Eskişehir Odunpazarı Kent Konseyi Başkanı İsmail Kumru, “Burada başka yerdeki gibi kaliteli kömür yok, atık daha fazla çıkacak, duman daha fazla çıkacak, çevre daha fazla kirlenecek” diyor.
YAZI: Nevra YARAÇ
Odunpazarı Kent Konseyi olarak yapılması planlanan termik santrala karşı mücadeleniz nasıl başladı?
Kent konseylerinin amacı, sivil toplum kuruluşlarını (STK) kentin gelişimi, değişimi ya da proje süreçlerine katmaktır. Biz de termik santral meselesi gündeme geldiğinde üç kent konseyi olarak, Tepebaşı Özdilek Kültür Merkezi’nde bir toplantı düzenleyerek STK’ları buluşturduk. TEMA Vakfı’ndan arkadaşlarımız bize süreci anlattı ve onların sunumu bizi aydınlattı. Ben, Türkiye Kent Konseyi Platformu’nun da genel sekreterliğini yapıyorum. Orada, Zonguldak-Çatalağzı, Elbistan, Karadeniz’deki HES’ler de anlatılıyordu, biz de bu süreçleri takip ediyorduk. Ve bu süreçte bir platform oluşturulması, bunu da siyasal değil sadece çevre odaklı ve bütün STK’ları yan yana getiren bir yapıda olması gerektiğine karar verdik. Özellikle bölge halkı mutlaka bu sürece dahil olmalıydı. Eskişehir Çevre ve Yaşam Platformu’nu (ESÇEP) kurduk. Meslek odaları ve Tabipler Birliği temsilcileriyle termik santralın yapılacağı bölgedeki 20 köye ziyaretlerde bulunduk ve kahve toplantılarıyla vatandaşları bilgilendirdik. Broşürler bastırdık. Şehirdeki vatandaşları bilgilendirmek için TV programlarına çıktık. Bölgedeki tehlikeye işaret ettik. Bunun yanında ESÇEP sosyal medya hesaplarını açtık. Bilgilendirmenin ötesinde sokağı da hareketlendirmek gerekiyordu. 29 Ekim 2017’de belediye başkanlarının da dahil olduğu bir eylemde herkese maske dağıttık. “Eskişehir Kıymetlidir” dedik. Hashtag’lerimizi oluşturduk ve hem sosyal medyayı hem vatandaşı katarak bu süreci büyüttük. Porsuk’ta yaptığımız zincir eylemi ulusal medyada ses getirdi. Valiliğin engellemelerine rağmen çevre ve yaşam odaklı eylemlerimize devam ettik. ÇED sürecinde de 25 bin imza toplayıp Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ilettik.
Başka yerlerdeki termik santral bölgelerine geziler de düzenlediniz…
Termik santralı savunanlar Çanakkale-Çan’a götürerek oradaki işleyişi gösteriyordu ama araştırmalarımızdan o işleyişin gerçek bir işleyiş olmadığını öğrendik. Tam zamanlı çalışmıyor bu santral ve bu geziler çalışmadığı zamanlarda yapılıyor. Termik santralın içinin çok teknolojik olduğunu tahmin ediyoruz ama yaydığı zararları dışarıda görüyoruz. İki yer seçtik: Çanakkale-Çan ve Zonguldak-Çatalağzı. Çatalağzı’nda kanser vakalarını gördüm, çevre katliamını gördüm. Atık taşıyan kamyonlar nedeniyle yıllık araç sirkülasyonu milyonlara dayanır. Onların çıkardığı egzoz gazı da var. Her dakika bir şehrin merkezinden kamyon geçiyor. Planlanan termik santral da Eskişehir’in ortasında yapılacak. Merkezden 25 dakika uzaklıkta. Rüzgarın hızıyla Eskişehir’i de etkileyecek, öte noktaları da. Afrika’daki toz bulutları nasıl kıtalararası gelip Türkiye’nin üzerinde milyonlarca aracı çamur altında bırakıyorsa o partiküllerin nereye kadar gidebileceğini düşünün. Çatalağzı’nda kömürlü termik santraldan çıkan sıcak suyu evlere vereceğiz demişler ama ayda bir-iki kez veriyorlarmış. İstihdamla ilgili de vaat edilenler olmamış. Kül depolama alanları doğayı bitirmiş. Santraldan çıkan su denize dökülüyor, deniz suyu sıcaklığını 6 derece ısıtıyor ve balık yumurtalarını da öldürüyor. Balıkçılık bitmiş. Havanın kokusu çok kötü, nehir simsiyah. Aynısı Eskişehir’de olacak. Termik santralın yapılacağı bölgedeki 13 köyden yedişer-sekizer vatandaş götürdük. Oranın halkıyla birebir görüşmelerini sağladık. Çok net gördüler. Şu anda bölgede en az bizim kadar çevreyi savunan, termik santralı istemeyen bir insan topluluğu oluştu. Bir anket yapsanız %99’u istemeyecektir.
