#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
doğa

Doğa için İyi Olan, İnsan için de İyidir

Ekosistemin, yaşam alanlarının, şehirlerin sürdürülebilirliğini sağlamak, sistemin bir unsuru olan insan türünün sürdürülebilirliği için de olmazsa olmaz bir şarttır. Çünkü “olmasa da olur” dediğimiz her ihmalin cezasını hayatlarımızla ödedik ve ödemeye de devam ediyoruz.

YAZI: Arif ERGİN, Sürdürülebilir Ekonomi ve İklim Finansmanı Uzmanı, ergin@arifergin.com 

Yazımı yazmaya başladığımda 6 Şubat depremlerinin üzerinden neredeyse iki ay geçmişti. Medyada depremle ilgili önüme düşen her yeni görüntü, ruhumu biraz daha incitmeye ve ülkemiz için yapmamız gereken binlerce hizmet olduğunu hatırlatmaya devam ediyordu. Pek çoğumuz için hiç bitmeyecek bir yas bu ve tanıklık eden birkaç nesil için, dünyada yaşadığımız sürece, kalplerimizin bir köşesinde bizlerle birlikte yaşamaya devam edecek.

İş hayatımın büyük kısmı iklim finansmanı ve sürdürülebilirlik üzerine projeler geliştirmekle geçti. Süreç içerisinde sürdürülebilirliğe dair farkındalığın ciddi şekilde arttığına tanık olduğum somut kırılma, 2020-2022 yılları arasında yaşadığımız pandemi nedeniyle gerçekleşti. Pandemi, dünyada milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olurken ülkelerin ekonomisini, sektörleri ve dolayısıyla geride kalan insanların hayatlarını kalıcı şekilde değiştirdi, dönüştürdü. Sözünü ettiğim dönüştürücü etki, sürdürülebilirlik üzerine kurumsal ve bireysel farkındalığın artmasında tam bir katalizör görevi gördü. Yaşamın devamı ve sürdürülebilirlik için daha hızlı davranmamız gerektiğini, gezegenin ajandasının bizlerin ajandasından çok daha farklı olduğunu anlamamızı sağladı. Sağladı da ne oldu? İşte, orası biraz tartışmalı.

6 Şubat depremlerinin de insanlarda, üstelik yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da benzer bir etkiye neden olduğunu gözlemliyorum. Şu mesaj bir kez daha görüldü: Doğanın hayrına olan insanın da hayrınadır, çünkü insan doğanın bir parçasıdır. Ekosistemin, yaşam alanlarının, şehirlerin sürdürülebilirliğini sağlamak, sistemin bir unsuru olan insan türünün sürdürülebilirliği için de olmazsa olmaz bir şarttır. Çünkü “Olmasa da olur” dediğimiz her ihmalin cezasını hayatlarımızla ödedik ve ödemeye de devam ediyoruz.

Sürdürülebilirlik ilkeleriyle deprem de dahil tüm doğa olaylarına dirençli kentler tasarlandığında, bu kentlerin aynı zamanda enerjiyi ve tüm kaynakları verimli kullanan; havayı, suyu, toprağı, doğayı kirletmeyen, tarımsal alanlar ve temiz su kaynakları üzerindeki stresi azaltan, sürdürülebilir arazi ve toprak yönetimini sağlayan kentler olduğu bir kez daha görüldü. Genç bir mühendisken çalışma hayatımın nispeten erken dönemlerinde, söylediğim “bütüncül ve sürdürülebilir şehirciliğin” dünya üzerindeki en başarılı örneklerinden biri olan Barselona’da, üstelik tam olarak bu konuyla ilgili projelerde çalışmamın, iş hayatımın kalan yıllarında bana hep ışık tutan ve çağrışımlarla dolu bir deneyim olduğunu belirtmeliyim.

