#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Gerçek Nerede? Yanlış Bilgi ve Dezenformasyon

“Dünya Ekonomik Forumu’nun 2024 zirvesinde yayımlanan WEF 2024 Küresel Risk Raporu’na göre, ‘misinformation’ yani bilgi kirliliği, ilk kez bu yıl iklim krizini, yoksulluğu ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini geride bırakarak en büyük risk olarak değerlendiriliyor”.

Arzu Deniz AKSOY, Sosyal Etki Girişimcisi, Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi arzudeniz.aksoy@gmail.com

Yanlış bilgi ve dezenformasyon, küresel risk algısında önemli değişiklikler yaratmaya devam ediyor. Güvenin yeniden inşası ekseninde gerçekleşen Dünya Ekonomik Forumu’nun 2024 zirvesinde yayımlanan “WEF 2024 Küresel Risk Raporu” isimli belge değişime ışık tutuyor. Rapora göre, “misinformation” yani bilgi kirliliği, ilk kez bu yıl iklim krizini, yoksulluğu ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini geride bırakarak en büyük risk olarak değerlendiriliyor. Rapora göre yapay zeka tarafından üretilen sahte içerikler, artışta önemli bir rol oynuyor. Yapay zeka tarafından üretilen sahte içeriklerin giderek artan karmaşıklığı ve bu bilgilerin hızla yaygınlık kazanması özellikle vurgulanan sıkıntılardan biri. “Deepfake” ya da Türkçe adıyla, “derin sahtecilik” gibi yeni teknolojiler sahte bilgileri daha inandırıcı hale getirirken bunların yayılmasını da kolaylaştırıyor. Bu durum devletlere, kurumlara ve kişilere duyulan inancı zayıflatırken onların itibarlarına da zarar veriyor. Buna bağlı olarak demokrasi ve kurumlar zayıflarken aşırı sağ yükselmeye devam ediyor. Ekonomik ve sosyal istikrar da yaşanan tüm saçmalıktan nasibini alıyor ve toplumdaki eşitsizlikler giderek derinleşiyor. Tüm bunlar yanlış bilgi ve dezenformasyona yönelik risk algısını değiştirerek adeta kurumlara ve liderlere yaklaşmakta olan fırtınayı haber veriyor.

Gelin, Bilgi Çağı’nın karanlık yüzünü beraber inceleyelim.

Bilgi Çağı’nın Karanlık Yüzü

Yanlış bilgi ve dezenformasyon yeni değil; geçmişten günümüze, tarih boyunca devam eden bir süreç. Fakat yanlış bilgi ve dezenformasyonun yayılmasının ve bugün açık ara en büyük risk olarak değerlendirilmesinin başlıca nedenlerinden biri, dijital teknolojilerin gelişmesiyle birlikte internet ve sosyal medya platformlarının yaygın kullanımı ile bununla paralel olarak hızla gelişen yapay zeka ve sohbet botları (chatbot) olarak gösterilebilir. Kısaca bilgi demokratikleşirken aynı zamanda da kirleniyor. Elbette bunu engellemenin yolu bilginin demokratikleşmesini engellemekten değil, tam aksine toplumdaki tüm aktörleri kapsayan bir bakış açısı, eğitim, şeffaflık ve medya okuryazarlığından geçiyor. Peki, böylesi büyük bir sorun en çok kimleri etkiliyor ve bu sorunun önüne geçebilmek için kimlere ne gibi sorumluluklar düşüyor?

Çanlar Kimin için Çalıyor?

Yanlış bilgi ve dezenformasyonun yol açtığı zararlar, toplumsal güvenden itibara, marka değerlerinden kişilik haklarına kadar birçok farklı alanda dallanıp budaklanarak tüm insanlığı tehdit ediyor. Sorunun etkileri oldukça çeşitli ve birçok farklı alanda hissediliyor olsa da siyasi kutuplaşma ve güvensizlik gibi toplumsal sorunları derinleştirmesi listede başı çekiyor. Sahte haberlerin ve manipüle edilmiş bilgilerin yayılması toplumun farklı kesimlerini birbirine düşman ederken siyasi kampları da birbirinden uzaklaştırıyor. Demokratik süreçler zayıflarken ortaya çıkan toplumsal güvensizlik ve beraberinde getirdiği belirsizlikler ekonomileri ve dolayısıyla da iş dünyasını tehdit ediyor. Özellikle finansal piyasalarda yanlış bilgiye dayalı kararlar alınması beraberinde başarısız kampanyaları ve dolayısıyla ekonomik krizleri ve belirsizliğe de getiriyor. Tam da bu yüzden liderler karar verme süreçlerinde çok daha dikkatli olmak zorunda. Aksi halde itibarınız ve kariyeriniz faili meçhul bir cinayete kurban gidebilir!