Nasıl bir tehdit oluşturuyor santral köyler için?
Önce tarıma zararı olacak, sonra insana zararı olacak. Şimdi mahalle olan köylerdeki insanlar gidecek, şehir merkezindeki turizme zararı olacak. Çatalağzı’na turizme gider misiniz? Meseleyi Türkiye Kent Konseyleri Platformu’na taşıdık. Türkiye’de 80’e yakın termik santral planı var. Sadece Hatay ile Mersin arasında 30’a yakın plan var. Biz aslında bunun sadece Eskişehir’in meselesi olmadığını da anlatmaya çalışıyoruz. Eskişehir 15 yılda çok iyi bir hale geldi. Türkiye’de havası en iyi ilk altı ilden biri. Biz bundan 20 yıl önce kömür yakıyorduk. Doğalgaz yoktu ve sabah kalktığımız zaman ışıkların altında bir duman görürdük. O yılları hatırladığım için daha da korkuyorum. Eskişehir’de bir günde yakılan kömürün üç-beş katı yakılacak ve o duman zehir olarak gelecek. Dünya bu işten geri dönüyor.
İstihdam konusunda da doğruları söylemiyorlar. Çan’a yüzlerce Çinli işçi getirmişler. Önce inşaatta çalıştıracağız diyorlar, sonra yerin altına indirecekler. O bile trajikomik. Türkiye’de daha yeni Soma faciasını yaşadık. Dünyada belki de yerin altında çalışan işçi sayısı en fazla Türkiye’de. İstihdam yarattınız ama hangi koşullarda? Burada başka yerdeki gibi kaliteli kömür yok, atık daha fazla çıkacak, duman daha fazla çıkacak. Çevre daha fazla kirlenecek.
Arazileri çok iyi fiyatlara alacağız diyorlar. Diğer yerlerde yapılan şuymuş: Arazilerini ilk satanlara çok iyi paralar veriyorlar. Ama sonra bilirkişi getirerek tespit ediyorlar. Bilirkişinin oradaki araziyi şu andaki güncel fiyatıyla verme ihtimali yok. Sadece maliyet hesaplanıyor ve yarı yarıya azalıyor değer. Bunu da anlatıyoruz insanlara. Sadece arazilerini ve tarlalarını satmakla kalmayacak, Eskişehir’i de terk edecekler, bunun farkındalar. Biz zaten son nesiliz diyorlar. Kalanlar da perişanlık içinde yaşayacak. Topraktan verim alamayacak, ailesinden birileri hasta olacak belki de. İnsanların vatanlarını terk etmesi, topraklarını terk etmesi kadar kötü bir şey yok, zor. Bunların da farkındalar. Burada asgari ücretten biraz daha fazlasını alıyoruz ama kendi arazimizi, kendi yaşam standartlarımızı sürüyoruz diyorlar. Şehir hayatı öyle değil ki…
Eskişehir’in simgesi lületaşı alanları da tehdit altındaymış…
Lületaşı kaynaklarının olduğu yerlere kül depolama sahalarının planlaması var. Dünyanın başka yerlerinde buradaki kadar büyük taş çıkarılamıyor, madeni çok iyi ve yurtdışına ciddi satış yapılıyor. Termik santralın yapılacağı yer olan Beyazaltın da adını zaten lületaşından alıyor. Akıl mantık işi değil.
