“Dünya, üzerinde yaşayan her canlının ortak mülkü ve bizler bu mülkü korumak ile yükümlüyüz. Sürdürülebilir liderler, iş dünyasının bu ortak mülkle uyumlu hareket etmesini sağlayarak yeşil bir gelecek ve sürdürülebilir bir yaşam için bize yol haritasını çizecek olan birer kartograf gibi”
Arzu Deniz AKSOY, Sosyal Etki Girişimcisi, Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi arzudeniz.aksoy@gmail.com
Bugün bilim camiasındaki adıyla Antroposen yani “İnsan Çağı” belki de altın zamanlarını yaşıyor. Geride kalan yüzlerce ve binlerce yıl boyunca, insan medeniyeti ve hatta bildiğimiz kadarıyla yeryüzünde yaşayagelmiş hiçbir canlı topluluğu, dünya olarak adlandırdığımız bu soluk mavi nokta üzerinde böylesi bir iz bırakamadı. Sürdürülebilirlikten uzak toplu üretim ve tüketim çılgınlığı, salımına sebebiyet verdiğimiz ve gezegenimizi boğan seragazları, savaşlar ve göçler gibi sayısız felaket, bugün bu gezegeni yok etmekte!
Tüm bunlara bağlı olarak dünyamızın giderek karmaşıklaşan sorunları, liderleri bugünle birlikte yarını da düşünmeye zorlamakta. Yaşanmış ve yaşanmaya devam eden bu sonsuz krizler sarmalının ışığında, iş dünyasının ve bu güzel gezegenin sürdürülebilir bir anlayışa ihtiyaç duyduğu aşikar! Hissedarların kârını maksimize etmek üzere üretimi ve çılgın bir tüketimi teşvik etmeye odaklanan geleneksel anlayışlarından farklı olarak iş dünyası, yalnızca şirket kârına ve hissedarların mutluluğuna değil, aynı zamanda sosyal sorumluluklara, ekolojik dengenin korunmasına ve gelecekteki nesillerin refahına odaklanarak gezegenimiz için kolektif bir fayda yaratmaya odaklanmalı!
İş Dünyası için Yeni Bir Dönem: Yeşil Sorumluluk ve Etik
John Locke’un da savunduğu üzere dünya esas olarak herkesin ortak mülküdür fakat her birey, bu ortak mülkün bir kısmını satın alıp, onu mülk edinme hakkına sahiptir. İş dünyasında mülkiyet anlayışı, sermayeye kaynakları kullanma ve üretim yapma hakkı tanır. Ancak giderek ciddileşen iklim krizi, dinmeyen savaşlar ve göç ile giderek derinleşen eşitsizlikler sermayenin “sınırsız” üretim ve tüketim anlayışlarını gözden geçirmesini gerektirmekte.
Şirketler, bu mülk edinme hakkını sürdürülebilir bir şekilde kullanmalı ve kaynakları yalnızca kendileri için değil, gelecek nesillerin refahı için de koruma sorumluluğunu bir an önce benimsemeli! Bu perspektiften bakıldığında, sürdürülebilirlik adımlarının atılması hem ahlaki bir zorunluluk hem de uzun vadede toplumsal ve çevresel dengeyi koruyarak iş dünyasının varlığını sürdürebilmesi için hayati bir gereklilik olarak karşımıza çıkıyor. Kendi kendimize yarattığımız bu krizlerden çıkışa giden yolu, ancak bu sorunları çözmeye yönelik atacağımız adımlarla şekillendirebileceğimizi unutmamak gerek. İş dünyası, doğanın ortak mülk olduğu bilinciyle hareket ederek, çevreye duyarlı politikalar geliştirip, eldeki sermayeyi bu doğrultuda yönlendirebilir. Ancak doğayı sadece bir kaynak olarak görmek yerine onu koruyan ve saygı duyan bir iş dünyası insanlığın geleceğini şekillendirme potansiyeline sahip olabilir.
