#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Her Türün Ekosistemde Ayrı bir Yeri Var!

İklim değişikliği sonucu ortaya çıkan riskler, birçok türün neslini tehlikeye atıyor. Tehlike altındaki canlı türü sayısı son dokuz yılda yaklaşık iki kat artmışken bilim insanları, her türün ekosistemlerin doğal dengesi ve işleyişinde bir yeri olduğunu hatırlatıyor.

Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanan ve nesli tükenme tehdidi altında olan türlerin yer aldığı Kırmızı Liste güncellendi. Güncel listede 2014’te 73 bin 686 olan değerlendirilen canlı türü sayısı 157 bin 190’a, 22 bin 103 olan tehlike altındaki tür sayısı ise 44 bin 16’ya yükseldi.

Kırmızı Liste’ye göre, Afrika’daki Turkana Gölü’nde yaşayan büyük dişli Turkana Gölü soyguncusu (brycinus ferox), iklim değişikliğinin habitatlarda yol açtığı bozulmalar ve aşırı avlanma nedeniyle en az endişe kategorisinden hassas kategorisine dahil edildi. İklim değişikliğinin gelişim ve beslenme sürecini olumsuz etkilediği Atlantik somonunun (salmo salar) popülasyonu, 2006-2020 yılları arasında %23 azalırken bu durum Kırmızı Liste’deki statüsünün en az endişe sınıfından yakın tehdit sınıfına taşınmasına yol açtı.

Yeniden Görülmeye Başlanan Türler de Kırmızı Liste’de

Nesli tükendiği düşünülen fakat yeniden görülmeye başlanan canlı türleri de Kırmızı Liste’de yer alıyor. Afrika’nın Sahel Bölgesi’nde 1990’ların sonunda yok olan ve Kırmızı Liste’de nesli tükenen kategorisinde bulunan Kıvrık boynuzlu oriks (oryx dammah), Çad’da yeniden görülmesi üzerine tehlike altındaki tür listesine dahil edildi. Kazakistan, Moğolistan, Rusya ve Özbekistan’da yaşayan Sayga antilobu, (saiga tatarica) koruma çalışmaları sonucu kritik tehlike listesinden yakın tehdit listesine alındı.

Dünyadaki tatlı su balık türlerinin ele alındığı kapsamlı ilk değerlendirmenin sonuçları da güncellenen Kırmızı Liste ile birlikte paylaşıldı. Bulgulara göre, dünyadaki tatlı su balığı türlerinin %25’i yani değerlendirmeye dahil edilen 14 bin 898 türden 3 bin 86’sının nesli, tükenme tehdidi altında bulunuyor. Bu türlerin en az %17’si su seviyelerinde azalma, mevsimlerin değişmesi ve yükselen deniz suyunun nehirlere taşınması gibi iklim değişikliğiyle bağlantılı olaylardan etkileniyor. Nesli tükenme tehdidi altındaki tatlı su balığı türlerinin %57’si kirlilik, %45’i barajlar ve su kullanımı, %33’ü istilacı türler ve hastalıklar ve %25’i aşırı avlanma nedeniyle risk altında bulunuyor.

“Akdeniz Diğer Denizlere Göre %20 Daha Fazla Isınıyor”

AA’nın haberine göre, güncellenen Kırmızı Liste verilerini değerlendiren Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Deniz ve Yaban Hayatı Programı Müdürü Ayşe Oruç, iklim değişikliğinin Atlantik somonundan Yeşil deniz kaplumbağalarına kadar giderek artan sayıda türü tehdit ettiğini söyledi.

İklim değişikliğinin neden olduğu aşırı hava olaylarının Orta Güney Pasifik ve Doğu Pasifik Yeşil deniz kaplumbağalarının yaşam döngüsünü risk altına soktuğunu belirten Oruç, “Yüksek sıcaklıklar deniz kaplumbağalarının kuluçka başarısının düşmesine neden olurken yükselen deniz seviyeleri, yuvaları sular altında bırakıp yavruların boğulması tehdidini oluşturur. Ayrıca yeşil deniz kaplumbağalarının besini olan deniz çayırları da okyanus ısınmasına ve iklim değişikliklerine karşı hassastır” dedi.

Oruç, Akdeniz Havzası’nın, bölgeye yuva yapan Yeşil deniz kaplumbağası ve İri başlı deniz kaplumbağası ile yuvalamadan geçiş yapan Deri sırtlı deniz kaplumbağası için önemli olduğunu ve iklim değişikliğinin de bu türlerin üreme sürecini olumsuz etkilediğini söyledi. Akdeniz’in diğer denizlere kıyasla %20 daha fazla ısındığına dikkat çeken Oruç, dolayısıyla biyoçeşitlilik kaybının önüne geçilmesi için iklim değişikliğiyle mücadele çabalarının güçlendirilmesine ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Oruç, deniz kaplumbağası popülasyonunun, balıkçılıkta hedef dışı av, sahillerde yapılaşma, kirlilik ve habitat bozulması gibi insan kaynaklı bir dizi faaliyetin etkisi altında olduğuna, sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için uzun dönemli veriye ihtiyaç duyulduğuna işaret etti.

