#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Dikkat! Uydu Düşebilir! Uzayı da Çöplüğe Çevirdik!

Sonunda 50 yıl gibi kısa bir sürede uzayı da çöplüğe çevirmeyi başardık. Şu an başımızın üstünde bizden habersiz büyüyen, saatte binlerce kilometre hızla hareket kocaman bir enkaz var… Uzay boşluğundaki çarpışmalar nedeniyle sayıları her geçen gün artan ve milyonları bulan uydu parçaları, astronotların şimdiye kadar uzaya düşürdüğü eşyaların bir kısmı atmosfere girerken yanıp yok oluyor; bir kısmı ise genelde dünyanın boş alanlarına düşüyor. Ama bu, 1997’de Oklahoma’da omzuna küçük bir uydu parçası isabet eden ve olayı yara almadan atlatan Lottie Williams kadar şanslı olabileceğimizin garantisi değil.
Füsun AKAY

İklim değiştikçe, yaşanan ilginç gök olaylarına da yavaş yavaş alışıyoruz galiba. Çöl kumuy­la karışık çamurlu yağmurlar artık bizi şaşırtmıyor pek; yaz günü ya­ğan ceviz büyüklüğündeki dolu da… Tabii arada “Bu kadarına da pes” dedirten olaylar yaşanmıyor değil. Mayıs 2014’te Sri Lanka’da mey­dana gelen hortumun gökten balık yağmasına neden olması gibi… Hor­tum, bir elektrik süpürgesi gibi çek­tiği balıkları çok uzaklara fırlatınca gökten resmen balık yağmış, bölge halkı da onları toplayıp bir güzel yemişti. Yıllar önce Amerika’da gökten yağmurla birlikte yağan ve bir anda her yeri kaplayan solucan­ların gizemi ise halen çözülebilmiş değil…
Hava olaylarından bağımsız çok garip olaylar da görüldü bugüne kadar… 1997’de Japonya’da denizin ortasındaki bir balıkçı botunun üze­rine havadan bir ineğin düşmesi, ka­bul edersiniz ki hâlâ sıradışı. Botun az daha batmasına neden olacak ineğin, bir Rus kargo uçağı tarafın­dan atıldığı tahmin edilmiş, birkaç hafta sonra açıklama yapan Rus Havagücü de konuya son noktayı koymuştu. Şaşırtan bir cevaptı ama gerçekti: “Uçak mürettebatı, ineği yemek için aldı ama uçak tehlikeye girince Japon Denizi üzerindeyken aşağı attı”. (Tabii mürettebatın can­lı bir inek alıp onu uçakta kesmeyi düşünmesi, gökten inek düşmesi kadar enteresan!).
Yine yıllar önce Almanya’da otoban­da araba kullanan bir kadın, dikiz aynasından gökten yüklü miktarda banknot yağdığını görüp durmuş ve tüm paraları toplayıp polise ihbar etmişti. Yetkililer olay yerine var­dıklarında tek bir banknot izine bile rastlayamadı. Tek bir görgü tanığı olan bu olay da bir muamma olarak tarih sayfalarına geçti.

Belki gökten bir inek düştüğünü ya da banknot yağdığını görmeyeceksi­niz. Ama şimdi size öyle bir haberi­miz var ki, ihtimali “trilyonda bir” de olsa başınıza gelebilir. Tepemiz­de bizden habersiz büyüyen ve bü­yük bir tehlike arz eden kocaman bir “Uzay Çöplüğü” var… Uzay boş­luğundaki çarpışmalar nedeniyle sayıları her geçen gün artan ve milyonları bu­lan uydu parçaları, ast­ronotların şimdiye kadar uzaya düşürdüğü eşyalar, inanılmaz bir hızla hareket ediyor ve bir kısmı genellikle atmosferde yanıp yok oluyor. Bir kısmı da genelde dünyanın boş alanlarına düşüyor. Ama bu, 1997 yılında Amerika Oklahoma’da om­zuna küçük bir uydu parçası isabet eden ve olayı yara almadan atlatan Lottie Williams kadar şanslı olabi­leceğimizin garantisi değil.