Ne öngörüyorsunuz bundan sonraki sürece dair?
Biz burada eylemler yaptık. Traktör eylemleri yaptık. Bu eylemlerle amacımız çevre ve yaşam mücadelesi. Kiminle karşı karşıya gelmemiz gerekiyorsa sonuna kadar mücadele verilecek. Türkiye’de Cerattepe’den tutun da birçok yerdeki mücadele bu şekilde kazanılıyor. Bu mücadelede şimdiye kadar hiç geri adım atmadık. Biz bir siyasal parti yandaşı değiliz, karşıtı da değiliz. Bu meseleyi de böyle anlatıyoruz. Keşke Enerji Bakanlığı’ndan birileri bizi kabul etse de onlara da bu mücadeleyi anlatsak. Eylemlerimiz kamu alanlarına, vatandaşa zarar vermek amacını taşımıyor. Tam tersine vatandaşın sağlık, tarım, su hakkını korumak için yapılıyor. Bu alanda milyonlarca metreküp su kullanılacak. Dünya susuz, Türkiye kuraklık mücadelesi içinde. Bu sene yağmur yağmadı ama biz kömürlü termik santral yapıyoruz. Karşılaştırmalı faaliyetlerimiz devam edecek. Eskişehir’in yakınında da termik santral var. Yakında oraya da götürmeyi düşünüyoruz halkı.
Eskişehir İdare Mahkemesi, Alpu Termik Santral projesinin ihtiyaç duyacağı kömürü sağlayacak olan Sevinç Kömür Ocağı için verilen “ÇED Raporu Gerekli Değildir” kararını iptal etti. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sevinç Köyü, Alpu’ya yaklaşık 15 km uzaklıkta, Eskişehir ve Alpu arasında. Bakanlık, valilikten ÇED raporu istemeksizin, bölgeden kömür çıkarma talebinde bulunmuştu. Valilik de bu izni vermişti. Alan, Odunpazarı sınırları içerisinde olduğu için Odunpazarı Belediyesi ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi dava açtı. Bunun iptali kazanıldı. Bizim için örnek bir dava niteliği taşıyor. Toplamda sekiz dava açıldı bu süreçte. Sevinç köyü davası da bu sekiz davadan biriydi. Alpu’daki mücadelemizi ve dosyamızı da güçlendirecektir.
***
“İşi ‘Evet’ veya ‘Hayır’a Döndürdüğümüz Zaman Kaybedebiliriz”
Selim Kurnaz, Gündüzler Derneği ve Eskişehir Çevre ve Yaşam Platformu Başkanı
Kurduğumuz Eskişehir Çevre ve Yaşam Platformu’nda (ESÇEP), TMMOB, kent konseyleri ve belediyeler de var. ESÇEP siyasi partilere eşit mesafede, her kesimden insanın içine yer aldığı bir oluşum. Bunu başarmamız için her kesimden insana ihtiyacımız var. Siyasallaştığımız zaman, işi “Evet” veya “Hayır”a döndürdüğümüz zaman kaybedebiliriz. ESÇEP ile mahalleleri, kahveleri gezdik ve halkı bilgilendirdik. Kış Festivali adı altında traktörlerle bir eylem yaptık. 150-200 traktör geldi, sesimizi duyurduk. Bizim en büyük avantajımız, halkımızı arkamıza almamızın yegane sebebi, burada tarım arazilerinin olması. Halkın geçim kaynağı orası. Havası, suyu zehirlenecek.
Mücadelemize devam ediyoruz. Halkımız ne yazık ki her şeyi çabuk unutuyor. O yüzden halkı devamlı diri tutmamız lazım. Gündüzler Derneği ile sadece Gündüzler Köyü’nde değil oradaki 15 mahallede bilgilendirme yapıyoruz. Aktivite yapacağımızda beraber yapıyoruz. Halkın %95’i karşı buna.
