“Bisikletin başkenti” Kopenhag’ın aynı zamanda dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı yer olması bir tesadüf mü, değil mi? Bu sorunun peşine düşen Bisikletizm (bisikletizm.com) platformunun kurucusu, blog yazarı, filolog, pedagog, gezgin ve beyaz yakalı bisiklet aktivisti Pınar Pinzuti, Kopenhag’dan izlenimlerini EKOIQ okurlarıyla paylaşıyor.
Pınar PİNZUTİ
Kopenhag’da hayat bisikletin üstünde. Güneş, yağmur, kar, bisikletle bir yerden başka bir yere gitmek için engel değil. Gelir seviyeniz nasıl olursa olsun bisiklet hız, sağlık, keyif ve tabii ki ekonomik ulaşım anlamına geliyor.
“Bisikletin başkenti” Kopenhag’ın aynı zamanda dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı yer olmasının bir tesadüf olup olmadığı sorusuna cevap aramaya karar verdim ve Kopenhag Belediye Başkanı Morten Kabell, Bisiklet Federasyonu Başkanı Klaus Bondam, Copenhagenize Design Company’nın CEO’su Mikael Colville-Anderson ile görüşerek yanıta ulaşmaya çalıştım…
Kopenhag’da iki kişiden biri işe/okula bisikletle gidiyor. İnsanları bisiklete binmeye nasıl ikna ettiniz?
Morten Kabell, teknik ve çevre konularından sorumlu Kopenhag Belediye Başkanı. Görev alanı trafik, iklim, çevre, şehir planlama gibi kentin fiziksel altyapısı konularını kapsıyor. Kopenhag, bildiğimiz belediye sisteminden biraz farklı. Yedi belediye başkanı kendi alanlarının en yüksek karar vericileri ve hepsi günün sonunda belediye meclisine hesap veriyor.
“İnsanların otomobilleri yok, çünkü otomobile ihtiyaçları olmaması için onlara seçenekler sunduk, onlar da bu seçenekleri beğendiler ve kullanıyorlar: Toplu taşıma araçları ve bisiklet. Benim otomobilim yok, işe bisikletle geliyorum. Uzak bir yerlere gideceksem metro veya trenle gidiyorum” diyor Kabell.
Kopenhag, kraliyet ailesinin çocuklarını bisikletle okula götürdüğü bir şehir. Peki milletvekillerini, bakanları, prens ve prensesi nasıl ikna ettiniz?
Onları belediye ikna etmemiş. En hızlı ve verimli ulaşım aracını kullanmayı kendileri seçmişler. Kopenhag’da işe/okula giden kişilerin %45’i bisiklet kullanıyor, genel hareket şekillerine bakıldığında ise kent insanının %63’ü ulaşım için bisikleti tercih ediyor.
Kabell “Bu oran bizim için yeterli değil” diyor ve ekliyor “Daha çok insanın ulaşım için bisikleti tercih etmesini istiyoruz, çünkü bisiklet en verimli ulaşım aracı. Kapladığı alan bakımından optimal. Sürdürülebilir bir ulaşım aracı, çünkü çevreyi kirletmiyor. Şehirde A’dan B’ye gitmenin en hızlı yolu. Ayrıca bisiklet sosyalleşmek için harika bir araç. Bisikletle hareket ederken insanlarla göz teması kuruyorsunuz. Etrafınızdaki kişilerle etkileşim içindesiniz. Metal bir kutunun içinde izole bir şekilde oturmuyorsunuz. Bisiklet güvenli bir şehre sahip olmanın yöntemlerinden birisi. Birbirileri ile etkileşim içinde olan insanlar birbirlerine zarar vermezler.”
Kopenhag’ın bisiklet için ayırdığı yıllık bütçe 15 milyon euro. Ancak Kabell bu rakamı aşarken hiç tereddüt etmediklerini söylüyor. “Bisiklet için ulaşım altyapısı ucuz. Harcanan her bir euronun geri dönüşünü görüyoruz. Diğer belediyelerde çalışan meslektaşlarıma soruyorum: Nasıl bisiklet altyapısı için bütçe ayıramıyorsunuz? 10 yıldır bisiklet için harcadığımız para otomobil için yapılan bir köprü bütçesi kadar bile değil.”
