Yollar yine çatallanıyor. 2015, gezegenin geleceği açısından belki insanlık tarihinin en kritik yıllarından biri olacak. Uluslararası İklim Müzakereleri’nin yılsonunda Paris Zirvesi’nde gerçek ve etkili bir anlaşmayla sonuçlanıp sonuçlanmayacağını merak ve ondan da öte belki tedirginlikle beklediğimiz bir dönemde, dünya kamuoyunun gündemi, etnik, mezhepsel, dinsel ve büyük kültür havzalarının çatışmaları üzerinde yoğunlaşmış durumda…
Paris’te karikatüristlerin ve sanatçıların hunharca katledilmesi, bombanın pimini çekiverdi. “Amalarla” dolu açıklamalar, birbirini doğuran nefretler, ne kadarı gerçek olduğu bilinmeyen özsel kimlik tartışmaları, uçuruma doğru ilerleyen tüm bir insanlığın gözünü alıyor; gerçek tehlikelerin görünürlüğünü yokediveriyor.
Yanlış anlaşılmasın, bunlar son derece büyük tehditler. İnsanlığın binlerce yıllık tarihinde attığı gerçek düğümler ama düğümleri çözecek olan doğru ilmiklerin yanından bile geçmiyoruz şu anda. Çözmek için alelacele aranan ilmikler, düğümlerin daha da sıkışmasından başka bir şeye yaramıyor.
Aynı esnada da, ister müreffeh Batı toplumlarında, ister o “Batı” kalıbının köşelerinde, dar ceplerinde yaşayan “Batı”nın “Doğuluları”, isterse de “Doğu” ve “Güney”in yerlileri olalım, tüm bir insanlık ve kaderlerini belirlediğimiz canlı alemi, ortak bir yokoluşun kıyısına doğru ilerliyor. Siz Çernobil’den yayılan nükleer serpintilerin Türkiye veya başka bir ülkenin sınır kapısında vize aldığını gördünüz mü? Kuruyan bir nehrin değiştirdiği iklim koşullarının, aman ben sınırdan geçmeyeyim, yandaki ülke insanlarının suçu yok dediğini duydunuz mu? İklim Değişikliği kaynaklı süper bir fırtınanın viran etmek için ülke seçtiğine dair bir bilgi ulaştı mı hiçbirimize?
**
Elbirliğiyle bir İklim Çağı’nın, Holosen olarak adlandırılan bir dönemi normal süresinden binlerce yıl önce sonlandırıp, yeni bir çağa, yani insanın bir iklim değişkeni haline geldiği Antroposen’e geçtiğimizi duyurmaya çalışan bilim insanlarının sesi, bu büyük kargaşa içinde duyulmuyor bile. Ancak gezegen de, insanlığın dini, etnik, kültür dünyaları bölünmelerinin farkında bile değil. O kendi dengelerini kendi değerlerine göre yeniden kurmaya hazırlanıyor büyük bir hızla. Ama ne gam! Doğa ana kendi derdinde, biz kendi ellerimizle yarattıklarımızın…
Ancak tüm insanların ve dahi canlıların ortak kökenlere sahip olduklarını, aynı yaşam alanını paylaştıklarını ve doğa ananın çocukları olduğumuzu kabul eden ekolojik ve bütüncül bir yaklaşım, bu insan-yapımı felaketin ötesine geçmemizi mümkün kılabilir. Aksi takdirde neyin doğusu, neyin batısı olduğumuzu arayıp duracak, bu arada da gezegendeki tüm canlıların yaşamlarını hiçe saymaya devam edeceğiz. Ama ister Havva ile Adem’den geldiğimize inanın, isterse de tek hücrelilerden uzayıp gelen bir biyolojik evrime, hepimiz kardeşiz neticede…
Yollar yine çatallanıyor ve umarız insanlık bu kez, hep gittiği değil, şimdiye kadar hiç kullanmadığı yolu seçer…
* Ben dünyayım.