Bir Santimden Küçük Kurşundan Hızlı…
Dünyanın sonlu, sınırlı bir yer oldu­ğunu anlayan insanlık, büyük öngö­rüsüyle(!) gözünü uzaya dikti. Nasıl olsa mavi gezegenin kaynakları sı­nırlıydı ve çöpe dönmeye başlamış­tı. Bunun için bir çıkış yolu, alterna­tif bulunmalıydı: Uzay… Ve tarihler 4 Ekim 1957’yi gösterdiğinde ilk yapay uydu Sputnik 1, Sovyet bilim insanları tarafından uzaya fırlatıldı. Başına geleceklerden habersiz olan dünyalıların heyecanlı bakışları al­tında…
Günümüzde her yıl yaklaşık 500 uydunun gönderildiği uzay boşlu­ğu, aradan geçen 58 yıl içinde tam anlamıyla bir çöp yığını haline gel­di. Tahminlere göre bugün dünya yörüngesinde 10 santimden büyük 20 bin, 1 santimden büyük 500 bin ve (sıkı durun) 1 santimden küçük 100 milyondan fazla nesne dolaşıyor! Parçaların bu kadar kü­çük olması içinizi hiç rahatlatmasın çünkü sadece 0,5 milimetre eninde ve saniyede 10 km hıza sahip bir parçacık, bir uzay gemisini delip astronotu öldürebilir. Örneğin 1983 yılında 0,2 mm boyut­larında kuru bir boya par­çacığı, Challenger uzay mekiğinin kabin camını delmişti. Dünyaya geri dönen mekik, camı değiştirildikten sonra tekrar fırlatılmıştı. Sa­niyede 10-12 km hızla, yani kurşundan daha hız­lı hareket eden cisimlerin saatteki hızı 25 bin-35 bini bulabiliyor. Eğer iki cisim bir­birine zıt yönde hareket ediyorsa, birinin hızı ötekine göre saatte 72 bin kilometreyi bulabiliyor.
Uzay çöplüğünü oluşturan parçala­rın büyük bir çoğunluğu dünyanın alçak yörüngesinde, yani yaklaşık 1500 kilometreden yakında. En çok parçanın olduğu bölge ise 800-850 kilometre arasında. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi’nin (NASA) verdiği bilgiye göre şu an gözlem­lenebilen cisim sayısı ise yaklaşık 21 bin.
Yoğunlukları ve Çarpışma Olasılıkları Artıyor
Bu atıkların oluşmasındaki en büyük neden, bilerek ya da bilmeyerek ger­çekleşen uydu patlamaları. 1986’da Avrupa Uzay Ajansı’na (ESA) ait Ariane roketinin infilakıyla ortaya 2775 parçanın yayıldığını söylersek, işin ciddiyeti daha iyi anlaşılır. Par­çalar, ilk başta roketin eski yörünge­sinde hareket ederken, dört yıl sonra dünya çevresine dağıldı.
Bir başka sorun daha var. O da en­kazın çarpışmalarla giderek büyüdü­ğü. 1970’lerde dünya yörüngesin­deki cisimleri araştırmaya başlayan NASA’da görevli astrofizikçi Donald Kessler’in o yıllarda öngördüğü se­naryo “Kessler Sendromu” olarak adlandırılmış ve tartışma konusu ol­muştu. Kessler’in senaryosu, dünya ekseni etrafında dönen nesnelerin yoğunluğunun artması ve bunların çarpışma olasılığının yükselmesi üzerine kurulu. Uzayda gerçekleşen çarpışmalar sonucu ortaya daha faz­la parça çıkacak ve kaçınılmaz son yaşanacak: Bu parçacıkların sayısı arttıkça daha çok çarpışma ve daha çok parçacık oluşacak. Bundan beş yıl önce yaşanan bir çarpışmayı bu duruma örnek gösterebiliriz. Rus askeri haberleşme uydusu Cosmos 2251, 2009’da Sibirya üzerinde 789 km yükseklikte Amerikan uydusu Iridium 33 ile çarpıştı ve 1700 ka­dar parça uzaya saçıldı. Uzaydaki roket ve uydu sayısının azaltılmadığı takdirde çöplüğün giderek daha bü­yük bir sorun haline geleceğine dik­kat çeken Kessler, dünyanın alçak yörüngesindeki uzay operasyonları­nın da tehlikede olduğunu vurgulu­yor. Unutmadan söyleyelim; uzayda yaklaşık 1000 adet çalışır halde olan uydu var.
