Günümüzde raporlama artık gönüllü bir girişim olmaktan çıkarak tüm dünyada zorunlu bir uygulamaya dönüşüyor. Dünya genelinde her geçen gün daha fazla ülke, şirketlerin sürdürülebilirlik verilerini açıklamalarını zorunlu kılan düzenlemeleri hayata geçiriyor. Bu düzenlemelerin öncülüğünü ise Avrupa Yeşil Anlaşması kapsamında, 2050 yılına kadar karbon nötr bir kıta olma stratejisini açıklayan Avrupa Birliği (AB) yürütüyor.
“Post truth” yani “hakikat sonrası” çağ olarak nitelendirdiğimiz bu dönemde “güven oluşturmak” tüm kurumlar için daha önemli hale geldi. 2023 Edelman Güven Barometresi’ne göre iş dünyası, etik puanını 2020’den bu yana 20 puan artırarak “en güvenilir” kurum oldu. Covid-19 salgını ve sonrasındaki küresel krizlerde iş dünyasının artan sorumlu davranışları bu yükselişin nedeni olarak değerlendiriliyor. Ankete katılanlar özellikle iklim değişikliği, ekonomik eşitsizlik ve işgücünün yeniden eğitilmesi gibi küresel sorunların çözümünde iş dünyasının daha aktif sorumluluk alması gerektiğini dile getiriyor.
Toplumun bu beklentilerinin yanı sıra yatırımcılar da karşılaştırılabilir verilere dayanarak bilinçli kararlar alabilmek, şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını değerlendirerek daha iyi risk ve fırsat yönetimi yapan şirketlere yatırım yapabilmek istiyorlar.
Bu noktada kamuya açık raporlama, paydaşlar nezdinde güven tesis etmek için en önemli araç olarak ortaya çıkıyor. Raporlama sadece paydaş iletişimi için değil, aynı zamanda şirketin kendi performansını ölçmesi, ilerleme alanlarını tespit edebilmesi için de önemli bir unsur. Şirketler ancak düzenli olarak veri toplayarak ve bu verileri işleyerek ilerleme alanlarını belirleyebilir ve geleceğe yönelik etkin stratejiler kurgulayabilir.
Günümüzde raporlama artık gönüllü bir girişim olmaktan çıkarak tüm dünyada zorunlu bir uygulamaya dönüşüyor. Dünya genelinde her geçen gün daha fazla ülke, şirketlerin sürdürülebilirlik verilerini açıklamalarını zorunlu kılan düzenlemeleri hayata geçiriyor. Bu düzenlemelerin öncülüğünü ise Avrupa Yeşil Anlaşması kapsamında, 2050 yılına kadar karbon nötr bir kıta olma stratejisini açıklayan Avrupa Birliği (AB) yürütüyor. Geçtiğimiz son birkaç yılda şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) verilerini açıklamasını öngören bir dizi düzenlemeyi yürürlüğe alan AB, bu sayede yatırımcıların güvenilebilir ve karşılaştırılabilir sürdürülebilirlik verisine ulaşmasını amaçlıyor. Bu düzenlemeler sadece AB’de faaliyet gösteren şirketleri değil, AB ile ticaret yapan veya tedarik zincirinde yer alan tüm şirketleri de etkiliyor. Böylelikle AB; Yeşil Anlaşma’nın gerektirdiği yeşil ve sosyal dönüşümün finansmanını kolaylaştırırken aynı zamanda küresel rekabeti sürdürülebilirlik üzerinden yeniden tanımlıyor.
Avrupa Birliği’ndeki Gelişmeler
AB’de geçerli olan Finansal Olmayan Raporlama Direktifi (NFRD) şeffaflığın tesis edilmesinde önemli bir adım olmakla birlikte zaman içerisinde daha açık bir çerçeve ihtiyacının ortaya çıkması neticesinde Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlaması Direktifi (Corporate Sustainability Reporting Directive- CSRD) 5 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe girdi. NFRD’nin kapsamını genişleterek daha fazla şirketi kapsayan direktif, şirketlerin seragazı emisyonları, çalışan sağlığı ve güvenliği, çeşitlilik ve kapsayıcılık gibi ESG faktörleri de dahil olmak üzere bir dizi sürdürülebilirlik konusu hakkında raporlama yapmasını gerektiriyor. CSRD kapsamında şirketler Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları’na (ESRS) uygun raporlama yapacak.
Direktif kapsamına giren büyük şirketlerin yelpazesi genişletilirken borsada işlem gören KOBİ’lerin de 2026 yılı itibarıyla raporlama yapması gerekiyor. AB dışı şirketlerin ise hesap verebilir olmaları ve AB iç pazarında eşitlik sağlanması amacıyla, AB’de 150 milyon eurodan fazla net ciro elde eden şirketler ile AB’de yan kuruluşu veya şubesi bulunan şirketler de 2028 yılından itibaren aynı raporlama yükümlülüklerine tabi olacak.
