#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Kaygılılar Çünkü Umursuyorlar

Eko-anksiyete ve iklim psikolojisi alanında önde gelen araştırmacı, yazar ve psikoterapist Caroline Hickman ile iklim krizini ve Z nesli üzerindeki etkilerini konuştuk. Hickman’a göre, “Çocuk ve gençlerin doğa ile güçlü bir bağı var. Onlar, doğayı ve kendi geleceklerini korumak için harekete geçmezsek nasıl bir haksızlık edeceğimizi görebiliyorlar.”

RÖPORTAJ: Nefise KAHRAMAN

İklim krizi psikolojisi nedir? Z kuşağının çevre ve doğayla kurduğu ilişki nasıl ve bundan nasıl etkileniyorlar?

Yaşam desteği için bağımlı olduğumuz ekolojik sistemler şu anda bir krizin içinde ve bu krizin kaynağı insan davranışları. ‘Eko-kaygı’, iklim ve biyolojik çeşitlilik krizinin yarattığı tehdide verilen psikolojik tepkileri tanımlamak için en yaygın olarak kullanılan terim. Bu tehdidi, beraberinde getirdiği ekolojik, sosyal, sağlık ve kültürel zorluklarla birlikte gerçek olarak kabul etmek, bize benzeri görülmemiş ve yeni psikolojik zorluklar sunuyor. Krizin ölçeği ve aciliyeti, durumun gerçekliği konusunda farkındalık geliştirdikçe birçok insana bunaltıcı gelebilir.

Usher ve diğerlerine göre (2019), ‘Değişen çevresel koşulların ve buna bağlı zihinsel sıkıntıların neden olduğu ve bu sorunların artan sıcaklıklarla daha da kötüleşeceğini bilmek, eko-kaygı olarak kendini gösteriyor (Hickman, 2020; Clayton ve diğerleri. 2017). Basitçe söylemek gerekirse, eko-anksiyete, çevresel değişiklikler ve onlar hakkındaki bilgimizin neden olduğu stres veya sıkıntı ile ilgili belirli bir endişe biçimidir. “Eko-kaygı”nın spesifik bir teşhisi yok. Panik ataklar, uykusuzluk, takıntılı düşünme ve/veya çevresel kaygılardan kaynaklanan iştah değişiklikleri, kişinin kendi bildirdiği sorunlar olabilir. ‘Eko sıkıntı’ hali, gezegenimizle ilgili kötü haberlere karşı umutsuzluk, üzüntü, suçluluk, öfke, endişe, korku ve alarm gibi bir dizi tepkiyi tanımlamak için kullanılır. Bu reaksiyonların makul ve işlevsel olarak tanımlandığını belirtmek gerekiyor (Cunsolo, 2018; Cianconi, 2020).

Bu nedenle, eko-kaygı patolojikleştirilmemeli ve zihinsel bir bozukluk da değil fakat iklim ve ekolojik acil duruma anlamlı bir yanıt olarak düşünülmeli. Sağlık hizmetleri, eko- sıkıntı yaşayan hastaları veya meslektaşları anlamaya ve desteklemeye yardımcı olmalı.

İklim krizi psikolojisi veya eko-kaygı psikolojisi iki ana konuya odaklanır. Birincisi, insanları krizle başa çıkmak için gereken değişiklikler konusunda uyarmak ve bunun önüne geçen savunma ve inkarlara ve dolayısıyla gerekli eyleme meydan okumak. İkincisi, iklim acil durumuyla karşı karşıya kaldıklarında sıkıntı hisseden insanları desteklemek.

Çocuk ve gençlerin doğa ile güçlü bir bağı var. Onlar, doğayı ve kendi geleceklerini korumak için harekete geçmezsek nasıl bir haksızlık edeceğimizi görebiliyorlar.

Sizce bu neslin şu anda dünyamızda oynadığı rol nedir?

Z kuşağı, iklim değişikliği konusunda yeterince önlem almamamızın adaletsizliği ile sık sık karşı karşıya kalıyor. Bunu kendi geleceklerini koruyamamanın yanı sıra gezegene ve üzerindeki tüm canlılara sahip çıkamamak olarak görüyorlar.

Bize yapılması gerekeni gösterme işini genç nesle bırakmamalıyız, bu durumda olmamız onların sorumluluğunda değil. Bir şeyleri değiştirme güçleri oldukça az, ancak yine de güçlü bir sesleri var ve seslerini duyurmaları için onları desteklememiz gerekiyor.

Bize yapılması gerekeni gösterme işini genç nesle bırakmamalıyız, bu durumda olmamız onların sorumluluğunda değil. Bir şeyleri değiştirme güçleri de oldukça az. Ancak yine de güçlü sesleri var ve seslerini duyurmaları için onları desteklememiz gerekiyor.

İklim ve ekolojik kriz hakkında ne düşünüyorlar? Endişeliler mi? Gelecek çocuklar ve genç nüfus için belirsiz mi?

