Gelecekte daha sürdürülebilir bir yaşam sürdürmek için öncelikle, daha fazla insanın klimataryen beslenme konusunda bilinçlenmesi gerekiyor. Yerel üreticileri desteklemek, mevsimlik gıdalar tüketmek ve bitkisel proteinlere yönelmek, atılabilecek basit ama etkili adımlardan yalnızca bazıları.
Aynur KOLBAY HÜLYA, MarjinalSosyal Direktörü ve Strateji Departmanı Koordinatörü
Günümüzde iklim krizi, yalnızca bilimsel bir olgu olmaktan çıktı ve yaşamlarımızın tam merkezine yerleşti. Eskiden çevre sorunları ve doğanın tahribatı hakkında duyduğumuz haberler, artık günlük hayatımızın bir parçası haline geldi ve beslenme alışkanlıklarımızın çevre üzerindeki etkilerini daha iyi anlamaya başladık. Bu konuda bilinçli adımlar atmak, yalnızca çevreye duyarlılığımızı değil, aynı zamanda sağlığımızı ve gelecek nesillerin yaşam kalitesini de doğrudan etkiliyor. İşte tam bu noktada karşımıza klimataryen beslenme modeli çıkıyor. Peki, klimataryen beslenme nedir ve neden önemlidir?
Gıda Üretiminin Çevresel Bedeli
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (UNSDSN) tarafından geçtiğimiz haftalarda açıklanan 2024 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu, özellikle gıda ve arazi sistemlerine ilişkin kalkınma amaçlarının kötüye gittiğine, 2030’a kadar dünya genelinde yaklaşık 600 milyon insanın açlık çekeceğine ve obezite oranlarının artıp sağlık sorunlarının oluşacağına vurgu yapıyor.
Araştırma sonuçlarının da kanıtladığı gibi modern tarım uygulamaları, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını tehdit eder hale geldi. Endüstriyel tarım, toprağın verimliliğini azaltırken su kaynaklarını tüketiyor ve biyolojik çeşitliliği tehlikeye atıyor. Günümüzde, “Ne yiyoruz, ne kadar yiyoruz, bu besinlere ulaşmak için ne bedeller ödüyoruz?” gibi sorular çok önemli bir noktaya ulaşmaya başladı.
Özellikle hayvansal ürünlerin üretimi, gezegenimize büyük bir karbon ayakizi bırakıyor. Tarım arazilerinin büyük bir kısmının hayvan yemi üretimi için kullanılması ormansızlaşmaya, su kaynaklarının aşırı tüketimine ve biyolojik çeşitliliğin azalmasına yol açıyor. Bu durum, hem ekosistemlerin dengesi hem de iklim değişikliği üzerinde olumsuz etkilere neden oluyor. Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde ise hayvansal ürün tüketiminin azaltılması, iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir adım olarak öne çıkıyor.
Peki, Klimataryen Beslenme Bir Çözüm Olabilir mi?
İlk kez 2015’te New York Times gazetesinde yer alan ve ertesi yıl İngiltere’de Cambridge Dictionary’ye giren klimataryen beslenme, gıda seçimlerimizi iklim değişikliğini yavaşlatma ve çevresel etkileri minimize etme amacıyla şekillendiren bir yaşam tarzı olarak ortaya çıktı.
Geleneksel beslenme alışkanlıklarımızı düşündüğümüzde, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin de fazlasıyla belirgin olduğunu söyleyebiliriz. Fazla et ve işlenmiş gıda tüketimi, kalp hastalıkları, diyabet ve obezite gibi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Temel olarak karbon ayakizini azaltmayı hedefleyen bu beslenme modeli yerel, mevsimlik ve bitkisel bazlı gıdalar tüketmeyi amaçlamakla birlikte hem çevreye dost hem de sağlığımız için faydalı bir model oluşturuyor. Seragazı salımının yalnızca üretimde değil; nakliye, paketleme ve oluşan atıklar aşamasında da karşımıza çıktığını düşünecek olursak beslenme alışkanlıklarımızın değişmesi gerektiği gerçeğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Veganlık Zorunluluk Haline mi Geliyor?
Bir zamanlar bir tercih veya yaşam tarzı olarak görülen veganlık, günümüzde daha geniş bir perspektiften değerlendirildiğinde, gezegenimizin sürdürülebilirliği için bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Neden mi?
Vegan beslenme modeli, doğrudan iklim dostu bir yaklaşımı destekliyor. Bitkisel bazlı beslenme, daha az su ve toprak kullanımını gerektirdiği için seragazı emisyonlarını azaltıyor ve daha sürdürülebilir tarım yöntemlerinin de önünü açıyor. Bu model, yalnızca çevresel etkileri minimize etmekle kalmıyor, aynı zamanda insanların bireysel sağlığını da iyi anlamda etkiliyor.
Ayrıca hayvansal beslenme yalnızca çevresel etkiler değil, hayvan refahı açısından da ciddi sorunlar doğuruyor. Endüstriyel hayvancılık, hayvanların doğal davranışlarını sergilemesine engel; stres ve acıya neden olan koşullarda gerçekleştiriliyor. Buradan yola çıkarak vegan ya da klimataryen beslenme modelinin, hayvanların olumsuz şartlardan kurtulmasına ve daha etik bir yaşam sürdürmesine gerçekten katkıda bulunabileceğini söyleyebiliriz. Ancak veganlığın bir zorunluluk olarak görülmesi, yalnızca çevresel ve sağlık yararıyla sınırlı olamaz. Bunun aynı zamanda etik bir duruş olduğunu da unutmamak gerekir.
Gıda Okuryazarlığı ve Geleceğe Dönük Adımlar
Bireylerin gıda seçimlerini bilinçli bir şekilde yapabilmesi için gereken bilgi ve becerileri kazanması anlamına gelen “gıda okuryazarlığı” kavramı, gıda güvenliğinde hayati bir rol oynuyor. Gıda okuryazarı olmak, nereden geldiğini, nasıl üretildiğini ve çevresel etkilerini bilerek gıda tüketmek anlamını taşıdığı için bu bilinç, sürdürülebilir tarım uygulamalarını da destekliyor ve atık miktarını azaltıyor.
Gelecekte daha sürdürülebilir bir yaşam sürdürmek için öncelikle, daha fazla insanın klimataryen beslenme konusunda bilinçlenmesi gerekiyor. Yerel üreticileri desteklemek, mevsimlik gıdalar tüketmek ve bitkisel proteinlere yönelmek, atılabilecek basit ama etkili adımlardan yalnızca bazıları. Ayrıca eğitim programları ve topluluk etkinlikleri aracılığıyla gıda okuryazarlığını artırabiliriz.
Toparlayacak olursak klimataryen beslenme hem kendi sağlığımız hem de gezegenimizin sağlığı için çok büyük ve önemli bir adım. Daha bilinçli seçimler yaparak, geleceğimizi daha sürdürülebilir kılabiliriz. Unutmayalım, her birimizin küçük adımları, büyük değişimlere yol açabilir. İklim kriziyle mücadelede herkesin yapabileceği bir şey var ve bizler bunu tabağımızdan başlatabiliriz.
Bu yazı, ekoIQ’nun 113. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.