#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
beyin göçü

O İyi İnsanlar O Güzel Atlara Binip Çekip Gidiyorlar

OECD’nin 2021’de yayımladığı Gençlik Eylem Planı (Youth Action Plan, June 2021) gençleri olumsuz etkileyerek beyin göçüne neden olan koşullara yönelik temel politika başlıklarını sıralıyor. İlk çözüm başlığı elbette Eğitim. 

Yazı: Arif ERGİN, Sürdürülebilir Ekonomi ve İklim Finansmanı Uzmanı [email protected]

Masama doğru yaklaşıp tam karşımda durdu. “Arif Bey” dedi, hüzün ve umutla karışık bir yüz ifadesiyle, “Ben gidiyorum, bu hafta Türkiye’deki son haftam.” Birkaç gün içinde buralardan göç edip giden yetişmiş insanlar kervanına o da katılacaktı. Ülkenin en iyi üniversitelerinden birinde okumuş, iklimle ilgili çok sayıda projede çalışıp deneyim kazanmış ve en verimli çağına ulaştığında ülkeden ayrılma kararı almıştı. Gitme kararını öyle hızlı almıştı ki, gideceği ülkede bulduğu iş kendi uzmanlık alanında bile değildi. Bir zincirin kırılması gibiydi bu durum. Sürdürülebilirlik için çalışırken, kendi sürdürülebilirliğinin kesintiye uğraması, hatta bitmesi gibiydi.

Ve maalesef bu ay tanık olduğum dördüncü vedaydı. Her geçen gün daha çok sayıda yetişmiş insanın bu göç kervanına katılarak başka ülkelere gitmesini artık kanıksamaya başladık. Konuyla ilgili TÜİK verilerine baktığımda, ağırlıklı olarak 25-29 yaş grubu olmak üzere 2019 yılında Türkiye’den yurtdışına göç eden kişi sayısının 330.289, takip eden 2020 yılında ise 420.463 kişiye ulaşmış olduğunu gördüm. 2021 yılında sayı 287.652 kişide kalırken, sadece bu son 3 yılı baz aldığımızda bile toplam göç eden kişi sayısının 1 milyonu aştığı görülüyordu.

Sürdürülebilirlik, ekolojinin, ekonominin ve sosyolojinin devamlılığını sağlamaktır. Yani elbette doğanın korunması ve devamlılığının sağlanması için gayret ediyoruz, ama temelde sürdürülebilirlik, her şeyden önce insan içindir. Bizden sonraki nesillerin de en azından bizim yaşam imkanlarımıza sahip olabilmesi için çalışıyoruz. Aslında mücadele verdiğimiz şey çok da ulvi olmayıp, Richard Dawkins’in Gen Bencildir (The Selfish Gene) kitabında sarsıcı bir gerçekçilikle anlattığı gibi, kendi türümüzün ve DNA dizilimimizin devamlılığını sağlamaktan ibarettir. Sürdürülebilirlik, yarının insanları için bugünün insanlarının verdiği bir mücadeledir. İnsanlık için insanların savaşıdır ve biz, yetişmiş insan gücümüzü, mühendislerimizi, doktorlarımızı, deneyimli sağlık çalışanlarımızı, sosyal bilimcilerimizi ve yazılımcılarımızı bu hızla kaybetmeye devam edersek sürdürülebilirlik savaşında ülke olarak geriye düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağız.

Bu önemli probleme çözümler geliştirmek elbette politika yapıcıların işidir. İşte geçtiğimiz günlerde geride bıraktığımız genel seçimleri benim için diğer seçimlerden daha önemli ve kritik yapan başlıca faktör buydu: Göç. Ülke, bir yandan çeşitli ülkelerden aldığı niteliksiz bir göç akımına maruz kalırken, diğer yandan elindeki yetişmiş beyinleri de büyük bir hızla kaybediyor. Bu yüzden seçime giren tüm partilerin ve adayların bu konuyla ilgili beyan ve taahhütleri benim için ekonomi ve ekoloji taahhütleri kadar önemliydi. Şükür ki hepsinin programlarında bu sorun tespit edilmiş ve çeşitli öneriler geliştirilmişti. Şimdi dikkatle bu taahhütlerin yerine getirilip getirilmediğini izleyeceğiz.

Peki Beyin Göçünün Sebebi Ne?