Linyitin çıkarılacağı yer ile planlanan santral arasında 6 kilometre mesafe var. Kömürün çıkarılacağı yerde, tozu bant sistemiyle götüreceklerini söylüyorlar, kapalı sistem diyorlar ama öyle mi olur bilemiyoruz. Bir maden mühendisi, 300-400 metre aşağıdan çıkarılacak kömürün orada ekolojik dengeleri bozacağını söylüyor. Bence buradaki bilgiler yukarıya yanlış iletiliyor olabilir, çünkü verimli olmayan bir şeyi yapmaya çalışıyorlar. Termik santral yerine yenilenebilir enerji santralları kursunlar. Biz enerjiye karşı değiliz. Öyle bir algı oluşuyor ama enerjiye kim karşı gelebilir?
***
“Doğaya, İnsana Zarar Vermeyen Bir Çözüm Yolu Bulunamaz mı?”
Günay Ayaz, Demokrasi için Dayanışma Platformu Platform Sözcüsü, DİSK Bölge Temsilcisi
Demokrasi için Dayanışma Platformu, diğer siyasi partiler ve kitle örgütleriyle bir araya gelerek oluşturduğumuz çalışmalar sürüyor. İyi bir birliktelik yakalanmış durumda; temelinde termik santral olan, farklı noktalarda farklı tepkiler gösteren, farklı organizasyonlar yapan, farklı siyasi görüşlere sahip insanların yan yana gelip tepki gösterebilecekleri, ortaklaşabilecekleri bir yapıyla çalışıyoruz.
Yapılmak istenen termik santralın yaratacağı etkiler çok büyük. Bu, Eskişehir’deki bir kitle örgütünün duyarsız kalabileceği bir konu değil. Çevre duyarlılığı, Alpu Ovası’nın yok olması endişesi ve Eskişehir’e bunun yansıması bir refleks yarattı. Pek çok yerde görülmeyebilir ama Eskişehir’de buna bir yatkınlık var. Platform olarak 64 kitle örgütünü yan yana getirdik. Saadet, Vatan, Emek partilerinden, ÖDP’den, CHP’den ve diğer partilerden temsilciler vardı, belediye başkanlarını, kitle örgütlerini de çağırdık. Kahvaltı düzenledik. Termik santral projesinin gidişatının hızlı olduğuna buna karşı bir mücadele etmek gerektiğine dair herkes fikrini söyledi. Bir komisyon oluşturduk hemen. Eskişehir Deklarasyonu’nu yayımladık ve 114 kurum imza attı buna. Sonrasında bir miting başvurusu yapıldı, valilik olmaz dedi. Ardından biz üç milletvekili, iki belediye başkanının katıldığı ve altı farklı siyasi parti ve dört farklı konfederasyonun imzacısı olduğu 18 kişilik bir tertip komitesi hazırladık, bununla valiliğe başvuru yaptık, çalışmalarına başladık, çok sürmeden yasaklama kararı çıktı. Şehir merkezinde milletvekillerini davet ederek kitlesel bir basın açıklaması yapıldı, yürüyüş düzenlendi. CHP’nin başkan yardımcısı konuştu, köyden biri konuştu, İyi Parti, Saadet Partisi ve diğer partilerden temsilciler konuşmalar yaptı.
Ülke enerji politikaları nedeniyle bir tür enerji çöplüğü haline dönüştürülmek isteniyor ama halkın da bir muhalefeti, tepkisi var. Çok gözle görülür bir tarım alanı yok oluyor. Bir de insanlar da şunu tartışmaya başladı: Teknoloji ilerliyor, enerji ihtiyacınız varsa, doğaya insana zarar vermeyen bir çözüm yolu bulunamaz mı? Araştırılamaz mı? Geldim yaptım ettim bitti yaklaşımına tepki var. Bir doğa düşmanlığı var da bölge insanını yok sayma, görüşlerini yok sayma durumu da var. Her dönem milletin iradesi, milletin lütfu, milletin düşüncesi diyenlerin halkın, milletin tepkisini umursamadıklarını görüyorum termik santral meselesinde. Ama Eskişehir halkı tepkisini artıracaktır. İşin ciddiyeti görüldükçe Eskişehir’deki insanların da ciddiyetinin artacağına inanıyorum.
***
“Ya Milli Tarım Ürünleri?”
