“Sürdürülebilirlik” ve “İklim Değişikliğinin Hayvancılık Üzerindeki Etkileri” konularının ele alındığı Ruminant Akademi’de söz alan konuşmacılar, artan nüfus ve iklim değişikliğinin etkilerine karşı sürdürülebilir tarım ve hayvancılık için yeni yaklaşımlara ve multidisipliner araştırmalara ağırlık verilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Doğal kaynakların gelecek nesillere aktarılmasına katkıda bulunan sürdürülebilirlik hem çevresel hem de ekonomik dengelerin korunmasında büyük önem taşıyor. İnsan faaliyetlerinin doğaya olan olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik bu yaklaşım, aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadelede de kritik rol oynuyor. Bu çerçevede hayvan beslenmesi alanında faaliyet gösteren Trouw Nutrition Türkiye tarafından 25-26 Ekim tarihleri arasında, Antalya’da, Ruminant Akademi düzenlendi. Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliğinin Hayvancılık Üzerindeki Etkileri konularının ele alındığı etkinlikte, artan nüfus ve iklim değişikliğinin etkilerine karşı sürdürülebilir tarım ve hayvancılık için yeni yaklaşımlara ve multidisipliner araştırmalara ağırlık verilmesi gerektiğine vurgu yapıldı.
“Sürdürülebilirlik Sektörümüz için Kritik Öneme Sahip”
Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölüm Başkanı Prof. Dr. İbrahim Ak’ın moderatörlüğünde hayata geçirilen programın açılış konuşmasını Trouw Nutrition Türkiye Ülke Müdürü Gonca Altıntaş gerçekleştirdi.
Sektörün geleceğini paydaşlarla birlikte değerlendirdiklerini belirten Altıntaş, “Her yıl farklı bir tema etrafında düzenlediğimiz akademimizi, bu yıl dünyanın gündemindeki sürdürülebilirlik teması üzerine inşa ettik ve bu çerçevede iklim değişikliğinin hayvancılık üzerindeki etkilerini masaya yatırdık. Ekonomik, ekolojik ve sosyal açılardan çok boyutlu bir kavram olan sürdürülebilirlik, sektörümüz için de kritik öneme sahip. Dünyamızın yolculuğu üzerine yapılan araştırmalar, önümüzdeki yıllarda savaşlar, göçler, artan nüfus ve gıda kaynaklarındaki yetersizlikler gibi ciddi küresel sorunlarla karşı karşıya kalacağımızı gösteriyor. İklim değişikliği ve kuraklık gibi çevresel tehditler bir yandan maliyetleri artırırken diğer yandan da tarımsal alanların azalması ve su kaynaklarının tükenmesi gibi problemleri beraberinde getiriyor” dedi.
“Küresel Gıda Üretimi 2050 Yılına Kadar %50 Artırılmalı”
Dünya nüfusunun 2050’de 9,8 milyara ulaşmasının beklendiğini hatırlatan Altıntaş, “Dünya nüfusu bu seviyelere ulaştığında, biyolojik yakıtlar için kullanılan mahsuller ve beslenme gereksinimlerini karşılayan tarımsal üretimin %70 oranında artırılması gerektiği öngörülüyor. Ayrıca, kişi başına düşen tarım arazisinin 2,0 dekardan 1,6 dekara düşmesi bekleniyor. Bu koşullarda, sağlıklı gıdaya ulaşmak için 2050 yılına kadar gıda üretiminin %50 oranında artırılmasına ihtiyaç duyulacağı tahmin ediliyor” diye konuştu.
Artan nüfusun su talebinin de %30 oranında artacağı göz önüne alındığında, ciddi araştırmalar ve planlamaların yapılmasının kaçınılmaz hale geldiğini sözlerine ekleyen Altıntaş, şunları söyledi: “İklim değişikliğinin hayvancılık faaliyetlerinde maliyetleri artırmasına dair yapılan başka bir değerlendirme, özellikle yem ham maddesi üretiminin ciddi şekilde etkileneceğini ve bu durumun son ürüne yansıyacağını gözler önüne seriyor. Örneğin, sığır eti fiyatlarının iklim değişikliği olmadan 2050 yılına kadar %33 artması beklenirken, iklim değişikliğiyle birlikte bu artışın %60’a çıkacağı tahmin ediliyor.”
“Ülkemiz Ciddi Bir Su Sıkıntısı ile Karşı Karşıya Kalacak”
İklim değişikliğinin Türkiye üzerindeki etkilerine de değinen Altıntaş, “Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı şu anda yıllık 1.300 metreküp seviyesinde. İklim şartları değişmediği takdirde ülkemiz ciddi bir su sıkıntısı ile karşı karşıya kalacak. Çünkü 2018’de 81,9 milyon olan Türkiye nüfusunun 2050 yılında 95,7 milyon olması bekleniyor. Nüfusun bu oranda artması, 2050 yılında kişi başına düşen su miktarının 1.200 metreküp civarına inmesi anlamına geliyor. Başka bir deyişle, iklim değişikliği ve hızlı nüfus artışı dikkate alındığında, Türkiye’nin 2050 yılında su fakiri bir ülke olacağı öngörülüyor” dedi.
“Hayvancılık Sektörü En Büyük Doğal Kaynak Kullanıcısı Konumunda”
Tüm bu riskleri masaya yatırarak mevcut tabloya bakıldığında geleneksel tarım yöntemlerinin yetersiz kalması nedeniyle tarımsal alanların giderek azaldığına dikkat çeken Altıntaş, “Hayvancılık sektörü şu anda dünyanın en büyük doğal kaynak kullanıcısı konumunda. Tarımsal arazilerin %80’i otlatma veya hayvansal yem üretimi için ve küresel su kullanımının %8’i özellikle yem bitkilerinin sulanması için ayrılmış durumda. Sonuç olarak, sürdürülebilir tarım ve hayvancılık için yeni yaklaşımlara ve multidisipliner araştırmalara ihtiyaç duyduğumuz bir gerçek. Bu süreçte, sektörümüzün tüm paydaşlarının iş birliği içinde gıda güvenliğini sağlamak ve ekonomik kayıpları azaltmak adına gerekli adımları atması büyük önem taşıyor” diyerek sözlerini tamamladı.
Etkinlikte, karbon ayakizi azaltımı, verimlilik ve kârlılık için bilim temelli çözümler sunuldu. Workshop’lar ve akademik oyunların da yer aldığı iki günlük etkinlik, gala gecesi ile son buldu.