Sürdürülebilir şehirler inşa edebilmek, öncelikle o şehri oluşturan birimleri ve bileşenleri bütüncül bir şekilde tasarlayıp inşa etmekten geçiyor. Şehri oluşturan en küçük birimler olan binalardan altyapıya, ulaşımdan enerji ve su şebekelerine, park ve bahçelerden tarımsal alanlara, su havzalarına kadar tüm bileşenler sürdürülebilirlik ilkeleriyle tasarlanıp bütüncül bir şekilde ele alınması gereken multidisipliner bir yaklaşım gerektiriyor.

Binalar

Elbette, doğa olaylarına karşı korunabilmek için öncelikle sağlam binalar inşa etmek gerekiyor. Doğru zemine uygun teknikle doğru binayı inşa etmek, başta depremler olmak üzere insan yaşamını ve kentleri tehdit eden pek çok doğa olayına karşı alınabilecek başat önlem. Bir şehri oluşturan en küçük birimler olarak nitelendirebileceğimiz binaları tasarlarken mümkün olduğunca az enerji harcayan, suyu verimli kullanan, yağmur hasadı yapan ve coğrafyayla uyumlu yapılar oluşturmak, şehirleri yalnızca sürdürülebilir kılmaz, aynı zamanda deprem dirençli hale de getirir.

Yeşil Alanlar

Bir kentte binalar depreme ne kadar dirençli inşa edilirse edilsin, kentler, oluşa-bilecek pek çok farklı doğa olayına karşı insanların gerektiğinde toplanabileceği alanlar oluşturacak şekilde planlanıp tasarlanmalı. Bu alanlar, normal zamanlarda park, bahçe gibi yeşil alanlar olarak değerlendirildiğinde yalnızca güvenlik için değil, şehrin sürdürülebilirliği için de hayati bir rol oynayacaktır. Afet zamanlarında insanların toplanabilecekleri, geçici yaşam alanları oluşturabilecekleri ve yeniden koordine olacakları alanlar, normal zamanlarda şehrin sosyolojik ve ekolojik yaşam kaynaklarıdır.

Ulaşım ve Altyapı

Yaşanan son depremde de gördük ki hem iletişimin devamlılığı hem de ulaşım kanallarının her koşulda açık tutulması hayati derecede önemli. Ulaşım planları yapılırken insanlar için alterna-tifler yaratıp ulaşım imkanlarını çeşitlendirmek, başta yeraltı raylı sistemleri olmak üzere depreme dirençli ve enerji verimli ulaşım ağlarının yaygınlaştırılması gerekiyor. Metro sistemleri doğru inşa edildiğinde yalnızca deprem değil, pek çok afet için insanlara sığınma imkanı sağlayan güvenli ve işlevsel yapılar. Öte yandan depremde iletişimin devamlılığının da ulaşım kadar önemli olduğunu ve böyle zamanlarda kesintiye uğrayabildiğini gördük. Çünkü baz istasyonlarının bir kısmı binaların üzerine monte edilmiş durumdaydı ve binalar yıkılınca onlar da devre dışı kaldı. Baz istasyonlarının mümkün olduğunca binalardan bağımsız inşa edilmesi ve herhangi bir kesinti riskine karşılık yenilenebilir kaynaklardan enerjisini alacak şekilde tasarlanmasının önemi depremle birlikte bir kez daha görüldü.

Enerji

İster şebekeye bağlı (On-grid) ister şebekeden bağımsız (Off-grid) olsun, şehirlerde kurulacak enerji üretim tesisleri önemli oranda yenilenebilir kaynaklardan enerji sağlamalı ve mümkün olduğunca dağıtık bir şekilde planlanmalı. Özellikle hastaneler, belediye birimleri, güvenlik güçleri ve günlük yaşamın asgari koşullarda sürdürülebilmesini sağlayacak tüm birimlerin, şiddetli bir deprem veya doğa olayında enerjisiz kalmamalarını sağlamak zorundayız. Bu nedenle bu tür birimlerde öztüketim amaçlı enerji santralları kurulması, binaların çatılarında veya açık alanlarda özellikle güneş enerjisi gibi şebekeden bağımsız çalışabilecek enerji üretim ve depolama sistemlerine sahip olması hayati öneme sahip.