Kabell bisiklet kullanıcıları ve otomobil sürücülerinin alışveriş alışkanlıklarının da çok farklı olduğunun altını çiziyor: “Otomobil sürücüleri büyük otoparkları olan AVM’leri tercih ederken bisikletliler mahallelerinde küçük esnaftan alışveriş yapıyorlar. Belediye olarak bir seçim yapmamız gerekiyordu. Küçük esnafı desteklemeye karar verdik ve şehri işgal eden otomobillerin park yerlerini bisiklet yolu, bisiklet park yeri ve çocuk parklarına dönüştürdük.”
Dünyanın en mutlu insanlarının, bisiklet dostu bir şehirde yaşıyor olması sadece bir tesadüf mü?
“Dışarıdasın, etkileşim içindesin, hızlısın. Etrafının farkındasın ve tadını çıkarıyorsun. En mutlu insanlar mıyız bilmiyorum ama kesinlikle hayatımızdan memnunuz” diyor Kabell ve devam ediyor: “Oy kaygısı ile bisiklet ve toplu taşımaya yatırım yapmıyorum, ben kentimizin geleceği için bunu yapıyorum. Sürdürülebilir olmak önemli. Küresel ısınmanın önüne geçmek ve gezegen için somut bir şeyler yapmak istiyorsak otomobillere olan bağımlılığımızdan kurtulmamız gerekiyor.”
Kabell görüşmemizin ardından Bisiklet Federasyonu Başkanı Klaus Bondam’ı arıyor ve bana hemen ertesi gün için bir görüşme ayarlıyor. Bondam, Kabell’dan önceki belediye başkanı. Farklı siyasi partilerin temsilcileri olsalar da vizyonları ve misyonları ortak: Kopenhag’ı insanlar için tasarlamak ve geliştirmek.
Belediyedeki görevi sonlanınca hiç tereddüt etmeden federasyon başkanlığını üstlenen Bondam ile sohbetimizi bisiklet üstünde yaptık. Bisikletliler için tasarlanan yolları, ışıkları ve köprüleri gezerken bir yandan da sorularıma cevap verdi.
Dünyanın en güzel köprüsü Cykelslangen’ı her gün 20 bin bisikletli kullanıyor, her gün bisikletle ortalama 1,2 milyon yol yapılıyor, çocukların neredeyse yarısı okula bisikletle gidiyor. Şehrin her yerine toplam 500 km uzunluğunda ayrılmış bisiklet yolları ile erişim mümkün.
Federasyon olarak belediyeden ne istiyorsunuz? Danimarka’nın hâlâ bir bisiklet federasyonuna ihtiyacı var mı?
“Elbette var” diyor Bondam ve federasyon olarak politikacılara seçimlerden önce verdikleri sözleri hatırlattıklarını, sorunlar için çözümler sunduklarını söylüyor. “1905 yılında kurulan federasyonun misyonu ulusal olarak bisiklet derneklerinin koordinasyonunu sağlamak ve tecrübelerimizi uluslararası platformlarda paylaşmak. Biz değiştirmek istiyoruz. Değişim zaman alıyor. Her şey okullarda başlamalı. Önce okulun öğrencilerine-velilerine, sonra okulun bulunduğu mahalleye yayılmalı. Mahalleler arası bisiklet yolları yapılmalı ve sonra şehrin her noktası bisiklet yolları ağı ile birbirine bağlanmalı.”
Danish Cycling Embassy, Danish Cycling Tourism Club gibi oluşumlara ev sahipliği yapıyorlar. Belediye çalışanları için Bisiklet Master Class eğitimleri düzenliyorlar. Ulaştırma Bakanlığı’ndan destek almayı başarmak ve başka ülkelere gidip başarılı projeleri uygulamak istiyorlar. “Bisiklet yolları, bisikleti tanımayan kişiler tarafından yapılıyor. Bisikletli ulaşımın yaygınlaşmasını isteyen belediyeler, Hollanda ve Danimarka’nın tecrübelerinden yararlanmalılar” diye ekliyor Bondam.