Konuyla ilgili görüştüğüm uzmanlar, beyin göçünde iç ve dış olmak üzere iki ana faktörün belirleyici olduğunu aktarıyorlar. İç faktörler göçün yönü itibariyle “itici faktörler” diye tanımlanıyor. Bu faktörler özetle; işsizlik, enflasyon, düşük ücretler, ücret sistemindeki adaletsizlikler, iş piyasasının fırsat eşitsizliği (liyakat), olumsuz çalışma koşulları gibi ekonomik etkenler olabilirken, ekonomi haricindeki faktörler; kendini güvende hissetmemek, barınma sorunu, yeni kültürler keşfetme isteği, küresel piyasalarda kariyer yapmak, daha geniş araştırma ve entelektüel imkanlara kavuşmak arzusu, kendini özgürce gerçekleştirebilmek gibi insani ve haklar temelinde beklentilerle ilgili oluyor. Dış faktörler, yani “çekici faktörler” ise, bir başka ülkenin bu sayılan unsurların tam tersi elverişli bir ortamı eğitimli insanlar için vadetmesi ve gençleri cezbetmesi olarak tanımlanıyor.

OECD’nin 2021’de yayımladığı Gençlik Eylem Planı (Youth Action Plan, June 2021) gençleri olumsuz etkileyerek beyin göçüne neden olan koşullara yönelik temel politika başlıklarını sıralıyor. İlk çözüm başlığı elbette Eğitim. Planda gençlerin çağın gerektirdiği nitelikte bir eğitim alarak iş hayatında ihtiyaç duyacakları becerileri edinmeleri, eğitime erişimdeki yapısal eşitsizliklerin ve dijital uçurumun ortadan kaldırılması ile iş hayatına hazırlanmaları gerektiği aktarılıyor.

Plandaki ikinci başlık: İşgücüne Katılım. Politika yapıcıların özellikle istihdam artırıcı önlemler kapsamında teşvik ve destek mekanizmaları geliştirerek yeni iş alanları yaratması ve gençlerin bu alanlarda iş hayatına katılımlarının sağlanması öneriliyor. Aynı zamanda çalışma ve emek hakları, bu hakların korunması ve güçlendirilmesi, işgücüpiyasasının önündeki engellerin kaldırılarak gençlerin kayıt dışı çalışma ortamlarından korunması da bir diğer önemli başlık. Eşit işe eşit ücret, atama ve terfilerde objektif kriterlerin belirlenip uygulanmasıyla liyakat ve fırsat eşitliğinin sağlanması, girişimciliğin teşvik edilmesi gibi diğer ekonomik öneriler de eylem planında sık sık vurgulanan çözümlerden. Bunun yanında beyin göçünün tek nedeni ekonomik olmadığı için sosyal öneriler de sıralanmış ve onlar da ekonomik önlemler kadar hayati.

OECD raporunda gençlerin sosyal dışlanma yaşamaları, kendilerini ifade edebilecekleri sosyal ortamlar bulamamaları, barınma sorunları yaşamaları, sosyal ve kültürel faaliyetlere erişememe (bunların olmaması veya gençlerin erişemeyeceği fiyatlarda olması) gibi sorunlar yüzünden de göç ettikleri tespit ediliyor ve bu sorunlara da merkezi yönetim ve belediyelerce çözümler üretilmesi gerektiği vurgulanıyor.

Yetişmiş İnsanlar Nasıl Elde Tutulur?

Sürdürülebilir bir kalkınma için yetişmiş insan kaynağının korunması, enerjinin korunması kadar, suyun korunması kadar, doğal kaynakların korunması ve fabrikalar kadar önemlidir, hatta bunlardan çok daha önemlidir. Teknolojiden tarıma, sanayiden şehirciliğe kadar akla gelen her alanda olmazsa olmaz üretim kaynağı; yetişmiş insandır. Dolayısıyla teknolojide, bilimde, sanayide, kültürde, sanatta ve ilerlemenin tüm alanlarında kalkınma planları yapılırken temel öncelik; yetişmiş insanların elde tutulacağı cazip koşulları yeniden sağlamak olmalıdır. İlginç bir detay olarak, özellikle 1960’ların başında Türkiye’den batı ülkelerine doğru yaşanan beyin göçü, 1968 yılında hazırlanan 5 Yıllık Kalkınma Planı’nda şöyle yer almış: “Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu vasıflı insan gücünün yurtdışına çalışmaya gitmesinin önlenmesive gidenlerin dönmeleri için yurtiçinde çalışmalarını çekici kılacak bir politika güdülecektir.”