Su

Bir kentin su sistemini oluşturan su ve atık su tesisleri, yeraltı ve yerüstü boru hatları, pompa istasyonları, tanklar, idari ve laboratuvar binaları, rezervuarlar, kimyasal depolama, arıtma ve daha pek çok farklı tesis, birbiriyle koordineli çalışan geniş bir ağ ve depremlerin yıkıcı etkisine karşı en savunmasız sistemlerin başında gelir. Sistemin alacağı hasar, depremin ardından bir kentte yaşanabilecek ekolojik, ekonomik, hijyenik ve hatta güvenlikle ilgili en büyük tehdittir. Bu nedenle bir kentin su altyapı sistemi tasarlanıp inşa edilirken depreme dayanıklı pek çok bileşenin bir araya geldiği ancak sistemin bütününün de hasarlardan en az etkilenecek şekilde dağıtık bir tasarımla planlanması gerekir. Kentin mümkün olduğunca farklı noktalarında su arıtma ve yeniden kullanım sistemlerinin kurulması ve deprem sonrası halkın bölgede tutunabilmesi için asgari temiz su temininin sağlanması şart. Her ne kadar ilk etapta akla gelmese de kentsel su sistemlerinin sürekliliği de enerjiye bağlı. Su tesislerinde de başta güneş olmak üzere pek çok alternatif yenilenebilir kaynağından kendi enerjisini üreten ve verimli kullanan sistemlerden faydalanılmalı. 

Isınma ve Soğutma

Ne yazık ki son depremler de gösterdi ki depremlerin bir mevsimi yok, bu yüzden şehirler yaz-kış tüm olasılıklar göz önüne alınarak tasarlanmalı. Depreme dirençli merkezi ısıtma sistemleri kurulmalı ve bu sistemler daha küçük birimler halinde birbirinden bağımsız ve dağıtık çalışabilecek şekilde planlanmalı. Kentler bütüncül bir yaklaşımla yeniden tasarlanırken bölgesel enerji kaynaklarından üretilenısının yalıtımlı boru sistemleri vasıtasıyla ısı kullanıcılarına (başta konutlara, idari birimlere ve kentsel tesislere) taşınarak ısınma ve sıcak su ihtiyacının kesintisiz bir şekilde karşılanması hedeflenmeli. Birleşik ısı ve güç sistemleri, güneş enerjisi, jeotermal, kojenerasyon sistemleri, katı atık yakma tesislerinin atık ısısı gibi kaynaklardan ısı üreten bu sistemlerin birbirinden bağımsız ve dağıtık ama birlikte çalışabilen bir şekilde tasarlanarak mahallelere, semtlere ve bağımsız yerleşkelere uygulanması, ekonomi, ekoloji ve güvenlik açısından sürekliliği ve sürdürülebilirliği sağlayan ideal sistemler.

Deprem bize acı derslerle pek çok şey öğretti veya zaten biliyor olmamız gereken pek çok şeyi yeniden önümüze koyup üzücü bir şekilde hatırlattı. O dersin adı bence şu: Doğa için iyi olan, doğanın öz evladı olan insan için de iyidir. Artık doğa için ve insan için iyi olanı tercih etmemiz gerekiyor. Hayatını kaybeden insanlarımız için içimizdeki yas hiç bitmeyecek ama geride kalan bizler, dilerim bu kez gerçekten gerekli dersleri çıkarmışızdır. Ve bu acı olay yepyeni bir dönüşümün başlangıcı olur.

Arif Ergin

Sürdürülebilir Ekonomi ve İklim Değişikliği Uzmanı | Küre