Sivil Toplum

İki Kartopu

Hayatın kendisi anlamsız. Durun derin bir bunalımda olduğumu dü­şünmeyin hemen. Daha umutlu bir şey söyleyeceğim: Hayat anlamsız; onu anlamlandıran bizim bireysel ve kolektif eylemlerimiz. Algılama biçimlerimiz ve yorumlama gücü­müz şekillendiriyor her şeyi…
Kelimeler de öyle… Kullandığımız sözcükler hemen tüm dillerde tama­men rastgele seçilmiş “ses öbekleri” aslında. Bir insan topluluğu arasın­daki zımni bir anlaşmanın eseri tüm diller ve iletişim dizgeleri. Birlikte yaşamak ve eylemekten doğan bu rastgele seslerden ve onları belirli ifa­de biçimlerine uzatan sentakslardan oluşuyor her şey. Gide gide kitaplara sığmayan gramer kurallarına, ciltle­rin yetmediği sözlüklere, deyimler ve atasözleri yığınlarına ulaşıyoruz…
Neredeyse binyıllar alan bu zımni anlaşmanın çocukları olan keli­melerle oyunumuz ise burada bit­miyor. Bir de bu kelimelere kon­jonktürel olarak yeni yan anlamlar yüklüyoruz. Buna göstergebilim literatüründe “metonimi” (Türkçe çevirisi olarak düzdeğişmece ke­limesi kullanılıyor) deniyor. Yani Washington dediğimizde, bir kenti değil de ABD hükümetini, “eldi­ven” dediğimizde futbol takımının kalecisini; yakın bir zamana kadar “Çankaya” dediğimizde Türkiye’nin cumhurbaşkanını anlamamız hep metonimi örnekleridir. Bu bir bölge, ülke veya global ölçekte bir iletişim anlaşması olabilir…
Son iki ayda, bugüne kadar, her söylendiğinde yüzümüzde çocukça bir gülümseme oluşturan “kartopu” kelimesi de böyle bir değişim yaşadı. Birincisi, kartopunun camekanına isabet ettiği bir esnafın, çok uzun yıllar önce gençlik dönemlerimizde tanıdığım Nuh’a sapladığı bıçakla mıhlanıp kaldı yüreğimizde. Artık o çocukça sevinçle kartopu oynamak zor. Aklımıza hunharca ve aptalca bir cinayeti getirecek ne yazık ki kartopu…
***
Kartopunun ikincisi de benzer bir zeka özrü olarak hatırlanmaya aday. Tek farklılık bu sefer karto­punu atan kişinin, bu duygusuzlu­ğun ve akıl noksanlığının bizatihi kaynağı olması. İklim inkarcılarının değişmez isimlerinden Oklahoma Senatörü James Inhofe, 26 Şubat günü, kürsüye plastik bir torbayla getirdiği bir kartopunu ABD parla­mentosunda ortaya fırlatıp, insan kaynaklı iklim değişikliği gerçek­liğini bir anda yok ettiğini sandı. Yüzünde tatsız bir gülümsemeyle, “Dışarısı çok soğuk, nasıl 2014 yılı, dünyanın gelmiş geçmiş en sıcak yılı oluyormuş” tadındaki sözleri, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de dahil olmak üzere çok sayıda Ame­rikalı siyasetçi tarafından eleştirilse de, mavi gezegendeki hayatımızın daha uzun bir süre zor geçeceğinin işaretiydi aslında. Amerika’nın Rho­de Island Senatörü Sheldon White­house şöyle diyor: “Ya NASA’ya ve gezegenin üzerinde ölçüm yapan uydulara inanırsınız ya da kartopu senatörüne… ABD Deniz Kuvvetle­ri bile konuyu ciddiyetle ele alıyor. Pasifik donanmasının komutanı ve dolayısıyla Kuzey Kore’den gelecek muhtemel saldırıları izlemekle gö­revli Amiral Locklear, ‘Pasifikte kar­şı karşıya olduğumuz en büyük teh­dit, iklim değişikliğidir’ derken, bu kartopu senatörüne mi inanacağız!”
***
Mizahın en güçlü eleştirel araçlar­dan biri olduğuna inandım hep. En ciddi konuları bile suratımızı asmadan ve birbirimizin boğazına sarılmadan, durumları ve hatta ken­dimizi de biraz espriyle değerlen­dirmenin sonsuz yararlarını da hep gördüm. Ancak insan bu “iki karto­pu” hikayesini arka arkaya yaşayın­ca, biraz gülümsemenin bile kimi zaman ne kadar zor olduğunu dü­şünüyor. Ve her aklımıza geldiğin­de çocukça bir sevinci, eğlenceyi ve mutluluğu hatırlatan “kartopu”nu ellemeseydiniz keşke, demek geli­yor içimizden…

About Post Author