Birçok çocuk ve genç endişeli. Ancak kaygıları yalnızca ekolojik sorunlardan kaynaklanmıyor, daha da kaygılı olmalarının sebebiyse yetişkinlerin en acil sorunların yaşanmasını önleyecek kadar hızlı hareket edememesi. Bu, genellikle yetişkinlerin uzun vadeli kararlar yerine kısa vadeli kararlar verdiğini hisseden çocuklar ve gençler tarafından bir yük olarak algılanıyor.

Gelecek hepimiz için belirsiz, ancak genç nesiller için durum daha ciddi olacak, çünkü acil eyleme geçilmesi için ne kadar uzun süre oyalanırsak, yapmamız gereken değişikliklerin de o kadar hızlı ve şiddetli olması gerekecek. Bu değişiklikleri yapmaya yıllar önce bu sorunları ilk öğrendiğimizde başlasaydık, değişimin ölçeği daha kademeli ve yumuşak olabilirdi. Fakat artık bu tarz bir kademeli değişim için zaman daralıyor.

Sorunlardan bir diğeri de insanların belirsizliği sevmemesi, kendimizi güvensiz hissetmemiz, bu yüzden kesinlik ve güvence aramamız. Ne yazık ki bunu elde etmenin tek yolu, iklim değişikliği konusunda acil eylemde bulunmak; sözler vermek değil, harekete geçmek.

Onların ihtiyaçları neler? Onların geleceği için ne yapılmalı?

İklim değişikliği konusunda acilen harekete geçmek ve hızlı hareket etmek gerçekten çocuklara ve gençlere yardımcı olacak tek şey. Bunun yanı sıra onlara gerçeği söylemeliyiz. Elbette ki bunu yaşlarına uygun yollarla, korkutmak için değil, insanlığın şu anda karşı karşıya olduğu zorluklar konusunda onlara karşı dürüst olmak için yapmamız gerekiyor. Ayrıca, yaratmamız gereken yeni gelecekte üzerlerine düşen rollerini oynamaya daha iyi hazırlanmaları için gençleri güçlü bir duygusal dayanıklılık ve duygusal zeka geliştirebilmeleri için de desteklemek gerekiyor. Çocuklara korkmanın normal olduğunu ve endişeli hissetmenin sorun olmadığını söylemek önemli. Nihayetinde bu duyguları sadece gezegeni umursadıkları için hissediyorlar. Bu sebeple hislerinden gurur duymalılar ve susturulmamalılar. Herkes bunları onlar kadar güçlü hissedebilseydi, o zaman daha acil önlemler alabilirdik.

Aynı zamanda, çocuklara bu karmaşık hislerde nasıl hareket edeceklerini göstermek de gerekiyor. Küçük yerel eylemlerden küresel protestolara kadar pek çok farklı şekillerde eyleme geçmek mümkün. Ancak en önemlisi yalnız olmamak, bir gruba katılmak onlar için daha iyi olabilir çünkü o zaman birbirlerini destekleyecek ve güçlü hissedecekler.

Gençlerin iklim kaygıları ve harekete geçme biçimleri toplumlarına, ailelerine ve sosyo-ekonomik çevrelerine göre farklılık gösteriyor mu? Bu konudaki gözlemleriniz neler?”

Evet, farklılıklar var. Ama bence farklılıklardan çok daha fazla da benzerlik var. Nijerya, Maldivler, ABD, Birleşik Krallık, Portekiz veya Brezilya’da konuştuğum gençler ve çocukların çoğu oldukça benzer şeyler söylüyor. Elbette tüm çocuklar iklim krizinin tam olarak farkında değil ve hepsi aynı şekilde endişeli hissetmiyor. Yoksulluk ve ayrımcılık ya da gıda güvensizliği ile mücadele ediyorsanız, bu tabi ki birden fazla endişeyi yönetmeyi zorlaştıracaktır. Ancak bu aynı zamanda bir genellemedir ve birçok farklı kültürden ve farklı sosyo-ekonomik geçmişlerden konuştuğum genç, gezegenin geleceği hakkında aynı endişeyi paylaşıyor. Farklı aile tutumları da büyük bir fark yaratabilir, ebeveynlerin bu endişeleri paylaşmadığı ve anlamadığı durumlarda, çocukların harekete geçme konusunda desteklenmeleri zorlaşabiliyor. Ama öte yandan ailelerini ve okullarını endişelerini paylaşmalarını sağlamak üzere eğiten ve bilgilendiren birçok genç de tanıyorum. Dolayısıyla harekete geçme konusunda çevre toplum kadar kişilik ve karakter özellikleri de önemli faktörler. Gençler cesaret, başkalarıyla ilgilenme ve empati kurabilme yeteneği gibi özellikleri sayesinde harekete geçiriyor.

EkoIQ Editör