Tesadüf Buna Denir:
Uydu, Kozmonot Caddesi’ndeki Eve Düştü
Aerospace şirketine bağlı Center for Orbital and Reentry Debris Studies’in (CORDS) verdiği bilgiye göre 1968-2008 arasındaki 40 yıllık sürede dünya atmosferine yaklaşık 6 bin ton enkaz giriş yapmış. Bun­ların büyük kısmı atmosferde yanıp kaybolurken, bir kısmı gezegenimize düşüyor. Düşüş yerleri de genelde okyanuslar, Kanada’nın kuzeyinde­ki tundralar, Avustralya çölleri ve Sibirya oluyor. Örneğin Rusya’ya MİR Uzay İstasyonu 2001 yılında kontrollü şekilde düşürülmeye çalı­şılmış ve 1500 parçayla Fiji Adala­rı yakınlarında Büyük Okyanus’un sularına gömülmüştü. Ozon taba­kasındaki durumu incelemek için göreve giden “Üst Atmosfer Araş­tırma Uydusu”nun (UARS) 2011 yılında düşeceği NASA tarafından açıklandığında ise büyük korku ya­şanmıştı. Çünkü açıklamaya göre Kuzey Amerika dışındaki her yer tehlike altındaydı. Kontrollü şekilde düşmesi için çalışmalar yürütülen UARS, Kanada’nın batı kesiminde Calgary kentinin Okotoks kasabası semalarında parçalandı. Parçalar 805 km’lik alana yayıldı. UARS, Kanada’ya düşen ilk uydu değil. 1978 yılında Sovyet uydusu Kos­mos 954, ülkenin kuzeyindeki 600 kilometrelik alana düşmüştü. Üstelik yoğun radyoaktif maddeler içeren parçalarıyla… Bu nedenle Uluslara­rası Uzay Hukuku gereğince Sov­yetler Birliği, Kanada’ya milyonlarca dolar tazminat ödedi. Uyduların sık­lıkla düştüğü Sibirya’da da bundan üç yıl önce feci bir kazadan kıl payı dönüldü. Fırlatıldıktan kısa bir süre sonra düşen Rusya’ya ait iletişim uydusu Meridian, Sibirya’daki No­vosibirsk kentinde ne tesadüftir ki, “Kozmonot Caddesi”ndeki bir eve çarptı. Odun almak için birkaç da­kika önce evinden çıkan vatandaş, 5 kg ağırlığındaki titanyum top nede­niyle yaralanmaktan ya da ölmekten kurtulmuş oldu.

Eldiven de Var, Spatula da!
