Sivil toplumun ihtiyaçlarıyla bağışçıların önceliklerini buluşturmanın alternatif bir yolunu bulmalıyız. Bu da birçok alanda kendisini gösteriyor ama bunun en somut olduğu yerlerden biri bu iki kesimin kullandığı dildeki farklılık. O yüzden bir çevirmen gibi bu iki dili birbirine çevirmekle ilgili yapılacak faaliyetlerin kendisi de önemli bir iş kalemi. Bu yüzden hem bağışçıların sivil toplumu anlaması, hem de sivil toplumun kendisini bağışçılara anlatmasını geliştirmenin yollarını bulmak gerekiyor.

STK’ların çoğu faaliyetinin “proje” temelli olması, özellikle finansman konusunda yaşanan sıkıntılar, bu faaliyetlerin sürdürülebilirliğinin önünde bir engel de oluşturuyor aslında. Bu sorunun önüne geçmek için ne tür mekanizmalar hayata geçirilebilir?

Finansman “proje bazlı” olunca STK’ların da proje bazlı çalışması doğal bir sonuç. Zaten Türkiye’de finansman arayışında olan bir STK’nın yapmak istediklerini hayata geçirebilmesi için başvuru yapabileceği kuruluşların sayısı maalesef sınırlı. Avrupa Birliği’nin proje bazlı hibeleri, uluslararası STK’ların fonları ve çeşitli büyükelçiliklerin fonlarının önemli bir kısmı teknik açıdan -dil ve başvuru yazabilme yeterliliği ve kurumsal kapasite elverdiği ölçüde- yapabilirliği gelişkin kuruluşların başvurabileceği düzeyde olanaklar olmaya devam ediyor. Kamu kaynakları, sivil toplum ile devlet arasındaki tarihsel şüphe ve özellikle şeffaflıkla ilgili süreçlerin geliştirilmesi gerekliliği nedeniyle bazı STK’lar için kapalı. Böylece Türkiye’deki sivil toplumun temel dertlerinden biri finansman olmaya devam ediyor ki burada kısıtlı da olsa bu olanaklara ulaşabilen kuruluşlarla diğerleri arasındaki mesafe de dikkat çekici. Ayrıca sosyal etkiyi geliştirmek ve etki çeperini yaygınlaştırmakla ilgili maddi destek bulmak, bu tür STK’lar için de sorun olmaya devam ediyor.

Tam da bu noktada STK’ların temel ihtiyaçlarından birinin kurumsal gelişim olduğunu düşünüyoruz. Hibe veren kurumların, STK’ların kurumsal ihtiyaçlarına göre de fonlar geliştirmesi hem sürdürülebilirlik hem de yerel gücü geliştirme açısında kilit bir noktada. Kurumsal Hibe Programı bu noktadan hareketle oluşturuldu ve STK’ların -belirli bir strateji içinde- maaş, kira gibi temel ihtiyaçlarını destekleme alanında da bir kaynak sağladı.

Toplumsal sorunlar bakımından “zengin” olan Türkiye, bu sorunlara getirilecek çözüm potansiyeli bakımından da zengin kuşkusuz. STK’lar, özellikle yerel düzeyde faaliyet gösterenler, sürdürülebilir çözüm yollarının geliştirilmesinde nasıl daha etkin kılınabilir?

Yerel düzeyde çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarının -bize yapılan başvurulardan da gördüğümüz üzere- çalışan sayısı neredeyse yok denecek kadar az. Kurumsal kapasitelerini geliştirmek istiyorlar. Ayrıca farklı sebeplerle fon kaynaklarına ulaşmada da sıkıntı yaşıyorlar. Bu durum ise Türkiye’deki sivil toplum algısının sadece birkaç büyük kurum üzerinden değerlendirilmesine sebep oluyor. Çünkü onlar, nispeten, daha iyi imkanlarla hem kaynaklara ulaşabiliyorlar hem de çalıştıkları sosyal konularla ilgili buldukları çözümler kamuoyu nezdinde daha “bilinir” çözümler oluyor. Oysa aynı sosyal problemi çok farklı biçimlerde de çözmek mümkün olabilir. Türkiye’ye katkıları çok büyük olan bu kurumlar kadar “sorunun bizzat öznesi olan” farklı büyüklükteki STK’ların da desteklenmesini hem “yereli” güçlendirmek hem de çoğulculuk açısından önemli buluyoruz.

Bireyler ve kurumlar vakfınız aracılığıyla STK’lara katkıda bulunmak için nasıl bir yol izlemeli?

Kişiler veya kurumlar, Hibe Fonu’na düzenli ya da bir kerelik bağış yaparak sosyal etkisi yüksek çalışmaları destekleyebilirler. Böylece Türkiye’nin sorunlarına yönelik çözümler üreten ağın bir parçası olur, yerelde sosyal sorunlara çözümler üretenlerle tanışır ve bağışlarıyla sivil toplumu destekleyen kişilerle ortak işler yapma imkanına sahip olabilirler. Şartlı Fonlar dahilinde ise kendileri ile aynı dertleri olan kişilerle bir araya gelerek bir şartlı fon kurabilir, ortak sorunlarının çözümlerine yönelik çalışan STK’ları finansal açıdan destekleyebilirler. Sivil topluma hibe fonları aracılığıyla bağış yaparak destek olmak isteyen kişilerin ve şirketlerin ihtiyaçlarına ve önceliklerine yönelik öneriler ve projeler geliştirip Sivil Toplum için Destek Vakfı aracılığıyla uygulayabilirler. Her seçenek dahilinde bağışçılara düzenli olarak rapor gönderiliyor, kurumlarla tanıştırılıyor ve benzer konularla ilgili kişilerle vakit geçirmeleri sağlanıyor. Böylece aslında bağışçılık üstünden farklı bir Türkiye tecrübesi yaşatarak problemlerin sadece konuşulmasında değil, çözümünde elimizi taşın altına koymaya çalışıyoruz. İlgililer, detaylı bilgi için www.siviltoplumdestek.org adresini inceleyebilir, [email protected] veya kurumsal@ siviltoplumdestek.org adresinden bize ulaşabilirler.

EkoIQ Editör