“Tatlı Su Balıklarının Hassasiyetleri Daha Yüksek”

Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Baran Yoğurtçuoğlu, denizel ortamda yaşayan balık türlerine kıyasla kısıtlı yaşam alanına sahip tatlı su balıklarının hassasiyetlerinin de bu nedenle daha yüksek olduğunu belirtti.

“Tatlı su balıkları tarafından erişilebilir, kullanılabilir tatlı su miktarı gezegendeki suyun tamamının %0,5’inden ibaret” diye konuşan Doç. Dr. Yoğurtçuoğlu, “Bugüne kadar bizim bildiğimiz kadarıyla dünya üzerinde 36 bin balık türü var. Bu 36 bin türün ayrımına bakarsak 18 bininin tatlı sularda, diğer 18 bininin ise denizlerde bulunduğunu biliyoruz. Gezegendeki su hacminin %0,5’inde 18 bin, %97’sinde 18 bin tür var. Dolayısıyla bu beraberinde tatlı su balık türleri için ciddi anlamda bir hassasiyet getiriyor” bilgisini paylaştı.

Türkiye’nin iç sularındaki 385 tatlı su balık türünün neredeyse yarısını endemik türlerin oluşturduğunun ve bu türlerin %65’inin Kırmızı Liste’deki tehdit kategorilerinde sınıflandırıldığının altını çizen Yoğurtçuoğlu, Türkiye’deki tatlı su balığı türlerinin yaklaşık %33’ünün tehdit altında bulunduğuna dikkati çekti.

Tatlı su balık türlerinin üreme, beslenme ve büyüme süreçleri boyunca sahip oldukları tolerans eşiklerinin sıcaklıkla yakın ilişkili olduğu değerlendirmesinde bulunan Yoğurtçuoğlu, “İklim değişimiyle birlikte hızla değişen sıcaklıklara bu hayvanlar uyum sağlamakta zorluk yaşayacak ve birçoğunun yaşam döngüsü muhtemelen sekteye uğrayacak. Su seviyeleri düşecek, akış rejimleri bozulacak, sel ve kuraklık olaylarının şiddeti ve sıklığı artacak. Bunlar, hayvanların habitatlarının bozulması veya tamamen kaybolması anlamına geliyor” dedi.

Buharlaşma ile birlikte birtakım maddelerin suda konsantrasyonunun artmış olacağını belirten Yoğurtçuoğlu, “Bunların en başında tuzluluk ve kirleticiler geliyor. Yine sıcaklıkların artmasıyla birlikte doğal sularda oksijen seviyeleri düşecek. Dolayısıyla bunların tümü kümülatif olarak bu hayvanların doğrudan ciddi miktarda ölümüne veya yaşam döngülerinde bozulmalara neden olacak. Türlerin dağılım alanları da değişiyor. İklim değişimiyle birlikte istilacı türlerin, zararlı parazitlerin ve patojenlerin de yayılımları hızlanarak balıklarda hastalıklara, strese, rekabete ve av baskısının artışına yol açacaktır” dedi.

“1980’den Bugüne Kadar Altı Türümüzü Kaybettik”

Türkiye’de 1980’lerde birkaç istilacı balık türü bilinirken bugün bu rakamın yaklaşık 25’e yükselmesindeki nedenler arasında ticari hareketlilik ile birlikte iklim değişiminin de yer aldığını hatırlatan Yoğurtçuoğlu, hayvanların tatlı ve tuzlu suların ısınmasıyla birlikte adapte oldukları bölgelerden daha üst enlemlere doğru göç etmek zorunda kaldığını anlattı.

İklim değişikliğinin ve insan faaliyetlerinin etkisi sonucu hayvan türlerinin gelecek yıllarda daha hızlı yok olabileceği, bu durumun da ekosistemlerde köklü bozulmalar meydana getirebileceği uyarısında bulunan Yoğurtçuoğlu, “1980’den bugüne kadar altı türümüzü kaybettik ki bu hem sucul hem ulusal hem de küresel anlamda bir biyoçeşitlilik kaybı. Her türün aslında ekosistemlerin doğal dengesi ve işleyişinde bir yeri var. Türlerin yok olması demek, işleyen bir sistem düşünün, bu sistemden bir parça çektiğiniz zaman sistem aksayacaktır yeri gelecek o sistem tamamen felç olacaktır. Bir türün ya da birkaç türün yok olması bir ekosistemde bu dengenin ve işleyişin bozulabileceği anlamına geliyor. Bunun yanı sıra aslında bu türler bizim hem insanlık olarak küresel ölçekte hem de ulusal ölçekte doğal mirasımız” dedi.

EkoIQ Editör