1973 yılına gelindiğinde bu problem daha da derinleşmiş olacak ki bir sonraki 5 Yıllık Kalkınma Planı’nda konu daha somut ele alınıyor ve sayfalar dolusu çözüm önerisi sıralanıyor: “Öteden beri süregelen beyin göçü, insan gücü açıklarının büyümesinde etkisini sürdürmektedir. Yapılan bir tespite göre 1970 yılına kadar mimarların %7’si, makina mühendislerinin %5,3’ü, mütehassıs doktorların %8,2’si ve pratisyen doktorların %21,4’ü çalışmak için yurtdışına gitmişlerdir. Aynı şekilde nitelikli işçilerin (sanatkarların) yurtdışına gidişinin hızlanması, ekonominin bu tür insan gücü açıklarının büyümesine yol açmaktadır. 1965-1970 döneminde 88 bin sanatkarın yurtdışına çıkması, bu daldaki ihtiyaçları %26 oranında artırmıştır.”

“Yetersiz ve dengesiz çalıştırma, ücret, sosyal statü, bilim ve teknoloji politika uygulamalarının olumsuz etkisi sonucu, yüksek masrafla yetiştirilen insan gücü, yurtdışında çalışma olanakları aramakta ve beyin göçü sorunu giderek önem kazanmaktadır. Yıllardır süren bu göç sonunda, bugünkü nitelikli insan gücü mevcudunun yaklaşık olarak onda birinin yurtdışında bulunduğu tahmin edilmektedir.”

Takip eden diğer kalkınma planlarında da bu soruna yönelik çözümler geliştirilerek hayata geçirilmeye çalışılmış. Bu örneklerden de görüldüğü gibi beyin göçü sorununa çözümlerin yer almadığı hiçbir kalkınma planı hayata geçirilemez, uygulanamaz, uygulansa bile sürdürülebilir olamaz ve sürdürülebilirlik denen zincirin en zayıf noktasından koparak bütün çabaların boşa gitmesine, planların tutturulamamasına neden olur.

Bilimi ve Demokrasiyi Takip Etmezsek!

Türkiye, geçtiğimiz yüzyıl içinde eğitim ve üniversite alanında büyük bir devrim yaparak kısa süre içinde önemli bir insan kaynağı kapasitesine ulaştı. Hatta öyle ki, uluslararası arenada şöhret sahibi pek çok bilim insanı yetiştirdi. Bu topraklardan mühendislik ve tıp gibi alanlarda dünya çapında insanlar çıkarken, pek çok disiplinde gelişmiş ülkeler ortalamasında kaliteli bir insan gücü kapasitesine erişildi. İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra ABD’ye giden ve yaklaşık 50 yıl sonra Nobel Kimya Ödülü’nü alan Aziz Sancar, belki de bunun en sembolik örneğidir. Sözün özü, umutsuzluğa kapılmadan, elimizde halen oldukça nitelikli bir işgücü kapasitesinin var olduğunun bilinciyle, önümüzdeki dönemde ülkedeki çalışma ortamının cazip hale getirileceği çözümlerin geliştirilip hayata geçirilmesi gerekiyor.

Benim gibi bütün iş hayatı boyunca sürdürülebilirlik ve kaynakların verimli kullanılması üzerine projeler geliştiren bir uzmanın, yıllar geçtikten sonra en verimli kullanılması gereken kaynağın aslında insan olduğunu belirtmek zorunda kalması sürdürülebilirlik yolculuğunda önemli bir gerileme ihtimaline işaret etse de OECD raporunda da belirtildiği gibi bu problemi çözmenin yöntemleri aslında belli: Bilimi ve demokrasiyi takip etmek. Ulusal aydınlanma yolculuğumuzunkilometre taşı aydınlarından biri olan Yaşar Kemal’in söylediği, “O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler” sözünü bu ülkenin geleceği olan genç beyinler için kullanmayacağımız aydınlık ve güzel günlerin gelmesi dileğiyle.

Arif Ergin

Sürdürülebilir Ekonomi ve İklim Değişikliği Uzmanı | Küre