Uzmanlara göre alçak yörüngede olan parçalar er ya da geç düşmeye mahkûm… Uzaydaki en eski çöp ise 1958’de fırlatılan Vanguard I adlı araştırma uydusu. 16,5 cm çapında­ki ve 1,5 kg ağırlığındaki bu uydu, o zamandan beri yörüngede dolan­maya devam ediyor. Tıpkı binlerce tonluk diğer çöpler gibi… Avrupa Uzay Ajansı’nın 2012’de irtibatı kaybettiği Envisat gözlem uydusu da bunlardan biri. İngiltere’deki Leicester Üniversitesi’nden fizikçi­ler, dünya yörüngesinde kontrolsüz olarak hareket eden uydunun en az 150 yıl boyunca uzayda kalma­sının beklendiğini ve diğer uydu­lar için büyük risk oluşturduğunu söylüyor. 1960’larda nükleer savaş olasılığına karşı telekomünikasyon iletişiminin sağlanması amacıyla Amerika tarafından gönderilen ba­kır iğneler de oldukça tehlikeli. Proje başarıya ulaşmadı ancak bu iğneler saatte binlerce kilometre hızla vızır vızır dönüyor. İlk Ameri­kalı uzay yürüyüşçüsü Ed White’ın eldiveni, Discovery uzay mekiğinin astronotu Piers Sellers’ın bir ona­rım sırasında kaybettiği spatula, Atlantis astronotları Uluslararası Uzay İstasyonu’na takması gereken birkaç cıvata ise uzaydaki diğer nesneler arasında.
Uzaya “Temizlikçi” Gönderilecek
Peki, uzay çöplüğünün temizlenme­si için herhangi bir çalışma yürütü­lüyor mu? Bilim dünyası, bu büyük soruna karşı bir çare bulabildi mi?
2013 yılında Almanya’nın Darm­stadt kentinde düzenlenen Uzay Çöplüğü Konferansı’nda konuşan Avrupa Uzay Ajansı Uzay Çöplü­ğü Ofisi uzmanlarından Heiner Klinrad’a göre sorunu çözmenin tek yolu, doğrudan oraya gitmek ve yörüngeyi bu yığından, en azından yılda 5-10 büyük nesneden arındır­mak. İşte bu doğrultuda yürütülen çalışmalardan biri, Lozan’daki İs­viçre Federal Teknoloji Enstitüsü (EPFL) Uzay Merkezi’nin Swiss Space Systems (S3) şirketiyle or­taklaşa yürüttüğü “CleanSpace One” adlı uydu projesi. Yörüngede­ki atıkları güvenli şekilde imha et­mek amacıyla “Janitor” (Temizlik­çi) adında bir uydu geliştiren bilim insanları, projeyi 2018 yılına kadar tamamlamayı öngörüyor. Esnek bir yapıya sahip olan Janitor, uy­dulardan çıkan parçaları dünyanın atmosferine yönlendirerek nesnele­rin yanmasını sağlayacak. Avustral­yalı bir grup bilim insanıyla çalışan NASA ise lazer ışınlarında yer alan fotonların taşıdığı az miktardaki ha­reket gücü sayesinde, vurulan uzay çöpünün yörüngesinin saptırılabi­leceğine inanıyor. Australian Na­tional University’de görev yapan astronomların geliştirdiği yöntem ile uzay çöplerinin yönü değiştiri­lerek atmosfere yönlendirilmesi ve burada yanarak yok edilmesi plan­lanıyor.

Bir haber de Japonya Uzay Araş­tırma Ajansı’ndan (JAXA)… Balıkçı ağlarından esinlenen bilim insanları 700 metre uzunluğunda, alümin­yum ve çelik kablolardan üretilen elektromanyetik bir ağ geliştirildi. İnsansız bir araç tarafından yönlen­dirilecek ağ, elektromanyetik alanı sayesinde çöpleri kendine çekebile­cek. Yeterince parça topladığında araç yavaşlayarak “çöp torbasını” atmosferde yanmak üzere dünyanın yerçekimine bırakacak. Bu yöntem başarılı olursa Japon araştırmacılar, 10 kilometrelik bir ağ tasarlayarak daha geniş çaplı bir temizlik yapma­yı planlıyor. Ancak bazı araştırmacı­lar, bu yöntemin pek de gerçekçi ol­madığı görüşünde. Çünkü binlerce km hızla hareket eden nesneler, bu ağı delip geçecek.
