Her yıl 22 Mart tarihi, gezegenimizdeki tatlı su kaynaklarının korunmasına yönelik farkındalık oluşturmayı amaçlayan “Dünya Su Günü” olarak kabul ediliyor. Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı dünyanın 25 ülkesini kapsayan ve toplam nüfusun %25’ini oluşturan bölümü, “son derece yüksek” seviyelerde su stresi ile karşı karşıya.
1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda ilk kez gündeme suyla ilgili özel bir gün getirildi. Bir yıl sonra BM Genel Kurulu, dünyadaki tatlı su kaynaklarını korumaya yönelik somut çalışmaları teşvik etmek amacıyla 22 Mart tarihini “Dünya Su Günü” olarak ilan etti.
Bu özel günle, halihazırda küresel çapta suya erişimi olmayan 2,2 milyar insan konusunda farkındalık yaratmaya çalışmanın yanı sıra küresel su krizine karşı harekete geçerek, 2030 yılına kadar Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan (SKA’lar) biri olan “herkes için su ve sanitasyon sağlanması” amaçlanıyor.
Dünya Su Günü’nün 2025 teması “Buzulları Korumak” olarak belirlendi. Dünya yüzeyindeki tatlı suyun yaklaşık %70’i kar veya buz halinde bulunurken, gezegen ısındıkça, donmuş dünyamız küçülüyor ve bu da su döngüsünü daha tahmin edilemez hale getiriyor. Milyarlarca insan için eriyen buzulların akışı değişiyor; bu da seller, kuraklıklar, toprak kaymaları ve deniz seviyesinin yükselmesine neden oluyor ve bu yüzden birçok topluluk ve elbette ekosistem topluca yıkımla karşı karşıya kalıyor.
Buzul gerilemesini yavaşlatmak için seragazı emisyonlarını azaltmaya ve eriyen suyun daha sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesine odaklanılan temayla, buzulları korumanın insanlar ve tüm gezegendeki canlılar için bir tür hayatta kalma stratejisi olarak benimsenmesi gerektiğine vurgu yapılıyor. Nitekim Dünya Meteoroloji Örgütü’nün verilerine göre, buzullar 2023 yılında son 600 gigaton su kaybı ile son 50 yıl içinde kaydedilen en büyük kütle kaybını yaşadı.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli de buzulların erimesine bağlı olarak deniz seviyesinin 1990’dan itibaren yaklaşık 20 cm daha yüksek bir seviyeye ulaştığını kaydediyor. BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) ise küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamanın, “Dünya Mirası” alanlarında bulunan buzulların üçte ikisinin korunmasını sağlayacağını hatırlatıyor.
Tatlı Su Çekimlerinin %70’i Tarımda Kullanılıyor
Su, temel insan ihtiyaçlarını karşılayarak sağlık, geçim kaynakları ve ekonomik kalkınmayı desteklerken, gıda ve enerji güvenliğini temel alarak ve çevresel bütünlüğü savunarak refahı da besliyor. Ayrıca dünya üzerindeki bazı çatışmaların da su ile ilgili etkileri çok yönlü ve dolaylı bir özellik sergiliyor. Örneğin, iklim değişikliği, jeopolitik huzursuzluk, pandemiler, kitlesel göç, hiper enflasyon ve diğer krizler, suya erişim eşitsizliklerini artırabiliyor. Üstelik tüm bu durumlarda, en yoksul ve en savunmasız gruplar, refahlarına yönelik en büyük risk altında bulunuyor.
BM Dünya Su Kalkınma Raporu 2024 de bütün bu tartışmalara önemli veriler sunuyor. Örneğin, gelişmiş ülkelerdeki işlerin %50’sinin suya bağlı olduğu, bu oranın yoksul ülkelerde %80’e çıktığı vurgulanıyor. Raporda ayrıca günümüzde küresel su çekimlerinin %10 ila %15 arasındaki bölümünün enerji üretimi için kullanıldığı, tatlı su çekimlerinin yaklaşık %70’inin de tarımda kullanıldığı belirtiliyor.
Bunlara ek olarak dünyanın 25 ülkesini kapsayan ve toplam nüfusun %25’ini oluşturan kısmının yıllık yenilenebilir tatlı su kaynaklarının %80’inden fazlasını çektiği ve “son derece yüksek” seviyelerde su stresi ile karşı karşıya olduklarının da altı çiziliyor.
Rapora göre, 2030’a kadar küresel anlamda bir kapsama ulaşabilmek için bugünkü ilerleme hızlarında içme suyunda altı kat, sanitasyonda beş kat, hijyen konusunda da üç kat hızlanma kaydedilmesi gerekiyor.
Türkiye’de Su Stresi Artıyor
Küresel su krizine paralel olarak Türkiye de sanılanın aksine su zengini değil, yılda kişi başına düşen 1519 metreküplük su miktarı ile “su stresi” yaşayan bir ülke haline gelmeye başladı. Doğal Hayatı Koruma Derneği Türkiye’nin (WWF – Türkiye) verileri, Türkiye’de kişi başı su tüketiminin 2030 yılında 1200 metreküpe, 2040 yılında 1116 metreküpe, 2050 yılında ise 1069 metreküpe kadar düşmesi bekleniyor.
Halihazırda Türkiye’de Marmara, Küçük Menderes, Burdur ve Akarçay nehir havzaları “kesin kıtlık” sürecinden geçiyor. Başka yedi nehir havzası “su stresi” yaşarken, Susurluk, Kuzey Ege, Gediz, Sakarya ve Asi nehir havzaları da “su kıtlığı” yaşıyor.