Avrupa Birliği Doğa Koruma mevzuatının kalbi kabul edilen Natura 2000 Korunan Alanlar Ağı, kıtanın biyoçeşitlilik varlığı ve mirasının korunmasında en önemli yapılardan biri. Avrupa’nın birçok ülkesinde Natura 2000 projeleri yürüten REC’in Türkiye Ofisi, Eylül 2015 itibarıyla, Natura 2000 Gereksinimlerinin Uygulanması İçin Ulusal Doğa Koruma Sisteminin Güçlendirilmesi projesine başladıklarını duyurdu. Natura 2000 alanlarının belirlenmesi ve ülkemizde uygulanmakta olan Sistematik Koruma Planlaması (SKP) yaklaşımının Natura 2000 yaklaşımları ile uyumlu hale getirilmesi üzerine yoğunlaşan proje konusunda görüşlerine başvurduğumuz Rifat Ünal Sayman ve Dursun Baş, “Doğa koruma, sanıldığı gibi gelişmeye engel değil. Natura 2000 alanlarının belirlenmesi sürecinde, uygulama sürecini kolaylaştıracak bir toplum desteğinin olması ise kritik” diyor…
Barış DOĞRU
Natura 2000’i, Avrupa Birliği’nin en önemli doğa ve biyoçeşitlilik programlarından biri olarak biliyoruz. REC olarak Türkiye’de ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki ofislerinizde Natura 2000 projeleri yürütüyorsunuz. Peki, tam olarak nedir Natura 2000? Ne gibi bir önemi var?
Doğa koruma mevzuatı, Avrupa Birliği (AB) çevre mevzuatının en eski parçası. AB Doğa Koruma mevzuatının köşe taşları da Kuş (1979 tarih ve 79/409/EEC sayılı Kuş Direktifi) ve Habitat Direktifleri (1992 tarih ve 92/43/EEC sayılı Habitat Direktifi) olarak kabul edilir. Bu iki direktif, üye ülkelerde doğal yaşam alanlarının ve yabani fauna ile floranın korunması yoluyla biyolojik çeşitliliğin devamlılığının sağlanmasını hedefliyor. Hedefler, korumanın yanında onarım ve iyileştirmeyi de içeriyor.
Bu hedeflere ulaşmanın aracı olarak, Kuş Direktifi, kuşlar için Özel Koruma Alanları-ÖKA (Special Protected Areas-SPA), Habitat Direktifi ise, kuşlar haricindeki diğer canlılar ve yaşam alanları için Korunacak Özel Alanları-KÖA (Special Areas for Conservation-SAC) ilan ediyor. Bu iki direktif kapsamında belirlenen bu alanların (ÖKA ve KÖA’lar) tümü ve aralarındaki ilişki, resmi olarak 1992 tarihli Habitat Direktifi altında kurulan Natura 2000 Korunan Alanlar Ağı olarak adlandırılıyor. Natura 2000 ağı AB Doğa Koruma mevzuatının kalbi diyebiliriz.
AB, Natura 2000 alanları ile kapsamlı bir Avrupa Ekolojik Ağı oluşturdu. SOER 2015 (The European environment – state and outlook 2015) raporuna göre, doğal habitatların ve yabani fauna ve flora türlerinin, asgari koruma statüsü (favourable conservation status) olarak adlandırdığımız düzeyde muhafazasını ve iyileştirmesini sağlayan alanlar, 2015 yılı itibarıyla, AB ülkelerinin toplam arazi yüzölçümünün %18’ine ve AB denizlerinin %4’üne karşılık geliyor.
Natura 2000, hem habitat hem de kuş koruma alanlarına yönelik sanırım, ayrıca denizel çevreyi de içine alacak şekilde genişledi zaman içinde… Bu anlamda bir bölgenin Natura 2000 alanı olması için temel kriterler nedir?
Bahsettiğimiz üzere, Natura 2000 alanlarını Kuş ve Habitat Direktifleri kapsamında belirlenen ÖKA’lar ve KÖA’lar oluşturuyor. Bu alanlar belirlenirken topluluk için önemli olan hayvan ve bitki türleri ile doğal yaşam alanları dikkate alınıyor. Bu önem, türlerin ve habitatların yok olma riski; türler için hassas ya da endemik olma durumu ve habitatlar için biyocoğrafik bölgeleri temsil etmesi ile yakından ilişkili.