NASA’ya göre bir uzay çöpünün in­sana isabet etme olasılığı trilyonda bir. Ancak önlem alınamazsa, te­mizleme çalışmaları başarıya ulaşa­mazsa, bu iş için oraya gönderilen parçalar bile bizim için bir tehlike oluşturacak. Bari kafama bir şey dü­şecekse, o da Ed White’ın eldiveni olsun!
Yara Almadan Kurtuldu

Yıl 1997, yer ABD’nin Oklahoma eyaleti… Sabahın erken saatlerinde yürüyüş yapmaya çıkan Lottie Williams ve arkadaşları, havadan gelen sesle bakışlarını gökyüzüne dikerler. Bir ateş topu kendilerine doğru geliyor! Ne olduğunu anlamayan Williams omzunda küçük bir darbe hisseder. Parça ona çarpıp yere düşmüştür. Neyse ki yara almadan kurtulur genç kadın. Yetkililerin yaptığı araştırma sonucunda düşen parçanın, 1996 yılında uzaya fırlatılan Delta 2 uydusunun yakıt tankına ait bir parça olduğu saptanır. Yetkililer, böyle bir olay yaşandığı için genç kadından “özür” dilerler. Uzaydan düşen bir parçanın çarptığı ilk insan olarak tarihe geçen Williams, o gün yaşadıklarını “Başıma gelen en ilginç olaylardan biriydi” şeklinde değerlendirir ve şu izlenimleri aktarır: “Ağırlığı boş bir soda kutusu gibiydi. Kumaş parçasına benzer bir görünümü vardı, ellediğinizde ise metalik bir ses çıkarıyordu.”
Uzayı En Çok Kirleten Ülke: Rusya
Rusya Uzay Bilim Araştırmaları Enstitüsü’nün 2013 verilerine göre, uzayı en çok Rusya kirletiyor. Uzayda kullanılmayan 15.733 adet terk edilen parça bulunduğunu belirten Enstitü, bunların 6125’inin Rusya’ya, 4627’sinin ABD’ye ve 3672’sinin Çin’e ait olduğunu açıkladı. Ayrıca uzay boşluğunda Fransa’nın 502, Japonya’nın 206, Hindistan’ın 171 ve Avrupa Uzay Ajansı’nın 90 adet kullanılmayan parçası bulunuyor. Yaklaşık 90 parça ise diğer ülkelere ait.

NASA’dan Astronotlara “Kaçış Botu”
Eskiden uzayı konu alan bilimkurgu filmleri, fantastik hikâyelere göre şekillenirdi. Oysa Alfonso Cuarón’un yönettiği, Sandra Bullock ve George Clooney’nin başrollerini paylaştığı 2013 yapımı Gravity (Yerçekimi) filminde bunun tersi oldu. İnsanlığın kısa bir süre içinde çöplük haline getirdiği uzaya dikkat çeken üçboyutlu film, iki astronotun yaşam mücadelesini anlatıyor izleyiciye. Hem de nefes kesen bir şekilde. Geçtiğimiz yıl yedi dalda Oscar kazanan filmde, Explorer uzay mekiğinde görevli deneyimli astronot Matt Kowalski, ne yazık ki hayatını kaybederken, ilk kez uzayda görev alan Dr. Ryan Stone baş döndürücü bir serüvenden sonra bir kapsül aracılığıyla atmosferde yanmaktan kurtulup dünyaya inmeyi başarıyor. Olayın başlangıcı ise yine atmosferde özgürce gezen atıklardan kaynaklanıyor…
İşte NASA da filmde izlediğimiz gibi olası bir çarpışma anında astronotların zarar görmemesi için çözüm arayışı içinde. “Cankurtaran Botu” adlı bir proje üzerinde çalışan kurum, anlaşma imzaladığı Boeing, Sierra Nevada Corp. ve SpaceX gibi firmaların çalışmalara başlamasını istedi. Projeye göre Uluslararası Uzay İstasyonu’na bir kaçış botu yerleştirilecek.

EkoIQ Editör