Musul, Petrol ve Elektrikli Araçlar

Türkiye’de üretilen ilk yerli elektrikli otomobilin sessiz sedasız piyasadan çekildiğine dair küçük küçük haberleri geçtiğimiz günlerde gazete köşelerinde gördük. Ancak hiç piyasaya girmiş miydi ki? Modelini kaç kişi biliyor? Hangi yaz kampanyasında adını duydunuz? Milyon dolarlık reklam ve tanıtım bütçelerinde ne kadar pay aldı? Hangi haberlere konu oldu?
Ancak bu otomotiv endüstrisinin, elektrikli araçlara yönelik ilk intihar girişimi değil; ayrıca sadece Türkiye’ye de ait değil (bakınız: “Elektrikli Araçları Kim Öldürdü – Who Killed The Electric Car” belgeseli ve General Motors’un 1990 yılına uzanan EV1 macerası). Sanki piyasanın kirli ve görünmez eli bir anda devreye giriyor ve elektrikli araçların ümüğünü sıkıveriyor her seferinde. Bu sefer de öyle oldu. Özellikle kargo ve taşımacılık firmaları hesap kitaplarını tamamlamış, filolarını elektrikli araçlara geçirme- nin ekonomik olarak da rasyonel olduğuna karar vermeye başlamışken, yanlış model, arz modellerindeki garip aksaklıklar, garip utangaç ve hatta neredeyse gizli tanıtım politikasızlığı ve sonuç: Elektrikli aracın üretimine son!  Halbuki daha geçtiğimiz ay Aras Kargo, BD Otomotiv’in başka model araçları dönüştürerek piyasaya sunduğu elektrikli araçlardan satın alma yaptığını ve satın almaya da devam edeceğini duyurmuştu gururla.
İşin arka yüzünü bilmiyoruz; iş kompetanı ve otomotiv uzmanı da değiliz ama iletişim işinden de biraz anlıyoruz. Gizli kapaklı, sadece kamunun destek ve niyetlerine bağlı bu tür çalışmalar, her zaman şapa oturmaya aday işler değil midir? Piyasanın, insanların, kamuoyunun herhangi bir parçasına göz ucuyla bile bakmadan, onları nötr eleman olarak gören iş girişimlerinin şansı, belki kömür gibi pis işlerde bir işe yarar ama iş 21. yüzyılın yeni ve inovatif alanlarına doğru ilerleyince, böyle kazalar mukadderattan sayılmalı…
*
Geçtiğimiz ay bir başka gelişme ise sessiz sedasız olmadı; tam tersine yakın bir coğrafyada olanlar gümbür gümbür tüm dünyayı sarstı. IŞİD’in Musul ve çevresini ele geçirmesinden bahsediyoruz. Bu durumun hiç kuşkusuz son derece çarpıcı siyasi ve ekonomik sonuçları olacak. Kısa vadede dünyayı büyük bir çalkantının beklediğini söylemekte sakınca yok. Radikal-köktenci hareketlerin yükselişinin, gezegenin geleceği açısından olumlu bir etki yaratacağını söylemek delilik olur herhalde. Hem de sadece Ortadoğu coğrafyası için değil, bu sayıda bir çeviri yazısıyla değinmeye çalıştığımız gibi, Batı’da da (AB Parlamentosu seçimlerinden aşırı sağ hareketlerin güçlenerek çıkmasının Avrupa 2020 İklim Hedefleri’ni yaralamasından ciddi bir şekilde korkuluyor) tedirgin edici bir gelişme.
Ancak işin bir de her musibetin altından çıkmayı alışkanlık edinmiş fosil yakıtlar tarafı var. Soma’da kara ölüm haberlerini getiren de o; petrol formunda, IŞİD gibi bir belayı mümkün kılan atmosferi yaratan unsurlardan biri de. Halihazırda Irak’ın ve dünyanın en büyük rafinerilerinden biri ellerinde ve Musul işgalinden bu yana varil başı petrol fiyatlarının artışı dikkat çekici. Arz güvenliği olmayan herşey gibi, bu fiyat durmaksızın dalgalanmaya devam edecek. Geçtiğimiz yüzyılda bulunduğu her yerde, fıtratı gereği antidemokratik ve baskıcı rejimlere payanda olan fosil yakıtların peşine yeni binyılda da düştükçe, doğal veya siyasi felaketin hangisinin ne zaman vuracağını beklemekten başka çaremiz kalmayacak gibi. Ben bugüne kadar teröristlerin eline geçen veya doğal afetin vurduğu bir güneş veya rüzgâr enerji tesisi görmedim halbuki…

Önerilen makaleler