Bu iki direktif kapsamında alanlar belirlenirken farklı prosedürler izleniyor. Kuş Direktifi için ÖKA’ların belirlenmesinde takip edilen çok detaylı bir prosedür yok. Bu alanlar belirlenirken, Direktif ekleri ve Dünya Kuşları Koruma Kurumu (BirdLife International) tarafından derlenen Önemli Kuş Alanları (IBA) bilgileri dikkate alınıyor. Habitat Direktifi kapsamındaki KÖA’ların belirlenmesi ise daha detaylı tanımlanmış. ÖKA ve KÖA’lar arasında örtüşme de olabiliyor. Önemli bir doğa alanımızın, hem Kuş, hem de Habitat direktifi kapsamında korunması gerekebiliyor.
Seçilen Natura 2000 alanları ile Avrupa biyoçeşitlilik varlığının ve mirasının korunması sağlanıyor. Yeni üye devletlerin katılımı ile birliğin biyoçeşitlilik varlığı da genişliyor. Çeşitli müzakereler sonucu yeni üye devletlerdeki yeni türler ve nesli tehlike altındaki türler ve habitatlar, eklere dahil ediliyor. Türkiye’nin üyeliğiyle Anadolu Biyocoğrafik bölgesi de birliğe eklenmiş olacak.
Habitat ve Kuş Direktiflerinde İzlenen Süreç
Peki, Türkiye’nin durumu nedir Natura 2000 programı çerçevesinde?
Ülkemizde potansiyel Natura 2000 alanları resmi olarak henüz belirlenmedi. AB Çevre Faslı müzakereleri altında, AB Doğa Koruma Direktiflerinin uyumlaştırılması çalışmaları devam ediyor. (Mülga Çevre ve Orman Bakanlığı 2011 yılı verilerine göre Habitat Direktifi %34 oranında, Kuş Direktifi ise %74 oranında uyumlaştırıldı.) 2000’li yılların başından bu yana bilimsel çalışmalar ve kapasite geliştirme projeleri artış gösterdi. Natura 2000 alanlarına altlık oluşturacak çok kapsamlı çalışmalar STK’larca ve uluslararası kuruluşlarca yürütüldü ve yürütülmeye devam ediyor.
Aslında doğa koruma alanında köklü bir ulusal mevzuatımız var. Bu mevzuat, tür koruma ve habitat koruma şeklinde ikiye ayrılabilir. Uluslararası sözleşmeler dahilinde de biyolojik çeşitliliğin korunması faaliyetleri yürütülüyor. Bu düzenlemeler kapsamında, 2013 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin ulusal (kara) sahasının yaklaşık %8’i farklı doğa koruma uygulama ve düzenlemelerinden yararlanıyor. Mevcut düzenlemeler köklü olmasına karşın, ulusal mevzuatın Natura 2000 yaklaşımını gözetecek şekilde yeniden ele alınması gerekiyor. Bunun için de Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı gündeme alındı. Bu tasarı, yeterince katılımcı bir süreçle yürütülmediği için çok fazla eleştirildi. Biliyorsunuz, Natura 2000 ağlarının oluşturulması ve yönetilmesi için en önemli konu katılımcı bir süreç işletilmesi.
Hem Avrupa’da hem de Türkiye’de birçok Natura 2000 projesinde yer aldınız. Kısa bir süre önce de REC Türkiye olarak Natura 2000 üzerine yeni ve önemli bir çalışma programının parçası oldunuz. Çalışma kapsamında biraz bilgi verebilir misiniz?
Polonya, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan gibi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde, adaylık sürecinde ve üyelik döneminde teknik ve kurumsal destek sunduk, sunuyoruz. Türkiye’de de büyük projelerimiz oldu. Daha önce 2009-2012 yılları arasında yürüttüğümüz AB projesinde Habitat ve Kuş Direktifleri için kapsamlı eğitimler ve Düzenleyici Etki Analizi raporu çalışmaları yürütmüştük. Bu çalışmada potansiyel Natura alanlarını ve bu direktiflerin getireceği fayda maliyetlerini ortaya koymuştuk.