“Birimiz Hepimiz, Hepimiz Birimiz için!”

Yanlış bilgi ve dezenformasyonla mücadele etmek için tek başına atılacak adımlar yeterli olmayabilir. Sorunun çözümü, çok katmanlı ve topyekûn bir mücadeleden geçiyor, yani uluslararası kurumlar, hükümetler, sivil toplum kuruluşları, teknoloji şirketleri ve bireyler arasında ortak bir çaba bu mücadelede zaferin anahtarı olarak karşımıza çıkıyor.

Mücadelenin bireysel ayağını oluşturan bilgi okuryazarlığı ve eleştirel düşünme yeteneği, yanlış bilgiye karşı en temel ve aynı zamanda en önemli savunma hattı. Dezenformasyonu kendi silahıyla, yani bilginin demokratikliğiyle vurmak yerinde olacaktır. “Eğitim kurumları, medya ve sivil toplum kuruluşları savunma hattını güçlendirmekten sorumlu başlıca kuruluşlardır” dememiz yanlış olmayacaktır. Böylelikle insanlar sahte içerikleri daha kolay tanırken aynı zamanda da doğru bilgiye ulaşmanın türlü türlü yolunu öğrenebilirler.

Böylesine büyük bir toplumsal sorun ile mücadele etmek elbette teknoloji şirketlerinin de bir numaralı sorumlulukları arasında yer alıyor. Örneğin Facebook, X (eski adıyla Twitter) gibi platformlar, sahte içeriklerin ve yanlış bilginin yayılmasını engellemek için durmaksızın yeni algoritmalar geliştirirken gerek kullanıcı hesaplarının doğrulanması gerekse içerik moderasyonu yoluyla ev sahipliği yaptıkları bilgi akışını daha güvenilir hale getirmeye çalışıyor.

Her sağlam demokrasinin arkasında bağımsız ve tarafsız bir medya vardır. Yanlış bilgi ve dezenformasyon ile mücadele için bağımsız ve tarafsız haberciliğin desteklenmesi hayati bir öneme sahip. Bu sayede manipülasyon ve politik etkilerden arındırılmış bir haber ortamı sağlanırken itibar katillerinin peşine düşmek de kolaylaşmış oluyor. Kısaca sözünü ettiğim sorunların önüne geçmek ve dezenformasyonu kendi çıkarlarına yönelik manipülasyon için kullananları caydırmak için bağımsız ve tarafsız medya elimizdeki en güçlü silah.

Son fakat yukarıda saydıklarımla aynı derecede önemli olan bir diğer unsur şeffaflık. Yanlış bilginin kaynağının ve yayılma yollarının daha iyi anlaşılması için şeffaflığın artırılması gerekiyor. Şeffaflık, bilgiyi daha etkili ve hızlı bir şekilde doğrulayarak yanlış bilginin yayılmasını engellemek için son derece önemli. Ve şeffaflık ancak yanlış bilgi ve dezenformasyona karşı yürürlüğe konacak regülasyonlar ile sağlanabileceği için, yalnızca markaların, kurumların, hükümetlerin ya da devletlerin değil, aynı zamanda Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların da üzerine eğilmesi gereken bir konu. Güveni, itibarı, küresel barış ve refahı korumak için tüm insanlık el ele vermeli. Unutmayın, bu mücadelede zafere giden yol ortak bir çabadan geçiyor. Kısaca; “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!”

Arzu Deniz Aksoy

Sosyal Etki Girişimcisi, Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi | Sürdürülebilir İşler