Avrupa ile ticaret yapan tüm şirketleri yakından ilgilendiren bir diğer gelişme ise geçtiğimiz günlerde AB Üye Devletleri tarafından onaylanan AB Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi (Corporate Sustainability Due Diligence Directive – CSDDD) oldu. Direktif kapsamına giren şirketler, küresel değer zincirlerinde ortaya çıkan insan hakları ve çevre üzerindeki olumsuz etkileri belirlemek üzere durum tespiti yaparak raporlayacak. Bu kapsamda şirketler, uluslararası standartlarla uyumlu prosedürler oluşturmak, faaliyetlerinin insan hakları ve çevre üzerindeki olumsuz etkilerini belirlemek, sona erdirmek, önlemek, hafifletmek ve meydana gelen zararları gidermek için gerekli önlemlerini uygulamak zorunda olacaktır.
Direktif belli bir ölçeğin üzerindeki AB merkezli veya AB pazarında faaliyet gösteren şirketleri hedef almakla birlikte, CSDDD kapsamı dahilindeki şirketlerin bağlı şirketleri veya iş ortakları olan KOBİ’lerin, insan haklarına ve çevresel standartlara uyum konusundaki düzenlemelere dolaylı olarak uyum sağlamaları gerekecek.
Her iki direktif de (CSRD/ CSDDD) kurumsal hesap verebilirliği ve sürdürülebilirliği geliştirmeyi amaçlarken CSDDD, özellikle yüksek riskli sektörlerdeki büyük şirketleri sosyal ve çevresel etkilerini proaktif olarak yönetmeye zorluyor. Kısaca özetlemek gerekirse, Avrupa’da sayısı bugün 700’ü, tüm dünyada ise toplamda 1.500’ü geçen sürdürülebilirlik düzenlemeleri ve raporlama standartları bize tek bir şey söylüyor: Şirketler için dönüşüm artık bir tercih değil, zorunluluk.
Düzenlemeler Türkiye’deki Şirketler için Ne Anlama Geliyor?
Uluslararası ticaretin sürdürülebilirlik üzerinden yeniden şekillenmesi ve özellikle AB’den dalga dalga dünyaya uzanan bu düzenlemeler Türkiye’deki şirketler için ne anlama geliyor?
İhracatımızın %41’ini gerçekleştirdiğimiz AB, Türkiye’nin en büyük ticaret partneri. Türkiye’de faaliyet gösteren çok sayıda AB şirketinin yanı sıra çok sayıda şirketimiz, AB şirketlerinin tedarik zincirinde yer alıyor. Dolayısıyla AB’nin hayata geçirdiği veya yakın zamanda geçirmeyi planladığı tüm bu düzenlemeler Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor.
Türkiye’deki şirketler gerekli adımları atmazsa daha yüksek üretim maliyetleri, finansmana erişimde engeller ve rekabet gücünün azalması riskleriyle karşı karşıya kalabilir. Yeşil Mutabakat’ın ihracatçılarımız üzerindeki potansiyel maliyetlerinin en aza indirilmesi için yeşil dönüşümün hızlandırılması gerekiyor. Öte yandan uluslararası sürdürülebilirlik raporlama standartlarına uyum, şirketlerimizin küresel pazarlarda itibarını ve rekabet gücünü artı-rarak finansmana erişimini kolaylaştırabilir. Sürdürülebilirlik, dünya çapında yatırımcılar ve tüketiciler için önemli bir faktör haline geldikçe, ESG prensiplerine bağlılık gösteren şirketler rekabet avantajı elde edecek ve yeni iş fırsatlarına erişebilecek.
Dünyadaki bu gelişmelere paralel olarak, çok sayıda şirketi yakından ilgilendiren Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) 1 Ocak 2024 tarihi itibarıyla yürürlüğe girdi. Sürdürülebilirlik raporlamasını kapsam dahilindeki şirketler için zorunlu hale getiren bu uygulama, şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını şeffaflıkla ortaya koymalarını sağlamayı amaçlıyor. Bu şeffaflığın, yeşil finansmana erişim ve başta AB şirketleri ile iş ortaklığı içinde olan şirketler olmak üzere işletmelerin piyasadaki rekabetçi avantajlarını koruması ve artırması bekleniyor. Bu bağlamda Türkiye’deki şirketlerin CSRD ve CSDDD kapsamında dolaylı veya doğrudan sorumluluklarını yerine getirebilmesi açısından TSRS önemli bir fırsat olarak görülebilir.
UN Global Compact Şirketleri Destekliyor
Gönüllü sürdürülebilirlik raporlamasının dünya çapında yaygınlaşmasına büyük katkı sağlayan UN Global Compact, dünya genelinde hızla değişen raporlama standartlarına uyum sağlamaları için şirketleri destekliyor. Bir yandan üyelerine sunduğu raporlama çerçevesi küresel standartlara uyumu kolaylaştırırken çevresel, sosyal ve yönetim alanlarında sunduğu programlar, kaynaklar ve eğitimler ile şirketlerin bu alanda hedef belirleme ve ilerlemeyi raporlama süreçlerini tasarlamalarına yardım ediyor. Dünyanın dört bir yanında yer alan ülke ağları ile küresel gelişmeleri en hızlı şekilde üyelerine aktarma ve onları dönüşüme hazırlama misyonunu sürdürüyor.
Bu yazı, ekoIQ’nun 112. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.