Eylül 2015 itibarıyla da, Natura 2000 Gereksinimlerinin Uygulanması İçin Ulusal Doğa Koruma Sisteminin Güçlendirilmesi projesine başladık. Orman Su işleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün faydalanıcısı olduğu proje 2015-2018 yılları arasında yürütülecek. REC olarak, Kuş ve Habitat Direktiflerinin eklerinde yer alan tür ve habitatların ülkemizdeki durumu tespit çalışmaları ve Natura 2000 alanlarının belirlenmesine ilişkin olarak da ülkemizde uygulanmakta olan Sistematik Koruma Planlaması (SKP) yaklaşımının Natura 2000 yaklaşımları ile uyumlu hale getirilmesi faaliyetlerinde yer alacağız. Proje kapsamında, SKP metodolojisi kullanılarak, pilot bölge seçilen İç Anadolu’da Natura 2000 alanları belirlenecek. Projede ayrıca Natura 2000 alanlarına yönelik olan ve AB ülkelerindeki diğer biyolojik çeşitlilik veritabanları ile uyumlu yeni bir veritabanı kurulması ve kapsamlı bir kurumsal kapasite geliştirme faaliyeti de yürütülecek.
Türkiye’de bu konularda hızla ilerlememizi engelleyen en önemli zihinsel bariyerler nedir diye sorsak…
En önemli nokta, ülkemizde genel olarak doğa koruma faaliyetleri ve özel olarak Natura 2000 alanlarının “kalkınmayı” engelleyeceği yönündeki endişeler. Bu endişelerin yersiz olduğunu söylemek gerekiyor. Doğaya saygılı yatırımlar yapıldığı sürece, Natura 2000 alanları gelişmenin önünde bir engel değil. Bu nedenle olsa gerek, AB ülkelerinde, Natura 2000 alanlarının belirlenmesi aşamasında ekonomik faktörler dikkate alınmıyor. Alanlar, yalın olarak doğa koruma gereklilikleri dikkate alınarak belirleniyor. Belirlenen alanların yönetimi aşamasında, ekonomik ve sosyal etkiler doğaya zarar vermeyecek şekilde düzenleniyor. Biyoçeşitliliğin korunması ekosistem hizmetlerinin devamlılığı için olmazsa olmaz. Bu hizmetlerden en fazla yararlanan tarım, balıkçılık, ormancılık, enerji, turizm ve endüstriyel sektörlerde izlenecek politikaların bir o kadar önemli olduğunu da tekrar vurgulayalım.
Natura 2000 alanlarının belirlenmesi sürecinde, uygulama sürecini kolaylaştıracak bir toplum desteğinin olması kritik. Başlangıçtan itibaren kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik geniş çaplı iletişim programları hazırlanmalı. Natura 2000’in felsefesi hakkında bir farkındalık yaratılmalı; yanlış anlaşılmalar ve olumsuz tepkilerin önüne ancak bu sayede geçilebilir.
“Genel Müdürlükler Birleştirilmeli”
Bildiğiniz gibi, aday devletler, üye devlet statüsünü kazanana kadar Natura 2000 alanları resmilik kazanmıyor. Bu durum, üye olana kadar bu alanlarda koruma yapılmaması anlamına gelmiyor. Aksine, üye olmadan önce, bütün Natura 2000 alanlarının bilimsel olarak belirlenmesi, sınıflandırılması, haritalandırılması gerekiyor. Bu açıdan ülkemizde koruma alanlarının belirlenmesi için çeşitli projelerin yürütülüyor olması önemli. Ülkemizde iki başlı bir yapı var: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı altında Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, Orman ve Su İşleri Bakanlığı altında ise Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü. Bu iki bakanlık ve ilgili genel müdürlükler arasındaki işbölümü tam olarak netleşebilmiş değil. Mümkünse bu iki idarenin birleşmesi ya da en azından genel müdürlükler arasındaki işbölümünün daha belirgin hale gelmesi önemli.
Türkiye’de, hızlı ama plansız bir şehirleşme hepimizin malumu. Ve bu şehirleşmenin doğa koruma alanları üzerinde oluşturduğu büyük bir baskı var. Şehirlerin imar planlarının yapılmasında doğa koruma alanlarının mutlaka dikkate alınması ve şehirlerin bu alanlara doğru genişlemesinin önünün kesilmesi gerekiyor.