Evet belirli bir yaşın üzerindekiler doğduğu gezegende yaşamıyor artık; ben de bunu sık sık hissediyorum ve yeri geldiğinde de ifade ediyorum. Dünya üzerinde ne kadar kişi bunun farkında, ülkemizde bunu idrak eden kaç zihin var gerçekten merak ediyorum ama bu bilgiyi içselleştirmeden, insanlık ve gezegen lehine bir şeyler yapmak bana neredeyse imkansız görünüyor. Bunun basit bir sebebi var: Bir canlının tüm yaşamsal faaliyetleri, reaksiyonları, duyargaları ve davranış kalıpları, içinde hayat bulduğu ekosistemin sabitlerine göre şekillenir. Evet, kuşlar uçabiliyor ama Dünya’nın kütleçekimini (buna dünya gezegeni için yerçekimi diyoruz ama herhalde bunun Ay’daki ismi “ayçekimi”dir) kaale almadıklarından değil, milyonlarca yıl içinde geliştirdikleri kas ve iskelet yapısıyla onu yenmeyi öğrendikleri için… İnsanlar da, diğer türler gibi tüm biyolojik yapılarını genel olarak doğdukları gezegenin (mesela yerçekimi), özel olarak da bulundukları ekosistem nişinin içinde geliştirdiler. Ve zihinsel ve psikolojik yapıları ile davranış kalıpları da bu bilgi ve deneyim dağarcığı tarafından şekillendirildi. Ancak binlerce yıl içinde oluşan tüm bu sabitler bugün değişiyor; hem de biyolojik zamanda bir göz açıp kapamaya eşit olan bir insan ömrü içerisinde…
Eğer bana inanmıyorsanız aşağıdaki tabloya bakın. Doğduğum yıl dünya atmosferindeki karbondioksit oranı milyonda 320 parçacık (ppm) civarındaymış. O döneme dair bu bilgilere ancak yıllık bazda ulaşabiliyoruz ama daha önce dediğim gibi bugün başka bir gezegende yaşıyoruz ve dolayısıyla Keeling Eğrisi ismi verilen bu kayıtlara artık günlük olarak internet üzerinden ulaşabiliyoruz. İşte benim yazıyı yazdığım tarihteki atmosferdeki karbondioksit oranı: 403 ppm (https://scripps.ucsd.edu/programs/keelingcurve/).
İşin atmosferdeki CO2 oranlarıyla sınırlı olmadığını söylememe herhalde gerek yok. Ama artık bu büyük değişiklikleri izleyebilecek, anlayabilecek ve dünyanın bambaşka köşesindeki dostlarımızla paylaşabilecek teknolojik olanaklara da sahibiz. Hem benim, hem de babamın doğduğu evde telefon yoktu ama oğlum mobil haberleşmenin yeni normal olduğu bir gezegene doğdu… Dolayısıyla benimle oğlumun biyolojik, teknolojik, iktisadi, sosyal ve kültürel evren farkı, babamla benim aramdaki farkın belki bin katına eşit.
Çevre ve edebiyat deyince akla ilk gelen isimlerden Margaret Atwood kısa bir süre önce verdiği bir mülakatta şöyle diyordu: “Ben bu duruma iklim değişikliği demiyorum. Bunun sınırlayıcı olacağını düşünüyorum ve ‘Her şeyin Değişikliği’ demeyi tercih ediyorum”. Eğer bu gezegende yaşamaya devam etmeyi düşünüyorsak, bu değişikliği kabul etmekten işe başlamak gerekiyor. Her şeyin değiştiği bir dünyada, eskiden değiştiremeyeceğimizi düşündüğümüz bazı şeyleri de değiştirmenin artık çok daha mümkün olduğunu görmek ve anlamak önemli. Bunun için de bulunduğumuz noktadan dalga dalga, ufaktan ufağa, yakından uzağa ilerleyen hayali bir yay hayal etmekle başlayabiliriz…
İki ufak başlangıç noktası: Doğduğunuz tarihteki atmosferdeki karbondioksit oranını bulun ve panonuza asın (her odaya giren soracaktır). İkinci olarak da WhatsApp’ı açın (androidler için geçerli sanırım) ve “iklim değişikliği” yazın, bakın bakalım uygulama otomatik olarak bir sonraki kelime için size neyi öneriyor!! İşe bunu bana nasıl değiştirebileceğimizi anlatmakla başlayabilir mi biri?