Yeşil Liderlik: Dönüşümün İtici Gücü
Sürdürülebilir liderlik, klasik liderlik anlayışının ötesine geçerek daha derin bir sorumluluğu beraberinde getiriyor. Yön belirleme, sonuç alma, güven inşa etme ve insanları bilinçlendirme olarak sıralanabilecek dört temel sütun üzerinde yükselen bu liderlik, hem bugünü hem de geleceği göz önünde bulundurmayı gerektiriyor. Giderek soluklaşan bu küçük mavi noktada, liderler artık sadece mevcut çalışanların değil, gelecek nesillerin de refahını düşünmek zorunda. Bu nedenle sürdürülebilirlik anlayışı, yalnızca çevreyle sınırlı kalmayıp, sosyal adalet, ekonomik eşitlik ve etik yönetim anlayışını da kapsayacak şekilde genişliyor. Böylesi hayati bir trende ayak uydurmak tüm liderlerin sorumluluğu. Bu noktada, liderler toplumu yalnızca ekonomik anlamda değil, çevresel ve sosyal açıdan da bilinçlendirmekle yükümlü. Bilinçli liderler, çalışanlarını ve toplumu yeşil ekonomiye yönlendirmeli, sürdürülebilir bir geleceğe yatırım yapmaları için onları güçlendirmeli ve tüm bu çabalara ortak etmeli. Balığın baştan kokacağını kabullenmek gerekiyor, bilinçli liderler olmalı ki bilinçli topluluklar yaratabilelim!
Yeni Bir İş Modeli Olarak Yeşil Ekonomi ve Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilirlik, günümüz iş dünyasında bir etik ilke olmakla birlikte rekabet avantajı sağlayan stratejik bir unsur olarak da karşımıza çıkıyor. Şirketler, sürdürülebilirlik stratejilerini benimsediklerinde yalnızca çevresel sorumluluklarını yerine getirmekle kalmıyor aynı zamanda uzun vadede kârlılıklarını da artırıyorlar. Benzer şekilde ekonominin yeşil kuzeni de sadece karbon ayakizini azaltma veya yenilenebilir enerji kullanımını artırma gibi adımlarla sınırlı değil. Aksine toplumun her kesiminin refahını ve geleceğini garanti altına alacak politikalar geliştirmeyi de kapsayan oldukça geniş spektrumlu bir kavram yeşil ekonomi! Ekolojik, ekonomik ve toplumsal düzlemde, gelecek nesiller için üretilen sürdürülebilir çözümler aslında zaman içerisinde iş dünyasının uzun vadeli başarısının temel taşlarına da dönüşüyor. Tam da bu yüzden, yeşil dönüşüm aslında herkes için kazanç anlamına geliyor.
Geleceği Beraber Şekillendirelim
Dünya, üzerinde yaşayan her canlının ortak mülkü ve bizler bu mülkü korumakla yükümlüyüz. Sürdürülebilir liderler, iş dünyasının bu ortak mülkle uyumlu hareket etmesini sağlayarak yeşil bir gelecek ve sürdürülebilir bir yaşam için bize yol haritasını çizecek olan birer kartograf gibi. Unutulmamalı ki çevreye ve topluma duyarlı stratejiler geliştirmek etik bir sorumluluk olmaktan başka aynı zamanda iş dünyasının ayakta kalabilmesi için hayati bir zorunluluk. Bu tek cephede kazanabileceğimiz bir mücadele değil, aynı anda birçok cephede çarpışmamız gerekiyor. Yeşil dönüşüm için, gelecek nesillerin refahını ve gezegenin sağlığını düşünen bir liderlik anlayışı şart ki bilinçli toplumlar, bilinçli nesiller yetiştirebilelim. Birlikten kuvvet doğacağını unutmamak gerek!
Bu yazı, ekoIQ’nun 114. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.