#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

David Harvey’den: “COVID-19 Günlerinde Antikapitalist Politika”

David Harvey, sermayenin yeniden üretiminin çevresel koşullarını değiştirdiğini, ancak bunu iklim değişikliği gibi istenmeyen sonuçlar bağlamında ve süreğen bir şekilde çevre koşullarını yeniden şekillendiren özerk ve bağımsız evrimsel güçlerin oluşturduğu arka plana karşıt biçimde yaptığını vurguluyor.

Polen Ekoloji’den Cansu Yumuşak, David Harvey’in “Anti-Capitalist Politics in the Time of COVID-19” (COVID-19 Günlerinde Antikapitalist Politika) adlı makalesini Türkçeye çevirdi. Harvey makalede kültür, ekonomi ve günlük yaşamın dışında, ve ayrı bir doğa fikrini uzun süre reddettiğini belirterek “Doğa ile kurulan metabolik ilişkide daha diyalektik ve ilişkisel bir görüşü benimsiyorum. Sermaye, kendi yeniden üretiminin çevresel koşullarını değiştirir, ancak bunu (iklim değişikliği gibi) istenmeyen sonuçlar bağlamında ve süreğen bir şekilde çevre koşullarını yeniden şekillendiren özerk ve bağımsız evrimsel güçlerin oluşturduğu arka plana karşıt biçimde yapar” diyor.

Harvey bu açıdan bakılırsa, gerçek anlamda doğal felaket diye bir şey olmadığını söylerken “Kesin olmak gerekirse, virüsler sürekli değişiyor; ancak bir mutasyonun hayatı tehdit edici hale geldiği koşullar insan faaliyetlerine bağlıdır” diyor.

Bununla ilişkili iki yön bulunduğunu belirten yazar, “İlk olarak, elverişli çevresel koşullar, güçlü mutasyon olasılığını arttırır. Örneğin, nemli subtropiklerde yoğun veya düzensiz gıda tedarik sistemlerinin buna katkıda bulunacağını beklemek mantıklıdır. Bu tür sistemler, Yangtse’nin güneyinde, Çin ve Güneydoğu Asya da dahil olmak üzere birçok yerde bulunmakta. İkincisi, taşıyıcı bedenler yoluyla hızlı yayılmayı destekleyecek koşullar büyük oranda farklılık gösterir. Yüksek yoğunluklu insan popülasyonları kolay bir konakçı hedefi gibi görünmektedir. Kızamık salgınlarının sadece daha büyük kentsel nüfus merkezlerinde geliştiği ancak seyrek nüfuslu bölgelerde hızla yok olduğu iyi bilinen bir gerçektir. İnsanların birbirleriyle nasıl etkileştikleri, nasıl hareket ettikleri, kendilerini nasıl disipline ettikleri veya ellerini yıkamayı unutuşları hastalıkların nasıl yayılacağını etkiler. Son zamanlardaki SARS, kuş ve domuz gribi Çin’den veya Güneydoğu Asya’dan gelmiş gibi görünüyor. Çin, geçtiğimiz yıl domuzların kitlesel katliamını ve domuz fiyatlarının yükselmesini de beraberinde getiren domuz ateşinden de ağır bir şekilde etkilenmişti. Bütün bunları Çin’i suçlamak için söylemiyorum” diyor.

Viral mutasyon ve yayılma için çevresel risklerin yüksek olduğu başka birçok yer olduğunu belirten Harvey şu örnekleri veriyor: “1918 İspanyol gribi Kansas’tan gelmiş ve Afrika HIV/AIDS’in kuluçkalandığı ve kesinlikle Batı Nil ve Ebola’nın başladığı yer olabilir veya benzer şekilde Dang ateşi de Latin Amerika’dan ilerlemiş gibi görünüyor. Ancak virüsün yayılmasının ekonomik ve demografik etkileri, hegemonik ekonomik modeldeki önceden var olan çatlaklara ve kırılganlıklara bağlıdır.”

COVID-19’un başlangıçta Wuhan’da bulunması karşısında gereksiz bir şaşkınlık yaşamadığını belirten Harvey “Basitçe bunda yerel etkenler belirleyici olacaktır ve buranın ciddi bir üretim merkezi olduğu düşünülürse bunun (büyüklüğü hakkında hiçbir fikrim olmasa da) küresel ekonomik yansımalarının olması da muhtemeldir. Büyük soru, bulaşma ve yayılmanın nasıl meydana gelebileceği ve (bir aşı bulunana kadar) ne kadar süreceği idi. Yeni hastalıkların uluslararası hızlı yayılışını durdurmanın ne kadar imkânsız olduğu, küreselleşmenin artmasının olumsuz yanlarından biri olarak daha önceki deneyimler tarafından ortaya konmuştu. Neredeyse herkesin seyahat ettiği her noktası yüksek düzeyde bağlantılı bir dünyada yaşıyoruz. Yayılma potansiyeli taşıyan insan ağları alabildiğine geniş ve açıktır. (Ekonomik ve demografik) tehdit, kesintinin bir yıl veya daha uzun sürecek olmasından geliyordu” diyor. Harvey bu konuda antropomorfik ve metaforik olması istenirse COVID-19’un, şiddetli ve dizginsiz bir neoliberal talanın elinde kırk yılı aşkın bir süredir berbat ve istismarcı bir muameleye maruz kalan doğanın intikamı olduğu sonucuna varacağını söylüyor.

Yazının tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

EkoIQ Editör