Levent Özbunar, Ziraat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı
Ziraat Mühendisleri Odası olarak birincil görevimiz mesleki hakları ve meslektaşlarımızı korumak, ikinci görevimiz de mesleğimizi yapabilmek için tarım arazilerini korumak. O bölge 1. sınıf tarım arazisi ve Büyük Ova statüsünde sit bölgesi. Tarım arazilerinin üzerine bir şey yapılabilmesi için, bir ahır bile olsa, Toprak Koruma Kurulu’ndan geçmesi gerekiyor. Bu kurulda bizim dışımızda TEMA Vakfı, Büyükşehir Belediyesi, Valilik bünyesinde Defterdarlık, Devlet Su İşleri, Tarım İl Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yer alıyor ve 10 kişiden oluşuyor. Biz o kurula katılarak bu santralın kesinlikle yapılmaması gerektiğini; çevreye, şehrimize zarar vereceğiyle ilgili görüşlerimizi bildirdik. Valilik bünyesindeki altı kurum buna evet dedi, Ziraat Mühendisleri Odası, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, TEMA Vakfı ve Eskişehir Ziraat Odası bunun karşısında olduğunu dile getirdi. Yani bürokratlar evet dedi, Eskişehirli, Eskişehir’in içindeki STK’lar, Eskişehirlilerin oylarıyla bir yerlere gelen herkes bunun karşısında olduğunu hissettirdi. İkinci toplantıya daha önce ret oyu veren Eskişehir Ziraat Odası davet edilmedi, Ticaret Borsası davet edildi ancak toplantıya katılmadı. Yine bürokratlar evet dedi. Şimdi dava sürecindeyiz.
Devlet bürokratları yeraltında 450 metrede çalışacağız diyorlar. Ancak yer üstünde çökmeler olacak. Burası yaklaşık 200-250 sulama kuyusunun bulunduğu bir bölge. Yeraltının her noktasındaki kil tabakası aynı seviyede değil. Siz oraya dokunduğunuz zaman çeşitli çatlaklardan o su da kaybolacak. Sulu tarım yapma imkanı bitecek. Soğutma sonrası, kullanılan suyun da doğaya verilmesiyle tüm doğanın faunası ve florasını mahvedeceğiz. Atık suyu Porsuk Çayına verdiğinizde o bölgenin tamamını hasta edeceksiniz. Bürokrasi “biz her türlü önlemi alırız” diyor. Ama ne yaparsanız yapın, evinizde kullandığınız atık suyun bile bir tahribatı var. Bu tahribat muhakkak olacak. Yakın bir bölgede, Beylikova’da, büyük bir besi organize sanayi bölgesi yapılıyor. Oradaki hayvanlar, bu bölgenin ürünlerini yiyecek. O hayvanlardan çıkan eti-sütü öncelikle Eskişehir halkı, sonra başka iller tüketecek.
Bir zamanlar kendine yeten, dünyaya tarım ürünleri satan ülkemiz, Arjantin’den nohut, Brezilya’dan et, Kanada’dan kırmızı mercimek, Meksika’dan bezelye, Şili’den ceviz alıyor. Şeker fabrikalarını kapatarak bizi mısır şurubuna mahkum etmeye çalışıyorlar. Buna anlam verebilmek mümkün değil. Kendimize dönüp tarımımızı nasıl kalkındırırız, bunu konuşmamız gerekirken, dışa ne kadar bağımlı olabiliriz onları konuşuyoruz.
Alternatif kaynaklara yönelebiliriz enerjide. Milli enerjiyse bunlar da milli tarım ürünleri, milli topraklarımız. Biz şunu devletimize soruyoruz, buradan elde edilen verimle elde etmeyi düşündükleri verimi bir kefeye koysunlar, hangisi daha değerli?
Şehrimiz yakın bir zamanda canlanmaya başladı. Turizm faaliyetlerindeki canlılığın azalmasını istemiyoruz, tarım arazilerinin değerinin düşmesini istemiyoruz. İşsizliğin, göçlerin artmasını istemiyoruz. Meyvenin, sebzenin, arının, balın yok olmasını dolayısıyla ekonomik yapıda bozulmalara sebep olmasını istemiyoruz. O yüzden bizim gibi duyarlı insanların, tarımla ilgili her kurumun, tarımı düşünen herkesin buna kesinlikle karşı gelmesini bekliyoruz.