“Belediye Başkanı Ritt Bjerregaard, 2006 yılında görevi devraldığı andan itibaren bisikleti öncelik listesinin en başına yerleştirdi. Ben de onun döneminde beledi ye başkanıydım. Politik ve sivil bir aktör olarak nerede, ne yapmam gerektiğini biliyorum. Dünyanın en popüler bisiklet aktivisti, cycle chic akımının kurucusu Mikael Colville-Anderson’un dediği gibi ‘bisiklete binmek süper normal bir şey’. Bunu anlatmamız lazım.”
Bisiklet, performans sporu kimliğinden sıyrılıp günlük hayatın bir parçası, hatta bir moda aksesuarına dönüşebilir miydi?
Colville-Anderson, 2006 yılında Kopenhag sokaklarında bisiklete binen şık insanların (takım elbiseli erkekler, topuklu ayakkabılı kadınlar) fotoğraflarını blogunda paylaşmaya başladı ve bir anda tüm dünyanın dikkatini çekti. Ve ardından bisiklet aktivistinden bir sosyal girişimciye dönüşerek Copenhagenize Design Company ile dünyayı “Kopenhaglaştırmaya” başladı. Nasıl mı? İnsanların hareketlerini inceliyor, “Çözüm gözlem yapmakta” diyor. “İnsanlar bir yerden bir yere hızlı bir şekilde gitmek istiyorlar. Bisikleti en hızlı ulaşım aracı yapmak ve güvenli yollar sağlamak yeterli. İnsanlar zaten bisikleti seçecekler.”
1970’li yılların başında Kopenhag bir karar vermek zorundaydı. Gökdelenler, otobanlar ve AVM’ler mi yoksa çocuklu aileler, küçük esnaf ve parklar mı?
Ailelerin, kentler için ekonomik bir kaynak olduğunu bilen Kopenhag ikinci şıkkı seçiyor. Çocuklu ailelerin, banliyölere kaçmasını engellemek, şehri onlar için cazip ve yaşanabilir hale getirmek için toplu taşıma sistemlerine, yaya ve bisikletli ulaşıma yatırım yapıyor.
Dünyanın karbon ayakizi sıfır “Yeşil Başkent”i olma hedefi ile ilerleyen Kopenhag’ı mutlaka deneyimlemenizi tavsiye ederim: Limanda denize girebilir, sürdürülebilir otellerde konaklayabilir, organik gıdalarla hazırlanmış leziz yemekleri tadabilir, bir bisiklet kiralayıp insan-dostu tasarlanmış şehir merkezini keşfedebilirsiniz.
Bir şehrin vizyonu olduğunda belediye, STK’lar ve özel sektör el ele veriyor ve aynı hedef için birlikte çalışıyorlar. Sonuç: Yaşanabilir bir şehirde mutlu ve üretken insanlar.
“Hayat kalitesi gökdelenler, geniş bulvarlar, beton AVM’ler ile ilgili bir şey değil”
Kopanhag’ın dünyaya sunduğu kentsel tasarım konusunda etkili diğer bir aktör ise şehir plancısı Jan Gehl. Dünyanın birçok yerinde kentleri insan odaklı olarak yeniden tasarlıyor.
“Şehre ne davet edersen o gelir. Şehirlerin fiziki yapısı, insan davranışını etkiliyor. Trafik mühendisleri ve şehir plancıları ne yazık ki hâlâ bu gerçeği fark etmiş değiller. Şehirlerdeki ortak yaşam alanları ve yaşam şeklini projelere eklemek zorundalar” diyor Gehl. İnsanlara buluşabilecekleri alanlar ve mekanlar yaratılırsa, onlar bu alanları kullanacaklar. Gehl’in sözleriyle: “Güzel bir şehir iyi bir parti gibidir, insanlar eğlenceyi bırakıp gitmek istemez.”